Beşiktaş Forum  ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi

Beşiktaş Forum ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi (http://besiktasforum.net/forum/)
-   Atatürk Köşesi (http://besiktasforum.net/forum/ataturk-kosesi/)
-   -   Atatürk Köşesi (http://besiktasforum.net/forum/ataturk-kosesi/5689-ataturk-kosesi/)

carsı_silivri 25-05-2006 17:50

AĞIT


Ağlayalım Atatürk'e
Bütün dünya kan ağladı.
Süleyman olmuştu mülke
Geldi ecel, can ağladı.

Doğu, batı, cenup, şimal!
Aman Tanrı bu nasıl hal?
Atatürk'e erdi zeval,
Memur, meb'usan ağladı.

Atatürk'ün eserleri,
Söylenecek bundan geri,
Bütün dünyanın her yeri,
Ah çekti, vatan ağladı.

Fabrikalar icat etti,
Atalığın isbat etti.
Varlığın Türke terk etti
Döndü çarh, devran ağladı.

Bu ne kuvvet, bu ne kudret,
Varıdı bunda bir hikmet
Bütün Türkler, inön'İsmet,
Gözlerinden kan ağladı.

Tiren hattı, tayyareler...
Türkler giydi hep karalar,
Semerkant'la Buhara'lar
İşitti her an ağladı.

Siz sağ olun Türk gençleri,
Çalışanlar kalmaz geri,
Meraşalin askerleri,
Ordular, teğmen ağladı.

Zannetme ağlayan gülmez,
Aslan yatağı boş kalmaz.
Yalnız gidenler gelmez
Her gelen insan ağladı.

Uzatma Veysel bu sözü
Dayanmaz herkesin gözü
Koruyalım yurdumuzu,
Dost değil düşman ağladı.


Aşık VEYSEL

carsı_silivri 25-05-2006 17:52

http://www.gulum.net/siir/ataturk/images/ataturk2.jpg

ATAM


Bir yüz tanıdım ruhuma nakşoldu zamanla,
Bir yüz ki bütün hatları şimşekle doluydu,
Ben yalnız onun resmine daldım heyecanlı,
Benden çocuğum yalnız onun şi'rini duydu.
Bir hüzne bürünmüştü cenazeyle düğünler,
Bir damla yaş olmuştu denizler gözümüzde.
Hasretle bakarken gecenin rengine günler,
Seyretti yanan gözleriniz fecri o yüzde.

Tarih onun emriyle kımıldandı yerinden,
Birkaç yıla toplandı hemen birçok asırlar.
İsa eli geçmiş sanılır yurt üzerinden,
Gül bahçesi olmuş dün ayak bastığı yerler.

Ondan geliyor, her günümüz başka baharsa,
Ondandır, ufuklarda ne ürperme, ne gam var...
Kalbim nefesim dursa, düşüncem sona varsa,
Dünyayı unutsam da unutmam bir Atam var.


Faruk Nafiz ÇAMLIBEL

Sinem1903 25-05-2006 19:00

http://img361.imageshack.us/img361/931/atacare14yy.jpg

Sinem1903 25-05-2006 19:48

Mustafa Kemal Atatürk
ATATÜRK HAKKINDA SÖYLEMEK İSTEDİKLERİM

Atatürk, bir Türk'ün, Türk olmakla övünebileceği en önemli mirastır. İçinde yaşadığı şartlara adeta meydan okurcasına kendisini geliştirmiş ve koca bir milleti imkansız sanılan bir zaferle tanıştırmıştır. Bırakın zaferi, savaşmayı bile düşünmeyen insanlar, onun kurduğu demokratik cumhuriyetle tanışmışlardır.
Bu gün Atatürkçülük denen şey, o zamanlar delilik sayılmıştı. Tarihte, sıradan bir insan olarak dünyaya gelip ve onun yapabildiği devrimleri yapma kudretine erişen başka bir insan olmamıştır. Bu devrimler, Atatürk'ün o muhteşem zekasıyla inanılamayacak kadar kısa zamanlarda vücut bulmuştur.
Hayatını Türk milletine adayan Atatürk, bir liderde olması gereken tüm vasıflara sahipti. İçinde büyüdüğü o savaş yıllarına ve fukaralığa rağmen, bugüne kadar kendisi kadar şık giyinen bir devlet adamı veya asker çıkmamıştır. O zamanlar kıymetini pek az insanın kavradığı "fotoğraf" olgusunu öyle iyi anlamıştır ki, bugün bile o kadar çok güzel pozu olan bir devlet adamı yoktur. Çok konuşan değildi, fakat öyle dolu bir insandı ki veciz sözleri ve diyalogları kitaplar doldurdu. Kendisiyle asla çelişmeyen, çok vurucu bir üslubu vardı.
Şık, bakımlı, zarif bir devlet adamı iken, zamanı geldiğinde sert, otoriter, cesur ve çok zeki bir asker de olabilmişti. Atatürk,şartların ortaya çıkardığı değil, şartları zorlayarak kendine tarihte parlak sayfalar açan ve imkansızlıklar içinden çıkan bir mucizenin adıdır.
Tüm imkansızlıklar içinde kurduğu bu güzel ve temelleri sağlam sistemde yetişen hiç kimsenin Atatürk'e dil uzatmaya hakkı yoktur. Lüzumsuz işlerin arkasına onun o şerefli ideolojisini koyanlara da söylenmiş bir söz vardır: "Atatürkçülük sadece laf değil."

ATATÜRK'ÜN GENÇLİĞE HİTABESİ

Ey Türk Gençliği!
Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti'ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahili ve harici bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve cumhuriyetine kasdedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve delâlet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr-ü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilirler.
Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk İstiklâl ve Cumhuriyeti'ni kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur! (1927)

AloneWolf 25-05-2006 20:01

Alıntı:

kartal38´isimli üyeden Alıntı
Ya bide bunu resmi koymak istedim Eserin yazisindan sonra, bide Atamiz nasil poz veriyo bi bakin, sizlerle paylasayim dedim :)

http://img377.imageshack.us/img377/3...kral7pt3jn.jpg

OTURMA TARZINA KURBAN OLURUM SENİN...ATAM...

AloneWolf 25-05-2006 20:04

Alıntı:

ESER´isimli üyeden Alıntı

Mustafa Kemal Atatürk, Yildirim Ordulari Grup kumandanligi'na gitmeden evel (1915), Akaretler'deki evinin arka kapisindan Besiktas Jimnastik Kulübü bahçesine çikar ve futbol antremanlarini, diger branslardaki ekzersizleri seyrederdi!... Yine böyle bir günde, çalismalari yöneten Ahmet Fetgeri ile Fuat Balkan beyleri yanina çagirip kendileriyle su konusmayi yapmistir:

"Efendiler, Sizlerin ve sporcularinizin ciddi çalismalarini, çeviklik ve maharetlerini uzun zamandan beri büyük bir zevkle ayrica dikkatle izliyorum. Spordan yoksun olan bir gençlik, nasil ki , vatan müdafaasi sirasinda etkili olamiyorsa, insan denen varligin kafa yapisi da ne derece tekamül ederse etsin, bedeni inkisafi noksan ve yetersiz olursa, o vücut o kafayi ileriye götüremez, tasiyamaz. Bugün bünyenizde toplayip ilmi metodlarla yetistirmeye çalistiginiz bu gençler, tam anlaminda bedenen ve fikren gelistikleri zaman vatan müdafaasinda, ilmi sahalarda oldugu gibi spor alanlarinda da Avrupali hasimlarina Türk'ün ölmez gücünü ispat edeceklerdir.Sizi candan kutlar, basarilarinizi her zaman duymak isterim."

