Tekil Mesaj gösterimi
Alt 28-02-2007, 12:48   #66
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Fransa’nın egemen sınıfı Le Pen’in seçim başarısından hiç de hoşnut değildi. Günümüzde diğer Avrupa ülkelerinin kapitalist sınıflarına benzer şekilde, onlar da biçimsel burjuva demokrasisi rejiminden son derece memnundurlar; çünkü böylece, iktidarın gerçek dümeni kendi ellerinde kalırken, “kararları çoğunluğun verdiği” yanılsamasını yaratabilmektedirler. Kapitalist bakış açısıyla bakıldığında, bu tür bir rejim çok ekonomik, verimli ve güvenlidir. “İktidar” kendi doğrudan parlamenter temsilcileri (Chirac, Aznar …) ile özel mülkiyetin ve kurulu düzenin en saygın savunucuları olan sağ Sosyal Demokratlar (“Sol”) arasında her beş yılda bir el değiştirmektedir. O halde sorun ne?
Sorun, Le Pen gibilerin şu an olduğu gibi işçileri ve gençleri provoke ederek işleri karıştırmaları ve gereksiz problemlere yol açmalarıdır. Bütün bunlar, artık tüm Avrupa’yı etkileyen muazzam bir istikrarsızlığın yaşandığını gösteriyor. Güçlü bir devrimci partinin bulunmadığı durumda, bunun kendini çeşitli özgün biçimlerde –Fransa ve Hollanda’da olduğu gibi gericilik olgusu da dahil– ortaya koyması kaçınılmazdır. Fakat bunlar geçici ve kısa ömürlü olgulardır ve her şeyden çok daha fazla belirtisel önem taşımaktadırlar.
Bu yüzden, bu aşamada böyle gelişmelerin önemini abartmak tamamen yanlıştır. Bununla birlikte gelecekte durum tamamen farklı olacaktır. Eğer işçi sınıfı toplumun sosyalist dönüşümünü gerçekleştirmeyi başaramazsa, bir süre sonra gericilik için uygun koşullar gelişecektir. Hatta en gelişmiş ve “demokratik” ülkelerde dahi egemen sınıf, grev, gösteri ve oy hakkının gereksiz ve tehlikeli lüksler olduğuna hükmedecektir. Bu aşama geldiğinde (hâlâ bu aşamaya oldukça uzağız) egemen sınıf işçi sınıfının gözünü korkutmak için, insanları öldürmek ve katletmek için, faşist çeteleri kullanmakta bir an bile tereddüt etmeyecektir.
Fakat geçmişte Hitler ve Mussolini’den ağızları yandığından, Avrupa ülkelerinde burjuvazi büyük bir olasılıkla faşist çılgınlara iktidarı vermeyecektir. Akrabalık ve başka bağlarla bağlı oldukları ve üzerlerinde belli ölçüde kontrol kurmayı umabildikleri generallere başvurmaları daha muhtemeldir. Faşist çeteler rejimin asıl kuvveti olarak değil yardımcı kuvvetleri olarak kullanılacaktır. Bununla birlikte böyle bir rejim gaddar bir diktatörlük olurdu; Şili’deki Pinochet rejimi ve 1980 sonrası Türk generallerin canavarca diktatörlüğü gibi.
Son elli yıldır Avrupalı ve Amerikalı işçilere “demokrasinin” normal ve hatta kaçınılmaz bir var oluş hali olduğuna inanmaları öğretildi. Aslında bu, sınıf mücadelesini belli sınırlar içinde tutmak için işçi sınıfına belli ödünler verebilen zengin kapitalist ülkelerin benimsediği nispeten yeni bir icattır. Bu “sınıfsal barış” rejimi kırılmaya başladığı ölçüde, burjuvazi, trendeki bir adamın sigara içilmeyen vagondan sigara içilen vagona geçmesi kadar kolaylıkla demokrasiden diktatörlüğü geçecektir.
Bugün var olan demokratik hakları, işçi sınıfının kapitalistlere karşı nice kanlar dökerek kazandığı asla akıldan çıkarılmamalıdır. Demokrasinin kökleri çok yüzeydedir ve kolayca sökülebilir, yeter ki burjuvazi işçi sınıfının “normal” araçlarla kontrol edilmesinin olanaksız olduğuna karar versin. Her halükârda, demokrasi denen şey, aslında büyük firmaların diktatörlüğünü gizleyen incir yaprağından başka bir şey değildir. Gerekli olan şey büyük tekellerin ve bankaların diktatörlüğüne son vermek ve sosyalizme giden yolda ilk adım olarak işçi demokrasisi rejimini ve Sosyalist Birleşik Avrupa Devletlerini kurmaktır.
Nihayetinde bütün burjuva partilerde, açıkça Bonapartist partilerin oluşumuyla sonuçlanan bölünmeler olacak ve toplumda, 1970’lerdeki Gladyo benzeri her türden sağcı gizli oluşumun yolunu hazırlayan bir sağ-sol kutuplaşması yaşanacaktır. İşçi sınıfının ve örgütlerinin gücü dikkate alındığında, bu durum sınıf mücadelesinde bir patlamanın ve hatta açık bir iç savaşın yolunu döşeyebilir.
Fakat burjuvazi bütün diğer olanaklar tüketilinceye kadar açık gericiliğe başvurmayacaktır. Bu aşamaya ulaşmadan önce, işçilerin birbiri ardına birçok ülkede iktidarı almak için pek çok olanağı olacaktır. Ancak işçi sınıfının bir dizi ciddi yenilgisinin ardından, Bonapartist diktatörlük tehlikesi ortaya çıkacaktır.
  Alıntı ile Cevapla