Tekil Mesaj gösterimi
Alt 29-02-2008, 00:47   #1
uMuT TaCiRi
Optik bArikAtı
 
uMuT TaCiRi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Futbol onun için "Dad-ı Hak"tı

Futbol onun için "Dad-ı
Hak"tı yani futbolcu olarak doğmuştu

Serencebey Araştırma Merkezi

Mahkeme salonları
yerine yeşil sahaları tercih eden Baba Hakkı, futbol dünyasında sevginin, saygının, doğruluğun, dürüstlüğün savunucusu oldu.

Türk futbol tarihi dikkatlice incelendiğinde; futbol tarihimizde derin izler bırakan, halleri, tutum ve davranışları ile kendilerinden sonraki nesillere örnek olan, oynadıkları kulüplere ve tarihe malolmuş, aşık oldukları renkler için yüreğini ortaya koyan, başka yüreklere de kolayca ulaşıp bu sevgiyi aşılayan, gerektiğinde takımı için tek paltosunu satmaya kalkan, evini ipotek eden, taparcasına sevdiği renkleri her zaman paradan üstün gören, "nev'i şahıslarına münhasır dört baba " karşımıza çıkar.
Baba Hakkı, Baba Recep, Baba Hüsnü ve Baba Gündüz.
Bunların üçü Beşiktaş'lı, biri ise Galatasaray'lıdır...
Beşiktaş'ın Babaları; Hakkı(Yeten), Hüsnü (Sağman) ve Recep (Adanır)...Peki babalık, babalık kurumu nedir?
Kişiliği temsil ettiği kurumla özdeşleşen, babayiğit, alçakgönüllü, hakşinas, özü-sözü bir olan kişidir baba. Baba'nın tutum ve davranışları yalnız kendi taraftarları, yalnız kendi takımı tarafından değil, rakip takım ve rakip taraftarlarca da aynen kabul edilir. Çünkü Baba haksızlık etmez, adildir.
"Babalık" yalnızca racon kesmek, sorun çözmek, disiplini sağlamak da değildir. Baba'nın özverili olması, sahip olduklarını başkalarıyla, hatta rakipleriyle paylaşması, bildiklerini herkese, hatta rakiplerine bile öğretmesi gereklidir.
Görülüyor ki Babalık, Baba olmak hiç de kolay değil, zordur; hem de çok zor. Baba, bilerek bilmeyerek, yanlış bir karar verdiğinde, bir kere yanlış bir davranışta bulunduğunda, hatta yanlış bir söz söylediğinde Babalığını ebediyen yitirebilir. Onun içindir ki Baba her dakika, her saniye kendini gözlemek, söz ve davranışlarına aşırı dikkat göstermek, Babalığına gölge düşürmemek, söz getirmemek zorundadır. Bu korkunç disiplini ve özveriyi kaç kişi gösterebilir?
Açıktır ki Beşiktaş taraftarı ve yönetimi gibi Beşiktaş sporcusu, Beşiktaş futbolcusu da babayiğit, alçakgönüllü, kadirşinas, vefakar ve özverilidir.
Bu sıfatlar gerçekte hem Beşiktaş taraftarını hem de Beşiktaş yönetimleriyle futbolcularını tanımlar. Bütün bu sıfatlarsa tek bir kelimeye, tek bir sıfata indirgenebilir: Baba, Evet, Beşiktaş yönetimleri Baba yönetimlerdir; Beşiktaş oyuncuları Baba Oyunculardır; Beşiktaş taraftarı Baba taraftardır ve Beşiktaş Baba Takımdır. Beşiktaş'ın bu özelliği, onun kuruluşundan bu yana en önemli özelliği olmuştur ve hep olacaktır. Babalık, bir yerde, Beşiktaşlılıkla eşanlamlıdır, özdeştir.Baba Hakkı efsanesi
Yarım asırdan fazla Beşiktaş'ın, Beşiktaş'ımın, Beşiktaş'ımızın simgesi olan, övündüğümüz, gurur duyduğumuz, kendimize örnek aldığımız, Beşiktaş'ın futbol dünyamızda tanınmasında, gelişerek büyümesinde büyük pay sahiplerinden, tüm Beşiktaşlılar'la birlikte Türk spor dünyasına Babalığın ne olduğunu öğreten, yöneticisi, oyuncusu ve taraftarlarıyla bütün Beşiktaşlılar'ın kendilerine örnek aldıkları, efsane yaratan yıldız futbolcu, Hakkı Yeten'in karizmatik kişiliği, kaptanlığı ve o çelik otoritesinin örnekleri kuşaktan kuşağa anlatılır ve aktarılırken, istatistikler de Baba'nın hakkını verir. 17 yılda 439 maç, 382 gol! Bu sayıyı yakalamak mümkün mü! Çok zor tabii. İşte bu yüzden Beşiktaş'ın en büyük futbolcusu Baba Hakkı'dır ve Baba Hakkı'nın büyüklüğü tartışılmaz, tartışılamaz, tartışılmamalı.
