Beşiktaş Forum  ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi


Geri git   Beşiktaş Forum ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi > Taraftar > Atatürk Köşesi

Atatürk Köşesi Büyük Beşiktaşlı Mustafa Kemal Atatürk ve Atamız Hakkında Herşey.

Cevapla
 
LinkBack (1) Seçenekler Stil
Alt 11-06-2006, 11:11   #71
 
whocares - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Click the image to open in full size.
__________________
KARGALAR SÜRÜYLE KARTALLAR YANLIZ UÇAR...
whocares Ofline   Alıntı ile Cevapla
Alt 11-06-2006, 13:04   #72
 
GoD of WaR - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Alıntı:
seçko´isimli üyeden Alıntı
ATAM Gölgen Yeter! Arkadaslar biryerde gordum ve cok hosuma gitti...Lutfen guzel yorumlarınızı gormek isterim...

Aslında değişik bir karikatur...Cok sey anlatıyor...Aslında bakıs acınıza baglı iki taraflıda bir sebep-sonuc ilişkisi mevcut...

ATAM ve Düşünceleri asla yokedilemez, yokolmaz, ne kadar tahrip edilmeye calısılsada o kadar güçlenir, Bir yandan da ne kadar guclenirse ATATÜRKCÜ düşünce düşmanları p denli artıyor...

Click the image to open in full size.
karikatur cok anlamlı secko tesekkur
__________________
fb öfkemsin gs nefretimsin !




GoD of WaR Ofline   Alıntı ile Cevapla
Alt 11-06-2006, 14:04   #73
 
kyros06 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Yıl 1976, UNESCO üyelerine bir öneriyle gelir. Öneri paketindeki bir cümleyi sizlere okumak istiyorum.
Diyorki "Bu gün UNESCO'nun üzerinde çalıştığı bütün projelerin isim babası Mustafa Kemal'dir." Öneri nedir ?
Öneri ise onun doğumunun yüzüncü yılında, 152 üyesi vardı UNESCO'nun 152 ülkenin devletleri aynı anda kutlasın önerisidir.

Birden İsveç delegesi ayağa kalkar ve şöyle söyler:
"Ne yani dünyada bu kadar devlet adamı var hepsinin doğum gününü böyle kutlayacak mıyız?" şeklindeki kinayeli sözlerine,
Rus delegesi ayağa fırlar yumruğunu masaya vurur ve 152 ülkenin delegelerine aynen şöyle söyler;
"Genç delege arkadaşım hatırlatmak isterim ki ATATÜRK öyle dünyadaki herhangi bir lider değildir, bırakın onu bir yıl
anmayı her ülke her problemimizde çare olarak aramalıyız" sözlerini döktürtebilen bir Mustafa Kemal. Sonra nemi olur?
UNESCO tarihinde ilk ve tekdir hiç negatif oy yok, hiç çekimser oy yok 152 ülke şu metne imza atar; hani İsveç delegesi
demişti ya "ne yani" diye.
O İsveç delegesi bu imzanın atıldığı gün mikrofona gelir ve aynenşunları söyler;
"Ben ATATÜRK'ü inceledim bütün ülkelerden özür diliyor ilk imzayı ben atıyorum" diyecektir

(Alıntıdır)
kyros06 Ofline   Alıntı ile Cevapla
Alt 11-06-2006, 17:57   #74
 
ALPAY - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

ATATÜRKÇÜLÜK VE DİĞER İDEOLOJİLER


Kemalizm, bir çağdaşlaşma-modernleşme” ideolojisidir. Kemalist devrim ve ideolojisinin hedefi; Türk toplumunu her alanda, akılcı ve bilimci bir metodla “Çağdaş, modern bir toplum” haline getirmektir. Nitekim Türkiye gibi gelişme yolundaki ülkelerin en yaygın ideolojilerinin “Modernleştirici Milliyetçilik” olduğunu söyleyen ve Kemalizm’i bu modernleştirici milliyetçilik ideolojisinin ilk uygulaması olarak kabul eden ünlü siyaset bilimcileri vardır.
Günümüzde modernleşme; Sosyalizm, Komünizm ve Faşizm gibi katı ideolojilerden farklı, esnek ve yumuşak bir ideoloji olarak kabul edilmekte ve bu ideolojinin laiklik, gerçekçilik, akılcılık ve milliyetçilik gibi ilkelere dayandığı vurgulanmaktadır. İşte biz de, “Kemalizm, millî hakimiyet prensibine dayalı bir demokratik-ekonomik kalkınma ve modernleşme ideolojisidir.” diyoruz.
Kemalist ideolojinin en önemli özelliği, “Akılcı ve bilimci bir davranış ve zihniyeti yansıtmasıdır.
Kemalizm katı bir doktrin değildir. Kemalizm, hareket ve dinamizmi önlediği gerekçesiyle çağın Marksizm-Leninizm, Faşizm, Nasyonal Sosyalizm gibi katı ve totaliter doktrinlere karşıdır. Kemalizm, sürekli çağdaşlık ve ilericilik demektir.
Çağımızdaki siyasal ideolojileri “totaliter” ve demokratik” olmak üzere ikiye ayırmak âdet olmuştur. Marksizm-Leninizm” solun, Nasyonal-Sosyalizm” ve Faşizm ise, sağın hoşgörüsüz ve totaliter ideolojileridir. Kemalizm ise akıl ve gözlemin bulgularına dayalı, demokratik ideolojiler arasında yer almaktadır.
Mustafa Kemal 1920 ve 1930’ların Komünist ve Faşist doktrin ve uygulamalarını görmüş ve fakat bunları reddetmiş bir liderdir. Mustafa Kemal’i kendinden önce gelmiş reformculardan ayıran nokta; Tanzimat hareketi gibi sadece kanun ve yönetim alanında kalmayıp, bütün hayatı içine alan bir değişiklik istemesiydi. Atatürk katı bir parti programı içinde doktrin oluşturmak yerine, bu işi akıl ve bilimin önderliği altında Türk toplumunun ihtiyaçlarına göre oluşturma yolunu seçmiştir.
Kemalizm bir “çağdaşlaşma-modernleşme” ideolojisidir. Paul Sigmund adlı araştırmacı, gelişme yolundaki ülkelerin en yaygın ideolojilerinin “Çağdaşlaştırıcı Milliyetçilik” olduğunu yazmakta ve millî bir kalkınma ve endüstrileşme ideolojisi olan bu doktrinin, toplumu sınıflara ayıran ve katı bir yönetim sergileyen Marks ideolojisinden çok Atatürk ideolojisine benzediğini yazmaktadır.
Millî bir ideoloji olan Kemalizm, herhangi bir yabancı siyâsî ideoloji ile açıklanamaz.
Kemalizm, kişilere ve sosyal gruplara geniş hürriyet tanımakla beraber, diktacı uçlara yer vermeyen bir hürriyet düzenini kabul etmiştir. Fakat İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki gelişmelere uygun olarak, aşırı sağcı ve aşırı solcu sistemlerin, Faşizm’in ve Komünizm’in savunucularına demokratik haklardan tam olarak yararlanma hakkını yani “hürriyeti yok etme” hürriyetini de tanımamıştır.
Kemalizm milletimizi sadece yapılmış bir saldırıdan kurtarmak için değil, aynı zamanda ona her zaman hür yaşama fikir ve kabiliyetini geliştirme imkanlarını sağlamak uğruna Mustafa Kemal’in önderliğinde yapılmış bir harekettir.
Kısaca Kemalizm’in “millî hakimiyet prensibine dayalı demokratik bir ideoloji olduğu ortadadır.