1961 yilinda Besiktas Kulübü lokalinde Ahmet Fetgeri Bey'den dinledigimiz bu olay, gerçek'te Siyah-Beyazli camiaya Atatürk'ün bir vasiyeti olmustur. Nitekim kisa bir zaman sonra düsmanlarimiz karsisinda verilen "Istiklal Savasi"nda BESIKTAS, fb ve gs li pek çok sporcu, hayatlari pahasina da olsa cephelerde, Türk'ün yenilmez gücünü bütün dünya milletlerine ispat etmislerdir.

Altiyüz küsür yil, "üç kit'a"da hüküm süren "Osmanli Imparatorlugu"nun çöküsü ile, tüm emperyalist Avrupa Devletleri'nin üstümüze çullandigi ve topraklarimizi paylasmaya basladigi bir dönemde, hizir gibi ortaya çikarak, harp dehasi, cansizi dirilten moral kaynagi kisiligi ve politik stratejisiyle halkini yönlendiren, onlari, yeniden istiklaline kavusturan Mustafa Kemal Atatürk, bunun ardindan "Demokratik Türkiye Cumhuruyeti"ni kurmus, ayrica her alandaki inkilaplariyla ülkesine "Modern" bir görünüm saglamistir...

Ulu Önder Atatürk, o karanlik döneminde bu olmasi gerçeklestirirken, en büyük destegi Besiktas, fb ve gs Kulüplerinden almistir.

Istiklal mücadelesinde öncelikle görevlendirdigi sporcular ise, Besiktas Kulubü'nün gözü pek, fedakar bireylerinden olusmustur daima....

Fuat Balkan ile Mehmet Ali Fetgeri, Bati Trakya'da olusturduklari Milis Kuvvetleri'yle Yunanlilara karsi çete harbi yaparlarken, Ahmet Fetgeri, Danis Karabelen, Hüseyin Bereket, Cami Baykurt ve Sirikçi Izzet gibi Siyah-Beyaz kökenli yüzlerce sporcu da Anadolu'ya Istanbul'dan yapilan gizli silah sevkiyatinda "Lokomotif" görevler üstlenmislerdi....

Büyük özverilerle sürdürülen bu faaliyetler, Atatürk ve iki yakin silah arkadasi Fevzi Cakmak ile Ismet Inönü'nün bilgileri dogrultusunda sürdürülüyordu.. Iste bu nedenlerdir ki Besiktas Kulübü, Ulu Önder Atatürk'ün öncelikle sevgi ve ilgi duydugu, kader birligi ettigi ilk spor cemiyeti olma onurunu tasimaktadir ülkemizde..

1914 ile 1920 yillari arasinda "Akaretler Spor Caddesi"nde "Besiktas Kulübü"ne komsu olan Mustafa Kemal Atatürk, görevleri icabi sik sik Istanbul disina çiktigi günlerde, birlikte oturdugu annesini Siyah-Beyaz'li sporcu ve idarecilerine emanet etmistir, gözü arkada kalmadan...

Atatürk'ün Besiktas ile ilgisi "Yildirim Ordulari Kumandanligi" görevine baslamadan önce 1915'de "Canakkale Müdafii" olarak adini dünya tarihine yazdirdigi günlerde baslarmistir. Bunu kanitlayan belgelerden biri olarak, Akaretler yokusu üzerinde (76 nolu) oturdugu evin dis kapisi yanindaki "MERMER KITABE"de su satirlar yer almaktadir....

"ATATÜRK, "BIRINCI DÜNYA SAVASI"NDA DÜSMANA KARSI ISTANBUL'U KORUYUP KURTARAN "CANAKKALE MÜDAFII" ANAFARTALAR KUMANDANI "MIRILIVA" MUSTAFA KEMAL PASA IKEN, BU EVDE KIRACI OLARAK KALMISTIR..."

"Canakkale Savasi" 19 Subat-1 Aralik 1915 tarihleri arasinda cereyan ettigine göre ATATÜRK-BESIKTAS diyalogunun 1915 yilinda basladigi bu belge ile açik seçik ortadadir... Kisacasi, bu "belge" göstermektedir ki, Ulu Önder Atatürk'ün ilk gözagrisi baska bir deyisle, tuttugu spor kulübü "BESIKTAS"tir...

Ayni belge ellerinde oldugu halde, kulüp sempatizanligi agir bastigi zaman bur gerçegi 1918'e çeviren baz arastirmacilara bir kez daha hatirlatalim. "ATATÜRK BESIKTAS'LIDIR"....
TARIH SIRALARINA GÖRE ATATÜRK'ÜN ZIYARET ETTIGI KULÜPLER:

1916-1919 arasi müteaddid defalar B.J.K. ziyaretleri olmustur.
3 Mayis 1918 (1334) fb spor kulübü
13 Ekim 1925(1341) karsiyaka spor kulübü
1 4 Ekim 1925(1341) altay gençlik kulübü
2 Aralik 1930 gs spor kulübü
30 Ekim 1935 günes kulübü (Istanbul)

"Atatürk'ün Besiktasliligini kanitlayan en önemli iki belge.. Siyah-Beyaz'li kulübün kurucularindan Kiliç Ali Bey yanliz cephede degil, tüm yasami boyunca da "ulu önder"in vazgecemedigi arkadasiydi"
http://img71.imageshack.us/img71/3461/ataturk012by.jpg

alıntıdır

NACİZANE BİLMEYEN ARKADAŞLAR İÇİN , KILIÇ ALİ GAZETECİ YAZAR ALTEMUR KILIÇ'IN BABASI...

özgür_1903 26-05-2006 08:33

UĞUR eline sağlık böyle daha güzel omuş..

siyahın_zindan 26-05-2006 08:58

Bence Ayri Bİ BÖlÜm AÇilmali Yanİ Sabİt Bİ Topİc'le Olacak İŞ Deyİl Bu BÖlÜmÜm İÇİndede Ana BaŞliklar Olarak
1:atatÜrk Ve BeŞİktaŞ
2:atamizin Fotolari
3:atamiz İle İlgİlİ Yazilar
4:yabanci Basinda Ve Ülkelerde AtatÜrk
5:atatÜrk İlke Ve İnkİlaplari
Gİbİ Olabİlİr Bence Bİ Topİc Ten İlerİ Gİdİlmelİ Yalnizca O DeĞerlİ İnsan Hakkinda Bİlgİ Ve Belgelerİn OlduĞu Bİ BÖlÜm Olmakli