Baba Hakkı, çatık kaşlı, pek az gülen, sporu ve futbolu çok ciddi bir iş olarak kabul eden ağırbaşlı bir kaptandı. Sadece kendi takımı üzerinde değil, rakip takımlar, hakemler ve kulüp yöneticileri üzerinde de sarsılmaz bir otoritesi vardı. Kuşkusuz ciddiyetine, dürüstlüğüne, herkese karşı ölçülü ve saygılı davranışlarına dayanan bir otoriteydi bu. Kabadayılıkla değil, sevgiyle elde edilmişti. Süratli, kıvrak ve skorer futbolcuydu. Sağ, sol iki ayağıyla da top sürer, çalım atar, gollerini peşpeşe sıralardı. Kafa vuruşları kusursuzdu.
100. yıl kutlamalarıyla gündeme gelen yakalı, kordon bağcıklı nostalji formaları Hakkı Kaptan'ın liderliğinde namağlup şampiyonluklar kazanan kadroların giydiği formalardı... Ama Hakkı Kaptan'ın o formaların yanı sıra giydiği baklava dilimli özel kazak da unutulmamalıdır. Formadan çok, bir süeterdir bu... Kimse itiraz etmemiştir o kişiye özel formaya... Ne kulüp yöneticileri, ne rakip takımlar ne de federasyon!
Bütün futbol hayatında ve özel yaşamında Baba Hakkı hep "babalığa" uygun davrandı. Beşiktaş'a, Karakartallar'a kaptanlık yaptığı yıllarda, onun sözü yalnızca Beşiktaşlı futbolcular için değil, aynı ölçüde rakip takımların futbolcuları, rakip takımların taraftarları, hatta hakemler ve bütün bir spor dünyası için de "kanun" du. Çünkü Baba Hakkı, adı üstünde, asla haksızlık yapmazdı.
Bakın gerçek G.Saraylı Reha Eken ne diyor bu konuda: "Biz futbol terbiyesini Hakkı ağabeylerden aldık... Yıllarca önce Beşiktaş ile bir maçımız vardı... İngiliz hocamız bana Hakkı kaptanı sinirlendirme görevi vermişti... 9 ay Hakkı kaptanın peşinde koştum, beni affetmesi için... Sonra bir gün Olimpiakos maçı öncesi gittim özür diledim... Bülent ile beni kolları arasına alarak futbol dersi vermeye başladı... Oysa rakiptik..."
Yine gerçek bir G. Saraylı olan Suat Mamat'sa şunları söylüyor Baba Hakkı hakkında:
"1963 senesiydi... Galatasaray'da oynuyordum ve Beşiktaş'a transferim gerçekleşmişti... Final maçında Beşiktaş'a karşı oynamış ve yenerek şampiyon olmuştuk... Maç sonrası Beşiktaş soyunma odasına gittiğimde Baba Hakkı, 'Kötü oynasaydın buraya giremezdin' dedi... İşte böylesine bir ortamda top oynadık."
Ve bir zamanlar Galatasaray'ın sembolü olan Bülent Eken: "Baba Hakkı, Angouleme maçı için Reha (Eken) ile beni takıma çağırmıştı ve biz koşa koşa gitmiştik" diyor.
Beşiktaş'ın Başkanı Süleyman Seba ise Baba Hakkı ya da Hakkı Kaptan'la ilgili olarak şöyle diyordu: "Bizde bir Hakkı Kaptan ekolü var. Dünyada bir benzeri yok. Sahaya kendi kazağıyla çıkar, her şeyini Beşiktaş için verir. Son derece asildir. Oynayanın hakkını asla yemez ve yedirmez. Birinin eksiği varsa tamamlamaya çalışır. Oğlum, o topa öyle değil böyle vuracaksın diye öğretir."
İşte Beşiktaşlılar yarım asırdan fazladır Baba Hakkı'yla övünerek, Baba Hakkı'nın yolunu izleyerek ve bütün davranışlarında Baba Hakkı'yı utandırmamaya, Baba Hakkı'nın gözüne girmeye, Baba Hakkı'ya layık olmaya çalışarak böylesine güç bir görevin, böylesine güç bir yükümlülüğün üstesinden gelebilmek için ellerinden geleni yaptılar. Şimdi de onun yolunu izlemeye çalışıyorlar. Türk futbol tarihinde futbolculuğuyla, otoritesiyle, hareketleriyle apayrı bir yeri olan, gelmiş geçmiş en büyük takım kaptanlarından Hakkı Yeten'in yolunu...
Bu yol öyle aydınlık ki; Kulübünüzden sonra hangi kulübü daha çok seversiniz? sorusuna, "Kulübümden sonra iyi spor yapan, sağlam gençlik yetiştiren her kulübü severim." diyerek sporla ilgili herkese, yöneticilere, sporculara, taraftarlara sportif erdem düşüncesinin en parlak ışığını yansıtır.Vodinalı Hakkı, Beşiktaş'la tanışıyor
İmparatorluk döneminde, 1910 yılında babası Vodina'da askerlik şubesi başkanı olarak görev yaparken dünyaya gelmiş Hakkı Yeten. Babası Binbaşı Mahmut Nedim Bey 1914 yılında Çanakkale'de şehit düşünce annesi ve kardeşleriyle beraber İstanbul'a gelir ve baba mesleğini seçerek Halıcıoğlu Askeri Lisesine girer. Askeri okula giden her öğrenci gibi o da doğum yeri ile anılır; Hakkı Vodina! Halıcıoğlu'nda, Maltepe'de, Kuleli'de okurken hep Vodinalı Hakkı demişler ona. Kendine sorulduğunda ise asıl doğum yeri Vodina değil, Beşiktaş, Muradiye Mahallesi, Karakol Sokağı... olmuş hep.