aLPay by C@RSI Since 1970
__________________
UMUTLANDIRIP




[ U T A N D I R M A Y I N ]
aLPay by C@RSI Since 1970
ALPAY Ofline   Alıntı ile Cevapla
Alt 12-06-2006, 14:09   #75
 
Federico-Giunti- - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

ARKADAŞLAR ATATÜRKÇÜLÜK VE TÜRKÇÜLÜK İLE İLGİLİ BİLGİLERİ BEN BU SİTEDEN ÖĞRENİYORUM BANA GÖRE TÜRK LÜĞÜ SONUNA KADAR SAVUNUYORLAR

WWW.TURKCU.NET
WWW.elbirligidernegi.org
Federico-Giunti- Ofline   Alıntı ile Cevapla
Alt 12-06-2006, 19:34   #76
 
Sinem1903 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

ATATÜRK'ÜN PAŞA CAMİİNDE YAPTIĞI KONUŞMA
7 ŞUBAT 1923

Ey Millet, Allah birdir. Şanı büyüktür. Allahın esenliği, sevgisi ve iyiliği üzerinize olsun. Peygamberimiz efendimiz hazretleri, Cenabı Hak tarafından insanlara dini gerçkleri duyurmaya memur ve elçi seçilmiştir. Temel kanunu, hepimizce bilinmektedir ki, yüce Kur'an'daki mânası açık olan ayetlerdir. İnsanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz, son dindir. En mükemmel dindir. Çünkü dinimiz akla, mantığa, gerçeğe tamamen uyuyor ve uygun düşüyor. Eğer akla, mantığa ve gerçeğe uymamış olsaydı, bununla diğer ilahi tabiat kanunarı arasında çelişki olması gerekirdi. Çünkü tüm evren kanunlarını yapan Cenabı Hak'tır.

Arkadaşlar; Cenabı Peygamber çalışmasında iki yere, iki eve sahip bulunuyordu. Biri kendi evi, diğeri Allah'ın evi idi. Millet işlerini Allah'ın evinde yapardı. Hazreti Peygamber'in mübarek yolunda bulunduğumuz bu dakikada milletimize; milletimizin bugününe ve geleceğine ait hususları görüşmek maksadıyla bu kutsal yerde Allah'ın huzurunda bulunuyoruz. Beni buna eriştiren Balıkesir'in dindar ve kahraman insanlarıdır. Bundan dolayı çok memnunum. Bu fırsat ile büyük bir sevab kazanacağımı ümit ediyorum. Efendiler, camiler birbirimizin yüzüne bakmaksızın yatıp kalkmak için yapılmamıştır. Camiler itaat ve ibadet ile beraber din ve dünya için neler yapılmasının gerekli olduğunu düşünmek yani konuşup tartışmak, danışmak için yapılmıştır. Millet işlerinde her kişinin zihnini ayrı ayrı faaliyette bulunması zorunludur. İşte biz de burada din ve dünya için, geleceğimiz ve bağımsızlığımız için, özellikle egemenliğimiz için neler düşündüğümüzü meydana koyalım. Ben yalnız kendi düşüncemi söylemek istemiyorum. Hepinizin düşündüklerinizi anlamak istiyorum. Milli amaçlar, milli irade yalnız bir kişinin düşünmesinden değil, milletin bütün kişilerinin arzularının, emellerinin sonuçlarından ibarettir. Bundan dolayı benden ne öğrenmek, ne sormak istiyorsanız serbestçe sormanızı rica ederim.

Hutbeler hakkında sorulan sorudan anlıyorum ki, bugünkü hutbelerin şekli, milletimizin duygusal fikirleri ve lisanı ile medeni ihtiyaçlarıyla uygun görülmektedir. Efendiler, hutbe demek topluma hitabetmek, yani söz söylemek demektir. Hutbenin manası budur.

