Tekil Mesaj gösterimi
Alt 26-02-2007, 14:57   #159
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Amerikalı yetkililer ticaret dengesini karmaşık duygularla izliyorlardı. Ucuz ithal malları bazı politika yapıcıların 1990’ların sonlarında olası bir tehdit gibi gördükleri enflasyonun önlenmesine yardımcı oluyordu; fakat, bazı Amerikalılar da yeni bir ithalat akınının yerli endüstrilere zarar vereceğinden korkuyorlardı. Sözgelimi Amerikan çelik endüstrisi çevreleri Asya’daki talebin küçülmesi yüzünden yabancı üreticiler Birleşik Devletler’e yönelmeye başladıkları için ucuz çelik ithalatının artmasından çekiniyorlardı. Yabancı liderler Amerikalıların ticaret açıklarını kapatmak için gereksinim duydukları parayı sağlamaktan büyük mutluluk duymakla birlikte Amerikalı yetkililer bu hevesin zamanla yitirilmesinden korkuyorlardı; çünkü, böyle bir gelişme doların değerini düşürebilir, ABD faiz oranlarını yükselmeye zorlayabilir ve böylelikle de ekonomik canlılığı durdurabilirdi.

AMERİKAN DOLARI VE DÜNYA EKONOMİSİ

Küresel ticaret büyüdükçe döviz kurlarında istikrarı sürdürebilecek ya da hiç olmazsa değişikliklerin önceden kestirilebilmesini sağlayacak uluslararası kuruluşlara duyulan gereksinim de arttı. Buna karşılık bahis konusu gereksinimin doğası ile ona karşı uygulanacak stratejilerin biçimi İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden beri önemli bir değişime uğradı. XX. Yüzyıl’ın sonlarında bu değişim hala sürüyordu.

Birinci Dünya Savaşı öncesinde dünya ekonomisi altın standardına bağlı olarak işliyor, yani her ülkenin parası belirli bir değer oranı içinde altına çevrilebiliyordu. Söz konusu sistem döviz kurlarının da sabit olmasına, diğer bir deyimle ülkelerin paralarının belirli ve değişmeyen bir oranda birbiri ile değiştirilmesine yol açtı. Sabit döviz kuru uygulaması dalgalı kurların getirdiği belirsizlikleri ortadan kaldırdığı için dünya ticaretini teşvik ettiyse de en azından iki sakıncası vardı. İlk olarak, altın standardı uygulandığında ülkeler kendi para arzlarını kontrol edemiyorlardı; aksine, her ülkenin para arzı diğer ülkelerle olan hesaplarının kapatılması için ne kadar altın kullanıldığına bağlı kalıyordu. İkinci olarak da, tüm ülkelerin para politikaları altın üretimindeki artış hızından büyük ölçüde etkileniyordu. Altın üretiminin düşük olduğu 1870’lerde ve 1880’lerde dünyadaki altın arzı ekonomik büyümeye ayak uyduramayacak kadar yavaş yükseliyordu; bunun sonucunda deflasyon doğdu yani fiyatlar düştü. Daha sonra 1890’larda Alaska’da ve Güney Afrika’da altın bulunması üzerine altın arzı büyük bir hızla arttı; bu da enflasyon başlattı yani fiyatlar yükseldi.

Birinci Dünya Savaşı ertesinde altın standardının canlandırılmasına çalışıldı; fakat, 1930’lardaki Büyük Bunalım bu yoldaki çabaları tümüyle boşa çıkardı. Bazı ekonomistlere göre altın standardına bağlı kalınması yetkililerin altın arzını ekonomik faaliyeti canlandıracak ölçüde hızlandırmalarını engelledi. Sonunda dünyadaki belli başlı ülkelerin çoğunun temsilcileri yeni bir uluslararası para sistemi yaratmak amacıyla 1944’te New Hempshire eyaletinin Bretton Woods kasabasında bir araya geldiler. Birleşik Devletler o sıralarda dünyadaki imalat kapasitesinin yarısından fazlasına sahip olduğu ve altın stoklarının çoğunu elinde bulundurduğu için liderler dünyadaki paraların dolara bağlanmasına ve doların da onsu (31,01 gram) 35 sentten altına çevrilebilmesine karar verdiler.
  Alıntı ile Cevapla