Tekil Mesaj gösterimi
Alt 12-03-2008, 09:05   #1
ilkeres26
Eskişehirli_Kartal
 
ilkeres26 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Kişisel Başarı

“Nasıl anlarsınız yaşadığınızı? Nasıl farkına varırsınız bedeniniz içinde bir ruh taşıdığınızın? Birer alışkanlık olarak yaptığınız şeylerde ruhunuzu kaybettiğinizi düşündüğünüz oluyor mu? Her yeni güne gözünüzü açmak sadece alışkanlıktan mı ibaret geliyor size? Evet, dünya bir koşturmaca ve kendinizi hayallere kaptıramayacağınız kadar da kara. Ancak gerçekleşmesi için adım atabilecek hayaller kuracak kadar da pembe. İşte bu kara koşturmaca içinde nokta kadar da olsa kendi ruhunuza dokunabileceğiniz pembelikler oluşturmalısınız. Birçok insan ruhunu bedenine hapseder. Bunun sonucunda bedeni mazeretlerle ruhunun sonsuzluğunu ve sınırsızlığını yok eder.

“İyi bir Müslüman olmak, ibadetlerimi yapmak istiyorum ama ah şu işlerim bu kadar yoğun olmasaydı.” diyen vicdan sahibinin de, “ aslında başarabileceğim çok şey varda işte vakit ayıramıyorum, keşke bir gün 35 saat olsaydı” diyen hayalperestin de, “bu dersi yapamıyorum çalışsam da olmuyor. Keşke biraz daha zeki olsaydım(ya da ders biraz daha kolay olsaydı)” diyen öğrencinin de yaptığı aynıdır. Ruhuyla istemesi gerekenleri bedenin mazeretlerine mahkûm etmesidir. Ruhumuzla istediklerimizi bedenimiz yapmak için mutlaka zaman ve güç bulacaktır ve bir mazeret üretemeyecektir.

Bir şeyler yapmak için vakit mi bulamıyorsunuz? Uyanmak için yatağınıza gidip uyuduğunuz zamanları düşünün. Kendinizi kalkmanız gereken zamana odakladığınız uykularınızı... Kalkmanız gereken vakitte ne bir saat alarmı ne de bir ses olmadan uyandığınız sabahları. Sizi uykunuzdan uyandırabilen bu inancınız gün içinde istediklerinizi yapmanız için size vakit de oluşturacaktır.

Boşa harcadığınız zamanlarınızda içinizi bir huzursuzluk kaplayacak ve bunun sonucunda sadece yapmanız gerekenlere odaklanacaksınız. 24 saat bir şeyler başarmak isteyen herkes için yeterli bir zamandır. Mühim olan doğru kullanmayı istemektir.

Eğer mazeret üretebiliyorsanız gerçekten istemiyorsunuz demektir. İstemeyi ruhunuza dokunarak yapmalı sonuca bedeninizle ulaşmalısınız…

Bunları okumuştu bir yerlerden.”İstemeyi bilmek” diyordu yazar, isteyebilmek… İçinde bir şeyler oluşuyordu ama doğru yere koyamıyordu onları. Nerelerde hata yaptığını ya da nasıl daha iyi yapabileceğini düşünüyordu. Ve tekrar zihninde canlanıyordu o sözler. İstemeyi bilmek, isteyebilmek… Kendi hayatıydı, kendi oyunuydu ve kendi kurallarıyla yaşıyordu. Peki, neden istediklerini yapamıyordu? O da birçok şey istemişti bugüne kadar ama olmamıştı işte… Yan dönmüştü, çamura batmıştı istedikleri, ya sonuca götürememiş ya da nasılsa olmaz diye neden yapılamayacağını anlatmıştı uzun uzun kendine ve çevresindekilere… “Ben istediklerim için mazeret üretmedim benim elde edememiş olmamın çok geçerli nedenleri var” diye geçirdi içinden. Bunları düşünürken yalnız olmasına rağmen ısrarla mazeret üretmediğini ispatlamaya çalışıyordu kendinin haklı olduğunu gösterircesine. Ama bir yandan da aklını kurcalıyordu; “istemeyi bilmek ne demekti?” Bir türlü farkı göremiyordu ve ısrarla sınırlandırmaya çalışıyordu sonsuzluk için yaratılmış ruhunu.

Bir an bunaldı ve kalkıp odada biraz dolandıktan sonra mutfağa doğru yöneldi. Bir bardak meyve suyu koydu kendine, tekrar odasına döndü ve koltuğuna oturdu. “İstemeyi bilmek… Ruhuma dokunarak…” diye mırıldandı kendi kendine. Biraz daha kararlı hissediyordu kendini ve geçmişinin kartlarını objektif bir değerlendirme için açmaya kara verdi. Bundan sonra nasıl yapabileceğini önceden neden yapamadığını görerek bulabileceğini umuyordu.

İsteyip de yapamadıklarını düşündü. Büyük heveslerle başlamıştı hep ve kendine göre muazzam hüsranlar elde etmişti. Başlarken sadece pembe düşler kurduğunu yapamadığında ise sadece kara gerçekler içine boğulduğunu fark etti. Hâlbuki karanlıkları fark ederek kendi motivasyonunu sağlayacak pembelikler oluşturmayı hep ihmal etmişti. Şimdi biraz daha kolay anlıyordu neden çabuk vazgeçtiğini. Karşısına çıkan zorluklarda hemen karamsarlığa bürünüyordu ve bunun sonucunda bir şey yapma isteği kayboluyordu içinden. Oysa biraz göğüs gerebilseydi onlara istikrarını sağlayabilseydi olmaması için bir neden olabilir miydi? Şimdi biraz daha anlamlı geliyordu ona istemeyi bilmek sözü. Ruhuna dokunabilmek… Kendiyle kaldığı zamanlarda onu vazgeçmekten alıkoyabilecek en büyük dostuydu ruhu. Onun sınırsızlığında ve sonsuzluğunda bedeni her zorluğu aşabilecek gücü ve istikrarı sağlayabilecekti. Hep en başta hata yaptığını anladı. Ruhunda isteğine dair bir inanç oluştursaydı asla onu yarı yolda bırakmazdı. Şimdi anlıyordu istemeyi bilmenin ne demek olduğunu…

Tekrar içinde bir şeyler oluşmaya başladı. Ama bu sefer farklıydı. Artık neyi nereye koyacağını çok iyi biliyordu. En önemlisi nasıl istemesi gerektiğini fark etmişti. Yazıdan tekrar o sözü buldu:
Eğer mazeret üretebiliyorsanız gerçekten istemiyorsunuz demektir. İstemeyi ruhunuza dokunarak yapmalı sonuca bedeninizle ulaşmalısınız…

Mehmet ÖNAL
www.kisiselbasari.com Sitesinden Alıntıdır.
__________________
Click the image to open in full size.
1-2-3-4 YETMEZ 5-6-7-8-9-10 OLSUN HOLOSKO NOBRE BOBO KOYSUN BEŞİKTAŞIM ŞAMPİYON OLSUN
ilkeres26 Ofline   Alıntı ile Cevapla