Hutbe denildiği zaman bundan birtakım kavram ve manalar çıkarılmamalıdır. Hutbeyi söyleyen hatiptir. Yani söz söyleyen demektir. Biliyoruz ki, Hazreti Peygamber'in hayatta olduğu mutlu dönemlerde hutbeyi kendisi söylerdi. Gerek Peygamber Efendimiz ve gerek, dört halifenin hutbelerini okuyacak olursanız görürsünüz ki, gerek Peygamberin, gerek dört halifenin söylediği şeyler o günün sorunlarıdır, o günün askeri, idâri, mâli ve siyasi, sosyal konularıdır. İslam toplumunun çoğalması ve İslam ülkeleri gerilemeye başlayınca, Cenabı Peygamber'in ve dört halifenin hutbeyi her yerde bizzat kendilerinin söylemelerine imkân kalmadığından halka söylemek istedikleri şeyleri bildirmeye birtakım kişileri memur etmişlerdir. Bunlar herhalde en büyük ve ileri gelen kişiler idi. Onlar camilerde ve meydanlarda ortaya çıkar, halkı aydınlatmak ve doğru yolu göstermek için bir şart lâzımdı. O da milletin lideri olan kişinin halka doğruyu söylemesi, halkı dinlemesi ve halkı aldatmaması! Halkı genel durumdan haberdar etmek son derece önemlidir. Çünkü, her şey açık söylendiği zaman halkın beyni faaliyet halinde bulunacak iyi şeyleri yapacak ve milletin zararına olan şeyleri reddederek şunun veya bunun arkasından gitmeyecektir. Ancak millete ait olan işleri milletten gizli yaptılar. Hutbelerin halkın anlayamayacağı bir lisanda olması ve onların da bugünün gereklerine ve ihtiyaçlarımıza temas etmemesi, Halife ve Padişah sıfatını taşıyan despotların arkasından köle gibi gitmeye mecbur etmek içindi. Hutbeden amaç halkın aydınlatılması ve ona yol gösterilmesidir, başka şey değildir. Yüz, ikiyüz, hatta bin yıl önceki hutbeleri okumak, insanları cahillik ve çağın gerisinde bırakmak demektir. Hatiplerin normal olarak halkın günlük kullandığı dil ile konuşmaları gereklidir. Geçen yıl Millet Meclisi'nde söylediğim bir nutukta demiştim ki "Minberler halkın akılları, vicdanları için bir ilim irfan kaynağı, ışık kaynağı olmuştur." Böyle olabilmek için minberlerde söylenecek sözlerin bilinmesi ve anlaşılması, ilim ve fen gerçeklerine uygun olması lazımdır. Hutbeyi verenlerin siyasi olayları, sosyal ve medeni olayları hergün izlemeleri zorunludur. Bunlar bilinmediği takdirde halka yanlış aşılamalar yapılmış olur. Bu nedenle, hutbeler tamamen Türkçe ve günün gereklerine uygun olmalıdır. Ve olacaktır.
__________________
Bazı ölümler uzun, Bütün hayatlar ÇARŞI'ymış!!!!
Sinem1903 Ofline   Alıntı ile Cevapla
Alt 12-06-2006, 19:35   #77
 
Sinem1903 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

BURSA NUTKU

" Türk genci, devrimlerin ve rejimin sahibi ve bekçisidir. Bunların lüzumuna, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır; rejimi ve devrimleri benimsemiştir. Bunları zayıf düşürecek en küçük veya en büyük bir kıpırtı ve bir hareket duydu mu, bu memleketin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adliyesi vardır demeyecektir. Hemen müdahale edecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla, nesi varsa onunla kendi eserini koruyacaktır. Polis gelecektir; asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, r0;polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildirr1; diye düşünecek, fakat asla yalvarmayacaktır. Mahkeme onu mahkum edecektir. Yine düşünecek: r0;Demek adliyeyi de islah etmek, rejime göre düzenlemek lazım!r1; Onu hapse atacaklar. Kanun yolundan itirazlarını yapmakla beraber; bana, İsmet Paşa'ya, Meclis'e telgraflar yağdırıp haksız ve suçsuz olduğu için tahliyesine çalışılmasını kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, r0;Ben inan ve kanaatimin icabını yaptım. Müdahale ve hareketimde haklıyım. Eğer buraya haksız gelmişsem, bu haksızlığı meydana getiren sebep ve amilleri düzeltmek de benim vazifemdir!r1; İste benim anladığım Türk genci ve Türk gençliği!"

Mustafa Kemal ATATÜRK

BİR AĞAÇ GİBİ TEK VE HÜR,
VE BİR ORMAN GİBİ KARDEŞÇESİNE.
BU ÜLKÜ BİZİM!
__________________
Bazı ölümler uzun, Bütün hayatlar ÇARŞI'ymış!!!!
Sinem1903 Ofline   Alıntı ile Cevapla
Alt 12-06-2006, 19:37   #78
 
Sinem1903 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Geçmişinle daha fazla oğün. Çünkü senin ecdadın bu şekilde destan yazdı. Onların kemiklerini sızlatma. Çünkü onlar siz torunları vatansız kalmasın diye, babanızı görmeden şehit oldular.

Click the image to open in full size.
__________________
Bazı ölümler uzun, Bütün hayatlar ÇARŞI'ymış!!!!
Sinem1903 Ofline   Alıntı ile Cevapla
Alt 12-06-2006, 19:42   #79
 
Sinem1903 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Atatürk'ün En sevdiği hikayelerdenmiş. Arada kendi anlatır, arada baskasna anlattırır, hep gülermiş. (F. R. ATAY)

Yeşilaycı bir profesör bir konferans veriyor. Bir ara dinleyicilere sormus:

"Bir eşegin önüne iki kova koysanız. Biri su dolu, biri rakı. Hangisini içer?"

Cevabı kendi veriyor: "Tabii suyu."

Gene bitirmiyor soruyor: "Neden?"

Arkadan bir bekri söz alıyor. Yüksek sesle cevaplıyor.

"Eşekliğinden."

Atatürk bu cevaba bayılıyor. Gülüyor, gülüyor.

Bir akşam Orman çiftliğinde yanında erkanı, açık havada oturuyorlar.

Rakılarını yudumluyorlar. Biraz ilerde 15-16 yaşlarında bir çiftçi çocuk çalışıyor. Atatürk el edip, çağırıyor. Soruyor:

"Söyle çocuk: Bir eşegin önüne iki kova koysan. Biri rakı dolu, biri su. Hangisini icer?"

Anadolu tosunu yutkunuyor. Bakıyor. Gazi Paşa Hazretlerinin ve yanındaki muhterem zevatın önünde rakı kadehleri. Devletin en büyükleri...Esas vaziyetine geçiyor:

"Rakıyı kumandanım!"

