Tekil Mesaj gösterimi
Alt 02-03-2007, 17:00   #6
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

BİRİNCİ KİTAP/BÖLÜM 1: EMEK VE İŞBÖLÜMÜ ÜZERİNE

Ulusların Zenginliği’ni kısaca tanıttıktan sonra, eserin ilk bölümüne geçebiliriz. Smith, eserini ilk bölümünde daha öncede belirttiğimiz gibi işbölümü ve emeği konu almıştır. Zaten eserin ana konusu işbölümü temeline dayandırdığı ekonomik gelişmedir. Ona göre ekonomik yaşamın en belirgin yönü işbölümüdür. İşbölümü, ekonomik büyümenin ve uluslararası ticaretin zenginliğinin başlangıç noktasıdır.

Smith’e göre zenginliğin üretimi emeğin kullanılış biçimine bağlıdır. Üretimin artışında temel olan emektir. Fakat emek ancak endüstri ilişkileri içindeki faaliyetlerin Batı’ya çözüm getirmesiyle birlikte önemli olmaktadır. Eski dünya ilişkileri içinde Batı’nın emeğe, insan emeğine değer verdiğini söyleyebilmek zordur. İlişkilerde değer yaratan insan gücü olduğunda emek ön planda ele alınmıştır. Zaten bakıldığında 16.yy’da zenginlik akışı yağma yoluyla gerçekleştirildiğinden emeğin değerinden söz edilmemiştir. Kurulu egemenlik ilişkileri içinde insan emeğine gerek duyulduğunda Batı, tarihinde ilk kez emeğe değer vermiştir.

İşte işbölümü olgusu da, sağladığı teknik olanaklarla, emeğin verimini büyük ölçüde artırmaktadır. Emeğin veriminin artması da ulusal zenginliğin artması demektir. Adam Smith bir ülkenin zenginlik ve refah düzeyinin, iki temel etkene bağlı olduğunu belirtmiştir:

1- Halkın emeğinin verimlilik derecesi ya da halkın bilgi, yetenek ve ustalık düzeyi,
2- Yararlı işlerde çalışanlar ile, bu gibi işlerde çalışmayanların sayısı ve bunların birbirine oranı

Bu iki etkenden ilki Smith’i işbölümüne, ikincisi ise üretken ve üretken olmayan emek ayrımına götürmüştür. Ona göre üretken olan ve üretken olmayan emek ayrımında temel olan, değer yaratma veya bir değere yeni bir değer katmaktır. Smith’e göre emek, üzerinde harcandığı nesnenin değerine değer katıyorsa, bu üretken emektir. Üretken olmayan emeğin ise üzerinde harcandığı nesneye yeni bir değer katması söz konusu değildir. Smith, bu nedenle, hizmet üretimini üretim olarak saymamıştır. Çünkü hizmet üretiminde yeni bir değer yaratılmaz veya var olan değerin üzerine yeni bir değer katılmaz. Ona göre yararlı, yani değer yaratan işle uğraşanlar, günün koşullarında Batı’nın üretim faaliyetlerinde artış sağlayanlar olmalıdır. Bu anlamda Smith, daha önce hayat hikayesinde de belirttiğim gibi Glasgow Üniversitesi’ndeki, hayatının en mutlu, dolayısıyla en gurur verici yılları olarak anlattığı hocalık görevini bile yararsız işler kategorisine sokmuştur. Çünkü ona göre hocalık biraz önce de belirttiğim gibi üretken olmayan emektir, yani yeni bir değer yaratmamaktadır. Smith’e göre hocalık dışında hizmetçiler, memurlar, kilise adamları, hukukçular, hekimler, her cinsten edebiyat ve yazı adamları, oyuncular, müzisyenler, şantörler, opera dansörleri..vb de üretken olmayan emekçilerdir. Smith bu seçimin nedenini ise şöyle açıklamıştır: “Hepsinin de yaptığı iş, tıpkı tiyatro oyuncusunun konuşması, hatibin söylevi ya da müzisyenlerin nağmeleri gibi, daha üretildiği anda uçup giden bir iştir.”

Smith’e göre, üretken olmayan emek, üretimden ne kadar az pay alır ve tüketirse, üretken emek için o kadar çok harcama yapılabilir ve dolayısıyla sermaye birikimine olanak sağlanır. Sermeye birikimi ise ulusların zenginleşmesini sağlar. Smith’in bu tezi, bugün bile, kapitalist gelişmeyi benimseyen ülkeler için geçerliliğini korumaktadır.

İşte işbölümü de Smith’e göre emeğin gücündeki gelişmenin kaynağıdır ve işbölümü gerçekleştiği her alanda emekten yararlanabilme olanağı fazladır. İşbölümü sayesinde bütün pazarı denetim altına almanın yanında sömürgelerdeki insan gücünü de kullanmak mümkün olmuştur. Ayrıca Batıda sistemin dışladığı nüfus da sisteme dahil edilebilmiştir.

Smith’e göre işbölümü kendiliğinden ortaya çıkar. İnsanlardaki değiş-tokuş eğilimi işbölümü olayını doğurmuştur denilebilir. Bu bakımdan işbölümü en ilkel ve en basit bir olay değildir. İşte bütün bu ekonomik olayların da temelinde, insanın kişisel çıkarı vardır. Toplumların biraz gelişmesiyle birlikte işbölümü de kendini göstermeye başlar.