Axi_1903 26-05-2006 11:07

Bir ortaokul öğrencisinin gözünde Atatürk
 
Aşağıdaki YAZIYI BiR ORTAOKUL ÖğRENCiSi, OKULUNUN
DUVAR GAZETESiNE YAZMIş.
İNANILMAZ GUZEL VE FARKLI BİR BAKIş AÇISI İYİ DE YAPMIş.
BOL MİKTARDA İLETELİM LÜTFEN...
Bu ülkede yasayan her insanin baığmsızlığını ve demokrasisini borçlu
olduğusansür insan:
ATATÜRK...
Gençliğinde kot pantolon giyememiŞ.
Sevgilisinin elinden tutup hasılat rekorları kiran bir sinema filmine
gidememiŞ...
PadiŞah ona Trablusgarp Cephesi'nde görev verdiğinde,
lüks uçak Şirketinin, first class koltuğunda viskisini yudumlayarak görev
yerine gidememiŞ...
Halkına bağımsızlık fikrini anlatabilmek için kortej
esliğinde Mercedes'lerle gezememiŞ Anadolu'yu...
KurtuluŞ hareketini baŞlatmak için 19 Mayıs'ta
Samsun'a ayak basan ayaığnda spor ayakkabısı ya da
kovboy çizmesi yokmuŞ... Kazandığı her savaŞtan sonra
savaŞ sahasına fırlayıp moral veren mini etekli
ponpon kızlar da yokmuŞ... Tarih kitaplarına
bakılırsa, Yunanlıları İzmir'den denize
döktükten sonra timsah yürüyüŞü de yapmamıŞlar...
Ülkesinde yapacağı devrimleri, unutmamak için not
alacağı bir cep bilgisayarı olmadığı gibi, kendisine
suikast giriŞiminde bulunacakları da cep telefonundan öğrenememiŞ!
Atatürk için üzülüyorum. Dağ gibi adam, bir radyo
programına faks çekemeden,
İsmet Pasa için Safiye Ayla'dan bir istek parçası isteyemeden gitti...
Lozan Zaferi'nden sonra veya Cumhuriyet'in ilanından
sonra arabaya atlayıp sabahlara kadar korna çalıp,
elinde bayraklarla sokaklarda tur atamadı.
Evinin balkonuna çıkıp, bir Şarjör mermiyi havaya sıkamadı.
Atatürk'e acıyorum...
Sen kalk, dört kadınla evlenebileceğin bir dönemde dünyaya gel,
sonra değerini bilmeyip tek kadınla evlilik sistemini
getir. Aaaah ah... Çılgın diskolara gitmek, sabahlara
kadar içip, içip rock yapmak, babasının mersedesini
alıp söyle bir Emirgan turu çekmek dururken...
Bunları yapmadı Atatürk...
Keyif çatmadı...
Tüm hayatini ülkesinin kurtuluŞuna ve uygarlaŞmasına harcadı...
ISTE ONUN IÇIN BÜYÜK ADAMDI ATATÜRK HER FIRSAT ELINDE
VARDI. O ISE SADECE BU MILLETIN BAGIMSIZLIGINI ISTEDI.
BÜTÜN SUÇU 2 KADEH RAKI IÇMEKTI....

alıntı

Sinem1903 26-05-2006 12:05

Izmir kurtuldu, cok tatli bir yorgunluk, Ankara'ya hareket edecekler.

Ertesi gun kompartimanin kapisini calar yaveri, açar yorgun,
bitkin,kravatini yikamaktadir Ataturk.

Yaveri "ya pasam bu ne hal hic uyumadiniz herhalde niye boylesiniz" der.

Ya çocuk kompartimanima yastikla battaniye koymayi unutmussunuz. Kolumu yastik yaptim agridi setremi yastik yaptim usudum bende uyumadim kalktim" der.

Yaveri; "aman pasam! Birimize haber vereydiniz hemen size bir yastikla
battaniye getirirdik" der.

Ve bir ulke kurtarmaktan donen komutan soyluyor bunlari tarihi bir cevap der ki "Gec farkettim hepiniz en az benim kadar yorgundunuz.Hicbirinize
kiyamadim. Onemli olan benim uyumam degil milletimin rahat uyumasi".


ATAMIZ SAYESİNDE NE KADAR RAHAT UYUYORUZ Kİ HALA UYANAMADIK

özgür_1903 26-05-2006 15:33

http://www.besiktas.org/forum/images/icons/icon14.gif M.Kemal Atatürk: "Siz Beni Hala Anlayamadınız"

http://www.bleublancturc.com/Ataturk...Ata/Ata-5a.jpg

Siz beni hâlâ anlayamadınız.

Ve anlamayacaksınız çağlarca da...

Hep tutturmuş "Yıl 1919, Mayıs'ın 19'u" diyorsunuz.

Ve eskimiş sözlerle beni övüyor, övüyorsunuz.

Mustafa Kemal'i anlamak bu değil,

Mustafa Kemal ülküsü, sadece söz değil...

Bana, muştular getirin bir daha uygar uluslara eşit yeni buluşlardan...
Kuru söz değil, iş istiyorum sizden anladınız mı?
Uzaya Türk adını Atatürk kapsülüyle yazdınız mı?

Beni seviyorsanız eğer ve anlıyorsanız; laboratuvarlarda sabahlayın, kahvelerde değil.

Bilim ağartsın saçlarınızı… Kitaplar..
Ancak, böyle aydınlanır o sonsuz karanlıklar...

Demokrasiyi getirmiştim size, özgürlüğü..
Görüyorum ki, hâlâ aynı yerdesiniz, hiç ilerlememiş, birbirinize düşmüşsünüz, halka eğilmek dururken.
Hani köylerde ışık, hani bolluk, hani kaygısız gülen?

Arayı kapatmanızı istiyorum uygar uluslarla.
Bilime, sanata varılmaz rezil dalkavuklarla.
Bu vatan, bu canım vatan, sizden çalışmak ister, paydos övünmeye, paydos avunmaya, yeter, yeter!
Mustafa Kemal'i anlamak aldatmak değil,
Mustafa Kemal ülküsü, sadece söz değil...


(Halim Yağcıoğlu'nun yazısıdır)

VEDAT BENAKAY 26-05-2006 17:25

Buyuk Onderimiz Yuce Atam, Herhalde Armasinda Turk Bayragi Olmayan Bir Takimi Tutmaz.armamiz Ve Atamiza Canimiz Feda.ataturkun Askerleri-kuvayi Milliye Yurtseverler Baku-carsi.
Ve Dusuncelerinden Dolayi Ve Boyle Onurlu Bir Topic Actigin Icin 43 Yasimda Seni Saygiyla Selamliyorum

özgür_1903 26-05-2006 17:32

Büyük Atamiz'dan Anilar;
 