Beşiktaş'ın sembolü Baba Hakkı, futbola Halıcıoğlu Askeri Lisesi'nde başlar ve kısa sürede olağanüstü yeteneği ile ünlenir. Lisenin 11. sınıfında okurken, oynadığı futbol ile Beşiktaş'ın ilgisini çeker. Beşiktaş Kulübü'nün o zamanki başkanı Merhum Şeref Bey, kulübün bugün ikisi de rahmetli olan Fehmi Erok ve Abdullah Kozanoğlu isimli bilgili, becerikli iki idarecisini Baba Hakkı'nın peşine takar. Erok ve Kozanoğlu, sık sık okula giderek bu yetenekli delikanlı ile ilgilenmeye, konuşmaya başlarlarlar.
Bundan sonra neler olduğunu, gelin Baba Hakkı'dan dinleyelim: "1930 yılında Beşiktaş ecnebi bir takımı İstanbul'a davet etmişti. Taksim Stadı'nda oynanacak maça benim de çıkmamı istediler. Ben maça hazırlıksız çıktım tabii ama iyi oynamışım ki beğendiler, peşimi bırakmadılar. 'Seni okuldan çıkaralım, dışarıdaki (sivil) okulun masraflarını biz karşılayalım, hem öğrenimine devam et, hem de Beşiktaş'a gel futbol oyna' dediler. O zamanlar, rahmetli Muhtar ağabeyim Harbiye'de santrhaf oynardı. Yani 1924 yılında şampiyon olan bu takımda oyuncuydu. Uzatmayalım, ağabeyimle konuştum. 'Biz askeriz, sen de sivil ol' dedi. Muvafakatını aldığım için ben de Beşiktaş Kulübü'ne 1930 yılında girdim. Bir yandan tahsilimi sürdürürken bir yandan da futbol oynuyordum. O zamanlar bizim takım, bugünkü gibi ön sıralarda değildi. Arkadaşlarımın bilgileri ve kabiliyetleri ile takım gün geçtikçe kuvvetlendi. Güzel futbol oynamaya başladı, neticede, böyle gele gele bugünkü seviyesine ulaştı.
Benim ciddi ve otoriter birisi olduğumu söylerler, doğrudur. Asker bir aileden geldiğim, askeri okullarda uzun süre okuduğum için disiplini severim. Eskiden takıma hem kaptanlık hem de antrenörlük yapardım. Öğretmesini çalıştırmasını sever ve iyi bilirim. Biraz da hırçın tabiatlı olduğum için çocuklara belki sert muamele yapmışımdır. Onlar beni hem severler hem de sayarlardı. Bana ürkmekten değil saygıdan dolayı sempatileri vardı.
Hakeme karşı gelen oyuncuları azarlardım. Sen hakemle uğraşma oyununu oyna derdim. Mesela rahmetli hakem Feridun Kılıç bir maç esnasında Şükrü'yü işaret etti. Kaptan şu Şükrüye bir baksana dedi. Hemen çağırdım yanıma Şükrü'yü, sonra işler düzeldi.
Ben futbolu İngilizler gibi oynamak isterim. Atak canlı, sıkı bir oyun. Bomba gibi şut. Futbol hayatımda kasten tekme atarak sakatladığım oyuncu yoktur. Fakat futbol tarzım sert görünür, istemeyerek de olsa faul yaptığım da olmuştur. Bilerek sertlik yapanlara çok kızarım. Taksim'de Güneş-Beşiktaş maçı yapılıyor. Atlet ve futbolcu Melih, bizim kaleci Mehmet Ali topu yakalamış olmasına rağmen yerde yatan çocuğun kafasına bir tekme vurdu. Mehmet Ali yerde yuvarlanıyor, ağzından köpükler geliyor. Melih'e yaklaştım, ona neden bu kadar insafsız davrandığını ve buna neden lüzum gördüğünü soracaktım. Yanına yaklaştım hemen sıkı koşmaya başladı. Ben de heyecan içinde ve halkın önünde onu kovaladım. Bir futbol içinde yüz metre koştuk.
