Tekil Mesaj gösterimi
Alt 11-08-2008, 08:57   #1
HandaN
hüngürella
 
HandaN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Huzursuz yazı Cem Dizdar

İnsan istiyor ki, ferahlık veren, nefes açıcı şeyler yazalım Beşiktaş hakkında. Umutlu olsun, güleç olsun. Sonuçta çocukluktan Beşiktaşlıyız. Bilinir, bir hesabımız, bir beklentimiz de yok tuttuğumuz takımımızdan. İstediğimiz gönül ferahlığı, göğüs kabarıklığı. İktidar gibi, ikbal gibi alanlar bize zaten uzak...
Ama olmuyor. Dinleyince üzülüyor, okuyunca üzülüyoruz. Ve sanıyorum ki sadece ben değilim üzülen. Epey de kalabalığız ne yazık ki...
Son örnek, Başkan Yıldırım Demirören’in Vatan Gazetesi’nde Sanem Altan’a söyledikleri. Altını çize çize okudum ve üzerine uzun uzadıya yazabilirim ya, bir kaç tanesiyle yetineyim şimdilik.
Atlayarak yazıyorum, diyor ki Demirören, Asbaşkan Levent Erdoğan için; “Gerek olmadığı halde konuşan tek yöneticimiz. Ama kendisi abimdir, büyük saygım var. Kendisi de hata yaptığını anlayacaktır sonunda, onu bekliyorum... Camia da her söylediğine inanmıyor. Ben de büyütmüyorum. Espri kaynağımız gibi oldu.”
İnsanın bütün bu sözler üzerine “Böyle bir yönetim olur mu? diye sorası geliyor ama sanki bir kurumdan değil de “aile şirketi”nden bahsedilir gibi konuşunca Başkan, o zaman daha iyi anlıyorsunuz Beşiktaş’ta olan bitenleri..
Demirören, Zapotocny ve Sivok’un adam başı 4.5 milyon Euro’ya alındığını belirtirken kendini tutamıyor ve başlıyor; “Ben gittim, pazarlığı yaptım ve aldım. Futbolcular pahalıdır diyenin alnını karışlarım” diyor ve artık duymaktan gına geldiğim o üstü kapalı tehdidi bir kez daha savuruyor; “Herkes haddini bilsin.”
Şimdi dikkat...
5 Ağustos’taki Sabah Gazetesi’nden okuyoruz... “Udinese (Zapatocyn’nin) bonservis bedeli olarak 2 milyon euro’da direniyordu. Beşiktaş ise en son 1 milyon 750 bin euro’ya kadar çıktı; ancak fazlasını vermedi. Öyle olmayınca da Hırvat oyunculara yöneldiler.” Konuşan aynı zamanda Holosko’nun da menajeri olan Mithat Halis. Gordon alınmadan önceki durumu anlatan Halis, bununla da yetinmiyor devam ediyor; “Beşiktaş’ın Udinese’yle yaptığı görüşme ve yazışmalar bende ve kulüpte mevcut. İddialarımı kanıtlayabilirim.”
Şimdi röportajın bir gün öncesine dönüyoruz.
Demirören, kulübe verdiği 40 milyon doları geri alacağını geri söylerken bunun ‘çocuklarının parası olduğunu’ belirtiyor ve niye yaptığını da şu sözlerle açıklıyor; “Beşiktaşlılık, başka bir şey değil. Biz Beşiktaş’ı daha güzel ortama taşımak için böyle şeyler yapıyoruz.”
Demirören’in samimiyeti konusunda şüphe duymamızı gerektiren bir durum yok elbette. Ama sanırım bir işletmenin temel kurallarından biri şu olsa gerek; dükkan sürekli cepten yiyorsa o dükkan zaten iyi işletilemiyordur. O zaman da “Beşiktaş’ı güzel ortama taşımak” mümkün olmaz değil mi?
Levent Erdoğan örneğinde olduğu gibi Zapotocyn transferi de sanki bir ‘aile şirketi’ havasında yürütülmüş gibi durmuyor mu? Ayrıca bu vaka, insanın aklına Delgado transferini de getirmiyor mu?
İki transferde arada ‘kayıp olduğu’ iddia edilen para 4-5 milyon eoru’yu buluyorsa ve kulüp sürekli Başkan’a borçla ayakta duruyorsa, acaba kulübün bir ‘aile şirketi’ne dönüşmesi bu borçlandırma stratejisine bağlı olmasın..
İnsan istiyor ki, ferahlık veren, nefes açıcı şeyler yazalım Beşiktaş hakkında. Umutlu olsun, güleç olsun. Sonuçta çocukluktan Beşiktaşlıyız.
__________________
Click the image to open in full size.
HandaN Ofline   Alıntı ile Cevapla