Atatürk kahkahayı basıyor. Herkes şaşkın. Ata onlara dönüyor. Muzip:

"Aman beyler! Neden diye sormayın!"
__________________
Bazı ölümler uzun, Bütün hayatlar ÇARŞI'ymış!!!!
Sinem1903 Ofline   Alıntı ile Cevapla
Alt 12-06-2006, 20:14   #80
 
Sinem1903 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

ÇOK UZUN AMA MUTLAKA OKUNMALI


Mustafa Kemal, 1881 yılında Selanik'te doğdu.

İlköğrenimine, Annesi Zübeyde Hanım'ın isteği üzerine Hafız Mehmet Efendi mahalle mektebinde başladı. Bir süre devam ettiği bu okuldan babasının isteğiyle ayrıldı ve öğrenimini o günün çağdaş eğitim anlayışını benimseyen Şemsi Efendi Mektebi'nde tamamladı.

Mustafa Kemal, askeri dehasını ve liderlik yeteneğini geliştireceği askerî eğitimine, 1893 yılında Selânik Askerî Rüştiyesi'nde başladı. 1896-1899 yıllarında Manastır Askerî Lisesi'ni, 1902 yılında teğmen rütbesiyle Kara Harp Okulu'nu, 1905 yılında ise yüzbaşı rütbesiyle Harp Akademisi'ni bitirdi.

1905-1907 yılları arasında Şam'daki, 5. Ordu'da görev yapan Mustafa Kemal, 1907'de, bugün kıdemli yüzbaşı olarak adlandırılan kolağası rütbesini aldı.

13 Nisan 1909'da, tarihimizde 31 Mart olayı olarak bilinen ayaklanmanın bastırılmasında etkin rol oynayan Hareket Ordusu'nda, Kurmay Başkanı olarak görev yapan Mustafa Kemal, 1910 yılında Picardie Manevraları'nda Türk Ordusu'nu temsil eden kurulda yer aldı.

1911 yılında, İstanbul'da Genelkurmay Başkanlığı'ndaki görevinin ardından, İtalyanların Trablusgarp'a saldırısıyla başlayan savaşta, Tobruk ve Derne bölgelerinde gönüllü yerel güçlerin başında bulundu. Aynı yılın 27 Mart'ında binbaşı oldu, 1912 yılının 6 Mart'ında ise Derne Komutanlığı'na getirildi.

1912'de Balkan Savaşı'nın başlamasıyla, İstanbul'a geri dönerek, Gelibolu ve Bolayır'daki birliklerle savaşa katılan Mustafa Kemal, Dimetoka ve Edirne'nin geri alınmasında önemli rol oynadı. 1913 yılında atandığı Sofya Ataşemiliterliği görevini sürdürürken yarbaylığa yükseltildi.

1914 yılının Ekim ayında, Osmanlı İmparatorluğu'nun İttifak Devletleri'nin yanında I. Dünya Savaşı'na katılmasıyla, 19. Tümeni kurmak üzere Tekirdağ'da görevlendirildi. İtilaf Devletleri'nin tüm gücüyle yüklendiği Çanakkale'de eşsiz bir direnişin önderliğini yapan, çarpışmanın yazgısını değiştiren ve "Çanakkale geçilmez" dedirten yine Mustafa Kemal'di.

25 Nisan 1915'te, Arıburnu'na çıkan düşman kuvvetlerinin yenilgiye uğratılmasının ardından, 1 Haziran 1915'te albaylığa yükselen Mustafa Kemal, Anafartalar Grubu Komutanı olarak 9-10 Ağustos'ta Anafartalar, 17 Ağustos'ta Kireçtepe, 21 Ağustos'ta II. Anafartalar Zaferleriyle başarılarına yenilerini ekledi.

27 Ocak 1916'da karargâhı Edirne'de bulunan 16. Kolordu'nun Komutanlığına atanan Mustafa Kemal, kısa bir süre sonra, 16. Kolordu'nun, Doğu Cephesi'nin güçlendirilmesi amacıyla Diyarbakır'a kaydırılması kararlaştırılınca, Kolordu Komutanı olarak Diyarbakır'a gönderildi ve rütbesi tümgeneralliğe yükseltildi. Rus güçleriyle savaşarak Muş ve Bitlis'in geri alınmasını sağladı.

Mustafa Kemal, 2. Ordu Komutanlığı'na, sonra da Halep'te Alman Generali Falkenheim komutasındaki Yıldırım Orduları Grubu'nda, 7. Ordu'nun Komutanlığı'na atandı. 15 Aralık 1917'de Veliaht Vahdettin ile birlikte Almanya'ya yapılan resmî ziyarete katılan Mustafa Kemal, 15 Ağustos 1918'de yeniden 7. Ordu Komutanı olarak Halep'e döndü. Mondros Ateşkes Antlaşması'nın imzalanmasından bir gün sonra, Mustafa Kemal'in, 31 Ekim 1918'de getirildiği Yıldırım Orduları Komutanlığı görevi, bu Ordu'nun 13 Kasım 1918'de kaldırılması üzerine sona erdi. O'nun artık görev yeri Harbiye Nezareti idi.

Mondros Ateşkesi, yurt topraklarının İtilaf Devletleri'nce paylaşılmasını ve işgal edilmesini öngören, Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküş sürecini hızlandıran, koşulları ağır bir antlaşma olarak tarihteki yerini aldı.

Ateşkes koşullarının yanı sıra, yöneticilerin yanlış tutum ve davranışları sonucu ülkenin içine sürüklendiği durum, Mustafa Kemal'in uzun yıllar boyunca zihninde yeşeren düşüncelerini harekete geçirmesini ve Türk Ulusu'nu esenliğe kavuşturacak kararı almasını sağladı.

Mustafa Kemal'in, "Ulusal egemenliğe dayanan, kayıtsız, koşulsuz bağımsız yeni bir Türk Devleti kurma" kararını alması ve bunu gerçekleştirecek koşulları oluşturmak amacıyla Samsun'a hareketi, tarihin akışını değiştiren bir adımdır.

"19 Mayıs" Türk Ulusu ve kendi yaşamı içinde öyle bir dönüm noktasıdır ki, Mustafa Kemal bu günü "doğum günü" olarak nitelemiştir.

