[Ayche]

İşte temini mümkün olamayacak bir edebiyat şahaseri, kadri bilinmemiş bir klasik. Yalnızca romanın değil, yazarın da tanınmışlığı -Türkiye'de- yok denecek kadar az. New York kentinin Harlem bölgesinde, 2 Ağustos 1924'de doğan James Baldwin, 9 kardeşin en büyüğüydü. Bu gün Amerikan "kara" edebiyatının, yalnızca romancı olarak değil, incelemeci ve oyun yazarı olarak da en büyüklerinden bir tanesi olarak gösteriliyor. Konu olarak, yaşamın gerçeklerini ve sorunlarını, beyaz toplumun hastalıkları olarak seçen Baldwin, yaratıcılığını 10 yıl zorluklar içerisinde yaşadığı Paris'te buldu denilebilir. Bu dönemde yazdığı "Giovanni'nin Odası" (1956), o dönemde en iyi kitap ödülleri de kazanmış. Şaşırtıcı bir öykü anlatıyor yazar, o dönem için ise çok cesur bir tercih; Amerikalı David'in Giovanni ile yaşadığı eşcinsel ilişki çevresinde, toplumsal değer yargıları ile, David'in iç dünyası arasındaki çelişkileri açığa çıkarıyor. Eşcinseliği, toplumsal baskıların yarattığı bir suçluluk duygusuyla, "birden cinnet getirene kadar içinde işkence edileceğim, erkekliğimi yitireceğim bir mağaranın kapkara ağzı" gibi göründü biçiminde tanımlayan David, Giovanni'nin tutkulu aşkından kaçmak için, eski sevgilisi Henna'ya sığınmaya çalışır. Ancak, bu iki yüzlü tercih, ve Giovanni'ye yaptığı haksızlık, hiç birisini trajik sondan kurtaramaz. Terkedilmenin acısı ile girdiği ilişkide katil olan Giovanni' yi ölüm, David ve Henna'yı ise, bir daha asla biraraya gelemeyecek biçimde bir ayrılık beklemektedir. Bu sıradışı aşk ve tutku öyküsü, asla ağdalılaşmayan, abartıya kaçmayan gerçekçi bir tarzda anlatılıyor. Olayın kişilerine ek olarak, David ile Giovanni arasındaki aşkın geçtiği yoksul mahalledeki odanın da karakterler kadar önem kazandığı romanın, Tektaş Ağaoğlu tarafından yapılan çevirisinin dili, okuma keyfinizi arttıracak denli güzel. Son olarak, James Baldwin'in 1971'de uzunca bir süre İstanbul'da ikamet ettiğini ve bir romanını burada yazdığını ekleyelim