Dönelim gene eski günlere... 1930'dan 1948'e kadar durmadan futbol oynadım. 38 yaşına geldiğimde artık bende manevi bezginlik başlamıştı. Çünkü her hafta maç, idman, başka şey yok. 'Artık yoruldum, sizler de yetiştiniz, ben futbolu bırakıyorum' dedim. Çocuklar çok iyiydi, kabiliyetliydi. Kemal, Şükrü, Hüseyin, Sabri, güzel futbol oynarlardı. Yıllarca üstüste şampiyon olduk. Gol atmada da rekor kırardık. Attık mı 5 tane, 10 tane birden atardık. Öyle 1, 2 tane değil. Avukat da olmuştum ama, dediğim gibi, futbol oynamaktan avukatlık yapamıyordum. Böylece AIK maçından sonra futbol oynamayı bıraktım. Fakat kulübümü bırakmayacak kadar çok sevdiğimden bu sefer yöneticiliğe başladık. Umumi kaptanlık, idarecilik, başkanlık filan derken, sonunda idarecilikten de ayrıldık. Başkanlığım sırasında da çok mutlu olduğum olaylardan biri de, takımımızın 1976 ve 1977 yıllarında, art arda iki kere şampiyon olmasıdır. Ondan sonra bana lütfettikleri şeref başkanlığı görevini de bugün halen sürdürmekteyim."Mehmed Kemal'in gözüyle Baba Hakkı
Türk dilinin usta kalemlerinden Mehmed Kemal, Baba Hakkı'yı anlatırken, "Kulübüyle kendini böylesine özdeşleştiren, böylesine içiçe kılan başka bir futbolcu var mıdır?" diye sorduktan sonra yanıtı yine kendisi veriyor: "Kendini hep Beşiktaşlı sayıyor. Hep askeri okulda okumuyor, işgal sırasında bir giriyor, bir çıkıyor; sivil okullarda da okuyor. 14-15 yaşlarında askeri okuldadır. Çok iyi futbol oynuyor. Futbol onun için eskilerin deyimiyle 'Dad-ı hak'tır. Yani doğarken futbolcu doğmuştur. Okulda dersleri çok iyidir. Ama futbolda, daha o yıllarda büyük bir ünü vardır. Sınıflararası yapılan maçlarda meraklılar gelip maçları izliyorlar. Vodinalı Hakkı'yı seyrediyorlar. 'Bu çocuk büyük bir futbolcu olacak!' Böyle düşünenler yanılmıyorlar."
Mehmed Kemal'in, Baba Hakkı henüz aramızdayken, onun kişiliği hakkında söyledikleri ise her futbolcunun bir efsane haline gelemeyeceğini ortaya koyuyor: "Baba Hakkı'nın en önemli yanı; duruş, oturuş, bakış, davranış, nesi varsa, onun kişiliğini ortaya koyması. Bu yaşa gelmiş (72), bu özelliğini koruyor, kim olursa olsun yanında, kişiliğiyle etkisi altına alıyor. Yere bakar gibi yapışları, başını ağır ağır döndürüşü, boynu ve gözleri ile konuşur gibi oluşları, hep ağır basan kişiliğinin belirtisi."Çocuk diye pas vermemişler
Baba Hakkı, Beşiktaş'ta oynamaya başlamasının öyküsünü Mehmed Kemal'e daha ayrıntılı bir şekilde anlatmış. "Askeri okuldan arkadaşı bir Hayri var. Bir gün Hakkı'ya geliyor: 'Gel maça gidelim' diyor. 'Ne maçı?' Şimdiki İnönü gezisi olan Taksim Stadı'nda maç var. Oraya gitmeyi öneriyor. Maç paralı, bunlar öğrenci, maç parasını nereden bulacaklar? Hakkı soruyor: 'Paramız yok, zaten harçlığımız da ona yetmez. Biz maça nasıl gideriz?' 'Sen orasını bana bırak'.
Baba Hakkı anlatıyor: "Çocuğuz, Taksim Stadı'na gittik. O zaman böyle değil orası... Kocaman bir arsa, çevresinde türlü dükkanlar var. Tenekeci, aşçı, ne bileyim her türlü dükkan. Ortalık da bir çamur deryası... Meğer Hayri daha önce oradakilere beni getireceğini söylemiş. Sözleşmişler, benim hiçbir şeyden haberim yok. Nasıl oldu bilmem, içeri girdik, içerde bizi karşıladılar.
Şeref Bey var. Kabataş Lisesi'nde tarih öğretmeni, spora çok meraklı bir kişi. Beşiktaş'la ilgisi var. Durup dururken bana, 'Sizi bu maçta oynatmak istiyoruz' demez mi? Ben şaşırdım, 'olmaz' dedim. Ben askeri okulda maçlarda oynuyorum, okulumuz başka yerlerde oynamayı yasaklamış. Biz sivil kulüplerde oynayamayız. Hepsini anlattım. 'Ben hallederim merak etmeyin' dedi. Merkez Komutanı Naili Paşa'ya telefon edeceğini, izin alacağını söyledi. Bir yerlere gidip telefon ettiğini söyledi, döndü, izin aldı mı, almadı mı bilmiyorum. 'Sana izin aldım' dedi. Ayakkabı, çorap, forma, külot, şunu bunu verdiler, ben soyundum. Takıma böylece girdim. Takımda sağ iç oynadım. Askeri okul öğrencisi olduğum için saçlarım üç numara traşlı... Sanıyorum takımda İmam Hayati, Şeref vardı. Top ayaklarına geliyor, adamlar bana çocuk diye pas vermiyorlar. Ama ben topu kapınca alıp götürüyorum. Sonra bana da pas vermeye başladılar, oyuncudan saydılar, iyi oynamış olacağım ki, maçtan sonra yöneticiler çevremi sardılar, kutladılar."