Biraz önce de bahsettiğimiz gibi Smith iş bölümünün doğuşunu 3 etkene bağlamıştır:

1-İnsanlardaki değişim eğilimi: Daha sonrada belirteceğimiz gibi Smith’ e göre işbölümünün doğmasına neden olan temel, insanlardaki mübadele yani değişim eğilimidir. İşte bu değişim eğilimi, her insanı, kendini belli bir işe vermeye ve bu iş için olan yeteneklerini geliştirmeye yöneltir. İnsanların diğer insanlardan farklı yeteneklerine göre üretmesi, üretimde işbölümü ortaya çıkarır.
2- Ülkedeki kapitalin birikimi: Eğer yeterli bir kapital birikimi yoksa işbölümü ve mübadele tam anlamı ile ortaya çıkmaz.
3- Pazarın genişliği: Pazarın genişliği de işbölümünün doğuşunda önemli bir etkendir. Pazar dar olduğunda insanlar bir alanda daha az uzmanlaşma olanağı bulacaklardır, çünkü ürettikleri malları satacak yeterli insan olmayacaktır. O yüzden işbölümünün doğması için pazarın genişlemesi, ihtiyaçların artması gerekir.

Smith’e göre, işbölümünün derinliği ve pazarın genişliği ise,

1-Üretimde kullanılan kapitalin miktarına bağlıdır. Üretimde kullanılan kapital ne kadar çoğalırsa, pazar da o kadar genişler, işbölümü derinleşir.
2- Devletlerin ekonomi politikalarına yani ekonomik ve ticari işlemlerdeki ve özellikle dış ticaret üzerindeki kısıtlamalarına ya da serbestliğine bağlıdır. Bu da çok önemlidir. Eğer devlet dış ticaret üzerinde kısıtlamalara veya engellemelere giderse ülkenin pazarı giderek daralır dolayısıyla işbölümü azalır. Klasik iktisatçılar da, “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler”den yola çıkarak devletin dış ticaret üzerindeki kısıtlamalarına son derece karşı çıkmışlardır.
3- İç ticareti ve uluslararası ticareti düzenleyen kurallara bağlıdır. Örneğin biraz öncede belirttiğim gibi kısıtlayıcı kurallar uluslararası uzmanlaşma ve iş-bölümünü de önleyerek ülke içi üretim verimini düşürür. Dolayısıyla ulusların zenginliği azalır.

Platon, iş bölümünü, insanların doğuştan gelen yetenek farklarının bir sonucu olarak görür ve mal değiş-tokuşunun işbölümünün bir sonucu olduğunu söyler. Adam Smith ise iş bölümünü insanlardaki değiş-tokuş eğilimine bağlayarak, Platon’un aksine, insanlar arasındaki bilgi ve yetenek farklarını iş bölümünün doğurduğunu söyler ve iş bölümünün yararlarını şöyle sıralar:

1- İşbölümün sonucunda her insanın yapacağı işler basit işlemlere bölündüğü ve her insanın aynı işte sürekli olarak çalışması sağlandığı için kişinin çalıştığı konuda yetenek ve bilgisi artar. Ayrıca işbölümü sayesinde kişinin basitleştirilmiş işleri en iyi biçimde yapması sağlanır.
2- Bir işten diğerine geçerken yitirilen zamandan işbölümü sayesinde tasarruf edilir.
3- Ayrıca işbölümü sonucunda işlemler basitleştirilince daha verimli üretim yöntemleri bulunur. Basit işlemleri rahatça yapabilecek makineler icat edilir. Makineler sayesinde de üretimde kullanılan emek kolaylaşır ve kısalır.

İşte bütün bu nedenlerle işbölümü, Smith’e göre emeğin verimliliğini artırır, değer fazlaları yaratır. Bu değer fazlaları sayesinde de toplumlar zenginleşir, yararlı malların üretimi çoğalır. Smith, bu konuyu toplu iğne yapımı örneğiyle açıklığa kavuşturmak istemiştir. Ona göre, bir işçinin, toplu iğne yapım işinde uzmanlığı bulunsa bile, tek başına bir günde ancak 20 kadar iğne yapabilmesi mümkündür. Buna karşılık işbölümü uygulanan bir işyerinde, işçi başına düşen üretimin 4800 iğneyi bulduğuna dikkat çekerek bunun nedenlerini araştırmış, birbirinden farklı emek türlerinin işbölümü yapmak suretiyle, çok daha hızlı ve yararlı bir üretim elde etme olanağı bulunduğunu dikkat çekmiştir. Daha açık anlatmamız gerekirse, bir toplu iğne yapım atölyesinde bir işçinin bir tek iğneyi tek başına yapması üretimi azaltmakta, fakat bir işçinin teli gerdiği, başka bir işçinin düzelttiği, diğer bir işçinin ise ucunu sivrilttiği v.b. gibi yeteneklere bağlı olarak bir işbölümü yapıldığında, üretim bir işçinin tek başına yaptığıyla karşılaştırıldığında kat kat artmaktadır.

Ayrıca Smith bu bölümde, üretim kolları arasında imalat sanayiinin işbölümüne en elverişli alan olduğunu belirtmiştir. Tarımsal alandaki işbölümü ise, üretim endüstrisinde olduğu kadar gelişme olanağına sahip olmadığından, tarımdaki verimlilik endüstrinin gerisinde kalmıştır.
  Alıntı ile Cevapla