Tekil Mesaj gösterimi
Alt 02-03-2007, 17:02   #9
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

GELİRLER TEORİSİ

“Değer Problemi”nden sonra Adam Smith’in tam rekabet, sermaye, para, ücret, reel fiyat ve piyasa fiyatı ve rant hakkında görüşleri kısaca şöyle özetlebilir:

1-Tam Rekabet:İktisat ilminin öncüsü ve kurucusu sayılan Smith, Fizyokratlar gibi iktisadi olayları açıklayan doğal kanunları araştırmıştır. Smith daha çok bireycidir. Ekonomi bireyci olmalı yani kişi çıkarına dayanmalıdır. Çünkü bireycilik insanın tabiatında vardır. Kişisel çıkarlar, iktisadi hayatın itici gücüdür. Kişi en az zahmetle maksimum tatmini aramaya çalışmaktadır. Bu amaçla Smith, arz ve talep eşitliğini otomatik olarak gerçekleştiren fiyat mekanizması veya tam rekabet üzerinde durur. Fizyokratların “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” ilkesini benimsemesi de tam rekabet anlayışına dayanır.

Buna karşılık, üretim azalırsa fiyat yükselir. Fiyatların yükselmesi arzın talebe eşit olmasını sağlayacak derecede firmaları daha fazla üretime yöneltecek ve böylece fiyatlar tekrar ilk denge noktasına inecektir. Demek ki, tam rekabette fiyatlar, piyasanın bir denge unsuru veya denge aracı olmaktadır.

Tam rekabette kişiler ve firmalar kendi çıkarları doğrultusunda hareket ederken, toplumun çıkarlarına da hizmet etmiş olurlar. Firmaların çıkarları ile toplumun çıkarları bir ahenk içindedir. Tam rekabette kişiler yeteneklerini daha iyi kullanırlar.

Fizyokratlar, kişisel çıkarlarla genel çıkarlar arasındaki ahengin ilahi bir kuvvetle sağlanacağını iddia etmişlerdir. Bu da “görünmeyen el”dir. Görünmeyen el ekonomik hayatı düzenler. Görünmeyen el, kişisel çıkardır. Kişisel çıkarların rekabeti sayesinde ekonomik hayat kendiliğinden yürür ve dengeye varır.

Aslında Smith de, Fizyokratlar gibi doğal kanunların varlığını kabul etmekte ve iktisat ilminin konusunun, bu kanunları keşfetmek olduğunu söylemektedir. Ancak, Smith’e göre tabii kanun anlayışı kişisel çıkarlara dayanıyor. Quesnay’nin dikkate almadığı kişisel çıkar fikrini, Smith liberal okula aşılamıştır. Bu sebeple Smith’in doktrini çıkarcı ve gerçekçi idi.

2-Sermaye: Sermaye emeğin verimini artıran herşeydir. Sermaye emeği daha verimli hale getirir, emeğin verimini artırır. Toprağın ekilmesini sağlayan emek ve sermayedir. Smith’e göre, sermayeye konacak fazla bir vergi hem ülkenin hem de hükümdarın gelirini azaltır.

Sermaye, tasarrufa, tasarruf da gelire bağlıdır. Yani gelir arttıkça tasarruf da artar. Tasarruf, kişisel çıkarların bir sonucudur ve tasarrufla oluşan sermaye birikiminin temel faktörüdür. Ancak, net gelire varmak için sabit ve değişir sermayenin bakımı amacıyla yapılan harcamalar çıkarılır. Çünkü sermayenin korunması ve yenilenmesi gerekir. Bugün amortisman dediğimiz yöntem budur.

Smith’e göre tasarruf bir bakımada “geciktirilmiş bir tüketimdir” ve geciktirilmiş tüketime eşittir.
Smith sermayeyi ilk defa ikiye ayırır: Sabit sermaye ve değişir sermaye.
a) Sabit Sermaye: Binalar, makineler ve aletlerdir. Bu sermaye elden ele dolaşmadan (mülkiyet değiştirmeden) sahibine kar sağlar.
b)Değişir sermaye ise; sahibine elden ele geçmek suretiyle kar getiren maddelerdir. Hammadde, satılacak mallar, nakit para buna örnektir. Nasıl ki para, herhangi bir mal ile mübadele edilmediği zaman bir fayda sağlamaz, mallar da el değiştirmedikçe bir kar getirmeyecektir.

Bütün bu çözümlemeler bugün içinde geçerlidir. Şu halde birikmiş fonlarda üçe ayrılır:
1) Tüketime ayrılan fonlar ( ev, eşya, vs.) Bunlar gelir ve kar getirmez.
2) El değiştirmeden bir gelir ve kar getiren fonlar (sabit sermaye, bina)
3) El değiştirerek (sahibini değiştirerek) bir gelir ve kar bırakan fonlar ki bunlarda değişir sermayedir.
Ve son olarak belirtmek isterim Smith bu sermayelerden en çok sabit sermayenin verimini arttırıcı etkilerini belirtir.