Bundan sonra Beşiktaş Kulübü Baba Hakkı'nın tazminatını ödüyor; Baba Hakkı askeri okuldan ayrılıp Cağaloğlu İnkılap Lisesi'ne başlıyor.Siyah-beyaz formayla 17 yıl
Beşiktaş'ta oynadığı ilk maçtan sonra, tam 17 yıl boyunca siyah-beyaz formayı sırtından çıkarmadı Baba Hakkı. Kaptan olduktan sonra takım içinde büyük bir otorite kurdu, disiplin sağladı.
Beşiktaş ile G.Saray arasındaki rekabette, Beşiktaş'ın efsane kaptanı 29 golle en golcü futbolcu unvanını elinde bulundururken, Fenerbahçe'ye karşı da 58 kez Beşiktaş forması giyen Baba Hakkı, bu takımın filelerine tam 32 gol gönderdi.
Fenerbahçe ve Galatasaray'ın da katıldığı organizasyonlarda tek yenilgi almadan, şampiyon olan,
İstanbul Ligi'ndeki 18 maçın 15'ini kazanıp üç de beraberlik alan ve tarihe "Altın Takım " olarak geçen
Baba Hakkı'lı 1938 - 39 kadrosu ilerleyen senelerde de çok büyük başarılara imza attı.
İşte Altın Takım: Mehmet Ali - Nuri Sangar, Faruk Bilginoğlu - Rıfat Atakan, Hüsnü Savman, Fuat - Hayati Ozgan, Hakkı Yeten, Sabri Gençsoy, Şeref Görkey, Eşref Bilgiç.
Beşiktaş, Baba Hakkı'lı kadrolarıyla beş kez üst üste şampiyonluklar kazanarak eşine az rastlanır başarılar sergilerken, 1941'de 18 maçın tümünde rakiplerini yeniyor, 84 golle fileleri havalandırıyordu
1941'de Milli Küme maçlarının 14'ünü kazandılar, 4 beraberlikle yine yenilmeden şampiyonluğa ulaştılar.
1943'de yine 18 galibiyetle tek puan kaybetmeden İstanbul Ligi'ni kazandılar.
Yenilgisiz şampiyonluklar serisi 1945'de yine 16 galibiyet, 2 beraberlikle sürdü. 1946'da da yenilgisiz şampiyonluk artık adeta alışılmış bir sonuçtu.
Sekiz yılda İstanbul Ligi'nde oynadığı 140 maçın 124'ünü kazanmış, 12'sini berabere bitirmiş, sadece 4 yenilgi almışlardı. Attıkları 602 gole karşılık sadece 106 gol yemişlerdi.
Beşiktaş'ta oynadığı 17 yıl içinde beş yılı üst üste olmak üzere 8 İstanbul Ligi, 3 İstanbul Şilt Kupası, 1 İzmir Uluslararası Fuar Kupası, 3 Milli Lig Şampiyonluğu, 1 Türkiye Kupası, 2 Başbakanlık Kupası, 4 Özel Turnuva Şampiyonlukları kazandı. Oynadığı yıllarda milli maçların az olması nedeniyle sadece 3 kez milli formayı giyebildi. En heyecan duyduğu maç Bulgaristan ve Türkiye arasında Sofya'da yapılan karşılaşmaydı.Futbolu bıraktıktan sonra da Beşiktaş'tan kopmadı, 1948-1949 ve 1950-1954 yılları arasında teknik direktörlük yaptı. 1960-1963 ve 1964-1966 yıllarında da BJK başkanlığını üstlendi. Otoritesini hiç eksiltmedi ve yine Beşiktaş'ın şampiyonluklar kazanmasında büyük pay sahibi oldu. Futbolculuğu bittikten sonra da futbol için yaşamaya devam etti. Karagümrük'teki semt sahalarından Anadolu yakasındaki çayırlıklara kadar gidip futbolcu seçti. Kendisinden yıllar sonra kurduğu genç ekibin Fenerbahçe'yi silindir gibi ezdiği maçtan sonra, bu işin sırrını soranlara yanıtı son derece net olmuş; "Hele benim istediğim gibi oynamasınlar!" Aynı Baba Hakkı'nın 60'lı yıllardaki gazete demeçlerinde o zamanki futbolcuların yüksek ücretlerle transfer edilip şımartıldığı yönünde açıklamaları var. Sorun paranın artmasında değil elbette ki. Baba'nın demesi şu olabilir; "Erdem, yoksulluk varken de savunulabilir para varken de!" Para devreye girmiş, forma aşkı bacadan uçup gitmiştir.
Beşiktaş tarihine olduğu gibi Türk spor tarihine de adını altın harflerle yazdıran Baba Hakkı, 17 Nisan 1989 Pazartesi günü aramızdan ayrıldı. Ama Beşiktaş'ın ve Türk futbol tarihinin yıldızı olarak hala parlıyor ve hala ışığıyla yol gösteriyor. Hala Baba Hakkı'nın karşısında "hazırolda" beklenirken, gerçekte aynı zamanda Beşiktaş tarihinin, Beşiktaş'ın; yani gençliğe ve gençlere güvenin; kardeşlik, sadakat ve özverinin karşısında "hazırolda" bekleniyor.Kaynak:Bu çalışmanın bazı bölümlerinin hazırlanmasında ve fotoğraflarda aşağıdaki kaynaklardan yararlanılmıştır. Baba Hakkı efsanesini bizlere ulaştırdıkları için emeği geçenlere teşekkür ederiz.
