Tekil Mesaj gösterimi
Alt 02-02-2007, 14:54   #3
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

1990’lı yıllarda bu reformlar ve yabancı sermaye yatırımının büyümesi devam etmeyince bu dönem ekonomik açıdan durgun geçmiştir. Ekonomik büyümedeki sert düşüş ve artışlar daha düzensiz bir görünüm sergilemiştir. 1994’te patlak veren kriz ve devalüasyon olayından sonra enflasyon yükselmeye başlamış ve değişkenliği artmıştır. Enflasyonu aşağı çekmedeki başarısızlık ve istikrarsızlıklar nedeni ile Türkiye’de yatırımcılar için istikrarsız ve güvensiz bir ortam doğmuştur.

Türkiye’deki reformların aksaması ve büyüme, ücret ve hükümet politikalarındaki istikrarsızlıklar sürerken , Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin hızlı ve kapsamlı reformlarla başarılı bir dışa açılım politikası yürütmesi, bu ülkeleri yabancı sermayenin hedefi haline getirmiş ve Türkiye yine kaybetmiştir. Macaristan , Polonya, Slovenya, Romanya, Slovakya gibi ülkeler, kendi ekonomilerinin hacmine oranla bakıldığında Türkiye’den daha fazla yabancı sermaye çekebildiler. Hükümetler ekonomik reform girişimlerinde bulunduysa da (Gümrük Birliği’ne giriş gibi) bu reformları gerçekleştiren siyasi yapı kalıcı olamadığı için bu reformlar sağlam temellere oturtulamamış; kağıt üstünde kalmıştır. Aralık 1999’da hükümet, kredibiliteyi yükseltmek, enflasyonu azaltmak ve yapısal reformları uygulamak amacıyla IMF ile 3 yıllık stand-by antlaşması yapmıştır. Bu reform, bankacılık, tarım, enerji, sosyal güvenlik ve özelleştirme gibi konuları içeren geniş kapsamlı bir antlaşma olmuştur. Ancak 2000’in Kasım-Aralık aylarında yaşanan kriz; Türk Lirasının önemli derecede değer yitirmesine ve dalgalı kur politikasına geçilmesine neden olan Şubat 2001 krizi, bu çalışmaların aksamasına neden olmuştur. 2000 ve 2001’de yabancı sermayede görülen önemli artışın kaynağı ise İş Bankası-Telecom Italia Mobile ortaklığıyla kurulan 3. GSM operatörü Aria’nın lisans hakkı satışı ve bütün Türkiye’ye yayılması için yaptıkları büyük yatırımlardan kaynaklanmaktadır.
  Alıntı ile Cevapla