Tekil Mesaj gösterimi
Alt 28-02-2007, 12:42   #34
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Doğu Asya
“Teröre karşı savaş”ın cephe hatlarından biri de Doğu Asya’dır. 11 Eylül’ü bir bahane olarak kullanan Bush, Amerika’nın Doğu Asya’daki askeri harekât alanını sadece Filipinler’e değil Malezya ve Endonezya’ya da yaymak istiyor. Filipin başkanı Macapagal-Arroyo, Filipin hava sahasının kullanımını ve eski ABD Subick ve Clark deniz ve hava üslerini ABD’ye açtı. Washington, savaş birliklerinin ve “ABD’nin başını çektiği terörle savaşın ikinci cephesi” için seçkin Filipinli birimleri eğitmek üzere gönderilen askeri danışmanların sayısını artırdığını duyurdu.
Washington, başkan Macapagal-Arroyo’ya 100 milyon dolarlık yardım sözü verdi. Aynı şekilde Endonezya başkanı Megawati’ye toplam 657,4 milyon dolar verme ve Eylül 1999’da Doğu Timor’da yaşanan kargaşa nedeniyle bozulan askeri ilişkileri tekrar canlandırma sözü verdi. Malezya başbakanı Mahatkir de, 13-16 Mayıstaki ABD ziyareti sırasında askeri işbirliği konusunu görüştü. Bu şekilde bütün bölge bir çatışma içerisine çekiliyor. Bunun her yerde istikrarsızlığı artırıcı bir etkisi olacak ve yeni kabarmaların yolu döşenecektir.
Filipinler’deki Ebu Seyyaf ve Endonezya’daki Laskar Cihad gibi genellikle terörist taktikler kullanan köktendinci grupların etkinlikleri, daha büyük emperyalist müdahalelere bahane oluşturuyor. Singapur da aşırı İslamcıların terörist saldırılarına maruz kalıyor. Köktendincilerin bu ülkelerin herhangi birinde iktidarı almak yönünde doğrudan bir tehdit oluşturmamalarına rağmen, Washington bu grupların bölgeye istikrarsızlık getireceğinden ve Amerikan büyük sermayesinin çıkarlarını tehlikeye sokacağından endişeleniyor. Pasifik Okyanusunu Hint Okyanusuna ve Orta Doğu’ya bağlayan deniz yolları üzerindeki ülkelerin konumu çok daha önemlidir. Eğer Filipinler ve Endonezya daha fazla bölünürse, bu, ABD’nin Çin karşısındaki başlıca müttefikleri olan Japonya, Güney Kore, Singapur ve Tayvan’ın hasta ekonomileri için büyük bir tehdit olacaktır.
Tüm Amerikan manevralarına, Çin’i bastırma girişimleri ışığında bakılmalı. ABD, Pasifik’teki hegemonyasına Çin tarafından meydan okunduğunu görüyor. Sonuç olarak Bush, Çin’in konumunu “stratejik ortak”tan “stratejik rakip”e çevirdi. Washington, Pekin’in bölgenin en büyük güçleri üzerindeki kıskacını artırarak Pekin’e karşı koyabilmeyi istiyor. ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld ve Dışişleri Bakanı Colin Powell, ABD ile onun üç temel Pasifik müttefiki –Avusturalya, Güney Kore ve Japonya– arasında çok taraflı bir güvenlik ilişkisi oluşturmaya çalışıyorlar. Amerika’nın Filipinler’e, Malezya’ya ve Endonezya’ya (ASEAN’ın tüm bileşenleri) yönelik girişimleri de aynı planın parçasını oluşturuyor.
Son süreçte, istikrarsız diktatörlük rejimlerinden ağzı yanan ABD emperyalizmi, desteğini “reform yanlısı demokratlara”, yani emperyalizm yanlısı ulusal sanayi reformunun (holdingler), özelleştirmelerin, ekonominin açılmasının vs. gerçekleştirilmesi doğrultusunda emperyalizmin baskı uygulayabileceği zayıf demokrasilere kaydırdı. Bugün “terörle savaş”ı bir bahane olarak kullanıp ordunun desteklenmesine aşamalı bir geri dönüşün yaşandığını gözlemliyoruz. Bu politika kaçınılmaz olarak emperyalizme karşı şiddetli bir tepkiye yol açacak ve birbiri ardına pek çok ülkede yeni devrimci olanaklar açacaktır.
Bölgedeki genel istikrarsızlık, “Asya kapitalizminin” uzayan krizinin bir yansımasıdır. Eskinin Kaplan ekonomileri derin bir krize batmış durumdadır. Yüksek derecede sanayileşmiş ülkeler statüsüne ulaşma umutları, özünde Japonya’nın artı sermayesi tarafından desteklenen bir aşırı yatırım (aşırı üretim) krizi olan 1997-98 Asya kriziyle birlikte yok oldu. Tayvan ve Singapur gibi bazı ekonomiler, 1990’ların sonlarında bilişim sektöründe yaşanan boom sayesinde toparlanmayı başardılar, fakat 2001’de dünya resesyonunun gelmesiyle keskin bir iniş yaşadılar. Son dönemdeki sanayileşmenin bir sonucu olarak proletaryanın daha önce hiç olmadığı kadar güçlü olduğu bir zamanda, kitlelerin hoşnutsuzluğu büyüyor.
  Alıntı ile Cevapla