Milliyet, Sakin olun. 29.5.1987
Hürriyet, Doğan Koloğlu, Başkan Seba Beşiktaş'ın İçyüzünü Anlattı. 22.6.1987
Sabah, Kazım Kanat, 100.Yılında Beşiktaşın Yazılmayan Tarihi. 19/24 Ocak 2003
Beşiktaş Şampiyonlar Piyangosu, Çekiliş Şöleni Program Dergisi. 13.12.1986
Cumhuriyet, Mehmed Kemal 9.5.1984 Dr.Sedat Özkol, Övünmekte Haklıyız; Çünkü Beşiktaşlıyız
Beşiktaş'ın efsane futbolcusu Hakkı Baba'nın asıl mesleği avukatlıktı ama o avukatlık yerine, sadece futboluyla değil, bir "Baba"ya yakışır kişiliğiyle de yeşil sahaların "hakim"i olmayı seçti. Baba'nın siyah-beyaz formayla top koşturduğu 17 yıl boyunca neler yaşandı neler...
·1 Baba Hakkı sahada tatlı-sert ama efendi halleri ile tanınırdı. Maçlarda hata yapan takım arkadaşlarını kırmaz, teskin eder, gönüllerini alırdı. Bilerek laubali davranan biri olduğunda, elini beline koydu mu gerisini muhatabı olan anlar, yaptığına pişman olup, hemen kendine çekidüzen verir, Baba Hakkı da eski haline dönerdi.
·2 Her insan gibi onun da sinirlendiği olurdu elbette. Fener, Beşiktaş'a 4 gol atmıştı, hem de Karakartallar'ın kendi mahallesinde, Şeref Stadı'nda. Maçtan sonra Baba Hakkı, bütün Beşiktaş takımını sahada tek tek yakalayıp dövdü. Bir tek Şükrü Gülesin'i yakalayamamıştı. Çünkü sol açık Şükrü, tazı gibi koşuyordu.
·3 Faul ile gol atan ve kaleciyi kıvrandıran arkadaşına "Böyle gol olmaz olsun be!" diye bağırmış, Cihat'ın "Yeter artık Hakkı abi!" şeklindeki feryadı üzerine 5. golü atmayan, hakeme "Kemal Bey top elime değdi, attığım gol şaibelidir. İptal etmeniz doğru olur" diyebilmişti.
·4 1940'larda Galatasaraylı Adnan -bir müdafaa anlayışı olarak- üzerine gelen topları forvetin o toptan beklentisini boşa çıkarıp biraz da moral bozmak amacıyla uzun vuruşlarla rakip sahaya geri göndermesiyle meşhurdu. Hatta topa uzun vurduğu ayağını kalçadan biraz daha açarak sallar, salladığı ayağı yarım vole pozisyonunda yanına yaklaşan rakibine sağlam bir tekme de olurdu. Yani hem adama hem topa hesabı. Yine bir Beşiktaş-Galatasaray maçında Adnan yanına sokulanın Baba Hakkı olduğunu görmeden sallıyor ayağını. Hem de ne sallama. Top rakip kaleye kadar uzanıyor. Ardından bir "çaaat!" sesi yükseliyor Şeref Stadı'nda. Baba Hakkı yediği tekmenin ardından Adnan'a öyle bir Osmanlı tokadı atmış ki sesi ta Beşiktaş'tan duyulmuş.
·5 Baba Hakkı maç boyunca bir türlü gol atamadıklarını görürse orta alandan kaptığı bir topla iki kolunda sepet gibi iki oyuncu taşıyarak onsekize dalar, bütün savunmayı üstüne çekip boş kalan bir arkadaşına gollük bir pas verirdi. Kollarıyla arkasında tuttuğu oyuncular kolay kolay önüne dolanamazlardı. Futbolu kafasıyla oynayanlar onun kollarına yakalanmamaya özen gösterirlerdi. Şeref Stadı'ndaki Bir Galatasaray-Beşiktaş maçında Eşfak Aykaç yan haf oynuyor, Baba Hakkı'yı denetliyordu. Baba Hakkı orta alanda bacaklarını açmış, topu iki ayağının ortasına almış, sırtı Galatasaray kalesine dönük, kollar hazır bekliyordu. Savunma oyuncusu ne yandan gelirse, onu koluna kıstırıp öbür yana dönecek.
Eşfak tam arkasındaydı ama fazla yaklaşmıyordu. Baba Hakkı ise, nasıl olsa gelecek diye, bacakları açık, öylece duruyordu. Birden Eşfak hafif çökerek bir ayağını onun iyice açık iki bacağının arasına sokup önündeki topa dokundu. Top bir metre kadar gidip durdu.
Baba Hakkı iki adım atsa topu yeniden ayağına alabilirdi. Eşfak da onun bu şaşkınlık anında çevresinden dolanıp belki topa bir daha vurabilirdi. Ama böyle şeyler olmadı. Oyun sanki bir an durdu. Eşfak yavaş yavaş birkaç adım geri çekildi. Baba Hakkı ise hiç telaş etmeden olduğu yerde arkasına döndü. Bacaklarının arasından ayağını sokup önündeki topa vuranın kim olduğuna baktı. Top bir metre ötede bekliyor, iki takım oyuncuları da yerlerinden kıpırdamıyorlardı. Baba Hakkı gene telaş etmeden gidip topu aldı, pasını uzattı.
