Tekil Mesaj gösterimi
Alt 28-02-2007, 10:34   #16
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Bu gelişmeler emperyalist ülkelerin neden kontrolü altındaki ülkelere düşük gümrük tarifeleri uygulanmasını empoze ettiklerini açık bir şekilde göstermektedir: Serbest ticarete zorlanan ülkelerdeki mevcut sanayi yok olduktan sonra bu ülkeleri hammaddenin ucuz temin edileceği, mamul malların serbestçe satılacağı bir pazar haline getirmek uygulamanın birinci kısmını oluşturmuştur. Bu şekilde ulusal sanayileri yok olan ve giderek ithalata bağımlı hale gelen ülkelerinin artan dış ticaret açıklarının finansmanı yoluyla da bu ülkeleri mali bakımından bağımlı hale getirmişlerdir. 19. yüzyıl başlarında İngiltere ve Hollanda gibi emperyalist ülkeler kontrolleri altında bulundurdukları geniş sömürgelerin yanı sıra Çin, Mısır, İran, Tayland ve Osmanlı Devleti gibi nominal olarak bağımsız ülkelere de serbest ticareti empoze etmişlerdi. Japonya da 1911 yılına kadar maksimum tarifenin yüzde 5 olduğu serbest ticaret kulübünün zorunlu üyesiydi. Bu dönemde A.B.D, Rusya ve Latin Amerika ülkeleri, dönemin en korumacı ülkeleriydi (A. Madison, 1989, s.45, 46). İşin ilginç yönü ve İnönü’nün anlamakta zorluk çektiği nokta, aynı sıkıntıları yaşamış olan Japonya’nın on sene sonra Lozan Konferansı’nda aynı emperyalist ülkelerin yanında yer alıp Türkiye Devleti’nin gümrükler üzerindeki egemenliğini kullanmasını kısıtlama yönünde baskıda bulunmasıdır.

Tablo 1, Türkiye Devleti’nin gümrükler üzerindeki egemenliğini elde ettiği 1929 yılı öncesi ve sonrasındaki gelişmeleri göstermektedir. Görüleceği üzere 1929 yılına kadar Türkiye’nin dış ticaret dengesi sürekli açık verirken, bu tarihten sonra açık fazlaya dönmüş ve 1947 yılına kadar bu fazlalık devam etmiştir. Yine Tablo 1’den görüleceği gibi ticaret dengesindeki bu fazlalık değer olarak ihracattaki artıştan değil ithalatın kontrol altına alınmasından sağlanmıştır. Hatırlanacağı gibi 1929 yılı A.B.D.’de başlayan ve bütün dünyayı etkisi altına alan Büyük Bunalım’ın başladığı yıldır. Bu bunalımın en şiddetle hissedildiği 1929-1932 yılları arasında (şimdiki) OECD ülkelerinde ithalat hacim olarak yüzde 25 düşmüş, uluslar arası sermaye piyasası çökmüş, dünya ihracat fiyatları yarı yarıya düşmüştür (bkz. Madison, 1989, s.53). Böylece bir dünya konjonktüründe ekonomisi bir yıkıntı içinde bulunan yeni Türkiye Devleti’nin ihracatında düşüşün olması bir tarafa, miktar olarak ciddi bir artışın sağlanabilmesi dikkat çekicidir (Tablo 2).

  Alıntı ile Cevapla