Konu: oguz Atay
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 16-01-2008, 23:26   #1
Ayche
Dişi Kartal
 
Ayche - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
oguz Atay

Oğuz Atay ismi, ilk romanı “Tutunamayanlar” ile birlikte anılır. Oysa, ikinci romanı “Tehlikeli Oyunlar”, hem biçim hem de ele aldığı temalar açısından “Tutunamayanlar”dan hiç de aşağı değildir. Üstelik, ilkinin birçok okuyucuya dağınık gelen olay örgüsü yerine, ikincisinde daha derli toplu bir anlatımı seçmişti yazar, ama bir tür okuyucu için 80’li yıllarda neredeyse külte dönüşen “Tutunamayanlar”ın yanında sönük kalmaktan kurtulamadı “Tehlikeli Oyunlar”. Yaşamı ve küçük burjuva aydını alaya almaktan hoşlanan Atay, kitaplarının dönemsel ve eşitsiz ünlenişini görseydi herhalde çok eğlenirdi. 71-75 yılları arasında yayınlanan, ama pek ilgi görmeyen, 83’den sonraysa her entellektüelin -okumasa bile- kitaplığında bulunması zorunlu olan Oğuz Atay külliyatı, 90’lı yıllarda yine unutulanlar arşivine kaldırıldı. Elbette satış adetleri ile edebi değer arasında doğrudan bir ilişki yok, ve Oğuz Atay, Türk romanının en önemli yazarları arasında yerini çoktan aldı. 1934 İnebolu doğumlu Atay, 1957’de İTÜ İnşaat mühendisliği bölümünü bitirdi. Bir yandan mesleğini sürdürüp İDMMA İnşaat mühendisliği bölümünde öğretim üyeliği yaparken, diğer yandan edebiyata olan ilgisini sürdürdü. İlk romanı “Tutunamayanlar” TDK ödülünü kazandı. İki yıllık bir aradan sonra yazılan “Tehlikeli Oyunlar”ı (1973), 1975 de yayınlanan “Korkuyu beklerken” adlı öykü kitabı izledi. Aynı yıl, biyografik nitelikli “Bir Bilim Adamı’nın Romanı”nı da tamamladı. Genç sayılabilecek bir yaşta, beyin rahatsızlığı sonucu 1977 yılında yitirdiğimiz Atay’ın “Oyunlarla Yaşayanlar” adlı tiyatro oyunu ölümünden sonra sahnelendi.
Oğuz Atay’ın ironik anlatısı
Geçtiğimiz yıl yayınlanan yarım kalmış romanı “Eylembilim” de dahil olmak üzere, bütün romanlarında aynı duyguyu hissetirmişti Atay, yani; buruk bir tebessümde ifadesini bulan umutsuzluğu! Tebessüm ve umutsuzluğu yanayana getirmek ise ironik anlatımının başarısıydı. Hayatın karşısında çaresizlik içinde koşuşturup duran, birtürlü kimlik edinemeyen küçük burjuva aydının trajedisini, bilinç akışı tekniği ile öyküleyerek, algı, gerçek ve duygu arasında sürekli gelgitler kuran yazar, en ciddi anların zihindeki komik karşılıklarını\simgelerini yakalamada olağanüstü başarılıdır.