3-Ücret: Smith’e göre tam rekabette herşey fiyat bağlıdır. Üretim miktarı, maliyetler fiyatla ilgilidir. Faktörlerin dağılımı fiyatlara dayanır. Ücrette bir fiyattır, emeğin fiyatıdır. Ücretler iş verenle işçi arasındaki sözleşmelerle belirlenir. Ancak bu sözleşmelerde iş verenlerin daha güçlü olduğuna dikkat çeker. İşverenler ücretleri düşürmek, işçiler yükseltmek isterler. İşverenler birleşir, işçiler birleşemez. Henüz kanunlar da çıkmamıştır. Smith’e göre ücretler, işçinin ve ailesinin geçimini sağlayacak düzeydedir. Bu, minimum (asgari) geçim düzeyidir. Buna reel ücret denir. Yani reel ücret mal ve hazmetle ifade edilen ücrettir. Nominal ücret ise para ile ifade edilen ücrettir. Yüksek ücretler işçi sayısını artırır, düşük ücretler azaltır. Bu bakımdan, ücretler asgari geçim düzeyinde oluşur.

Emek talebi artarsa, hiç değilse kısa dönemde emek nadir olduğu için ücretler yükselir. Ancak emek talebinin artması, ücretleri ödemek için ayrılan ücretler fonunun çoğalmasına bağlıdır. Daha fazla emek talep etmek milli serveti artırmak demektir. Servet artınca da emeğin ücreti yükselmektedir. Yani yüksek ücretler, ülkenin zenginleşmekte olduğunu açıklayan bir gösterge sayılabilir. Ancak ücretler yükselince kar azalır, karlar azalınca da yatırımlar kısıtlanır ve ekonomi durgunluğa girer.

Smith’e göre, ücret artışları bir yandan doğumların ve nüfusun çoğalmasına sebep olurken, bir yandan da karları azaltacaktır. Sonra ücretlerin yükselmesi fiyatları artırır. Fiyatlar artınca satışlar, hem ülke içinde, hem de ülke dışında sınırlanır..

4-Para: Smith’e göre para basit bir mübadele aracıdır ve mübadelelerde kullanılır. Ülkelerde mal miktarı çoğaldığı zaman onları tedavül ettirecek daha fazla para miktarına ihtiyaç olacaktır. Ancak, para miktarı mal miktarından daha çok artarsa fiyatlar yükselir. Önemli olan mal miktarıdır. Bu bakımdan Smith “Para malın arkasından koşar.” demiştir. Yani ülkenin zenginliği ve refahı, Merkantilistlerin açıkladığı gibi, para miktarı ile değil, mal miktarı ile ölçülür. Altın ve gümüş miktarının artırılması da zenginlik kaynağı olmaz. Gerçi para malların mübadelesinde bir araçtır ama aslında mübadele edilen malların hizmetleridir. Başka bir anlamda emek ürünü (mal) kendine eşit diğer emek ürünü (mal) ile mübadele edilmektedir.

Öte yandan, Smith’e göre, daha öncede belirttiğimiz gibi, malların değerini belirleyen de para miktarlarından çok, emek miktarıdır. Güç elde edilen ve fazla harcanan mallar pahalı, az emekle ve kolayca yaratılan mallar ise ucuzdur. Bu bakımdan, emek, kendi özel değerini asla kaybetmez ve bu bütün malların değerini karşılaştırmada önemli rol oynar.

5- Reel Fiyat ve Piyasa Fiyatı: Richard Contillan’dan yararlanan Smith’e göre malların bir “reel fiyatı”(tabii fiyat), bir de “nominal fiyatı”(piyasa fiyatı) vardır. Reel fiyat bir malın elde edilmesinde yapılan masraflardır, yani emeğin ücreti, toprağın rantı ve sermayenin karı (faizi) toplamına eşittir. Böyle olunca da üretilen mal onun maliyetine satılacaktır.

Piyada fiyatı ise, piyasaya gelen malın fiyatıdır ve reel fiyata eşit, reel fiyatın üstünde veya altında olabilir. Piyasa fiyatı, malın miktarı ile (arz) talebine göre oluşur.

Smith, arz ve talep mekanizmasının tarım ve sanayi kesimlerinde farklı etkiler yaptığını ileri sürmüştür. Tarım kesiminde ürün miktarları çok defa yıldan yıla değişir, yani iklimin tarımsal ürünler etkileri büyüktür. Bu bakımdan ürün fiyatları geniş ölçüde dalgalanmaktadır. Sanayi kesiminde ise sanayi malları arz ve talebi pek büyük değişmeler göstermez.
  Alıntı ile Cevapla