Tekil Mesaj gösterimi
Alt 01-03-2007, 12:15   #7
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

1880’ler ve vasıfsız işçilerin örgütlenmesi

19. yüzyılın sonları Britanya kapitalizmi için fırtınalı bir dönemdi. Dünyanın atölyesi olma özelliği sona ermiş, işçi sınıfının bir kesimi için, özellikle de vasıflı işçiler için anlam taşıyan kazanımlar tehdit altına girmişti. Bu yıllar dok işçileri gibi geçici, vasıfsız işçilerin örgütlenmelerine de sahne olmuştu. Bu farklı türden bir sendikacılıktı. İşverenler, grevleri ve sendikal örgütlenmeyi kırmak için, polis, ordu ve mahkemeler tarafından desteklenen grev kırıcıları kullanıyorlardı. Düzen ve kanun güçleriyle işçiler arasında pek çok kasabada meydan savaşları yaşandı. Sosyal Demokrat Federasyon ve Bağımsız İşçi Partisi gibi örgütlerin büyümesiyle, sosyalizm fikirleri de yeniden doğdu. Tom Mann gibi sosyalistler, işçilerin dok işçileri sendikasında örgütlenmesinde önemli bir rol oynadılar. Militanlığın yükseldiği bu dönemde, kadın işçi katmanları da emek hareketine katılmışlardı. Kadınların yer aldığı grevlerin en ünlüsü kibritçi kızlar greviydi. Kibritçi kızlar ve kadınlar, East End’deki Bryant ve May fabrikalarında en dehşet verici koşullar altında çalışmaktaydı. Çoğu, beyaz fosforla çalışmanın bir sonucu olarak çene kemiği hastalıklarına yakalanıyordu. Çene kemikleri çürüyor ve yemek yiyemiyorlardı. Çalışma koşullarının düzeltilmesi için yaptıkları grev kitlesel bir destek gördü. 1908’de, “beyaz fosfor” maddesi, sendikal hareket sayesinde yasaklandı.
Kadın işçiler, 1890’larda Bradford’daki Manningham Fabrikaları grevine de katıldılar. Ev Hizmetçileri Sendikası kuruldu ve 1897’de TUC’a katıldı. 70 saatlik çalışma haftası ve daha uzun yemek arası için mücadele yürüttü. Sendikanın taleplerine orta sınıftan gelen kadınlar karşı çıktı. Bir Süfrajet olan Milicent Fawcett’ın, Bryant ve May kibrit şirketinin hissedarı olması ayrıca ilgi çekici bir konudur. Bu örnek bize, sınıflar arasında çıkar birliği olamayacağını göstermektedir. 1886’da Birleşik Tarakçılar ve Hallaçlar Sendikasının kurulmasıyla, sendikalar sonunda tekstil fabrikalarına da girdiler. Bu sektörde üyelerin dörtte üçü kadınlardan oluşmaktaydı. Kadın işçileri içeren diğer birlikler, Ulusal Birleşik Tezgâhtarlar Birliğiydi. Büro işçileri, Kadın Büro İşçileri ve Sekreterleri Birliğinde örgütlendiler. Bir daktilocular bölümü kuruldu.
Uluslararası destek gören dok işçilerinin çok çetin bir mücadele sonucu ücretlerinde artış sağladığı ünlü “dok zammı” zaferinin ardından, sendikacılık bir bütün olarak gerilemeye başladı. İşsizliğin artması, patronların sendikaları işyerlerinden atmasını mümkün kıldı ve üye sayısında 1882-1913 yılları arasında %30’luk bir düşüş yaşandı. Fakat 1910-1914 dönemi yine sınai militanlığın yükseldiği bir dönemdi. Bu dönemde sendika üyelerinin sayısı ikiye katlandı ve “hükümeti almak” üzere dok, maden ve demiryolu işçilerinin Üçlü İttifakı oluşturuldu.
Bermondsey Ayaklanması 1911 yılında gerçekleşti; Londra’daki limanların etrafındaki gıda işleme fabrikalarında çalışan kadın işçilere, erkek işçilerle aynı işi yapmalarına rağmen yarı ücret ödenmekteydi ve bunun sonucu grev patlak verdi.
Bununla birlikte kadınlar sendikal hareketin liderliğini ikna etmeyi başaramadılar. 1900’de, Sendikalar Kongresinde (TUC) yalnızca iki kadın delege vardı. Genel Grev yılı olan 1926’da, TUC’a bağlı sendikalara üye olanların yalnızca altıda biri kadındı. Fakat kadın işçilerin katılımındaki artış sürekli yükseldi, 1933’te sendikal hareket içindeki kadın sayısı 1914’tekinden daha fazlaydı. Militanlık yılları uzun dönemli kazanımlar getirmişti.
  Alıntı ile Cevapla