Tekil Mesaj gösterimi
Alt 01-03-2007, 11:23   #8
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Sonuç
20. yy’da hızla gelişen küreselleşme eğilimiyle, ülkeler bir yandan bu eğilimin beraberinde getirdiği yoğun rekabetten korunabilmek ve dünya ile bütünleşme sürecini hızlandırabilmek amacıyla çeşitli zamanlarda ekonomik bütünleşme sürecine girmişlerdir. Bu süreç içerisinde dünya ticaretinde önemli değişimler yaşanmış, artan küresel rekabet ortamında ülkeler dış ticaret politikalarını yeniden düzenlemişlerdir. Özellikle dış ticareti kısıtlayan tarife ve kotalar giderek azalmış, serbest ticaret anlayışı uluslararası ticarete hakim olmuştur. İkinci Dünya Savaşından sonra özellikle sanayileşmiş batılı ülkeler, dünya ticaretinde çok yönlü denkleşmeye imkan sağlamak, dış ticareti canlandırmak amacıyla ekonomik bütünleşme sürecine girmişler ve çeşitli organizasyonlar kurmuşlardır. Bu bağlamda ortaya çıkan organizasyonların en önemlisi kuşkusuz Avrupa Birliği ve üyeler arasında uygulanan Gümrük Birliği’dir.
Cumhuriyetin ilanından sonra tüm alanlarda yönünü batıya çeviren Türkiye, özellikle ekonomik alanda AB ülkelerinin önemli bir partneri olmuş ve bu ülkelerin oluşturdukları organizasyonlar içinde yer almak istemiştir. Türkiye’nin 1963 yılında başlayan birlik macerası 1996 yılında GB’nin kabul edilmesiyle yeni bir boyut kazanmıştır. GB’nin uygulanmaya başlandığı yıllarda Türkiye için; üçüncü ülkeler aleyhine yüksek oranlı ticaret sapması olacağı ve özellikle Türk firmalarının açılan yüksek rekabete dayanamayacağı varsayımı ortaya atılmıştı.
Türkiye ekonomisi için GB’nin sonuçları değerlendirildiğinde, statik etkiler açısından, ikinci bölümde ele alınan istatistiksel veriler, ticaret yaratıcı etkinin birlik lehine Türkiye aleyhine ortaya çıktığını göstermektedir. Ticaret saptırıcı etkinin ise ortaya çıktığını söylemek güçtür. Çünkü Türkiye’nin dış ticaret hacminin yarısını hala AB ülkeleri oluştururken, üçüncü ülkelerle olan ticaret hacminde önemli farklılıklar gözlenmemiştir. Tüketim, sermaye ve ara mallara ilişkin ithalat rakamlarında görülen artış tüketim etkisine işaret ederken, özellikle sanayi malları ithalatında görülen büyük artış ticaret hadlerinin birlik lehine Türkiye aleyhine ortaya çıktığını göstermektedir.
Dinamik etkiler açısından ise olumlu sonuçların ortaya çıkması için geçen süre henüz yeterli değildir. Türkiye’de faaliyet gösteren işletmelerin büyük çoğunluğu KOBİ’lerden oluşmaktadır. Bu işletmelerin sermaye yapıları ve pazar payları, büyük çaplı Ar-Ge harcamalarıyla oluşacak teknoloji hamlesine, üretim artışına bağlı olarak ortaya çıkacak dışsal ekonomi ile ölçek ekonomisi etkisine ve uluslararası alanda çok büyük rekabet sağlayacak tekniklere olanak verecek seviyede değildir. Yabancı sermayede de bu güne kadar beklenen patlama yaşanmamıştır.
Çalışmamızda ele alınan GB’nin dinamik ve statik refah etkileri sonucunda, dört yıldan bu yana işlemekte olan Gümrük Birliği çerçevesinde özellikle rekabet alanında sözü edilen endişe verici sonuçlar ortaya çıkmamış, üçüncü ülkeler aleyhine büyük oranlı bir ticaret sapması oluşmamıştır. Bunun yanında son gelişmeler GB’nin potansiyel olumlu etkilerinin hayli geniş kapsamlı olduğunu ve yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladığını göstermektedir.
Genel değerlendirmeye göre, statik etkiler açısından GB’nin Türkiye’nin lehine ya da aleyhine olduğunu kesin olarak söylemek güçtür. GB ile Türk üreticisinin, güçlü AB üreticisi karşısında rekabet edemeyip iflas edeceği, dolayısıyla Türkiye’nin GB’den zarar edeceği tezi doğrulanmamıştır. Dinamik etkiler göz ününde bulundurulduğunda, GB’nin uzun dönemde Türkiye lehine olacağı söylenebilir. Çünkü doymamış iç pazarı, genç nüfusu, doğal zenginlikleri ve stratejik coğrafi konumu, uzun vadede GB’yi Türkiye’nin lehine çevirebilecektir. GB’nin dinamik etkileri diye adlandırılan ölçek ekonomileri etkisi, rekabet etkisi, yabancı sermayeyi ve yatırımları teşvik etkisi Türkiye’ye bu şansı verebilecek güçtedir.
  Alıntı ile Cevapla