Tekil Mesaj gösterimi
Alt 31-01-2008, 01:33   #3
nvr32
 
nvr32 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Bölüm 2

2
Sorun Tecavüzdür
Son elli yılda, tıp, tecavüzü önleme ve denetim altına alma adına psikoterapi’nin yanı sıra, değişen derecelerde de olsa, iğdiş etme, psiko-cerrahi, elektro-şok, hormonlara ve beyine uygulanan ilaç tedavisi gibi yöntemlerin hepsini denedi. Öte yandan tecavüzcü erkekler aynı toplumsal sınıftan olmasalar da, bu tür “tedaviler” genellikle kendilerini bu müdahaleci yöntemlerden koruma olanaklarından yoksun olan düşük-statülü erkeklere uygulandı. Hukukta tıbbın yeri ve etkinliği konusu her geçen gün daha tartışmalı duruma gelse de, psikiyatri bugün de hukuk sürecinin ayrılmaz bir parçası olmakta devam ediyor.

Denetlenemez erkek cinsel isteği, kuşkusuz, kadınların doğal edilgenliği inancına karşılık düşen, doğal olarak sınır tanımayan ve terbiye edilemez görünen erkek cinselliği ile ilgili geleneksel imgeyle uyumludur.

Karpman’a göre “cinsel psikopatlar, doğaldır ki, toplumsal bir tehdit kaynağıdır, ama bu eylemleri kasıtlı olarak ve kötü niyetle yapan bilinçli kişiler olarak görülmemelidir; çoğu, söz konusu eylemi, ona, kurbanın yaşadığından daha çok acı veren bir hastalığın kurbanı olduğu için yapmıştır.” Hastalık varsayımı benimsendiğinde, birçok psikiyatr tecavüzün, gerçek hastalığın ya da derindeki kişilik bozukluğunun bir belirtisi olduğu sonucuna varmaktadır.

Tecavüzcülerle ilgili psikolojik araştırmaların birbirleriyle tutarlı olmadığı ve belirli bir sonuca ulaşmadığı söylenebilir. Sorun kısmen yöntembilimle ilgilidir. Bazı araştırmalar yeterli olmayan sayıda bir örnekleme dayalıdır. Denek bulmakta karşılaşılan zorluk nedeniyle tecavüz araştırmaları genellikle az sayıda denekle yapılmaktadır. Başka bazı araştırmalar, tecavüzcülerle, topluca cinsel suçlu diye adlandırılan ve aralarında oğlancıların teşhircilerin, röntgencilerin, hatta tarihsel olarak cinsel tercihlerinde patoloji gösterdikleri kabul edilegelen eşcinsel erkeklerin bulunduğu grupları ayrıştırmakta yetersiz kalmaktadır.

Groth tecavüzün cinsel olmayan doğasını vurgulamakla birlikte, sonuçta gene, “tecavüz her zaman belli bir psikolojik bozukluğun semptomudur” demekten vazgeçmiyor.

Geleneksel olarak tecavüzü kadınların davet ettikleri yollu iddia, desteğini, kriminolojinin bir alt dalı olan ve kurbanın suçun oluşmasındaki payını inceleyen kurban-bilimden almaktadır (victimology).

Kurban-bilim dalı kendini tamamıyla saldırganla özdeşleştirmekle suçlanabileceği gibi, tecavüzle ilgili olarak psikoanalitik teorinin kurbanı kötülemekte kullanabileceği teorik dayanağı sağladığı da söylenebilir.

Psikoanalitik terimlerle söylenecek olursa, kadın kişiliği üç ana unsurdan oluşmaktadır: narsisizm, mazoşizm ve edilgenlik. Mazoşizm kadınlara atfedilen bilinçdışı tecavüz edilme isteğinin nedeni olarak görülür.

Psikoanalitik literatürde cinsel şiddet kurbanları genellikle, kişilik özelliklerine ya da koşullara göre kategorilere ayrılır. Örneğin Littner, ne bilinçli ne de bilinçdışı olarak tecavüz edilme isteği taşıyan “gerçek kurbanlar” ile içten içe tecavüze uğrama yolunda mazoşist bir ihtiyaç duyan “profesyonel kurbanlar” arasında bir ayrım yapmaktadır. Littner’e göre cinsel yönden saldırıya uğrama ya da kötü davranılmayı, gerçek niyetleri hakkında hiçbir bilgileri olmasa da, derinden derine isteyen kişilerdir. Bu bilinçdışı isteklerinden dolayı, “kendilerini üstü örtülü biçimde tecavüzcüye sunar, o anlamda farkında olmadan tecavüzcüyle işbirliği yaparlar.” Herhalde başka tip suçların kurbanlarının, kurban olmak için, için için böylesi bir istek taşıdıkları, ya da onlara karşı işlenen suçlardan kendilerinin sorumlu oldukları yollu görüşlerin bu kadar sık dile getirilmediğini hatırlatmamıza gerek bile yoktur.