Yugoslav Kralı müteveffa Aleksandr, Balkan Atlantı'nın imzasını takip eden günlerde memleketimize gelmişti. Atatürk'le sohbeti sırasında, şahsına ve Türk Milleti'ne karşı duyduğu yakınlığı ve iyi hisleri ifade için dedi ki:
"-Cihan Harbini takip eden mütareke günlerinde, İtilaf devletleri Yunanistan'dan evvel Türkiye'yi işgali bana teklif etmişlerdi. Fakat hiç tereddüt etmeden bu teklifi reddettim, bunun üzerine Yunanlıları tercihe mecbur kaldılar."
Mustafa kemal muhatabının sözlerini sükunetle dinledi ve birden yerinden kalkıp, muhatabını şaşkınlık içinde bırakarak elini sıktı:
"-Size ve milletinize geçmiş olsun Ekselans..." dedi.
Ve anlatmak istedi ki, Türk topraklarına saldıran kim olursa olsun akibeti değişmeyecekti!
***
Daha sonra, kalb-i alakası uğruna taç ve tahtını terkederek, İngiltere Krallığı makamını terkedip Windsor Dük'ü olarak kalmayı tercih eden İngiltere Kralı Sekizinci Edward da Atatürk'ün misafiri olmuştu. Neşeli bir akşam yemeğini takip eden sohbet sırasında, mevzu, Türk ordusunun savaş gücüne intikal etti. İngiliz hakikatçiliği ile, Mustafa Kemal'in ne eşşiz bir kumandan olduğunu bilen misafiri, Atatürk'e o tarihte bir milyonluk insan gücü olan Türk ordusunun iki milyonla harp sahnesine çıkmasının, dünya barışı için "Ne güvenilecek kuvvet..." olduğunu söyledi. Atatürk'ün "iki milyon"u "bir milyon" olarak nezaketle tashihini de şu hayranlık duygusuyla tamamladı:
"-Evet Atatürk... Bir milyon Türk ordusu, bir milyon da şahsen siz. Ben tahminimde hata etmedim."
Başkumandanlık yıllarını hatırlayan Gazi, atavik gururu dünyaca malum olan haşmetli misafirinin bu nazik esprisinden elbette çok mütehassis olmuştu. Fakat ona Türk ordusu ve bilhassa hayatında en sevdiği varlık olan Mehmetçik için daha aydınlık bir fikir vermek istedi:
"- Eğer, yurt ve dünya sulhü ve insanlık hürriyetleri için bir kuvvet dengesi olarak ihtiyaç olursa, bizim ordumuzun her ferdini bana layık gördüğünüz ölçü içinde ölçebilirsiniz."
Yani bir milyon kere bir milyonluk bir kuvvet... Milletinin kıymeti için böylecesine sonsuz güven sahibi idi.
"Bir Türk dünyaya bedeldir." , "Ne mutlu Türk'üm diyene!" hükümlerinde asla "politika" kokmaz. Bu daha çok milletinin aslında var olan hasletlerini devrin bilgi ve tekniği ile cihazlamak hasretini, kendisinden sonra geleceklere inandırmak duygusunun ifadesi idi.
***

VEDAT BENAKAY 26-05-2006 17:40

Ve Arkadaslar Ben Cumhuriyetimize Bagli Ve Atamin Bir Askeri Olarak Berlinde Turkiye Cumhuriyeti Basbakaninin Bizim Ulkemizin Buyukelcisine Oy Icin Hakarete Varan Suclamalarda Bulunmasini Laik Ve Ataturkcu Bir Insan Olarak Kiniyorum.adim Vedat Benakay Neden Yaziyorum Atam Icin Canim Feda Ve Korkum Olmaz.turkiye Cumhuriyeti Laiktir Laik Kalacak Ve Ninelerimiz Analarimiz Basortusu Takmislardir Turban Degil.basbakanim Neden Yemin Ettin Mecliste Ve O Yeminde Neler Vardi.lutfen Kimse Huzurumuzu Bozmasin

VEDAT BENAKAY 26-05-2006 17:44

camdibilikartal kardes senden bir ricam var bana atamin resmiyle siirini [email protected] a gonderirsen cok mutlu olacagim saygilarimla

özgür_1903 26-05-2006 17:53

Alıntı:

VEDAT BENAKAY´isimli üyeden Alıntı
camdibilikartal kardes senden bir ricam var bana atamin resmiyle siirini [email protected] a gonderirsen cok mutlu olacagim saygilarimla

yolladım bile ...

VEDAT BENAKAY 26-05-2006 18:11

Seni Saygiyla Selamliyorum Kocum Ataturkun Askerleri-kuvayi Milliye Yurtseverler Bakucarsi

bjkemre06 28-05-2006 06:04

ATATÜRK ve 19 sayısı

1. 1881'de 19. yüzyılın bitimine 19 yıl kala doğmuştur.
2. Sağlığında, İngiliz İmparatorluğu Hükümeti Atatürk' ün doğum gününü tebrik için Türk Hükümeti 'nden sormuş, ATATÜRK 19 Mayıs 1881 diye yanıtlamış ve kayıtlara böyle geçmiştir.
3. 1900'de 19 yaşında Harbiye' ye girmiştir.
4. 19 Aralık 1904' de bağımsız düşümcelerinden ötürü yıldız sarayına çağrıldı.
5. Harb akademisinden aldığı sicil 317-8 dir. Bu rakamların tek tek toplamı 19 eder.
6. Çanakkale Savaşının zaferle sonuçlanmasında 19' uncu fırka' yı (tümen) kurmuş ve ona komuta etmiştir.
7. 19 mayıs 1915' de albay oldu.
8. Mahiyetindeki komutanlara: "Ben size, taarruz edin demiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar yerimize başka kuvvetler gelebilir" demiş elindeki çok az kuvvetle 19 Mayıs 1915' e kadar oyalama muharebesi ile düşmanı tutmuştur. Düşmanın yine Çanakkale' deki başarısızlıkları sonucunda 10 Aralık 1915' te Gelibolu Yarımadası boşaltılmıştır.
9. Zor bir duruma düşen 7. Ordu' ya komutan tayin edilen M.Kemal, bir düşman saldırısını seziyor ve hazırlanıyor. Nitekim 19 Eylül sabahı düşman harekete geçiyor, hem de kat kat üstün kuvvetlerle. Sağındaki ve solundaki kuvvetler epeyce kayıp verdikleri halde M.Kemal zamanında aldığı tedbirlerle kayıp vermekten kurtuluyor.
10. 19 Mayıs' ta Samsun' a çıkacak olan Atatürk' ün bindiği vapurda 19 yolcu vardı.19 Mayıs 1963 tarihli Cumhuriyet gazetesinde Prof.Dr. Tarık Zafer Tunaya' nın 19 Mayıs ve ötesi adlı makalesinden.
11. 19 Mayıs 1919' da Samsun'a çıkıyor. Bu tarihte 3 tane 19 rakamı vardır ki Atatürk' ün ömrü de zaten 3x19 dur. 19 Mayıs 1919' da iki ondokuz=38 yaşındaydı.
12. 19 yıl Türk Milleti' nin hakimiyetine bilfiil hakim olmuş, Türk Milletine Baş Komutan ve Devlet başkanı olarak hizmet etmiştir. (1919-1938)
13. Milli Mücadele' ye fiili olarak başlaması için komutanlara yaptığı konuşma ve Meclis' te Milli davanın gerçekleşmesi yolunda güdülecek siyasetin karara bağlanma tarihi de 19 Kasım 1919 'dur.
14. Sakarya Meydan Muharebesi' ni kazandıktan sonra, başarısına karşılık TBMM kendisine olan minnet ve şükranını belirtmek için 19 Eylül 1921' de kabul ettiği özel bir kanunla Mareşallik ve Gazilik ünvanı vermiştir.
15. Millete yayınladığı bir beyanname ile Osmanlı Devleti' nin hayat ve egemenliğinin sona erdiğini belirterek Türk Milleti' ni hayat ve bağımsızlığa kavuşturmak için, Ankara ' da olağanüstü bir Meclis toplantısı ve Türk Milleti' nin iradesini bu Meclise devretmeyi 19 Mart 1920 'de kararlaştırmıştır.
16. Hitabet sanatının bir şaheseri olan Büyük Nutuk' un sonundaki Türk Gençliği'ne Hitabesi de başlangıç cümlesiyle beraber 19 cümledir.
17. Büyük devlet adamı ve eşsiz kahramanın adı ve soyadı ^^MUSTAFA KEMAL ATATÜRK^^ 19 harftir.
18. "NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE ". Bu saheser cümle 19 harftir.
19. "İSTİKLAL GÖKLERDEDİR" Ne rastlantıdır ki, Atatürk' ün bu sözleri de 19 harftir.
20. 10 Kasım 1938 (19x2x19) (10 Kasım günü saat 9 da 10+9=19) 3x19 =57 yaşında ölümlü yaşama gözlerini kapamıştır.
21. Cenazesi büyük bir merasimle 19 Kasım 1938 günü Yavuz zırhlısı ile İzmit' e götürülmüştür.
22. En Büyük Kahraman' ın ebediyete intikali üzerine arkadaşı ve halefi İsmet İnönü' nün Türk Milletine beyannamesi 19 cümledir.
23. Doğum ve ölüm yılları (1881 ve 1938), 19 sayısının katlarıdır.
24. 1919 rakamında 101 tane 19 vardır.
25. İlk 19 yılda hazırlandı, ikinci 19 yılda siyaset ve askerlik alanında savaştı, üçüncü 19' uncu yılda devlet başkanı sıfatı ile hizmet etti.