·1 Bir Beşiktaş-Fenerbahçe maçında Şükrü korner atacağı sırada Baba Hakkı yanına yaklaşıp, "Pas ver" demiş. Baba Hakkı bu, karşı gelmek mümkün mü? Ama Şükrü onu dinlememiş, doğrudan kaleye yollamış topu ve gol... Baba Hakkı başlamış Şükrü'yü kovalamaya. Şükrü bir yandan kaçıyor, bir yandan bağırıyormuş, "Niye kovalıyorsun Baba? Gol oldu işte" Baba Hakkı, soluk soluğa "Dur ulan" diye seslenmiş. "Dövmek için değil, öpmek için kovalıyorum."
·2 Müjdat Gezen'in hakem olan babası Necdet Gezen, sezonun son maçı olan FB-BJK maçını yönetiyormuş. Önemli bir maçmış bu. Fenerbahçe kazanırsa şampiyon olacakmış. Beşiktaş'a ise şampiyon olmak için beraberlik bile yetiyormuş. Sarı-lacivertliler 1-0 öne geçmiş. Kara kartallar canlarını dişlerine takıp saldırmaya başlamışlar. Bir ara Baba Hakkı ceza sahası üstünden topa vurmuş. Top köşeden kaleye girmiş; ama ağda bir delik varmış, çıkıp neredeyse tribünlere kadar gitmiş. Necdet Bey de gol olduğunu görememiş, aut kararı vermiş. Başta Baba Hakkı, Beşiktaşlılar çevresini sarmışlar. Kararında direnmiş Necdet Bey; oyun aut atışıyla yeniden başlamış. Başlamış ama Necdet Bey de kararının yanlış olduğunu fark etmiş. Yapacağı bir şey yokmuş. İçi içini yiyormuş. Kartalların şampiyonluğuna haksız yere engel oluyor diye. Derken yine Baba Hakkı bir hışımla topa vurmuş. Top kaleciyi geçip ağlara takılmış. Necdet Bey kendini tutamamış artık. Düdüğü fırlatıp atmış. Santraya koşmaya başlamış. Koşarken de bir yandan "Gooool!" diye bağırıyormuş!
·3 Necdet Gezen ile ilgili hoş bir anısı daha var Hakkı Baba'nın. 1948 yılı... Karagümrük-Beşiktaş maçı. Vefa Stadı tıklım tıklım. Orta hakem sahaların en renkli kişiliklerinden biri olan Necdet Gezen. Yan hakem de sonradan gazeteciliğe geçecek olan rahmetli Fahri Somer. Maçın ilk yarısı biterken Baba Hakkı bir yarım voleyle topu ağlara yolluyor. Top ağların her zamanki hırpaniliğinin arasından! dışarı çıkıyor. Hakem biraz uzak pozisyona. Beşiktaşlı taraftarlar ve futbolcular sevinç içinde birbirlerine sarılırken Necdet hoca aut atışı yapılmasını istiyor. Aynı taraftar kalabalığı bu kez sin-kaf olayına giriyor, hem de hallice ve yüklüce... Maçın ilerleyen dakikalarında Kartalların baskısı devam ediyor ve bir gol daha atarak maçı 1-0 kazanıyorlar. Ancak tribünlerdeki nümayiş bitmiyor, ortalık karışıyor. Baba Hakkı hemen yakınındaki genç yan hakem Fahri'ye sesleniyor; "Söyle Necdet hocaya yanıma gelsin!" Necdet hoca biraz ürkek Baba Hakkı'nın yanına ilişiyor. Baba giriyor orta hakemin koluna ve binlerce kızgın adamın arasından çıkarıveriyor. Necdet Gezen, Baba Hakkı'nın sert bakışlarıyla iki yana ayırdığı kitlenin arasından stadyumu sağ salim terk ediyor.
·4 Yıl 1946... Fenerbahçe-Beşiktaş maçında hakemin dışarı attığı Beşiktaşlı genç oyuncu, Baba Hakkı'ya gidip; "Hakem beni attı çıkayım mı kaptan?" diye sormuş ve Baba Hakkı'nın da "çık" diye işaret etmesinden sonra sahadan ayrılmış.
·5 Şeref Stadı'nda takım olarak fotoğraf aldırıyor Beşiktaş. Karakartallar'ın üzerinde beyaz uzun kollu formaları var. Baba, formanın üzerine baklava dilimi desenli bir kolsuz kazak giymiş. Peki o kazakla maça çıkmış mıdır Baba? Şöyle kuralım sahneyi; Baba tam maça çıkacak hakem baş ve işaret parmaklarıyla kendi gömleğini gösteriyor. Yani "Hakkıcım o kazak ne oluyor?" gibisinden. Uzaktan ama. Hissettirerek. Baba'da eliyle havanın ne kadar soğuk kendisinin de ne kadar hasta olduğunu anlatıyor kısaca. Ciddi... Hakem göz kapaklarını yere indirip onay veriyor; "Tamam Hakkıcım!" der gibi... Bir tek ikisi biliyor bu konuşmayı...