Tecavüz bir hastalık olarak görüldüğünde, saldırganın hasta olduğu kabul edilir. Saldırgan davranış, bireyin kontrolü dışında gerçekleştiğinden, hasta olduğu sonucuna varılan saldırgana tıbbi yardımda bulunulması gereği de ortaya çıkar. Kadınların bilinçli ya da bilinçsiz olarak kendi kendilerini kurban konumuna sokmalarıyla ilgili açıklama da benzer sonuçlar doğurur. Çünkü bu durumda da dikkatler saldırgandan çok kurban üzerinde yoğunlaşır. Böylece sorumluluk da, saldırgandan kurbana aktarılır. Tecavüzün kurbanın kendisi tarafından kışkırtıldığı yollu açıklamada öne sürülen gerekçeler, nesnellik iddiasına rağmen, teorinin ve dolayısıyla araştırmanın ne denli ideoloji tarafından belirlenmiş olduğunun çok iyi bir örneğidir. Bu, sözde bilimsel-tarafsız önermelerin kimin çıkarına hizmet ettiği konusunda en ufak bir şüphe yoktur. Bu ideolojinin etkisinin salt bilimsel dergilerin sınırları içinde kalmadığı da çok iyi bilinmektedir. Pek çok gözlemcinin ifade ettiği gibi, mahkemede yargılanan genellikle tecavüzcü değil, tecavüz kurbanıdır.

Cinsel şiddeti, dişil yetenek ve becerilerinin küçümsenmesine bağlayan Sanday’a göre, tecavüz, şiddet kültürünün bir unsuru ve erkek egemenliğinin ifadesidir.

Antropolojik araştırmalar, cinsel şiddetin, kültürel tutumlara, kadınlar ve erkekler arasındaki iktidar ilişkilerine, kadınların içinde yaşadıkları topluluğun erkeklerine göre bulundukları toplumsal ve ekonomik statüye ve toplumdaki öbür şiddet biçimlerinin miktarına bağlı olduğunu gösteriyor.

Tecavüzün var olmadığı hiçbir modern kültür bulunmamakla birlikte, sıklığı toplumdan topluma çok önemli ölçüde değişmektedir ve Amerika Birleşik Devletleri, tecavüzün en sık görüldüğü toplumların başında gelmektedir.

Bart’a göre tanımlar, özellikle yasal tanımlar, hâkim grubun inanç sistemini yansıtmaktadır. Bu yüzden, tecavüzün de facto (fiili) ve de jure (hukuki) tanımları, cinsiyetçi inançlar içerir, örneğin kocanın yasal karısına zorla dayattığı cinsel ilişki tecavüz olarak görülmez, diye devam eder. Gerçekten, birçok feminist, tecavüz yasalarının ve ilgili ceza hükümlerinin kadınları korumaktan çok, erkeklere ait, kusurlu olunca piyasa değeri düşen bir malı koruma amacı güttüğünü saptamıştır.

Weis ve Borges toplumsallaşmanın kadınları “meşru” kurbanlar, erkekleri de potansiyel saldırganlar olmaya hazırladığına dikkat çekmektedirler.

Üniversite öğrencisi erkeklerin kendileri hakkında söyledikleri ve kurbanlarının anlattıkları, üniversite flört ilişkilerinde cinsel saldırının olağan olduğunu açıkça gösteriyor.

Tecavüze neyin yol açtığı konusundaki teoriler önemlidir, çünkü saldırıyı önlemeye yönelik stratejiler ancak bunların ışığında saptanabilir.

[FONT='Times New Roman','serif']Pek çok feminist (ve feminist olmayan kişi), şiddet dolu ve onur kırıcı pornografik yayınların alabildiğine yaygınlaşmasını, cinsel şiddeti kabul edilebilir kılan kültürel ortamı besleyen etkenlerden en önemlisi (ama sadece biri) olarak görüyor.[/font]
__________________
Lütfen forum kurallarını okuyunuz..
nvr32 Ofline   Alıntı ile Cevapla