Mustafa Kemal'in, "Ben, Samsun'a çıktığım gün elimde maddî hiçbir kuvvet yoktu. Yalnız büyük Türk Milletinin asaletinden doğan ve benim vicdanımı dolduran yüksek ve manevî bir kuvvet vardı. İşte ben bu ulusal kuvvete, bu Türk Milletine güvenerek işe başladım" sözleri, O'nun kurtuluş yolunda, ulusal birliği gerçekleştirmek düşüncesiyle çıktığı Anadolu yolculuğunda Türk Ulusu'na duyduğu güveni ortaya koymaktadır.

Ulusal savaşımın bayrağını açmak için beklediği fırsat, 9. Ordu Müfettişliğine getirilmesi ile karşısına çıktı ve 19 Mayıs 1919'da ulaştığı Samsun'da kısa bir süre kaldıktan sonra 28 Mayıs 1919'da gittiği Havza'da, tüm komutanlara, üst kademedeki yöneticilere ve ulusal kuruluşlara gizli bir genelge yayımlayarak, işgal karşısında bütünleşme çağrısında bulundu.

22 Haziran 1919'da Amasya'da yayımladığı genelgede, "Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır" ilkesine yer vererek, Sivas Kongresi'ni toplantıya çağırdı. İngilizlerin baskısı sonucu müfettişlik görevinden alınmak istenmesi üzerine, askerlikten ve resmî görevinden ayrılma kararı alan Mustafa Kemal, 8 Temmuz 1919'da bir duyuruyla, tüm gücüyle Anadolu'nun bağımsızlık savaşı için çalışacağını açıkladı.

23 Temmuz-7 Ağustos 1919 günlerinde, geleceğimizin sağlam temeller üzerinde biçimlenmesinin yolunu açan Kurtuluş Savaşı'nın temel ilke ve yöntemlerinin belirlendiği, Erzurum Kongresi'ni topladı. Bölgesel konuları görüşmek için toplanan Kongre'de ülkenin tümünü ilgilendiren önemli kararlar alınarak ulusal savaşımın esas programı hazırlandı.

Mustafa Kemal 7 Ağustos 1919'da Kongre'nin kapanışı nedeniyle Kongre heyetine yaptığı konuşmada, esaslı kararlar alındığını ve dünyaya Ulusumuzun varlığı ve birliğinin gösterildiğini, tarihin bu Kongre'yi ender ve büyük bir eser olarak kaydedeceğini söyleyerek, toplantının önemini ortaya koydu.

4-11 Eylül 1919 günleri arasında toplanan ve Ulusumuzun, birlik ve dayanışma içinde bağımsızlığından hiçbir koşulda ödün vermeyeceğini dünyaya duyuran Kongre olma özelliği taşıyan Sivas Kongresi'nde, manda yönetimi tümüyle reddedildi. Erzurum Kongresi kararları genişletilerek, Misak-ı Millî görüşü yinelendi. Tüm ulusal direniş örgütleri "Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti" adı altında birleştirildi. Yurdumuzun tamamını temsil eden Heyeti Temsiliye'nin başkanlığına seçildi.

20-22 Ekim 1919'da İstanbul'dan gelen Bahriye Nazırı Salih Paşa'yla Amasya'da görüştü. Anadolu'da başlatılan ulusal savaşımın İstanbul Hükûmeti tarafından tanınması yönünden büyük önem taşıyan Amasya Protokolü imzalandı.

7 Kasım 1919'da, İstanbul'da toplanması kararlaştırılan Osmanlı Meclisi için Erzurum'dan milletvekili seçildi.

27 Aralık 1919'da, Heyeti Temsiliye üyeleriyle birlikte geldiği Ankara, bu tarihten sonra Türk Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın önemli kararlarının alınarak, tüm Anadolu'ya yayıldığı önemli bir merkez oldu.

İstanbul'un, 16 Mart 1920'de resmen işgal edilmesi üzerine, Mustafa Kemal, bu hareketin haksız ve hükümsüz olduğunu belirterek, kapanan Meclis'in Ankara'da açılacağını tüm dünyaya ilân etti.

Mustafa Kemal, 19 Mart 1920'de yayınladığı bir genelgeyle, ulusun yeniden seçeceği temsilcilerle kurulacak yeni Meclis'in ulusun bağımsızlığını ve devletin kurtarılmasını sağlayacak önlemleri alacağını ve uygulayacağını duyurdu. Bu genelgenin ardından ülkenin her yerinde seçimler yapıldı ve Ankara'da toplanacak Millet Meclisi'nin hazırlıkları tamamlandı.

Böylece ulusal istenci gerçekleştiren ilk Meclis 23 Nisan 1920'de Ankara'da toplandı ve Mustafa Kemal Meclis Başkanlığı'na seçildi.

Bağımsızlık savaşımının askerî ve siyasî önderi ve ileri görüşlü kişiliğiyle davanın beyni olan yüce önder, 11 Mayıs 1920'de İstanbul Hükûmeti tarafından ölüm cezasına çarptırıldı.

Bir an önce kurulmasına büyük önem verdiği düzenli ordu ilk başarısını, 11 Ocak 1921'de, I. İnönü, 31 Mart 1921'de de II. İnönü zaferlerini kazanıp, Yunanlıların geri çekilmek zorunda kalmasıyla elde etti.

Meclis'te uzun görüşmeler sonucu 20 Ocak 1921'de ilk anayasa olan Teşkilat-ı Esasiye Kanunu kabul edildi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni, Misak-ı Milli'ye ve Anayasa'nın ilkelerine uygun biçimde çalışır duruma getirebilmek için, 10 Mayıs 1921'de Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu'nu kurdu. Grubun seçilerek göreve getirilen başkanı Mustafa Kemal'di.