·6 Hakkı Kaptan sadece Beşiktaşlılar'ın Baba Hakkı'sı değildi. Sahaya çıktığı zaman rakip takım bile saygıda kusur etmezdi. Çok önemli bir Fenerbahçe maçında hakemin yönetimine çok kızmış, maçı durdurmuş, hakemi soyunma odasına göndermiş, tribünden indirdiği başka bir hakeme maç yönettirmişti.
·7 Çok özel biriydi, bir fenomendi. Milli takımı en çok yöneten antrenör olan Coşkun Özarı "Henüz çocuktum, gençtim. Şeref Stadı'nda ilk kez giydiğim Galatasaray formasıyla Beşiktaş'a karşı oynuyordum. Kalede Fevzi. Kafayla da harika bir gol attım. Hakkı Kaptan 'Hey çocuk, buraya gel' dedi. Koştum gittim, elini öptüm. 'Buyur kaptan' dedim. Yanağımı okşadı, döndü bütün takıma 'Bu çocuk ileride büyük futbolcu olacak dikkat edin, sakın ona tekme atmayın' dedi.
·8 Meşhur hakemimize idare ettiği bir Beşiktaş-Galatasaray maçından sonra sormuşlar. Hakkı bugün çok sert oynadı, birçok faule göz yumdun, az düdük çaldın neden? Hakem şu cevabı vermiş, azizim delikanlının bakışı ve yürüyüşü bile faul, hangi birine yetişeyim de çalayım.
·9 1941 yılı... Beşiktaş Ankara'da Harbiye ile karşılaşır... O zaman Harbiye takımı çok kuvvetli. Şükrü Saraçoğlu, fahri başkanımız Recep Peker maçta... Oyunun başlarında Sabahattin Erman'ın iki golü ile Beşiktaş geriye düşer, Baba Hakkı sinirlenir derken bir gol daha gelir, seyirci de tepki göstermeye başlar. Bu halde soyunma odasına girilir ama kaptanı sakinleştirmek mümkün değildir. Gözleri yuvalarından fırlayacak şekilde bağırmaya başlar. Biraz sakinleşince futbolcuları etrafında toplayarak ikinci devrenin taktiklerini verir. Ömer'e "senin tuttuğun adam üç gol attı, ikinci devrede adam bir daha topa vurursa ben de senin kafanı kırarım, Cahit sen niye pas vermiyor, topu ayağında fazla tutuyorsun" diyerek ordu komutanı gibi emirler yağdırır. Kesinlikle dördüncü golü yemeyeceklerini, maçı kazanmalarını, kazanamazsanız en azından kazanmak için gerekli hırsı ve gaye birliğini göstermelerini ister. Eğer bunlar olmazsa işte o zaman hazır olun, tren biletlerinizi yırtarım, İstanbul'a demiryolundan yürüyerek dönersiniz der. Cahit'i geriye, Çengel Hüseyin'i de sol içe, Kemal'i sağ içe alıp kendisi de geçer santrfora. Sağ açıkta Vecdi, sol açık Eşref oynuyor... Bütün toplar Baba Hakkı'da toplanır. Kaptan gerçekten çok büyük çaba sarf eder. İkinci devrenin başlarında dört gol birden bulur Beşiktaş, sonra da iki tane daha. Altıncı golden sonra, şimdi topu yere indirin, top oynayın, futbol oynayın, diye talimat verir. Beşiktaş şahlanmıştr artık. Öyle bir futbol oynarlar ki tribünlerde kıyametler kopar, herkes Baba Hakkı'lı takımı ayakta alkışlar.
Gerçekten demiryolundan yürütecek miydiniz ? sorusuna hiç düşünmeden cevap verir:
" Tabii yürüterek yaya gönderecektim. O kadar hırslanmıştım ki!
·1 Bir Fenerbahçe maçı. Fenerbahçe'nin ünlü santrforu Suphi Ural. Lawton Suphi. Beşiktaş'a karşı harika oynuyor, nefis de bir gol atıyor. O an Hakkı Kaptan'ın o gür sesi: 'Buraya gel çocuk.' Suphi Ural utanıyor, sıkılıyor, 'Buyurun efendim' diyor. Hakkı Kaptan'dan sevgi dolu bir cevap: 'Aferin. Golün çok güzeldi, tebrik ederim evladım.'
·2 Beşiktaş'ı Beşiktaş yapan bu isim, futbolu çok tuhaf noktaladı. İnönü Stadı'nın açılış maçında İsveç takımı AIK maçında seyirciler homurdandılar. Hafif de bir ıslıkladılar. Hakkı Kaptan ellerini her zaman yaptığı gibi beline koydu, tribünlere mağrur bir ifadeyle baktı. Maç oynanırken de çıkıp gitti. O gidiş son gidiş. Futbolu bırakmıştı.
İşte en büyük Beşiktaş'lı Hakkı Kaptan böyle biriydi, Beşiktaş'ın ta kendisiydi.

uMuT TaCiRi Ofline   Alıntı ile Cevapla