bjkemre06 28-05-2006 06:15

ATATÜRK BUNLARI YAPAMADI


Bu ülkede yasayan her insanin bağımsızlığını ve demokrasisini borçlu olduğu insan:
ATATÜRK...
Gençliğinde kot pantolon giyememiş. Sevgilisinin elinden tutup hasılat
rekorları kiran bir sinema filmine gidememiş...
Padişah ona Trablusgarp Cephesi'nde görev verdiğinde, lüks uçak şirketinin,
first class koltuğunda viskisini yudumlayarak görev yerine gidememiş...
Halkına bağımsızlık fikrini anlatabilmek için kortej esliğinde
Mercedes'lerle gezememiş Anadolu'yu...
Kurtuluş hareketini başlatmak için 19 Mayıs'ta Samsun'a ayak basan ayağında
spor ayakkabısı ya da kovboy çizmesi yokmuş...
Kazandığı her savaştan sonra savaş sahasına fırlayıp moral veren mini
etekli
ponpon kızlar da yokmuş...
Tarih kitaplarına bakılırsa, Yunanlıları İzmir'den denize döktükten
sonra
timsah yürüyüşü de yapmamışlar...
Ülkesinde yapacağı devrimleri, unutmamak için not alacağı bir cep
bilgisayarı olmadığı gibi,kendisine suikast girişiminde bulunacakları nı da cep telefonundan öğrenememiş!
Atatürk için üzülüyorum. Dağ gibi adam, bir radyo programına faks
çekemeden,
İsmet Pasa için Safiye Ayla'dan bir istek parçası isteyemeden gitti
Lozan Zaferi'nden sonra veya Cumhuriyet'in ilanından sonra arabaya
atlayıp
sabahlara kadar korna çalıp, elinde bayraklarla sokaklarda tur
atamadı.
Evinin balkonuna çıkıp, bir şarjör mermiyi havaya sıkamadı.
Atatürk'e
acıyorum...
Sen kalk, dört kadınla evlenebileceğin bir dönemde dünyaya gel,
sonra değerini bilmeyip tek kadınla evlilik sistemini getir. Aaaah
ah...
Çılgın diskolara gitmek, sabahlara kadar içip, içip
rock yapmak,
babasının mersedesini alıp söyle bir Emirgan turu çekmek
dururken...
Bunları yapmadı Atatürk...
Keyif çatmadı...
Tüm hayatini ülkesinin kurtuluşuna ve
uygarlaşmasına harcadı...
ISTE ONUN IÇIN BÜYÜK ADAMDI ATATÜRK HER FIRSAT ELINDE VARDI. O ISE SADECE BU MILLETIN BAGIMSIZLIGINI ISTEDI.
BÜTÜN SUÇU 2 KADEH RAKI IÇMEKTI O KADAR.....


ALINTIDIR

Kartal-Baba 28-05-2006 06:24

sagolun paylasım için ne mutlu türküm diyene

B_J_K_yunusus23 30-05-2006 03:09

ellerinize sağlık arkadaşlar.en başta uğur emeğine sağlık çok saol.

Pritt 31-05-2006 09:25

ATAM İZİNDE DEĞİLİZ... ÇALIŞIYORUZ!!!

ARZUM 31-05-2006 14:37

Atatürk'ün Beşiktaş'lilara Hitabesi
 
Ey büyük BEŞİKTAŞ

seçko 10-06-2006 00:12

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK Hakkında Bilinmesi Gereken 30 Özel Şey!!!


1."ATA" LAFINI SEVMEZDI
"Ataturk" hitabini ilk kez donemin Turk Dil Kurumu Baskani bir konusmasinda kullanmis, Mustafa Kemal de cok begenerek soyadi olarak almisti.Kendisine Ata" diye hitap edilmesinden hic hoslanmazdi.

2.EN SEVDIGI YEMEK
Manastir Askeri Lisesi yillarindan kalan bir aliskanlikla hayati boyunca en sevdigi yemek kuru fasulye ve pilav olarak kaldi. Tatliya duskun degildi ama cani istediginde cok sevdigi gul recelini tercih ederdi.

3.EN BUYUK HAYALI DUNYA TURUNA CIKMAKTI
Omru yetseydi bir dunya turuna cikip Turk dili ve tarihi uzerindeki calismalarini genisletmek en buyuk hayaliydi.

4.BASUCU KITABI "CALIKUSU" YDU.
Binlerce kitabi vardi.Ama bunlarin arasinda bir tanesini hayati boyunca hatta cephede bile basucundan ayirmadi. Resat Nuri Guntekin'in unlu Calikusu" romanini hep yaninda tasir, her gun rastgele bir yerinden acar, birkac sayfa okurdu.

5.KABUL SALONUNDAKI AT YAVRUSU
Atlardan sonra en sevdigi hayvan kopekti. "Fox" adini verdigi kopegi, Gazi`nin yataginin ayak ucunda uyurdu. Hayvanlara duskunlugu o dereceydi ki bir gun misafirlerinin de gorebilmesi icin yeni dogmus bir tayla annesinin Cankaya Kosku kabul salonuna getirilmesini bile emretmisti.

6.TAM BIR SALON ADAMI
En sevdigi dans valsti. Muzik zevki cesitlilik gosteriyordu.Klasik Bati muzigi disinda Anadolu ezgilerini de severek dinlerdi.

7.GOMLEKLERININ TUMU BEYAZDI
Gomleklerinin hepsi beyazdi. Bu gomlekler ilk yillarda Isvicre`de ozel olarak dikilirken sonra yerli mali kullanma kampanyasina onculuk edebilmek icin Beyoglu`nda bir terziye diktirilmeye baslanmisti.

8.DOLABINDA LACIVERTE YER YOKTU
Takim elbiselerinin tasarimlarini hep kendisi cizerdi.Lacivert takim giymeyi sevmezdi
.
9.OLCULERI
Boyu 1.74 idi.Hayatinin son donemlerine kadar 76 olan kilosu hastaliginin ilerlemeye baslamasiyla 46'ya kadar dusmustu. 43 numara siyah rugan ayakkabi giyerdi.

