Tekil Mesaj gösterimi
Alt 16-06-2009, 18:51   #13
Hatice Sertel
 
Hatice Sertel - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Ömer Baba'nın gündemi:Emek ve Zaman

Emek ve zaman

Click the image to open in full size.Ömer Baba'nın GündemiBAŞIMA VURDUM OLDU KÜLAH


Aynaya baktım rehberim gülüyordu. Sonra bana sordu:

- Neler yapıyorsun?

- Sizden dinlediklerimi yazıyorum

- Kimler için yazıyorsun?

- Hem kendim hem de okuyacaklar için yazıyorum

- Yazdıkların nerde yayınlanıyor?

- Yazete gazetesinde

- Okunuyor mu gazeteniz?

- Okunduğuna inanıyorum

- Okuyanların faydalanıp faydalanmadığını nasıl anlıyorsun?

- Okuyanlar kısacıkta olsa yorum yazıyorlar.

- Okuyucular yorumlarında ne yazıyorlar?

- Bazısı “Güzel olmuş” bazısı “Eline sağlık” bazısı “Devamını bekleriz” bazısı “Çok ihtiyacım vardı” diye yazıyorlar.

- Bu yazılanlar sence yorum mu?

- Efendim bu konuda bende sizden bilgi almak istiyorum.

- Yorum; bir metin, olay veya konuşma hakkında belli bir görüşe göre yapılan açıklama, tefsir veya bir şeyden bir anlam çıkarma, o şeyi kendine göre değerlendirmek anlamına gelir. Mesela Hz. Mevlana’nın Mesnevi’sini açıklayan şerh’eden kişiler vardır. Bu kişiler asıl metne sadık kalmak şartıyla ne anladıklarını yazmışlardır.

- Efendim bizim yazıların altında yorum olarak yazılanlar ne anlama geliyor?

- Bazen insanlar yorum yapmakla, övgü ve yergiyi karıştırabilirler. Bir yazarın yazdıklarından dolayı övülmesi veya yerilmesi çok doğaldır. Yazar her ikisinden de mutluluk duymalı. Okuyucu onun yazısını okumak için zaman ayırmıştır. Bu açıdan baktığınızda yazar okuyucusuna teşekkür borçludur. Ama yorum diye övgü, yergi yazılırsa, yazan kişi yazdıklarının anlaşılıp anlaşılmadığını anlayamaz. Okuduğunu anlayan okuyucu, anladığını ve o konuda ki kendi görüşünü dile getirmeli.

- Bir okuyucu “Aynaya baktım yüzüme tencere dibi göründü gözüme” diye bir yorum yazmıştı.

- Kısa ama öz bir yorum.

- Ben bu yorumdan ne anlamalıyım?

- Okuyucunu tebrik etmelisin. Çünkü o kendi özüne bakacak içe dönük bir göz geliştirmiş. Birçok insanın bulup ta bakamadığı kalbini bulmuş. Ne mutlu o okuyucuya.

- Efendim ya tencerenin dibi?

- Eskiden yemekleri ocaklarda odun ateşinin üstünde pişirirlerdi. Yemekler çok lezzetli olurdu ama tencerenin dibi isten kara olurdu. İs karası kalıcı değildir. Ya ocaktaki külle ya da toprakla yıkanınca is karası çıkardı. Okuyucunun işi kolay, zorluk kalbi bulmakta idi. Gayret edecek, usanmayacak, tembellik etmeden sebat ederek kalbini arıtmayı da başaracak.

- Ne kadar zamanda yapabilir?
- Kalbi arıtma işinde, bireyin çalışması, anlayışı, kavrayışı ve istemesi çok önemlidir. Özellikle bu işi yapmaya zaman ayırma zorunluluğu vardır. Konu daha iyi anlaşılsın diye bir hikâye anlatayım mı?

- Çok iyi olur efendim.

- Bir kadıncağız oğlunu okula yazdırmış başarılı olamayınca, sanat öğrensin diye keçeden külah yapan bir ustanın yanına koymuş. Keçeciler koyuların yününü önce tarakta atarlar, sora yere serilen kalın bez üzerine sererler. Su ile ıslattıktan sonra bir ağaca sarar iple bağlarlar. Sonrada ayakları ile bastırarak yollarda yürütürler. Çok zahmetli ve beceri isteyen bir iştir. Biz gerçeğini gördük, şimdiki meraklı gençlerde belgesellerde görebilirler. Konuyu dağıtmadan neticeye geleyim. Oğlancık üç işe gitmiş sonra gitmemiş. Usta merak etmiş birkaç gün sonra çocuğun evine gitmiş. Kadın kapıyı açınca:

- Hanımefendi oğlunuza bir şey mi oldu işe gelmiyor.

- Ustam benim oğlum keçeden külah yapmayı öğrenmişte onun için gelmiyor.

- Nasıl öğrenmiş?

- Oğlum diyor ki, attım yün, bastım keçe, başıma vurdum oldu külah.

- Haklısın hanımefendi, oğlun hem öğrenmiş hem de sana öğretmiş.

Emek ve zaman harcamadan hiçbir şey öğrenilmez. “Ben öğrendim” diyenler kendilerini aldatırlar. Bir bilenden daima yardım almak gerekir. İnsanoğlu ister ise kara taştan bile ayna yapar.

Allah yar ve yardımcınız olsun.


__________________
Click the image to open in full size.
Hatice Sertel Ofline   Alıntı ile Cevapla