Tekil Mesaj gösterimi
Alt 21-06-2009, 11:53   #12
dumanx77
∂υмαη ѕα∂є¢є ∂υмαη
 
dumanx77 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
BİR EFSANE TARAFTAR “AYI HALUK!”

Futbol... Belki de Türkiye’de yaşayan milyonlarca insanın “Spor” denilince aklına gelen ilk şey. Sımsıcak bir tutku, amansız bir çoşku, bazen şiddet bazen de hüzün... Futbol tüm dünyayı esareti altına almış bir realite ama sanki Türk insanının duygularına biraz daha fazla hükmediyor gibi. Son günlerde Türk futboluna dair olumlu gelişmeler yaşanmasa da, her hafta tribünlerde tatsız olaylar cereyan etse de bu spor hepimizin vazgeçilmezi. Peki neler oluyor futbol dünyasında? Bir bakıyoruz Türkiye’nin dev kulüplerinin başkanları kendi aralarında münakaşa ediyor, bir bakıyoruz Türkiye Futbol Federasyonu eleştiriliyor. Şike, teşvik iddiaları havada uçuşuyor, sürekli birileri “başarı engellemekle”, “düşmanlıkla” itham ediliyor. Tüm bunların neticesinde bir sürü tatsız olay vuku buluyor, gün geliyor statlarda kan dökülüyor. Elbette tüm bu yaşananlardan en çok takımlarını desteklemek için sabahın erken saatlerinde tribün önlerinde toplanan, kar-kış yağmur demeden statları dolduran futbol sevdalıları, sporun ruhuyla çelişen görüntülere malzeme oluyor. Taşlanan otobüsler, savaşa gider gibi deplasmana gidenler, rakip takımın taraftarına ağza alınmayacak küfürler edenler ne yazık ki günden güne çoğalıyor. Bu artışın bizi fazlasıyla kaygılandırdığı günümüzde sizlerle hüzün dolu bir taraftar hikayesi paylaşmak istiyorum. Belki bu hikaye takım tutmanın inceliğini, yitip giden değerlerimizi, gerçek bir spor seyircisi olmanın güzelliğini hatırlatacaktır.

Bildiğiniz gibi Beşiktaş tribünleri her zaman rakiplerinden farklı olmuştur. Sanki başka bir bağlılık başka bir aşk vardır Kara Kartal ile seyircisi arasında. En güzel sloganlar, futbolcuları kendinden geçiren çoşkulu tezahüratlar, en duygulu marşlar, şaşkınlık yaratan vefa duygusu her zaman İnönü Stadı’nda ayyuka çıkmıştır. Hele hele maçı İnönü’de seyretmek bambaşka bir zevktir. Hayattaki en büyük keyfi ve tutkusu Beşiktaş’ı sevmek olan taraftar Haluk da 1980’li yıllarda Beşiktaş’ın her maçını statta izleyen taraftar kitlesinden sadece biridir. Öyle ki Haluk, kâh parasız olduğu için kilometrelerce yürüyerek Beşiktaş’a gelir, zorlukla biriktirdiği biriktirdiği ya da borç aldığı parasıyla bilet alarak maça girer, kâh cebindeki tüm parasını kendisi gibi koyu birer Beşiktaş’lı olan dostlarına bilet alarak harcar.

Koca gövdesiyle heybetlidir Haluk. Hayli de yakışıklı. Düzenli, olarak tirübüne girer, sessizce oturur ve inanılmaz bir konsantrasyon ile maçı izler. Bu değişmez bir tribün sahnesidir artık İnönü’de. Gol olunca yerinden kalkar, gür sesiyle “Gooollll... Yürüyün be Kartallarım.” diye coşkuyla bağırır ve yerine usulca oturup maçı izlemeye devam eder. Mutluluğunu yaşarken hep dozunu ayarlar. Sevinci gözlerinde pırıltıya dönüşür. Ama asla taşkınlığa değil. Zamanla neredeyse tüm tirübün onu tanır, sessiz ama derin coşkusuna, tarifsiz Beşiktaş sevdasına büyük saygı duyar. Haluk artık tirübünlerin vazgeçilmez bir portresidir. Onsuz bir iç saha maçı düşünülemez. Koskoca gövdeli Haluk’a, lakap bulmakta rakipsiz olan Beşiktaş taraftarı hemen “Ayı Haluk” lakabı takmıştır bile. Her maçta yerini alır ve sahadaki Kartallarını ruhuyla sessizce destekler. Maç kazanılmışsa sevincini yine kendisi gibi sıkı Beşiktaşlılar’la futbol kritiği yaparak kutlar, gür kahkahalar atar ve evinin yolunu tutar. Herkes onu sevmiştir ama o, en çok Beşiktaş’ı...