10.RUMELI SIVESI
Ozenli ve temiz bir Turkce konusurdu. Ancak bazi kelimeleri Rumeli sivesiyle telaffuz ederdi.

11.HAZIN BIR HIKAYE
Hayatinda bir donem cok onemli yer tutan Mustafa Kemal`in evlenmesinden sonra hayatina trajik bir sekilde son veren Fikriye Hanim`in mezarinin nerede oldugu bilinmiyor.

12.CUMHURBASKANLIGINDAN SIKILIYORDU.
Hayatinin cogunu gecirdigi savas cephelerinden sonra Cumhurbaskani olarak gecirdigi yillar ona bir tecrit yasantisi gibi geliyor, cok sevdigi halkindan ve sade bir vatandas yasamindan uzaklastigini dusunuyordu
.
13.PAPA`NIN TEMSILCISINE ELBISE
Kiyafet Kanunu cercevesinde tum din adamlarinin dini kiyafetleriyle sokaga cikmalari yasaklaninca, Monsenyor Roncalli`ye kendi terzisi Kemal Milasli eliyle bir koleksiyon hazirlatti.

14.KENDISI TIRAS OLMAZDI.
Sabah kahvaltilariyla arasi hic hos degildi.Yataktan kalkar kalkmaz odasindaki divanin uzerine bagdas kurarak oturur, gunun ilk kahvesini sigarasini icerdi.Bir ozelligi de kendi kendine tiras olmamasiydi.

15.DUZEN TAKINTISI VARDI
Evinde ,cevresinde hatta konuk oldugu evlerde bile egri duran esyalari duzeltmeden rahat edemezdi.

16.HOSGORULU LIDER
Koylunun birinin gazete kagidina sardigi tutunu icmeye calisirken eli yanmis,"Alin bunu kendi icsin" diyerek Ataturk`e
kufretmisti.Mahkemeye cikarilacakti. Ataturk olayi dinledikten sonra "Onu mahkemeye vereceginize dogru durust sigara icmesini temin edin" dedi.

17.SIGARA PAZARLIGI
Hastaliginin baslangicinda kendisini muayene eden Dr.Fissinger gunde kac paket sigara ictigini sormus, Ataturk "sekiz" demisti. Doktor bunu gunde bir pakete indirmesi gerektigini soyleyince gulumseyerek cevap vermisti:"Ben zaten bir paket iciyorum. Bundan sonra bunu sizin izninizle yapacagim".

18."BU NASIL HALKCILIK?"
Bir sabah milletvekilleri ile trene binmisti.Konduktorun milletvekillerinden bilet parasi almamasina sasirmis nedenini sormustu.Trenin milletvekillerine bedava oldugunu ogrenince epey sinirlenmis, "Ne de guzel halkcilik ama" demisti.

19."LAIKLIK ADAM OLMAKTIR!"
Ilk mecliste bir oturum sirasinda uyelerden biri laikligin ne manaya geldigini anlamadigini soyleyince Gazi cok sinirlenmis ve elini
kursuye vurarak bir din bilgini olan uyeye cevap vermisti: "Adam olmak demektir hocam,adam olmak!"

20.KURBANLARI BAGISLARDI
Gittigi yurt gezilerinde kendisi icin kurban edilen hayvanlara bakamaz boyle durumlarda sirtini doner yada kesilmelerini engellerdi.

21.YABANCI DILE MERAKI
Askeri lisede ogrenmeye basladigi Fransizca'yi sonraki yillarda gelistirdi. Zengin bir kelime bilgisi vardi. Konusurken araya Fransizca sozcukler de eklerdi.

22.FASULYESINE POKER
Kumardan hoslanmaz ama arkadaslariyla fasulyesine poker oynardi.Oyun sonunda kazandiklarini iade ederdi.

23.KAN GORMEYE DAYANAMAZDI
Cephelerde dusmanla gogus goguse savasmis biri olarak en ilginc ozelligi savas meydanlari disinda kan gorunce fenalasmasiydi.

24.KULAKLARI DUYAN TEK KISI.
Fransiz tarihcisi Herriot Ankara`ya geldiginde Gazi`nin kulaklarinin duyuyor olmasina sasirmis anilarinda bunu espirili bir dille anlatmisti: "T.C`de bir tane kulaklari duyan kisi var onu da Cumhurbaskani yapmislar".

25.BIR RICASI BAS ACTIRDI
Bir gun halk arasinda dolasirken carsafli bir kadina rastlamis, "Hafiz Hanim benim hatirim icin basindaki ortuyu acar misin?" diye sormustu. Kadin bas ortusunu acarak , Ataturk`un onunde egildi ve ellerini optu.

26.BILARDO VE YUZME
Sportmen kisiligi vardi. Her gun at biner , yuzmeye gider ve bilardo oynardi.

27.EN BASARILI DERS.
Egitim hayati boyunca en basarili dersi matematikti. Pozitif bilimlere ilgisi hayati boyunca surdu.

28.YAGCILARA GECIT YOK
Yagcila cok kizardi Bir aksam sofrasida kendisine gereksiz sekilde iltifat eden Abdulhak Hamit`e mudahale etti.

29.SON YILBASI GECESI
1937`yi 1938`e baglayan son yilbasi gecesini Disisleri Bakani Tevfik Rustu Aras ile bas basa gecirmisti. O gece dolabindaki bazi elbiseleri bakana hediye etmisti.

30.KOSKTEKI GUVERCINLIK
Kuslari cok severdi.Cankaya Kosku`nde ozel bir bakicinin ilgilendigi guvercinligi vardi.




alintidir

seçko 10-06-2006 00:13

ATAM Gölgen Yeter! Arkadaslar biryerde gordum ve cok hosuma gitti...Lutfen guzel yorumlarınızı gormek isterim...

Aslında değişik bir karikatur...Cok sey anlatıyor...Aslında bakıs acınıza baglı iki taraflıda bir sebep-sonuc ilişkisi mevcut...

ATAM ve Düşünceleri asla yokedilemez, yokolmaz, ne kadar tahrip edilmeye calısılsada o kadar güçlenir, Bir yandan da ne kadar guclenirse ATATÜRKCÜ düşünce düşmanları p denli artıyor...

http://img95.imageshack.us/img95/514...enyeter7mg.jpg

Sinem1903 10-06-2006 04:20

Akılcı Bir Dünya Görüşü: Kemalizm - Kemal

Bir ulusun kaderine hükmetmiş, ülkücü, gerçekçi önderliğiyle toplumu mistik doğu ortamından çağdaş uygarlıklara yöneltmiş Atatürk'ün kişiliğinde sembolleşmiş ilkelerin bütününe "Kemalizm" diyoruz. Atatürkçülük artık tarih olmuş bir kişiye gösterilen sevgi ve saygı şeklinde değil, temeli akılcılık olan sosyal, politik ve ekonomik bir dünya görüşü olarak anlaşılmalı, tanımlanmalıdır. Gerçekten sadece yurdu sömürücülerden kurtaran bir komutan, fesi kaldırıp şapka giydiren veya teokratik bir siyasal yönetimin yerine halkçı bir rejim kuran şahıs olarak incelendiği zaman yeteri kadar anlaşılmamış olur. Zira tarihte krallığı cumhuriyete çeviren, kıyafet devrimleri yapan, yurdu kurtaran kişilere rastlamak pek zor değildir. Bütün bunların üstünde Kemalizm'in ruhu ve temel noktası olan akılcılık vardır. Atatürk kendi çağına kadar problemlerini akıldışı ölçüler ve mistik yollarla çözmeye alışmış topluma, insan aklını, bilimini tanıtmıştır. Hangi çağda, hangi siyasal toplumda, hangi koşullar içinde olursa olsun nedenlerin içinden ancak bu yolla ulaşılacağını Türk toplumuna Atatürk anlatmıştır.

