Tekil Mesaj gösterimi
Alt 26-09-2008, 14:47   #1
Gokhan
Gogo
 
Gokhan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Şampiyonluk Kokusu - Cem Dizdar

"Bu saatte maç mı olur kardeşim?" diyor yanındakine, öfke değil daha çok sitem yüklü sesiyle bir genç. "Sorma ya, 12'den sonra eve nasıl gidilir, düşünen yok" oluyor ötekinin yanıtı. O daha öfkeli...

Onlar söyleyince birden hatırlıyorum, gün içinde, saat 16.00'da, günlük güneşlik bir havada oynanan Chelsea-Manchester United maçını izlediğimi. Sonra birden şimşek çakıyor, daha önce de West Bromwich Albion (Ne isim be!) - Aston Villa maçı vardı ikide (14.00).


Yani İngiliz vatandaş gün içinde maçını izliyor, pazartesi iş günü olduğu için erkenden evine gidiyor, ailesiyle oturuyor belki de erken yatıyor... Bizimkiler gece yarılarında sokaklarda, otobüslerde, trenlerde İnönü'den çıkıp Tuzla'ya, Sarıgazi'ye, Esenyurt'a, Avcılar'a belki daha ötelere bir yerlere gitmeye çalışıyor... Niçin? Başkasının kazanacağı reklam parası için.

AMAN HASTA OLMA!
Kalın giyindiğim için üşümüyorsam da yazın bittiğini anlıyorum. Çisil çisil yağıyor yağmur, "Kış geliyor bayım! Hazırlan" dercesine. İnönü'nün zemini aşağı çekilince tribünün boyu da uzadı ya, bakmayın adının 'Kapalı' olduğuna tribünün yarısı açıkta. Yağmur onu da ıslatıyor ama umrumda değil. O, orta boylu, açık tenli, tıknaz delikanlı yine en önde demirde ve yine çıkarmış üstünü. Tribünün uğuru o. Buz gibi havada, kar altında bile gördüm onun üzerini çıkardığını. Korkarım bir gün çok kötü hasta olacak bu gidişle.

ANALİZSE İŞTE ANALİZ
Daha "ne olduk?" demeden birden Bobo'yu görüyorum tam önümde. Tuhaf! En yakın Antepli oyuncudan iki metre önde. "Şaka" herhalde diyorum, bir bit yeniği arıyorum. Yok, her şey normal. Bobo, yapıştırıyor topu sol üst köşeye. Yıkılıyor ortalık... Birden ısınıyoruz.. Artık şarkı türkü gırıla gidiyor.


Zeki (Demirkubuz) temkinli. Omzuma vurup, "Yandık. 85 dakika ıstırap çekeğiz şimdi" diyor. Gülüyoruz. Çünkü hangi takımı tuttuğumuzu iyi biliyoruz. Dediği gibi de oluyor, oyun hızla rölantiye dönüyor.

Şimdi ben size anlatsam, desem ki; "Çift ön liberonun arkasında ileri çıkmamaya yemin etmiş iki kanat oyuncusu vesilesiyle Beşiktaş rakip kaleye çok uzaktı. O nedenle top ilk yarı boyunca daha çok Antepli oyuncuların ayağında kaldı. Ancak onlar da orta sahaya fazlaca yığıldıklarından top Beşiktaş yarı alanında sıkıştı kaldı. Bu nedenle, topu o kadar ayağında tutmasına rağmen Antep tek ciddi atak bile yapamadı ilk yarı boyunca..." Bu doğru ama fuzuli bir analiz olmaz mı? Bunu her göz görmez mi, ne ki bunu söylemek yazmak. Konuşursun olur biter..


ŞAMPİYONLUK KOKUSU
İlk yarı boyunca en aklımda kalanlar Beşiktaş'ın bir ara üst üste attığı kornerlerdi. Tam önümüzde olduğu için futbolcuların yüzlerini görebiliyordum. Av ile avcı arasındaki panik ve heyecan dolu gerilim. Ama gol çıkmadı o kalabalıktan.


Gol erken geldiği için tribün de diriydi. Ben 11. dakikada "Kartal Gol gol gol" bekliyordum ama olmadı ama onun yerine hoplayan zıplayan, heyecanlı ve umutlu bir kalabalık vardı. Ligin başında işler iyi gidiyordu ve tuhaf ve hissedilir bir şekilde havada 'şampiyonluk' kokusu vardı. Herkes kokluyordu havayı bir tazı gibi. Kokuyu içine çeken, iyice gaza geliyor, merkezden, kapalının göbeğinden her marşa katılıyordu. Yağmur yağıyordu ve "Yağmurlu bir günde görmüştüm seni / Üstünde çubuklu formalar vardı" söylenmeden olmazdı. Söylendi de. Hafızanın çekmeceleri kurcalandıkca daha neler çıktı geçmişten. "Bir şarkısın sen" de vardı, "Gün doğdu hep uyandık" da..