5 Ağustos 1921'de, Mustafa Kemal'in, geniş yetkiler verilerek üç ay süre ile Başkomutanlık görevine getirilmesini sağlayan yasa kabul edildi. "Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça, terk olunamaz." anlayışı ve direktifiyle 23 Ağustos-13 Eylül günleri arasında, 22 gün 22 gece süren çarpışmalardan sonra Yunan Ordusu Sakarya Nehri'nin doğusunda tümüyle yenilgiye uğratıldı. Sakarya Zaferi'nin ardından, TBMM'nin çıkardığı bir yasayla, savaştaki üstün başarısından dolayı Yüce Önder Mustafa Kemal'e 19 Eylül 1921'de "mareşallik" rütbesi ve "gazi" unvanı verildi.

26-30 Ağustos 1922 günleri arasında Mareşal Gazi Mustafa Kemal komutasındaki Başkomutan Meydan Muharebesi, Türk Ordusu'nun kesin zaferiyle sonuçlandı. Başkomutan'ın "Ordular ilk hedefiniz Akdeniz'dir, ileri!" emriyle Türk Ordusu, büyük bir moral ve güç ile İzmir yönünde ilerledi. 9 Eylül 1922'de çekilen düşman kuvvetlerinin İzmir'de yenilgiye uğratılmasıyla, 4 yıl süren Ulusal Kurtuluş Savaşımı amacına ulaştı.

3 Ekim 1922'de imzalanan ve 11 Ekim 1922'de yürürlüğe giren Mudanya Ateşkes Antlaşması ile savaş durumu sona erdi. Barış Antlaşmasının koşullarını görüşmek üzere Lozan'da yapılacak konferansa İtilaf Devletleri'nin İstanbul Hükûmeti'ni de çağırması üzerine, 1 Kasım 1922'de TBMM'nce alınan "Milletin saltanat ve hâkimiyet makamı yalnız ve ancak TBMM'dir" kararıyla saltanat kaldırıldı.

Varlığından büyük güç aldığı annesi Zübeyde Hanım'ı 15 Ocak 1923'te kaybeden Gazi Mustafa Kemal, acısına karşın, Ulusuna olan görev ve sorumluluklarını yerine getirmek için çalışmalarına ara vermedi.

29 Ocak 1923'te Gazi Mustafa Kemal, Latife Uşaklıgil ile 5 Ağustos 1925'e kadar sürecek evliliğini yaptı.

17 Şubat 1923'te İzmir'de ilk Türkiye İktisat Kongresi'nin açılışını yapan Gazi Mustafa Kemal, çağdaşlaşma yolunda, iktisadî kalkınmanın gerekliliğini vurgulayarak, siyasî ve askerî zaferlerin, ekonomik zaferlerle desteklenmeden, kısa süreli olacağına dikkat çekti.

24 Temmuz 1923'te imzalanan Lozan Antlaşması'yla, Devletimizin uluslararası alanda siyasal, hukuksal, ekonomik ve toplumsal ilişkileri yeniden düzenlendi. Yeni Türk Devleti'nin varlığının, egemenliğinin ve bağımsızlığının tanınmasını sağlayan Lozan Antlaşması ile Misak-ı Millî sınırları İtilaf Devletlerince resmen kabul edildi.

Gazi Mustafa Kemal'in, "Lozan Antlaşması, Türk milleti aleyhine asırlardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşması'yla tamamlandığı zannedilmiş büyük bir suikastin yıkılışını ifade eden bir vesikadır." sözleri, Lozan'ın tarihimizdeki yerini ve önemini gözler önüne sermektedir.

13 Ağustos 1923'te, Gazi Mustafa Kemal, ikinci kez TBMM Başkanlığı'na seçildi. 9 Eylül 1923'te, Cumhuriyet Halk Fırkası'nı kurdu. TBMM'nin aldığı bir kararla yeni devletin başkenti, 13 Ekim 1923'te Ankara oldu.

Ulusal egemenlik esasının tam olarak ancak cumhuriyet yönetimiyle olanaklı olacağını düşünen Gazi Mustafa Kemal, 27 Eylül 1923'de Neue Freie Presse muhabirine verdiği demeçte "Yeni Türkiye Anayasasının ilk maddelerini sizlere tekrar edeceğim: Hakimiyet Kayıtsız şartsız milletindir. Yürütme kudreti, yasama yetkisi milletin tek ve gerçek temsilcisi olan mecliste toplanmıştır. Bu iki kelimeyi bir kelimede anlatmak mümkündür: Cumhuriyet..." diyerek Cumhuriyet'in kurulmasının yakın olduğu işaretini verdi.

Gazi Mustafa Kemal 28 Ekim akşamı Çankaya Köşkü'nde yemeğe davet ettiği arkadaşlarına "Yarın Cumhuriyet'i ilân edeceğiz" diyerek, kurtuluş sürecinde temelleri adım adım atılan ve ulusal egemenliğe dayanan yeni yönetim biçimini yaşama geçirme zamanının geldiğini ortaya koydu. O gece, İsmet İnönü ile birlikte bir yasa tasarısı hazırladılar. 1921 Anayasa'sının 1. maddesinin sonuna "Türkiye Devletinin hükûmet biçimi cumhuriyettir" cümlesini ekleyerek, ilgili maddelerdeki gerekli değişiklikleri kaleme aldılar.

29 Ekim günü toplanan Halk Fırkası Genel Kurulu'nda konuşan Mustafa Kemal, hükûmet krizi ve bunun çözümü için Anayasa'nın 1, 2, 4, 10, 11, 12. maddelerinin değiştirilmesini ve hükûmetin şeklinin Cumhuriyet olmasını öngören teklifi sundu. Parti toplantısında kabul edilmesinin ardından Anayasa Komisyonu'nda incelenen tasarı İsmet İnönü'nün, ivedilikle görüşülmesi önerisi üzerine okundu ve ivedilikle görüşüldü: Meclis 29 Ekim 1923 günü saat 20.30'da Cumhuriyet'i ilân etti.

Ardından Cumhurbaşkanı seçimi için oylama yapıldı ve sonucu İsmet Paşa Meclis'e şöyle bildirdi.

"Türkiye Cumhuriyeti Başkanlığı için yapılan oylamaya 158 kişi katılmış ve cumhurbaşkanlığına, 158 üye oybirliği ile Ankara Milletvekili Gazi Mustafa Kemal Hazretleri'ni seçmişlerdir."