Kemalizm ilkelerini incelerken takip edilecek metodun tayininde ana ilke olarak bu özelliğe dikkat etmek ve bütünü parçalayıp, devrimlerin birbirleriyle ilgilerine bakmaksızın yargılara varmaya değer vermemek sanırım bizi sağlam sonuçlara götürür.

Atatürkçülüğün en önemli ilkesi halkçılıktır. Zira geri kalmış ülkelerin tarihinde değişiklik yapmaya çalışan liderlerin kendilerine dayanak ararken daima azınlığı seçtiği görüyoruz. Gerçekleştirilmek istenen gayenin başarı şansı bu azınlığın gücüne bağlı kalmıştır. Atatürk halk için, halk yararına yapılacak reformların ancak halka dayanarak gerçekleşeceğini görmüş, kendine destek olarak bütün kapsamıyla halkı seçmiştir. Bu davranışı ülkünün gerçekleşmesi için başvurulan politik tetkiklerden biri olarak görmek hatadır. Bu davranış, mantığın ve bilimin zorunlu sonucudur. Halkçılığın hedefi halkın maddi ve manevi özgürlüğe kavuşmasını sağlamaktır. Halk kendisini maddi manevi istismar edenlerden kurtulduğu, kaderci, mistik ortamdan silkinerek sıyrıldığı zaman dava hallolmuş, nedenlerin çözümünde en büyük adım atılmıştır.

Laiklik vatandaşın vicdani inançlarına el atarak onu kendi çıkarları için en basit bilimsel gerçeklerden uzak tutan, yoksul bırakanlara karşı, halkçı, politikanın doğal sonucudur. Devletin politikasında dini kurallar rol oynamayacak. Hiç kimse yurttaşın inançlarını çıkar konusu yapamayacak. Böylece özgürlüğe kavuşan birey inançlarında bağımsız kalacak. Devlet politikasının dini tesirlerden uzak kalması, bugün modern devlet anlayışının kaçınılmaz koşuludur. Her türlü ileri hareket cehaleti kışkırtarak mani olmaya çalışanların hakları olmayan davranışlarını önlemek toplumu yönetenlerin zorunlu görevidir. İnsanlığın asırlarca savaştığı, uğrunda, korkunç ve kanlı kavgaların yapıldığı inanç özgürlüğünü sağlayan bir ortamın varlığı ise uygar bir toplumun önemli unsurudur.

Bir an evvel kalkınma çabası, çağdaş uygarlık hedefine ulaşma özlemi, bunun yanında halkçılığın doğal sonucu devletçiliği ortaya çıkarmıştır. Ekonomik hayatın her safhasına el atan, Türkiye'yi kapitülasyonlarla Pazar haline getiren yabancı sermaye temizlendikten sonra arta kalan tesisleri satın alacak özel teşebbüs mevcut değil. Üstelik kalkınabilmek, yeni bir kapitülasyon yaratmadan Pazar olmaktan çıkarak, iç kaynakları değerlendiren sanayi ve modern tarım devleti olmak lazım. Bunları yapabilecek sermayeye sahip bir kişi bile yok. Olsa bile kar gayesi gütmeden bu büyük çabayı özel teşebbüsün gerçekleştireceği çok şüpheli. Tek çare, bütün imkanları birleştirerek devletin kısa zamanda çok işler yapması.

Kemalizm'in devletçilik anlayışı her türlü imtiyazı, sınıf çatışmasını reddeder. Zaten bu çatışmayı yapacak ne patron vardır, ne işçi. Sınıf kavgalarının ülkemizi sürükleyeceği uçurumu önceden gören Atatürk, Türk toplumunun yapısını inceledikten sonra şöyle diyor: "Muhtelif meslekler erbabının menfaatleri yekdiğeriyle imtiyac halinde olduğundan onları sınıflara ayırmağa imkan yoktur, umumi heyetiyle hepsi halktan ibarettir."

Atatürk milliyetçiliği, bazılarının söylediği gibi lüzumsuz, terkedilmesi gereken bir ilke değildir. Atatürk milliyetçiliği, fizyolojik ayrıntıları bir yana atarak, yurt sınıfları üstünde insan gibi, özgür yaşamak isteyenlerin ülkü ve kader birliği yapmasıdır. İstilacı hedefi yoktur. Bu durum Atatürk'ün "Yurtta sulh, cihanda sulh" sözünde formüllendirilmiştir.

Yurt toprakları üstünde ne ırk tefriki yapılacak ayrıntılar ortaya çıkarılacak, ne de aynı ırkçı düşünceyle hak iddia edilerek ulusal üstünlük bozulacak. Mesele Türkiye'de ülkü birliği yapmış Türk ulusunun özgür ve bağımsız yaşamasıdır.

Ana noktalarını yukarıda saydığımız Kemalizm, sosyal, politik, ekonomik bir dünya görüşüdür. Daima ilerleyen çağdaş uygarlık topluluğunda yer almak hedefine bu dünya görüşünü tam uygulamakla ulaşabiliriz. Bu bakımdan Kemalizm bir bütündür. Bütün ilkelerin birbiriyle sıkı ilgisi vardır. Birini terkettiniz mi, düzen bozulur, mana ortadan kalkar. Çünkü yazının başında belirttiğimiz gibi ilkeleri birbirine bağlıyan zincir bilimdir, mantıktır.

Dünyada şimdiye kadar ortaya atılmış fikri sistemlerin tümü şartların değişmesi, zamanın geçmesiyle güçlerini yitirmişler, değerlerini büyük oranda kaybetmişlerdir. Zira hepsi belli toplumlarda belli konularla uğraşmak, belli nedenleri çözmek için ortaya konmuşlardır. Bunun aksini savunmak, bir doktrin için bilimsel olmamak gibi ağır sonuç doğurur. Çünkü zaman hızla akmakta, olaylar yeni yönlere doğru yol almaktadır. Kemalizm, devrimcilik ilkesiyle böyle bir sonuçtan kendini kurtarmıştır. Kemalistlere ileriyi, daima ileriyi gösteren bu ilke, değişen şartlar sonucunda ortaya çıkan nedenleri aklın ve bilimin ışığında çözmeyi söylemektedir. Kemalizm doğmalar halinde değildir. Atatürkçülük deyince, sadece Latin harflerinden miladi takvimden, şapkadan bahsedenler, ya bu dünya görüşünü anlamayanlarda yahut da Kemalist ilkeleri basit kalıplar içinde dondurmak istemektedirler. Kemalizm bilimin, aklın ışığında uygarlığa doğru atılmış, güçlü bir çabadır.


