Tekil Mesaj gösterimi
Alt 28-02-2007, 12:41   #29
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Dünyadaki genel durum Türkiye’nin kaderini doğrudan etkilemektedir. Türkiye’nin kendisi zayıf bir emperyalist güçtür, fakat İsrail’le birlikte ABD emperyalizminin ajanı gibi davranan, bölgesel ölçekte bir süper-güçtür. Washington, Orta Doğu ve Afganistan planlarının parçası olarak, kendi askeri maceraları için, özellikle de Irak’ta, Türkiye’yi kendi maşası olarak kullanmaya çalışıyor. Bir askeri maceraya destek vermesi karşılığında, Amerikan emperyalizminin Türkiye’ye Irak’ın bir bölümünü, örneğin Kuzey Irak’taki Musul ve Kerkük petrol alanlarını vaat etmiş olması çok muhtemeldir.
Hiç şüphe yok ki Türkiye, 11 Eylül sonrasının uluslararası konjonktürü içinde, ABD sayesinde elini güçlendirmiştir. Bölgede güçlü bir NATO üyesi olan Türkiye, Batı Avrupa ülkeleri tarafından gözardı edilemez. ABD, bu konumu politik olarak AB aracılığıyla, ekonomik olarak IMF aracılığıyla pekiştirmeye çalışıyor.
Büyük emperyalist güçlerin tasarımları ve beklentileri ne olursa olsun, olayların kendi mantıkları vardır. Balkanlar, Orta Doğu ve Avrasya’ya ilişkin planlar yapmakla meşgul olan emperyalist stratejistler, dışarıdaki bu gelişmelerin içerde yaratacağı şiddetli yansımaların ve sınıf mücadelesi üzerinde yaratacağı etkinin farkında değillerdir, özellikle de sınıflar arasındaki ilişkilerin oldukça istikrarsız olduğu Türkiye’de. İşçi sınıfı 1980’deki korkunç yenilgiden bu yana kesin bir tarzda harekete geçmemiştir. Fakat bu geçici atalet devam etmeyecektir. Politik rejimin krizi Türkiye kapitalizminin derin ve çözümsüz krizinin bir ifadesidir ve bu er ya da geç kitlelerin hareketinde ifadesini bulmak zorundadır.
Türkiye proletaryası çok güçlüdür ve devrimci geleneklere sahiptir. Nice eziyet ve yasaklardan sonra işçi sınıfı halen sendikal düzeyde örgütsüzdür ve parlamento incir yaprağıyla örtünmüş olan asker-polis rejimine karşı korkusunu da aşabilmiş değildir. Burjuvazinin saldırgan sendika karşıtı politikalarından dolayı sendikalaşma oranı %7’ye kadar düşmüştür. Bununla birlikte işçi sınıfı geçmiş yenilgilerden kurtulmaya başlıyor, yeni bir sınıf savaşçıları kuşağı ortaya çıkıyor. Belli bir aşamada, sınıf mücadelesinde yeniden bir canlanma olacak ve bu sadece Türkiye’deki durumu değil bölgedeki durumu da baştan aşağı değiştirebilecektir.
Türkiye’deki bir devrimin şok dalgaları derhal İran, Irak, Yunanistan, Kıbrıs, Rusya, Orta Doğu ve Balkanlar’ı da etkileyecektir. Türkiye işçi sınıfının muazzam gücü dikkate alındığında, devrim, 1917 Rus devrimine benzer fakat çok daha üst düzeyde bir klasik proleter devrim biçimini kolaylıkla alabilir. Eğer proletarya içinde kök salmış ve diğer ülkelerin işçi ve köylülerine kendi örneğini takip etmesi için enternasyonalist bir çağrı yapacak gerçek bir Marksist-Leninist parti varsa, bu garanti altına alınacaktır.
  Alıntı ile Cevapla