Tekil Mesaj gösterimi
Alt 30-08-2006, 20:40   #20
elitece
 
elitece - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Bu gün 30 Ağustos. Bu gün zafer bayramı. Mustafa Kemal’in önderliğinde Afyonda başlayarak, Dumlupınar da sona eren bir kurtuluşun öyküsü. Kurtuluş Savaşı'nda işgal ordularının bozguna uğratılışının yıldönümü. Oldum olası Atatürk’le ilgili, tarihimizle ilgili görüntüleri göz yaşlarımla izlerim televizyonda. Ne zaman Anıtkabiri ziyaret etsem, ne zaman bir şehitliğe düşse yolum tüylerim diken diken olur, adeta o günleri yaşarım. Belgeselleri izlerken top tüfek seslerini kalbimin atışında hissederim. Mehmetçiğe baktığında gözlerim, Çanakkale de, Dumlupınar da, Sakarya da kanlı giysileriyle şehit düşmüş ecdadımızı görür, yaralarına merhem olabilme umuduyla geçmişe dönmeye çabalar yüreğim çırpınır, ümitsizce.

Bu gün yine törenler yapıldı. Bayraklar göndere çekildi. Milli marşımız çalındı. Yine kahramanlar anıldı, şiirler okundu. Kah gözlerimiz yaşla doldu Mehmetler geçerken, kah yüreğimiz yasla doldu şehitleri anarken. Törenler. Törenler. Gelenekselleştirilmiş, klişeleştirilmiş, adeta yapılması bir görev haline getirilmiş seremoniler.

Oysa günlük yaşantımızda, süre gelen koşuşturma içinde kaçımızın aklına geliyor geçmişimiz? Kaçımız çocuğumuza tuttuğumuz takımın adından önce Atamızın adını öğretiyoruz? Kaçımız milletimiz için dönüm noktası sayılabilen savaşlarımızın tarihini, spor kulübüzün kuruluş tarihinden önce ezberliyor, aklımızda tutabiliyoruz? Hangimiz on yıl önce takımımızda oynayan futbolcuların isimlerini bir çarpıda saydığımız gibi, bu savaşlarda can veren Milli kahramanlarımızdan sadece bir kaçının adını söyleyebiliyoruz?

Yaşımızı, yaşam koşullarımızı, maddi manevi sorunlarımızı, yeri geldiğinde aç kaldığımızı bahane eder, vurdum duymazlığımızın arkasına sığınırız hepimiz. Bir çoğunun (geçim derdi) der gibi olduğunu duyuyorum. Hiç düşündünüz mü? Onlar, bu vatan için, gelecek neslin özgür ve bağımsız bir şekilde yaşamlarını idame ettirebilmeleri için o savaşlarda şehit düşmeseydi, seve seve canlarını vermeseydi bizler şimdi öne sürdüğünüz o mazeretleri sıralayabilecek miydik? Bahane edebilecek ne yaşımız, ne yaşam koşullarımız, ne de açlığını hissedebileceğimiz bir bedenimiz bile olmayacaktı belki de.

Yozlaştık. Toplum olarak duygusuzlaştık. Her duyguyu, her düşünceyi günlük yaşar olduk. Sevgililer gününü kutlar gibi kutladık milli bayramlarımızı. Senede bir anmanın verdiği rahatlık, vicdan azabımızın ilacı oldu. Ne değerlerimize sahip çıkmasını, ne de Atatürk’ün ilke ve inkılaplarını korumasını becerdik. Yok etmedik. Ama zedeledik. Zarar verenlere ses etmedik. Edemedik.

Başöğretmeniz, Atamızın o yıllarda köylüsünden kentlisine tek başına bir çırpıda ezberlettiği, öğrettiği güzel Türkçe’mizin içine ettik. Anadilimizi katlettiler, argo söylediler, dinledik. Kılık kıyafetler icat edildi, düşünceler şekle giydirildi, izledik.

Onların bize bıraktığı manevi değerlere, onların devamı olan isimlere yani Mehmetçiklere yeterince yardım elini uzatamadık. Onlarında bu vatan için aynı koşullarda, aynı şartlarda seve seve canlarını verebileceklerini biliyorsunuz değil mi? Hiç düşünmeden ölmeyi göze alacaklarını. Öyleyse niçin kahpe kurşunlara göğsünü siper etmiş şehitlerimizin yakınlarına, yetimlerine böylesine uzağız? Yardım kampanyalarına ses verdik. Çabaladık. Ama gerektiği ölçüde duyuramadık.

Atam rahat uyu derken, bizler uyuduk, uyutulduk. Ben bayramlarda uyku uyuyamam, okurum, düşünürüm, dalarım, ağlarım. Geçmişin ayak sesini duyar, yaşarım. Özümü bulurum ve bu günümden utanırım gecenin sessizliğinde.

Aslında bu konularda yazılacak o kadar çok şey var ki. Yazdıkça yazmak istiyor insan. Ancak gündemin içinde olan konulardan vakit bulup’ ta okuyacakların az olduğunu düşünmek caydırıcı oluyor. Bir Kezman kadar ses getirmeyeceğini biliyorsun. Ya da Burak’ın eli kadar.





__________________
Sevginin hası sessiz yaşanır, ne sese gelir,ne söze
Sessizliğimin sebebidir Beşiktaş.
elitece Ofline   Alıntı ile Cevapla