Tekil Mesaj gösterimi
Alt 01-03-2007, 12:14   #3
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Sanayi Devrimi

Sanayi devriminden önce, sanayi evde zanaat temelinde gerçekleştirilmekteydi. Dokumacının kulübesi aynı zamanda işyeriydi ve tüm ailesi, karısı ve çocukları, uzun saatler çalışmakla meşguldü. Sanayi devrimi bu modeli değiştirdi. Dokumacılık ve eğirmecilik kulübelerden çıkıp fabrikaya girdi. El tezgâhı dokumacılarının ücretlerinin düşüklüğü, onları en sert disipline maruz kalacakları bu yeni fabrikalarda iş bulmak “zorunda” bıraktı. Daha önce kendi işyerleri üzerinde belli bir denetimi olanlar, şimdi kapitalistin sultası altındaydılar. Fabrikaların çevresinde, yaşam koşulları berbat olan, sağlıksız ve aşırı kalabalık yeni şehirler boy göstermeye başladı. Bütün ailenin saatlerce çalışması, işçi sınıfının aile yaşamını yok etti. Bu, egemen sınıfın “aile değerleri”ne ilişkin ikiyüzlülüğüydü. Bugün aynı ikiyüzlülüğü, uzun ve insanlık dışı çalışma saatleri doğrultusunda artan baskıda görüyoruz. Sanayi devrimin ilk dönemlerinde kadınlar ve çocuklar kömür madenlerinde çalıştırılmak üzere işe alınırlardı.
Bu da yine egemen sınıfın, “kadın kısmı”na ilişkin ikiyüzlülüğünü göstermekteydi. 1813’te, Cumbria’daki Whitehaven madenindeki bir gözlemcinin, çalışırken gördüğü kadınlar hakkında söyledikleri şunlardır: “Çoğu yarı çıplaktı, kirden kararmışlardı ve o kadar çirkinleşmiş ve hor kullanılmışlardı ki, erkek soyundan gelmiş bir soya benziyorlardı”. İlk başlarda kadınlar, madenlerde, bir erkeğin çalışmasına ihtiyaç duyulmayan işlerde kullanıldılar. Sırtlarında kömür seleleri taşıdılar. Bu kadınların sırtlarında ve bacaklarında deformasyonlar oluştu, mide ve akciğer rahatsızlıklarına maruz kaldılar. Hamile kaldıklarında korkunç komplikasyonlarla yüz yüze geldiler. 1842’de, Britanya’daki madenlerde kadınların çalışması nihayet yasaklandı. 1847’de kadınların çalışması günde 10 saatle sınırlandırıldı. Sendikal hareket bunu, bütün işçiler için 10 saatlik işgününe doğru bir adım olarak destekledi. Çoğu işverenin buna direndiğini ve vardiyalı çalışmaya geçerek bunun üstesinden geldiklerini söylemeye gerek bile yok.
19. yüzyılda, kadınların ev sektöründen sonra en çok çalıştırıldıkları alan tekstil sanayiiydi. Yeni tekstil fabrikalarında çoğunlukla kadınlar ve çocuklar çalışıyordu. 1830’larda, işgücünün üçte biri ilâ yarısı 21 yaşın altındaydı. Vasıfsız dokuma ve eğirme işlerinin yapıldığı fabrikalarda çalışanların yarısını kadınlar oluşturmaktaydı. Vasıflı işlerse erkeklere ayrılmıştı. Fabrikalardaki kadın ve erkek işi ayrımı, sendikaların gelişmesini de etkiledi. Eğirmeci birlikleri, ücretleri düşürdüklerine inandıkları vasıfsız kadınlar kitlesini dışladılar. Tekstil fabrikalarında çalışan kadınların zarar gördükleri, pamuk eğirmecilerinin çocuklarının %39’unun ölü doğduğu ve yalnızca %50’sinin beş yaşına gelebildiği rapor ediliyordu. Çalışma koşulları, çeşitli deformasyonlara yol açıyordu. İşlerini kaybetmekten korkan anneler doğumdan üç hafta sonra fabrikaya dönüyordu ve bazen bebekler fabrikalara getiriliyor, anne ancak mola verebildiğinde bebeğini emzirmek zorunda kalıyordu. Bazı kadınlar orada doğum yapıncaya kadar fabrikada çalışıyordu ve evde kalan daha büyük çocuklara rahat durmaları için afyon içirilebiliyordu. Havalandırmanın kötü oluşu, uzun çalışma saatleri ve sürekli ayakta kalmak, bu kadın işçiler üzerinde olumsuz sonuçlara yol açtı.
Fakat fabrikalarda çalışan kadınlar kendi geçimlerini sağlayarak yeni bir statü kazanmış ve bağımsızlıklarını elde etmişlerdi. Mevcut düzenin kodamanları, “fabrika kızlarının yaşadıkları ahlaki çöküntü”den yakınıyordu. Kadın işçiler radikalleşiyor ve Çartizm gibi politik hareketlere ve Robert Owen’ı destekleyen sosyalistlerin kurdukları sendikalara katılıyorlardı.
19. yüzyılda kadınlar tekstilin yanı sıra dantelacılık, metal, jüt elyafı, ciltçilik ve zincir yapımı gibi her türlü işte çalışıyordu.
  Alıntı ile Cevapla