Tekil Mesaj gösterimi
Alt 26-02-2007, 14:54   #144
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

İşverenler 1980’lerde ve 1990’larda giderek yapısı değişen bir işgücüyle de başa çıkmak zorunda kaldılar. Özellikle İspanyol kökenliler ve çeşitli Asya ülkelerinden gelen göçmenler işgücüne gittikçe artan sayılarda katıldılar ve geleneksel olarak erkeklerin egemenliğindeki işlerde çalışan kadın sayısı da her geçen gün daha çoğaldı. İşverenlerin ırk, cinsiyet, yaş ya da bedensel engel gözeterek ayırımcılık yaptıkları iddiasıyla işçiler tarafından açılan dava sayısı da yükseldi. Söz konusu başvuruların ilk önce yapıldığı Federal Eşit İstihdam Fırsatları Komisyonu’na gelen dava sayısı 1991’de 6.900 kadarken 1998’de 16.000’i aştı ve dava dosyalarının çokluğu mahkemeleri tıkadı. Açılan davalar çeşitli sonuçlar verdi. Önemsiz olduğu düşünülen pek çok davanın reddedilmesine karşın mahkemeler işe alma, terfi ettirme, rütbe indirme ve işten çıkarma konularındaki istismarlara karşı çeşitli önlem kararları da aldılar. Sözgelimi 1998’de ABD Yüksek Mahkemesi işverenlerin cinsel tacizden kaçınmaları için yöneticilerini eğitmeleri ve işçilerini de hakları konusunda uyarmaları gerektiğine karar verdi.

“Eşit işe eşit ücret” sorunu Amerika’daki işyerlerinden eksik olmadı. Federal yasalar ve eyalet yasaları cinsiyete bağlı olarak farklı ücret ödenmesini yasaklamakla birlikte Amerikalı kadınlar tarih boyunca erkeklerden daha az ücret almışlardır. Bahis konusu ayırım kısmen kadınların genellikle hizmet sektöründe çalışmalarından ve bu sektörde de geleneksel olarak diğer sektörlerden daha az ücret ödenmesinden kaynaklanmaktadır; fakat, sendikalar ve kadın hakları örgütleri bu durumun aynı zamanda açıktan açığa ayırımcılık yapıldığını da gösterdiğini iddia etmektedirler. Hizmet sektöründe camdan tavan denilen bir kavram da sorunu daha karmaşık bir konuma getirmektedir. Kadınların belirttiklerine göre bu onların erkeklerin egemenliği altındaki yöneticilik ya da profesyonellik aşamalarına getirilmelerini önleyen görünmez bir engeldir. Geçtiğimiz yıllarda sözü edilen aşamalara getirilen kadın sayısı gittikçe çoğalmış olmakla birlikte toplam nüfus içindeki sayıları gözetildiğinde bu çok önemsiz bir oran olarak kalmaktadır.

Genel nüfus içinde azınlıkta kaldıkları için çok kez “azınlıklar” olarak bilinen çeşitli etnik ve ırksal gurup mensuplarının elde ettikleri aşamalar ve ücretler de sorun konusu olmaktadır. (XX. Yüzyıl’ın sonlarında Amerikalıların çoğunluğunu Avrupa kökenli Beyazlar oluşturmakla birlikte genel nüfus içindeki oranları azalmaktaydı.) Federal hükümet ve eyalet hükümetleri 1960’larda ve 1970’lerde ayırımcılığı yasaklayan yasaların yanı sıra işverenlerin belirli durumlarda azınlık mensuplarını öncelikle işe almalarını gerektiren “olumlu eylem” (affirmative action) yasaları da kabul ettiler. Bahis konusu yasaları benimseyenler geçmiş yıllarda onlara karşı uygulanmış olan ayırımcılığı düzeltmek için azınlıklara öncelik verilmesi gerektiğini ileri sürüyorlardı. Buna karşılık söz konusu yöntemin ırksal ve etnik sorunların ele alınmasında çelişkili bir yaklaşım olduğu ortaya çıktı. Karşıt görüştekiler “tersine ayırımcılık”ın (reverse discrimination) hem adil olmadığını hem de aksi sonuçlar yarattığından yakınıyorlardı. Başta California olmak üzere bazı eyaletler 1960’larda olumlu eylem yasalarını uygulamaktan vazgeçtiler. Yine de beyazlarla azınlıklar arasındaki ücret uçurumları ve işsizlik oranlarındaki büyük farklar sürüp gitmekte ve kadınların işgücü içindeki yerleri konusuna ilişkin sorunların yanı sıra Amerikan işverenlerinin ve işçilerinin karşı karşıya oldukları en rahatsız edici dertlerden birini oluşturmaktadır.
  Alıntı ile Cevapla