Atatürk'ün "Türk Mileti'nin karakter ve adetlerine en uygun idare cumhuriyet idaresidir" dediği Cumhuriyet'in kuruluşu tüm yurtta coşkuyla karşılandı.

Kazandığı zaferleri, "daha büyük gayelere ulaşmak için gerekli vasıta" olarak niteleyen Gazi Mustafa Kemal, başarılarının ardından devlet yapısında ve toplum yönetiminde büyük reformların yapılmasına öncülük etmesinin yanı sıra, çağdaş yaşam anlayışının temellerini de attı.

Bu yaklaşımla ilk olarak, 3 Mart 1924'te Cumhuriyet'in çağdaş yönetim anlayışıyla örtüşmeyen Halifelik ile Şer'iye ve Evkaf Vekâleti kaldırıldı. Böylece lâik hukuk sistemine geçiş sürecinde önemli bir adım atılmış oldu.

3 Mart 1924'te Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun kabul edilmesiyle, her kademedeki okullarda eğitim birliği sağlandı. Medreseler kapatılarak, ulusal, lâik ve çağdaş eğitim kurumlarıyla Türkiye Cumhuriyeti gelişimini sürdürdü.

Art arda yaşama geçirilen devrimlerin Devletin siyasal ve toplumsal düzeninde gerçekleştirdiği köklü değişikliklere bağlı olarak, 20 Nisan 1924 günü Türkiye Cumhuriyeti'nin ikinci anayasası kabul edildi.

Köylüyü Türkiye'nin gerçek sahibi ve efendisi olarak niteleyen ve tarım ile sanayinin birarada gelişiminin istikrarlı ve planlı kalkınmanın temeli olduğuna inanan Gazi Mustafa Kemal, modern tarıma öncülük etmek amacıyla 1925 yılında Atatürk Orman Çiftliğini kurdu.

Gazi Mustafa Kemal, 24 Ağustos 1925'te, Kastamonu'ya yaptığı gezide şapka giyerek, bu çağdaş simgeyi Ulusuna tanıttı. 25 Kasım 1925'te, Ulus'un içinde bulunduğu büyük değişim ve dönüşüm sürecinin uzantısı olarak Şapka Yasası kabul edildi.

30 Kasım 1925'te tekke ve za'viyeler ile türbeler kapatıldı ve türbedarlıklar ile birtakım unvanların kaldırılmasına dair Yasa kabul edildi.

Batı dünyasıyla kurulan ilişkilerde, takvim ve zaman ölçülerinin farklılığından kaynaklanan sorunlar, 26 Aralık 1925'te milâdî takvim ve 24 saat esasına geçilmesiyle aşıldı. 26 Mart 1931 gününde kabul edilen Yasa'yla metre ve kilogram gibi çağdaş uzunluk ve ağırlık sistemlerinde uluslararası standarda ulaşıldı.

17 Şubat 1926'da, Mecelle ve Şer'i Hukuk yerine Türk Medenî Kanunu kabul edildi. Kadınlarımızın yasalar önünde erkeklerle eşit haklara sahip olması, çok eşliliğin yasaklanması, medenî nikâh zorunluluğunun getirilmesi, mahkeme yoluyla boşanma gibi değişiklikler, Türk toplumunu çağdaş hukuk anlayışı ve yaşam biçimi ile tanıştırdı. Türk kadını 1930'da belediye, 5 Aralık 1934'te de milletvekili seçimlerinde seçme ve seçilme haklarını elde etti.

1926 Haziranı'nda Gazi Mustafa Kemal'e İzmir'de düzenlenmesi tasarlanan suikast girişimi önceden haber alınarak önlendi ve düzenleyicileri tutuklandı. Yüce önder bu girişimi, Anadolu Ajansı'na, "Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet pâyidar kalacaktır" sözüyle değerlendirdi.

30 Haziran 1927'de askerlikten emekli oldu.

Toplumların hafızasının canlı tutulmasının, ulusal birliğimiz ve aydınlık geleceğimiz için taşıdığı önemin bilinciyle, Samsun'a çıktığı andan başlayarak, Kurtuluş Savaşı'nın tüm evrelerini, Cumhuriyet'in kuruluşunu ve devrimlerini, sorumlu devlet adamı kişiliğiyle Büyük Nutuk adlı yapıtında topladı. 15 Ekim 1927'deki Cumhuriyet Halk Fırkası'nın İkinci Kurultayı'nda "Büyük Nutuk"u okudu. Büyük Nutuk'un sonunda, Türkiye Cumhuriyeti'ni, her zaman güvendiği Türk gençliğine emanet etti.

1 Kasım 1927'de ikinci kez Cumhurbaşkanlığı'na seçildi.

10 Nisan 1928'de, 1924 Anayasası'ndan "Türkiye Devleti'nin dini İslâmdır" hükmü çıkarıldı. 1937 yılında ise, Türkiye'nin lâik bir devlet olduğu ilkesi Anayasa'ya kondu.

24 Mayıs 1928'de, uluslararası rakamlar, 1 Kasım 1928'de de yeni Türk harfleri kabul edildi. O Ulusu'nun "Başöğretmeni"ydi ve yeni harfleri, çıktığı gezilerde yurttaşlarına tanıtma görevini üstlendi.

4 Mayıs 1931'de üçüncü kez Cumhurbaşkanlığı'na seçildi.

Türk Ulusu'nun büyüklüğüne inanan Gazi Mustafa Kemal, onun çağdaş uluslar arasında yer alabilmesi için önce tarihini bilmesi ve geçmiş birikimlerini ilk kaynaklardan kendisinin araştırarak öğrenmesi gerektiğine inanıyordu. Bu anlayışın uzantısı olarak çıkarılan yönergeyle, 12 Nisan 1931'de Türk Tarih Kurumu kuruldu.

Türkiye Cumhuriyeti'nin temelinin kültür olduğunu belirten Ulu Önder, Türk dilinin güzelliğini ve zenginliğini ortaya çıkarmak ve onu gerçek değerine eriştirmek amacıyla, 12 Temmuz 1932'de Türk Dil Kurumu'nun kurulmasını sağladı.

