Tekil Mesaj gösterimi
Alt 28-02-2007, 12:46   #54
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Çin
Çin, kapitalizm yolunda ilerlerken, üretici güçleri geliştirmede Rusya’dan daha başarılı olmuştur, fakat bürokrasi devleti sıkıca kontrol etmeye devam etmiştir. Çin önderliği, Rusya ve Doğu Avrupa’nın kaderinden korkuya kapıldı ve aynı yoldan gitmemeye karar verdi. Her ne kadar Çinli bürokratlar kapitalizm yönünde ilerlemiş olsalar da, rejimin karakteri belirleyici bir şekilde çözülmemiştir. Devletleştirilmiş planlı ekonominin önemli unsurları, yükselen kapitalist sektörle güçlükle bir arada duruyor. Ekonominin büyük kısmı artık özel mülkiyette olmasına rağmen, hâlâ devlet sektörlerine bağlı geniş bir bürokrasi kesimi mevcut (Vietnam’da kapitalist restorasyon süreci henüz embriyonik durumdadır).
Eğer dünya ölçeğindeki gidişat uzun süreli bir ekonomik büyümeyi sürdürme doğrultusunda olsaydı, o takdirde, belli bir aşamada, kapitalizm nihayetinde zafer kazanırdı. Fakat bu hiç de kesin değildir. İstikrarlı bir rejimi sürdürmek için Çin, yılda en az %8’lik bir büyüme oranını yakalamalıdır. Dünya ölçeğindeki yavaşlamayla, bunu sürdürmenin olanaksız olduğu anlaşılacaktır. Bu durum büyük ölçekli sosyal çatışmaların gerçekleşme olasılığını artırmaktadır ve bu da er ya da geç bürokrasi içinde bölünmeler yaratmak zorundadır. Bazı kesimler çoktan başarılı bir şekilde kapitaliste, yani üretim aracı sahibine dönüştüler. Fakat güçleri ve ayrıcalıkları hâlâ devlet sektöründeki konumlarına dayanan geniş bir katman da var. Bu yüzden, Çin bürokrasisinin piyasa yöntemlerini uygulamada çok daha başarılı olması gerçeğine rağmen, devlet aygıtı içinde yaşanacak büyük bir çatışma potansiyeli Rusya’dan çok daha büyüktür.
Kapitalizm (“piyasa sosyalizmi”) yönünde “kontrollü” bir hareket politikası, bir süre için iyi sonuçlar elde etti. Çin’in büyüme oranları, dünyadaki en yüksek oranlar arasındaydı. Aslında Çin, Batılı yatırımcıların gerçekte Rusya için tasavvur ettiği konumdaydı. Fakat şimdi dünya krizi perspektifi, Çin’in geleceğine büyük bir soru işareti konduruyor. Mao’nun otarşi politikasının terk edilmesi ve Çin’in dünya ekonomisine entegrasyonu, yalnızca yeni ve çözülmez çelişkiler yaratmıştır. Çin, dünya pazarına geçmiştekiyle ilgisi olmayan bir biçimde bağlanmıştır. Çin’in kaderi dünya ekonomisinin kaprislerine bağlıdır.
Mevcut krize, hem Amerika’da hem de Asya’da –Çin’in ana pazarları– büyük bir talep daralması eşlik ediyor. Ve iç piyasa, Çin sanayisinin ürettiği muazzam miktardaki malları emecek yeterlilikte değil. Bu yüzden Çin ekonomisinin büyük başarıları, ciddi bir krizi hazırlıyor.
Eğer kapitalizmin pekişmesi yönünde hareket etmeyi sürdürmek isterse, Pekin hükümeti devletin sahip olduğu fabrikaların büyük kısmını kapatmak zorunda kalacaktır. Fakat bu, Çinli işçilerin ve köylülerin devrimci geleneklerinin farkında olan bürokrasiyi dehşete düşüren bir sosyal patlama riski üretecektir. Bu yüzden bürokrasi çok dikkatli davranıyor.
Çin, Stalinist rejimin en kötü özellikleriyle Asya kapitalizminin en kötü özelliklerini bir araya getirmiştir. Ekonomi hızla büyümesine rağmen, bu muazzam boyutlarda bir sosyal ve ekonomik facia yaratmıştır. En az 120 milyon kentli işsiz bulunmaktadır ve bir o kadarı da kırsaldadır. Şehirler, böyle devasa sayıları, 1905 devrimi arifesinde Çarlık Rusya’sında var olan türden patlamalı koşulları yaratmaksızın ememez.
Bürokrasi iyi bir ekonomik büyüme sağladığı ve böylece gelecekte daha iyi yaşam koşulları vadettiği sürece, kitleler onun egemenliğine katlanmaya hazırdırlar. Fakat çürümenin ve eşitsizliğin giderek büyümesi ve ayrıcalıklı memur kastının iktidarı kötü kullanmasıyla birlikte, hoşnutsuzluk da artıyor. Halihazırda pek çok işçi grevi ve köylü karışıklığı yaşanmıştır. Falun Gong mezhebine uygulanan zulüm, kendisini ekonomik bunalımın kaçınılmaz toplumsal sonuçlarına hazırlayan egemen elitin huzursuzluğunun bir belirtisidir. Böyle bir durumda zararsız mezhepler bile kolayca kontrolden çıkabilir. Bu yüzden bürokrasi zorla kendi kontrolünü kurmak istiyor. Bu garip mezhebe yönelik saldırılar, ancak aşırı asabiyetin bir göstergesi olarak açıklanabilir. Sosyal patlama ihtimalinden dehşete kapılan bürokrasi, kendi kontrolü altında olmayan hiçbir hareketin varlığına tahammül edemiyor.
Çin işçi sınıfı dünyanın en büyük işçi sınıfıdır. Marksistler Çin’deki olayları dikkatle izlemeli ve devrimci sonuçlar çıkaran unsurlarla bağ kurmak için çaba harcamalıdırlar. Fikirlerimize ve web sitemize artan bir ilgi var. Kitaplarımızı Çinceye çevirmeyi planlıyoruz. Gelecek dönemde Çin yakıcı bir önem taşıyacak.
  Alıntı ile Cevapla