Tekil Mesaj gösterimi
Alt 26-02-2007, 14:58   #161
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

KÜRESEL EKONOMİ

Ödemeler dengesi sorunlarıyla başa çıkamayan ülkelere yardım etmek amacıyla Bretton Woods konferansında Uluslararası Para Fonu (International Monetary Fund - IMF) kuruldu. IMF ihracatın arttırılması, uzun vadeli borçlanmalara gidilmesi ya da döviz rezervlerinin kullanılması gibi alışılagelmiş yollara başvurarak borçlarını karşılayamayan ülkelere kısa vadeli kredi sağlar. Kuruluşunda 8,8 milyar dolar olan sermayesinin yaklaşık yüzde 25’i Birleşik Devletler tarafından sağlanmış olan IMF sürekli borçlu kalan ülkelerin kısa vadeli yardım alabilmeleri için çok kez ekonomik reformlar gerçekleştirmeleri koşulunu öne sürer.

Ülkeler genellikle ekonomileri istikrarsız olduğu zaman IMF yardımına gereksinim duyarlar. Geleneksel olarak büyük bütçe açıkları bulunduğu ve dolaşımda aşırı fazla para olduğu, kısacası ihracattan elde ettikleri gelirden çok daha fazlasını tüketmeye çalıştıkları için sıkıntıya düşen ülkeler IMF’ye başvururlar. Buna karşı standard IMF iyileştirme yöntemi ise kısa vadeli kredi karşılığı daha sıkı maliye ve para politikalarını içeren kuvvetli makro ekonomik ilaçlar alınması oldu, fakat, 1990’larda yeni bir sorun ortaya çıktı. Uluslararası finans piyasaları gittikçe güçlenip birbiriyle bağlantılı konuma geldikçe bazı ülkeler dış borçlarını ödemekte büyük sorunlarla karşılaşmaya başladılar. Bunun nedeni ise ekonomi yönetimindeki genel bozukluk değil özel dolar yatırımları akışında karşılaşılan ani değişikliklerdi. Söz konusu sorunlar da ülke ekonomilerinin genel yönetilme biçiminden çok ekonomilerdeki daha dar kapsamlı “yapısal” yetersizliklerden kaynaklanıyordu. Bu durum özellikle 1997’den başlayarak Asya’yı pençesine alan mali bunalımda görüldü.

1990’ların başlarında Tayland, Endonezya ve Güney Kore gibi ülkeler Birleşik Devletler’in ve diğer gelişmiş ekonomilerin elde ettiğinden çok daha hızlı olan ve enflasyon farkı düşüldükten sonra yüzde 9’u bulan büyüme oranları gerçekleştirerek tüm dünyayı şaşkına çevirdiler. Bunun farkına varan yabancı yatırımcılar kısa zamanda Asya ekonomilerini paraya boğdular. Asya-Pasifik bölgesine olan sermaye akışı 1990’da sadece 25 milyar dolarken 1996’ya gelindiğinde 110 milyar dolara fırlamıştı. Geriye dönülüp bakıldığında bunun ülkelerin kaldırabileceğinden çok daha fazla bir yük olduğu görülür. Ekonomistler sermayenin büyük bir kesiminin etkin olmayan teşebbüslere gittiğinin farkına vardıklarında iş işten geçmişti. Söylediklerine göre Asya ülkelerinin çoğunda bankaların yetersiz bir biçimde denetlenmeleri ve çok kez ekonomik yararı olacak projeler yerine politikacıların destekledikleri projelere para vermeleri için baskı altında kalmaları yüzünden sorun daha da derinleştiriyordu. Büyüme aksamaya başlayınca bahis konusu projelerin çoğunun ekonomik açıdan yeterli olmadıkları anlaşıldı ve pek çoğu da iflas etti.
  Alıntı ile Cevapla