26 Haziran 1934'te çıkarılan Soyadı Yasası ile TBMM tarafından Türk Ulusu'nun Yüce Önderine "Atatürk" soyadı verildi.

1 Mart'ta, 1935'te dördüncü kez Cumhurbaşkanı seçildi. Aynı yıl Cuma günleri yapılan hafta tatili Pazar olarak değiştirildi.

5 Şubat 1937'de, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin dayandığı temelleri oluşturan cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik, lâiklik, devrimcilik ilkeleri Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nda değişmez ve değiştirilmez yerini aldı.

Türkiye Cumhuriyeti'nin izlediği barışçı politikayı, "Yurtta Sulh, Cihanda Sulh" sözleriyle özetleyen Atatürk, bölgede barışın sağlanıp korunmasına büyük önem verdi. 1932'de Milletler Cemiyeti'ne giren Türkiye, 1934'te Balkan, 1937'de de Sadabad paktlarını imzaladı. 20 Temmuz 1936'daki Montreux Anlaşması'yla, Boğazlar Komisyonu kaldırılarak, yetkisi Türkiye'ye verildi.

Atatürk'ün çözümü için büyük uğraş verdiği konulardan biri de Hatay sorunu oldu. 2 Eylül 1938'de Hatay'da bir Türk Cumhuriyeti kuruldu. Hatay Millet Meclisi 29 Haziran 1939 gününde oybirliğiyle aldığı kararla Türkiye Cumhuriyeti'ne katıldı. 7 Temmuz 1939 gününde çıkarılan bir yasa ile de Hatay ili kuruldu ve anavatana katılma işlemi kesinleştirildi.

Yoğun çalışmalar sonucu sağlık durumunun gittikçe bozulması üzerine hastalığıyla ilgili olarak Cumhurbaşkanlığı tarafından ilk resmî bildiri, 31 Mart 1938'de yayımlandı.

15 Eylül 1938'de vasiyetini hazırlattı. Sağlık durumuna ilişkin raporların yayımlanmasına, 16 Ekim 1938'de başlandı. 10 Kasım 1938'de Dolmabahçe Sarayı'nda saat 09.05'te, ardında gözü yaşlı bir ulus bırakarak son nefesini verdi.

Tarihe malolmuş saygın kişiliğiyle, insanlığın yetiştirdiği unutulmaz liderler arasındaki yerini alan Atatürk'ün ölümü yalnız Türk Ulusu'nu değil, tüm dünyayı derinden üzdü.

Naaşı 21 Kasım günü geçici istirahatgâhı Etnografya Müzesi'ndeki katafalka yerleştirildi. Cenaze törenine tüm dünyadan özel temsilciler katıldı. Cumhuriyet Halk Partisi, ölümünden bir yıl sonra olağanüstü kurultayında, büyük kurucusunun "Ebedî Şef" olarak sonsuza dek yaşatılmasını kararlaştırdı.

Ölümünün 15. yılında, 10 Kasım 1953'te, naaşı büyük bir törenle Anıtkabir'deki ebedi istirahatgâhına defnedildi.

Eşsiz lider, komutan, devrimci, siyaset ve devlet adamı olarak tüm insanlık için esin kaynağı olan Atatürk, doğumunun 100. yılında Türkiye'de ve dünyada törenlerle anıldı. UNESCO'nun aynı yılı Atatürk Yılı olarak ilan etmesi Ulusumuz için övünç kaynağı ve Yüce Önder'in saygın kişiliğine yakışan bir davranış oldu.

Sömürge halklarına, bağımsızlıklarını kazanmaları savaşımında yol gösteren; tüm İslâm dünyasında ise, lâikliğin ilk kez başarıyla yaşama geçirilmesinde Türkiye'nin model olmasını sağlayan Gazi Mustafa Kemal Atatürk, eserleri ve düşünceleriyle, Türk Ulusu'nun ve başka ulusların geleceğine ışık tutmayı sürdürmektedir.
__________________
Bazı ölümler uzun, Bütün hayatlar ÇARŞI'ymış!!!!
Sinem1903 Ofline   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın


LinkBacks (?)
LinkBack to this Thread: http://besiktasforum.net/forum/ataturk-kosesi/5689-ataturk-kosesi/
Mesaj Yazan For Type Tarih
Atatrk Kesi [Arşiv] - Sayfa 2 - Beikta Forum ( 1903 - 2008 ) Taraftarn Sesi !. This thread Refback 08-03-2008 22:46

Konuyu Toplam 3 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 3 Misafir)
 
Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık




Türkiye`de Saat: 17:30 .

Powered by vBulletin® Copyright ©2000 - 2008, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2

Sitemiz CSS Standartlarına uygundur. Sitemiz XHTML Standartlarına uygundur

Oracle DBA | Kadife | Oracle Danışmanlık



1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320 321 322 323 324 325 326 327 328 329 330 331 332 333 334 335 336 337 338 339 340 341 342 343 344 345 346 347 348 349 350 351 352 353 354 355 356 357 358 359 360 361 362 363 364 365 366 367 368 369 370 371 372 373 374 375 376 377 378 379 380 381 382 383 384 385 386 387 388 389 390 391 392 393 394 395 396 397 398 399 400 401 402 403 404 405 406 407 408 409 410 411 412 413 414 415 416 417 418 419 420 421 422 423 424 425 426 427 428 429 430 431 432 433 434 435 436 437 438 439 440 441 442 443 444 445 446 447 448 449 450 451 452 453 454 455 456 457 458 459 460 461 462 463 464 465 466 467 468 469 470 471 472 473 474 475 476 477 478 479 480 481 482 483 484 485 486 487 488 489 490 491 492 493 494 495 496 497 498 499 500 501 502 503 504 505 506 507 508 509 510 511 512 513 514 515 516 517 518 519 520 521 522 523 524 525 526 527 528 529 530 531 532 533 534 535 536 537 538 539 540 541 542 543 544 545 546 547 548 549 550 551 552 553 554 555 556 557 558 559 560 561 562 563 564 565 566 567 568 569 570 571 572 573 574 575 576 577 578 579 580