Tekil Mesaj gösterimi
Alt 28-02-2007, 10:33   #14
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Bu arada çok iyi bilinen, İnönü ile Lord Curzon arasındaki konuşmayı hatırlatmakta yarar vardır. Lord Curzon: “Konferansta bir neticeye varacağız. Ama memnun ayrılmayacağız. Hiçbir işte bizi memnun etmiyorsunuz. Hiçbir dediğimizi makul olduğuna, haklı olduğuna bakmaksızın kabul etmiyorsunuz..ne reddederseniz hepsini cebimize atıyoruz. Memleketiniz haraptır. İmar etmeyecek misiniz? Bunun için paraya ihtiyacınız olacaktır….. Para kimsede yok. Ancak biz verebiliriz… İhtiyaç sebebiyle yarın para istemek için karşımıza gelip diz çöktüğünüz zaman, bugün reddettiklerinizi cebimizden birer birer çıkartıp size göstereceğiz.” Lord Curzon’un bu sözleri kulağımda kalmıştır ve sözünün geçtiği her yerde hatırlamışımdır. Lozan Konferansı olalı 45 sene geçti. Bu sözleri hiçbir zaman unutmadım. Bu 45 sene içinde para almak için müracat ettiğimiz her yerde bu ihtimali görmüşümdür” (İnönü, 1998, I, S.130). İnönü şöyle devam etmektedir: “Hakikat şudur ki, İkinci Cihan Harbi kapı önünde görünceye kadar mali bakımdan bize kolaylık gösterilmemiştir. Ve Türkiye kendisini kendi alın teri ile tamir ederek İkinci Cihan Harbi’ni idrak etmiştir.” (İnönü,1998, I, 131).

İnönü kendisini amatör bir diplomat, amatör bir politikacı olarak görmesine karşın söz konusu devletin çıkarları olduğu zaman ne zaman titiz ve dürüst bir devlet adamı olduğunu Lozan Konferansı müzakerelerinde ve sonrasında kanıtlamıştır. Dış ticaret borçlanmanın, bir karşılığı olacağını, mutlaka ülkenin bağımsızlığından feragat edileceğinin bilincindeydi. En sıkıntılı zamanlarda bile ülkenin onurundan ve bağımsızlığından feragat etmek için dış yardıma başvurmamıştır. Aşağıda belirteceğimiz gibi, 1932 yılında sağlanan bir kereye mahsus dış borçlanma ise verimli yatırımlar için kullanılmış, bundan sonra 25 yıllık sürede dış borçlanmaya gidilmemiştir. 1950’lerden sonra giderek artan boyutlardaki borçlanmanın Türkiye’yi nasıl bir batağa sürüklediğini aşağıda ele alacağız.

Borç sorunu 1928’in Haziran ayında Milletler Cemiyeti aracılığı ile çözüme kavuşturuldu. Lozan’da üzerinde görüş birliğine varılan, 1912’den önce ve bu tarihten sonra yapılan borçlanmanın ayrılması konusu uygulamaya konuldu. Osmanlı borçlarından Türkiye’ye düşen miktar 1912 öncesi borçların yüzde 62’si, 1912’den sonra yapılan borçlanmanın yüzde 76’sı olacağı kabul edildi. (Hershlag, 1958, s.23)

Türkiye ile alacaklılar arasındaki müzakereler bu tarihten sonra da devam etti ve Nisan 1933’de Türkiye’nin borcunu 8 milyon Türk altın lirası (veya 962,636,000 Fransız frankı) olarak belirleyen ve yıllık borç geri ödemesi olarak alacaklılara 700,000 altın lira karşılığı verilen yüzde 71/2 faizli, 500 frank kupürlü tahvillerin 1944 yılında ödenmesiyle Osmanlı borçları tamamiyle tasfiye edilmiş oldu (Hershlag, 1958, s.23).

Borç ödemeleri 1914/1915 bütçesinin üçte birini yutmaktaydı. Osmanlı borçlarının geri ödenmesinin 1929 yılına kadar dondurulması nedeniyle 1920’ler de bir ödeme yapılmadı. 1930’larda ise toplam borç miktarının ve ödeme koşullarının belirlenmesindeki başarıya rağmen, bütçenin yüzde 15-18’i borç ödemelerine gitmiştir.
  Alıntı ile Cevapla