Tekil Mesaj gösterimi
Alt 12-02-2008, 11:20   #1
bjk_bjk
 
bjk_bjk - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Bak şu Koray'ın Beşiktaş'a yaptığına! (Fatih Uraz)

Geçtiğimiz haziran ayı başlarında Beşiktaş camiası içerisinde sözü dinlenen etkili bir kişiye, 'Bu sezon hocalığını yaptığımız Koray adlı çok etkili ve genç bir oyuncu var; alınırsa faydalı olur, hem genç hem hırslı.' demiş, ancak bir sonuç alamamıştık.
Kadere bakın ki o oyuncu defansta oynamasına karşın Kayseri deplasmanında bırakılan 3 puanın mimarı oldu; gol attı, yetmedi, bir de gol attırdı!
Transfer dönemlerinde her kulübe çok sayıda tavsiye gelir ve de verilen isimlerin hemen hepsi geleceğin yıldızı diye lanse edilir; bu yüzden kimseyi suçlamaya gerek yok. Ancak o tavsiyeleri kimin verdiği, futboldan anlayıp anlamadığı, oyuncuyu gereğince tanıyıp tanımadığı noktası önemlidir. Aslında transfer olayı baştan sona risktir ve hiç kimse alınacak oyuncunun yüzde yüz başarılı olacağını iddia edemez, garanti veremez. Ne var ki Beşiktaş'ın yanlış zamanlama sonucunda attığı o kadar yanlış adım var ki insana 'sanki bu tip hatalar otomatik pilota!' bağlanmış hissini veriyor.
Örneğin halihazırda Beşiktaş'ın hocası olan Ertuğrul Sağlam'ı Samsun'da oynarken seneler önce Rasim Kara kulübe ısrarla tavsiye ettiğinde Siyah-Beyazlı yönetim ilgilenmemişti; sonrasında ise aradan bir yıl geçti ve Beşiktaş 900 milyon bonservis bedeli vermediği Ertuğrul'u 55 milyar ödeyerek renklerine kattı. Beşiktaş benzer yanlışı İlhan Mansız'ın transferinde de yaşamıştı. İlhan, Kuşadası'nda oynarken ve başkanından hocası Nevzat Güzelırmak'a kadar herkes onun ısrarla Beşiktaş'a faydalı olacağını söylerken kulak asılmadı; sonra hem maliyet arttı hem de İlhan kaç sene gecikmeli geldi. Beşiktaş takımının göründüğü kadarıyla en zayıf halkası defansı; bir de ne hikmetse iki isimli kaleciye rağmen file bekçilerinin uzunca süredir kurtardığı tek maç dahi yok. Bu handikaplara rağmen Holosko'nun ayakları altına servet dökülürken savunmaya ucuz adam alınmasını izah etmek zor. Haddizatında biz Kayseri maçını ve sonrasını değil, öncesini yorumlamak istiyorduk. Son dönemlerde Türkiye'de güzel bir gelenek oluştu; misafir takımlar ev sahiplerince hayli içten karşılanıyor ve ağırlanıyor. Karşılama kısmına bir diyeceğimiz yok, ama ağırlama safhasında küçük bir ayrıntıyı atlamak deplasmanda oynayacak takımların başını ağrıtabilir. Yemeler, içmeler, hoş-beşler yöneticiler ve taraftarların arasında kalmalı, futbolcular ve hocalar kesinlikle maçın havasından uzaklaşmamalı. Buradan yola çıkacak olursak biz Kayserispor başkanının maçtan bir gün önce kendi evinde verdiği yemeğe Beşiktaş hocasının katılarak hata yaptığını düşünüyoruz. Eski kulübüyle ilişkilerini sıcak tutması anlayışla karşılanabilir; ancak zaten sık sık gittiği bir şehirde çok mühim bir maç öncesinde takımını yalnız bırakması, dün olduğu gibi yarınlarda da sıkıntı yaratacaktır. Yanlış anlamalara meydan vermemek adına insanlar ve camialar arasında sıcak ilişkiler kurulmasına sevindiğimizi yineleyelim. Endişemiz, Türk insanının, dolayısıyla Türk futbolcusunun çok duygusal oluşu; dahası bırakın kampı, maçı, idmanda bile teknik direktörün arkasını döndüğünde bizim oyuncuların çalışma temposunun değiştiğini yaşayarak biliyoruz. Yani demek istediğimiz odur ki bu ülkede mümkün olduğunca açık vermemek gerek; burası İngiltere değil! Burada önemli maçlar öncesinde takımlar mutlaka kamp yapar; final maçlarına evinde yemek yiyerek stadyuma geçen futbolcu prototipine bu coğrafyada rastlayamazsınız. Çünkü futbolcularımız arasında ne iş disiplini ne de profesyonelce düşünmek ve yaşamak alışkanlığı henüz yer etmemiştir. Beşiktaş elbette hocası maçtan bir gün önce yemeğe gitti diye yenilmedi; ama tecrübeler gösteriyor ki maçın başlama düdüğüne kadar geçen sürede konsantrasyon kaybına sebep olacak hareketlerden kaçınılmalı.
bjk_bjk Ofline   Alıntı ile Cevapla