Tekil Mesaj gösterimi
Alt 28-02-2007, 12:33   #12
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Belçika “Avrupa kurumlarının” ana merkezi olma durumundan yararlanmaktadır ve bunun devlet hazinesine epeyce katkısı olmaktadır. Bu yüzden de “Avrupalılığı” en çok benimseyen ülke odur. Yunanistan, Portekiz, İrlanda ve İspanya gibi daha cılız ekonomiler, Avrupa Birliği’nin sübvansiyonlarını genişletebildikleri ölçüde “Avrupalılığa” arzu duymaktadırlar. Ancak, bu sübvansiyonlar azaldığında ya da kaldırıldığında –ki yaşanan budur– bu arzular bir anda sönecektir. Ve önümüzdeki dönemde ekonomik kriz Almanya’yı yiyip bitirmeye başladığında, bugüne kadar faturanın büyük kısmını ödeyen Almanya bu rolden artık sıkılıverecek, bu da sübvansiyonların kaldırılması anlamına gelecektir.
Gerçek şudur ki, Avrupa’nın küçük devletlerinin önemi çok azdır. Bu 11 Eylül’ün ardından açığa çıkmıştır. Britanya (Amerika’nın yarı uydusu) Almanya ve Fransa’yla birlikte her şeye karar verdi. Diğerleri Londra’daki akşam yemeğine davet bile edilmediler. İtalyanlar avazları çıktığı kadar protesto ettiler. Diğerleri de bu durumdan şikayetçiydiler: “Bizlere AB’ye katılmak isteyen adaylar gibi davrandılar. Kararlar alındı ve sonra bizlere bildirildi.” Fakat ilişkilerin gerçek durumu aslında budur, yalnızca bu durum alenen dile getirilmiyor o kadar. Ancak Blair’in tipik kabalığı bunu açığa çıkardı. AB’nin ikincil kurumlarının paylaşımı üzerine Leaken’deki son kavga, Berlusconi’yi bütün kararları veto etmeye itti. İsveç Başbakanı, ülkesine hiçbir kurum bırakılmadığından şikayet ettiğinde, Chirac ona, belki de “böyle ‘güzel kızlar’a sahip oldukları için AB model ajanslarının üssü olmayı isteyebileceklerini” söyledi! Dört büyüklerin diğer Avrupa ülkelerini hor görmesinin örneklerinden biri.
AB’nin daha fazla genişlemesi, sorunu daha da kötüleştirecektir. Almanya, Fransa ve Britanya’nın diğer 22 Avrupa liderini davet etmeksizin toplantı yapamayacağını kabulleneceklerine cidden inanan var mıdır? Alman kapitalistler, Doğu Avrupa’da kendilerine yakın duran Polonya ve Çek Cumhuriyeti’ni Birliğe sokmak istiyor. Buna karşı çıkan Fransa, Romanya’nın da girmesini teklif ediyor. Bu da Alman ve Fransız çıkarlarının çeliştiğinin bir başka örneğidir. Sonunda, genişleme büyük bir olasılıkla devam edecektir. Fakat bu durumda, büyük AB devletleri, her halükârda egemen olmanın bir yolunu bulacaklardır.
  Alıntı ile Cevapla