Tekil Mesaj gösterimi
Alt 28-02-2007, 12:43   #40
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Bölüm Üç
Giriş
Dokümanın üçüncü bölümünde eski sömürge dünyaya özgü bazı sorunlarla ilgileneceğiz. Batıda proleter devrimin gecikmesi ve gerçek bir Leninist partinin ve önderliğin bulunmayışı nedeniyle, eski sömürge dünyadaki devrimler geçmişte çarpık bir biçim almıştır (proleter Bonapartizmi). Fakat Arjantin’de, Venezuela’da ve diğer ülkelerde gelişen devrimlerle birlikte, proletaryanın önder rolü gündemdedir.
Asya, Afrika ve Latin Amerika’da Devrim
Geçtiğimiz dönemde proleter Bonapartist rejimlerin krizine tanık olduk. Mozambik ve Angola, haydutlara arka çıkan ve silahlandıran Güney Afrika tarafından mahvedildi. Afganistan, gerici gerilla savaşına çekilmeden önce istikrarlı bir devlet kurmayı bile başaramadı. Etiyopya’daki rejim, ulusal sorunu çözmeyi başaramadığı için yıkıldı. Şimdi de Rusya’nın para yardımından yoksun kalan Küba ipin ucunda.
Emperyalizme karşı mücadele, ileri kapitalist ülkelerdeki süreçlerle birleştirilmedikçe anlaşılamaz. Batıdaki devrimin gecikmesi, eski sömürge ülkelerde köktendincilik ve proleter Bonapartizm (deforme işçi devletleri) gibi tuhaf sapkınlıklar yaratmıştır. Her yerde, devrimci sonuçları olacak derin bir kriz hazırlanmaktadır. Fakat asıl sorun öznel faktördür. Eğer işçi sınıfı Marksist bir partinin önderliği altında iktidarı almayı başaramazsa, her türlü tuhaf ve ucube çarpıklıklar muhtemeldir.
Yeni proleter Bonapartist rejimlerin olması mümkün müdür? Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra eskisi gibi bir model bulunmamaktadır. Bu önemli bir noktadır, ama kendi başına belirleyici değildir. SSCB ve Çin’deki geçmiş “sosyalizm” deneyimi, örneğin Latin Amerika’daki gerilla hareketlerinin liderleri için hâlâ çekici bir model oluşturabilir. Daha da önemlisi, Küba, Çin ve Vietnam var.
Gelecek dönemde yeni proleter Bonapartist devletlerin ortaya çıkması teorik olarak dışlanamaz. Bu koşullara bağlıdır. Özellikle bir ekonomik çöküş durumunda, bazı ülkelerde proleter Bonapartizmi yönünde bir hareket olabilir. Amerikan emperyalistleri bundan endişe ediyorlar ve haklılar. Elbette, güçlü bir işçi sınıfının var olduğu Arjantin ve Brezilya gibi ülkelerden bahsetmiyoruz. Ama Kolombiya gibi daha geri ülkelerde bu bir olasılıktır.
Venezuela’da, eğer gerçek bir devrimci parti ve önderlik bulunsaydı, kitlelerin ayaklanmasıyla yenilgiye uğratılan gericiliğe yönelik hareketin ardından işçi sınıfı iktidarı alabilirdi. Fakat böyle bir önderlik mevcut değil. Eğer Chavez Marksist olsaydı, ütopik bir reformist olmasaydı, iktidar bir iç savaş olmaksızın sancısız biçimde işçilerin eline geçerdi. Fakat fırsat kaçırılmıştır: inisiyatif ABD emperyalizmi tarafından cesaretlendirilen ve yardım edilen burjuva karşı-devrime geçmiştir. Son derece baskıcı karaktere sahip bir burjuva Bonapartizmiyle sonuçlanabilecek yeni darbe girişimleri kaçınılmazdır. Bu perspektif, sınıf mücadelesinin önceden tahmin edilmesi zor olan akıbetine bağlıdır. Kitleler harekete geçmişlerdir ve dövüşmeye hazırdırlar. Fakat öznel faktör belirleyici olarak kalmaktadır. Her ne kadar Chavez, Castro hayranı olsa da, onun 1960’da yaptığını yapmamıştır. Castro, emperyalizme ve kapitalizme darbe indirmek, Küba kapitalistlerini mülksüzleştirmek ve proleter Bonapartist bir rejim kurmak için işçi sınıfına dayanmıştı.
  Alıntı ile Cevapla