Bir hafta sonu Beşiktaş yine kendi evinde rakibini ağırlamaktadır. Herkes statta yerini almıştır. Lakin Ayı Haluk’un yokluğu hemen farkedilir. Gözler uzun müddet sağı solu tarar. Bir tuhaflık vardır. Zira Haluk hep aynı yerde oturur. Başka bir yerde oturması imkan dahilinde değildir. Bir hafta geçer. Bir hafta daha... Yoktur Haluk. Tribün sanki öksüz kalmıştır. Herkes onun nerede olduğunu tarifsiz şekilde merak eder. Ancak o bir türlü ortaya çıkmaz. Hasta olduğu günlerde bile Beşiktaş’ını yalnız bırakmayan ve yaşadığı acıları gizleyen Ayı Haluk, ansızın hakkın rahmetine kavuşmuştur. Ölesiye sevdiği evlatlarını ve şanlı Beşiktaş’ını geride bırakıp ebediyete intikal etmiştir. Ailesi ve dostları kahrolmuştur. Koca gövdeli, koca yürekli, iyi kalpli Haluk, artık yoktur. Geriye kalan tek şey onun efsaneleşmiş Beşiktaş aşkıdır. Sedvdikleri, yitip giden Haluk’a ahiret durağında bir jest yapmak ister. Zira büyük sevdası, annesi başta olmak üzere tüm yakınları tarafından bilinmektedir. Karar verilir. Mezar taşı siyah-beyaz olacaktır. Hemen sipariş verilmek üzere bir taş ustasına gidilir. Cevap ne yazık ki olumsuzdur. Taş ustası yapamayacağını söyler. Soluğu hemen bir başkasında alırlar. O da aileyi istemeyerek de olsa üzer. En sonunda bir mermer ustası Ayı Haluk’a siyah-beyaz ve üzerinde Beşiktaş amblemi olan bir taş yapabileceğini söyler. Hemen fiyatta anlaşılır. Usta iki hafta sonraya söz verir. Zaman su gibi akar ve mevtanın yattığı yere taşı yerleştirme vakti gelir çatar. Anne, oğluna yapacağı belki son iyiliği gerçekleştirme arzusuyla taş ustasının yolunu tutar. Atölyeden içeri girer ve ustayla selamlaşır. Hemen taşı görmek ister ama aldığı yanıt canını çok sıkar. Taş yapılmamıştır. Lakin bir nedeni vardır. Taş ustasının içine bir kurt düşmüştür. Çünkü acılı anne merhumun adının Haluk olduğunu söylemiştir. Taş ustası, siparişi aldıktan birkaç gün sonra vefat edenin tirübünlerin vazgeçilmez ismi “Ayı Haluk” olduğunu hisseder. Fakat emin olabilmek için merhumun annesini bekler. Acılı anne evladının mezar taşını almak için geldiğinde de bunu hemen sorar. Aldığı yanıt hislerinin doğru olduğunu gösterir. Evet vefat eden kişi tüm Beşiktaşlılar’ın ağabeyi, sakin, duygulu, vefakâr ağabeyi “Ayı Haluk”tur. Taş ustasının yüreği sızlar ve ağzından şu sözler dökülür:

“Teyzeciğim! Her maçta gözlerimi onu arıyor. Herkes yerine oturup sakin ama içinde heyecan fırtınaları koparcasına maçı izleyen Haluk ağabeyi soruyor. O hepimize örnekti. Herkesi severdi. Bilirdik ki cebinde parası olmasa bile sadece bilet parasını tedarik eder yürüyerek de olsa maça gelirdi. Onun Beşiktaş sevdası hepimize örnek oldu”....

Karşılıklı olarak hem Haluk’un annesi hem de taş ustasının gözlerinden birkaç damla yaş süzülür. Ve tıpkı Haluk gibi bir Beşiktaş aşığı olan taş ustası, tribünlerin sessiz kralına itinayla siyah-beyaz renklerden oluşan bir mezar taşı hazırlar. Beşiktaş aşkını taşlara işleyerek ve bu büyük taraftara saygıyla...
__________________

Hayat Bu İşte!
Kanatlanıp Gitmek Dururken..
Dört Duvar İçinde Hapsolursun..
Yaşamak İçin Bir Neden Ararken..
Ölmek İçin Bulursun..
..derin..


üf..
dumanx77 Ofline   Alıntı ile Cevapla