Maç rölantide gittikçe tribün temposu da düşer gibi oldu. Canlandırmak için tribünü Fenerbahçe ve Galatasaray'a göndermelerle dolu şarkılara geçildi. Ama onlar da uzun sürmedi...

ATIP ŞU TOPU NOBRE'YE
İkinci yarı da tıpkı ilk yarıdaki gol gibi ilginç bir gelişmeyle başladı. Zapotocny (Kimine göre Zapotista, kimine göre Zapo) ile Sivok'un kör noktasına derinlemesine bir top attı Antep. Pacheco daldı içeri doğru. Ben olsam sağ ayak içi ile uzak köşeye vurmaya çalışırdım, o Hakan'ın üzerine gitmeyi tercih etti ve düştü. Hakem de ikinci sarı kartı çıkarınca zevksiz giden oyunun dengesi de Beşiktaş lehine bozuldu. Gerçi o dakikaya kadar Antep gol atacak bir takım gibi görünmüyordu ama yine de oyuna tutunuyordu.


İkinci yarıdaki Tello/Holosko, Serdar Kurtuluş/Delgado değişiklikleriyle "ince işçiler" de oyuna dahil olunca Beşiktaş'a da bir güven geldi ve oyun Beşiktaş sahasından Antep'inkine taşındı. Bana göre maçın en çok didinen oyuncusu Nobre, Serdar Özkan'a geçirdiği topla ikinci golün de hazırlayıcısı oldu.


Fakat tribündeki büyük küçük herkes isyan halindeydi. Gerçekten de Beşiktaş hücumda genişliği sağlamıştı. Pozisyonlarda mutlaka bir iki oyuncu boşta kalıyordu. Geri çıkıp top alarak, hücum yardımlaşmaların neredeyse ilk adamı olan Nobre, gerek Bobo gerek Holosko gerek Serdar ya da Delgado'dan ikinci, üçüncü topları alamadı bir türlü.


"Yeminli misin ulan adama top atmamaya p...." diye patladı yanımdaki. "Yok abi, çekemiyorlar çocuğu" diyenler de hatırı sayılır bir kalabalık oluşturuyordu. Herkesin isteği öyle ya da böyle Nobre'nin gol atmasıydı.

ZAPOTOCYN'NİN REVERANSI
Sanırım tribünün yeni gözdesi, ilerleyen haftalarda daha da belirginleşecek ki, Zapotocyn olacak. Jilet gibi keskin bir tarzı var. Sivok ile ikisi gittikçe daha iyi oluyorlar. Geriden oyun kurmakta biraz daha yaratıcı olmaları halinde işler iyice yoluna girer ligde.


İşte o Zapatocyn, herkesin gözünün içine baktığı Nobre'ye çok şık bir top geçirdi. "Arı Maya" Nobre de gidip golünü attı. Bu tür durumlarda önce golü atana tezahürat yapılır genellikle. Bu kez öyle olmadı... "Zapotoçni/Zapotoçni oley oley oley oley" diye yıkılırken stat, Zapo, gözüne kestirdiği güzeli dansa kaldırmak için hamle eden bir Ortaçağ şövalyesi zarafetiyle kapalının karşısında durdu ve elinde tuttuğu hayali tüylü şapkasını tribünlere doğru edalı bir şekilde sallayıp, dizini yarım eğip, belini hafifçe bükerek reveransını yaptı...


Artık Nobre'nin oyunda kalmasına gerek yoktu. Herkesin gönlü olmuştu. Batuhan'la yer değiştirirken ortalık da "Nooobre/Nobre/Nobre.." diye yıkılıyordu. Doğrusu ya, Fenerlilerin onun için söyledikleri "Lorke"yi de çok beğenirdim. Neşeli ve eğlenceliydi. İnönü'de söylenen versiyon daha sert ve maçoluk sınırında gezen bir erkeksilik taşıyor öte yandan.


Maç bitti çıktık. Fanatik Gazetesi'nden Senih aradı yazı yazdırayım diye. Telefonda maç yazısı yazdırmak hiç beceremediğim bir şeydir. Aklıma hiç bir şey gelmez, tek kelime bile. Ben bir şeyler saçmalıyordum belli ki telefonda, Serdar yanımda kıs kıs gülüyordu finükülere giderken...
__________________
Click the image to open in full size.
Click the image to open in full size.





Gökhan
Gokhan Ofline   Alıntı ile Cevapla