Bütün kahramanları gibi, “Tehlikeli Oyunlar”daki Hikmet Benol da kendine önemli misyonlar yüklemiş, ancak bir süre sonra “hiçliğin”in farkına varmıştır. Kendini toplayıp dönüşünü muhteşem kılmak amacıyla bir gecekondu mahallesine yerleşir. Bir oyun yazacaktır. Ona göre; ülkemiz bir oyun yeridir” zaten. Ancak, oynamak istediği oyunları zaten oynamıştır o, geçmişi tekrar etmek mümkün değildir. Bir türlü yazamaz, erteler, hayallerini anlatır durur. Kaçınılmaz son intihardır.
Böyle bir öyküyü klasik gerçekçi tarzda işleyerek, acı yüklü bir metin yaratmak mümkün. Oysa Atay’ın niyeti bu değil. O, aslında bir insan ölümünü değil, bir üçüncü dünya ülkesi aydınının çaresizliğini yakalamaya çalışıyor. Kitap bütünüyle simgelerle kaplı. Daha ilk başta, Hikmet Benol ismiyle, hem keramet sahipliği, hem de bireyleşme arayışı temsil edilmiş. Kendisi gibi bir kenara çekilmiş emekli albay Hüsamettin Bey’le olan dostluğu ve iletişimsizliği de, 70’li yılların popüler sol politikası olan aydın/ordu ilişkisinin bir parodisi olarak okunabilir. İçinde yaşadığı toplumu çok iyi tahlil ettiği anlaşılan yazar, “Tutunamayanlar” romanı ile TDK ödülünü kazandığında, henüz 12 Mart darbesi yapılmamış, ve onun anlattığı küçük burjuva aydın tipolojisi siyasal ve toplumsal anlamda öne çıkmamıştı.
“Tehlikleli Oyunlar”, darbenin ardından kaleme alınmıştır, ve kabuğuna çekilmiş küçük burjuva aydının çaresizliği daha belirgindir. Yazar bu tipolojinin kimlik sorununa gecekondu halkı ile bütünleşmenin bir çözüm getirmiyeceğinin farkındadır. "Bütün gecekondu halkının daracık sokaklarda birikeceğini sandım beni görmek için" diyen Hikmet Benol, düşkırıklığını "değil bütün gecekondu halkının, değil bu ev halkının, sizin, bir tek insanın ve bana bu kadar yakın oturan bir dostun bile ilgisini çekmeyi başaramadım" sözleriyle ifade ederken, bir anlamda, küçük burjuva aydının yoksul kesime erken bir vedasını da dile getirmiştir. Oğuz Atay'ın gecekondu insanı ile kaynaşamayan kahramanı Hikmet Benol, 90'lı yılların Beyoğlu/Cihangir entellektüel topluluğunun bir prototipidir aslında.
Oğuz Atay ve romanları hakkında kısa bir tanıtım yazısı yazmak gerçekten zor. Serbest çağrışıma bırakılmış insan bilincinden dökülen çok katmanlı simgelerle yüklü metinlerinden ilk göze çarpanıydı yukarıda yazdıklarım. Oysa, Emekli Albay tipi bile başlı başına bir yazı konusu olabilir. Hele öykünün sonunda Hikmet Benol'un ölüm haberini iletmek için gazeteye yazdığı mektupta, söylemek istediğinin teferruatlarların arasında kaybolup gitmesi, tam bir mizah şahaseri, hedefini on ikiden vuran bir taşlamadır.
Elbette yalnızca toplumsal gözlem ve eleştirisine değinilerek geçiştirilemez Oğuz Atay. Yazdıklarının sosyolojik önemi olmasaydı bile, onun romanları Türk Romanı'nda ayrı bir sayfa açtırabilirlerdi. Çünkü Atay, bizde pek rastlanmayan bilinçakışı tekniğini kusursuz bir biçimde uygulamayı başarmıştı. İlginçtir, roman tarihinde bilinçakışını ilk kullanan yazar -Recaizade Ekrem- bu coğrafyada yetişmiş, ancak Cumhuriyet dönemi Türk romanı, biraz da politik kaygılar, daha açık söylersem; toplumcu gerçekçilik nedeni ile, bilinç akışını bütünüyle ihmal etmişti. Dünya edebiyatında Joyce, Faulkner, Musil, Woolf gibi isimlerle anılan türü, kendi toplumunu ve dönemini yansıtmak için kullanan Oğuz Atay’ın öneminin ancak ölümünden sonra, 80’li yıllarda anlaşılabilmesi ve bugüne gelindiğinde etkisini hisettirmiyor oluşu, Türk romanı için büyük bir kayıp olarak değerlendirilmelidir.
Oğuz Atay’ın metinlerinde, ancak keskin bir zekanın ürünü olabilecek mizahı ve ince eleştiriyi hemen farkedecek, sanılanın aksine başından sonuna dek keyifle okuyacaksınız. İletişim yayınlarının sürekli tedavülde tuttuğu Atay külliyatını mutlaka okuyun.
__________________

Türküler Sustu , Halaylar Durdu Hüzün Geldi Baş köşeye kuruldu

Yoruldu Yüregim , Yoruldu



Ayche Ofline   Alıntı ile Cevapla