özgür_1903 10-06-2006 08:20

8.DOLABINDA LACIVERTE YER YOKTU
Takim elbiselerinin tasarimlarini hep kendisi cizerdi.Lacivert takim giymeyi sevmezdi..

ezik takımın taraftarı olmadığına bir ispat daha :D:D

hatice özge 10-06-2006 16:30

Uğur,Eser harikasınız.Diyecek hiçbirsey bulamıyorum...Onun gibi birisi ondan sonra yeryüzüne gelmedi,gelmez,gelmeyecekte...

Kartal-Baba 10-06-2006 16:37

sagolun paylasım için süper

Sinem1903 11-06-2006 01:26

bi rus sitesinde yapılmış çizimdir,paint tarzı bi program,tavsiye ederim izleyin arkadaşlar atamız ve türk bayrağı.

http://fcmx.net/vec/v.php?i=027850

alıntıdır

whocares 11-06-2006 11:11

http://img143.imageshack.us/img143/8...atam4oi7qr.jpg

GoD of WaR 11-06-2006 13:04

Alıntı:

seçko´isimli üyeden Alıntı
ATAM Gölgen Yeter! Arkadaslar biryerde gordum ve cok hosuma gitti...Lutfen guzel yorumlarınızı gormek isterim...

Aslında değişik bir karikatur...Cok sey anlatıyor...Aslında bakıs acınıza baglı iki taraflıda bir sebep-sonuc ilişkisi mevcut...

ATAM ve Düşünceleri asla yokedilemez, yokolmaz, ne kadar tahrip edilmeye calısılsada o kadar güçlenir, Bir yandan da ne kadar guclenirse ATATÜRKCÜ düşünce düşmanları p denli artıyor...

http://img95.imageshack.us/img95/514...enyeter7mg.jpg

karikatur cok anlamlı secko tesekkur

kyros06 11-06-2006 14:04

Yıl 1976, UNESCO üyelerine bir öneriyle gelir. Öneri paketindeki bir cümleyi sizlere okumak istiyorum.
Diyorki "Bu gün UNESCO'nun üzerinde çalıştığı bütün projelerin isim babası Mustafa Kemal'dir." Öneri nedir ?
Öneri ise onun doğumunun yüzüncü yılında, 152 üyesi vardı UNESCO'nun 152 ülkenin devletleri aynı anda kutlasın önerisidir.

Birden İsveç delegesi ayağa kalkar ve şöyle söyler:
"Ne yani dünyada bu kadar devlet adamı var hepsinin doğum gününü böyle kutlayacak mıyız?" şeklindeki kinayeli sözlerine,
Rus delegesi ayağa fırlar yumruğunu masaya vurur ve 152 ülkenin delegelerine aynen şöyle söyler;
"Genç delege arkadaşım hatırlatmak isterim ki ATATÜRK öyle dünyadaki herhangi bir lider değildir, bırakın onu bir yıl
anmayı her ülke her problemimizde çare olarak aramalıyız" sözlerini döktürtebilen bir Mustafa Kemal. Sonra nemi olur?
UNESCO tarihinde ilk ve tekdir hiç negatif oy yok, hiç çekimser oy yok 152 ülke şu metne imza atar; hani İsveç delegesi
demişti ya "ne yani" diye.
O İsveç delegesi bu imzanın atıldığı gün mikrofona gelir ve aynenşunları söyler;
"Ben ATATÜRK'ü inceledim bütün ülkelerden özür diliyor ilk imzayı ben atıyorum" diyecektir

(Alıntıdır)

ALPAY 11-06-2006 17:57

ATATÜRKÇÜLÜK VE DİĞER İDEOLOJİLER


Kemalizm, bir çağdaşlaşma-modernleşme” ideolojisidir. Kemalist devrim ve ideolojisinin hedefi; Türk toplumunu her alanda, akılcı ve bilimci bir metodla “Çağdaş, modern bir toplum” haline getirmektir. Nitekim Türkiye gibi gelişme yolundaki ülkelerin en yaygın ideolojilerinin “Modernleştirici Milliyetçilik” olduğunu söyleyen ve Kemalizm’i bu modernleştirici milliyetçilik ideolojisinin ilk uygulaması olarak kabul eden ünlü siyaset bilimcileri vardır.
Günümüzde modernleşme; Sosyalizm, Komünizm ve Faşizm gibi katı ideolojilerden farklı, esnek ve yumuşak bir ideoloji olarak kabul edilmekte ve bu ideolojinin laiklik, gerçekçilik, akılcılık ve milliyetçilik gibi ilkelere dayandığı vurgulanmaktadır. İşte biz de, “Kemalizm, millî hakimiyet prensibine dayalı bir demokratik-ekonomik kalkınma ve modernleşme ideolojisidir.” diyoruz.
Kemalist ideolojinin en önemli özelliği, “Akılcı ve bilimci bir davranış ve zihniyeti yansıtmasıdır.
Kemalizm katı bir doktrin değildir. Kemalizm, hareket ve dinamizmi önlediği gerekçesiyle çağın Marksizm-Leninizm, Faşizm, Nasyonal Sosyalizm gibi katı ve totaliter doktrinlere karşıdır. Kemalizm, sürekli çağdaşlık ve ilericilik demektir.
Çağımızdaki siyasal ideolojileri “totaliter” ve demokratik” olmak üzere ikiye ayırmak âdet olmuştur. Marksizm-Leninizm” solun, Nasyonal-Sosyalizm” ve Faşizm ise, sağın hoşgörüsüz ve totaliter ideolojileridir. Kemalizm ise akıl ve gözlemin bulgularına dayalı, demokratik ideolojiler arasında yer almaktadır.
Mustafa Kemal 1920 ve 1930’ların Komünist ve Faşist doktrin ve uygulamalarını görmüş ve fakat bunları reddetmiş bir liderdir. Mustafa Kemal’i kendinden önce gelmiş reformculardan ayıran nokta; Tanzimat hareketi gibi sadece kanun ve yönetim alanında kalmayıp, bütün hayatı içine alan bir değişiklik istemesiydi. Atatürk katı bir parti programı içinde doktrin oluşturmak yerine, bu işi akıl ve bilimin önderliği altında Türk toplumunun ihtiyaçlarına göre oluşturma yolunu seçmiştir.
Kemalizm bir “çağdaşlaşma-modernleşme” ideolojisidir. Paul Sigmund adlı araştırmacı, gelişme yolundaki ülkelerin en yaygın ideolojilerinin “Çağdaşlaştırıcı Milliyetçilik” olduğunu yazmakta ve millî bir kalkınma ve endüstrileşme ideolojisi olan bu doktrinin, toplumu sınıflara ayıran ve katı bir yönetim sergileyen Marks ideolojisinden çok Atatürk ideolojisine benzediğini yazmaktadır.
Millî bir ideoloji olan Kemalizm, herhangi bir yabancı siyâsî ideoloji ile açıklanamaz.
Kemalizm, kişilere ve sosyal gruplara geniş hürriyet tanımakla beraber, diktacı uçlara yer vermeyen bir hürriyet düzenini kabul etmiştir. Fakat İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki gelişmelere uygun olarak, aşırı sağcı ve aşırı solcu sistemlerin, Faşizm’in ve Komünizm’in savunucularına demokratik haklardan tam olarak yararlanma hakkını yani “hürriyeti yok etme” hürriyetini de tanımamıştır.
Kemalizm milletimizi sadece yapılmış bir saldırıdan kurtarmak için değil, aynı zamanda ona her zaman hür yaşama fikir ve kabiliyetini geliştirme imkanlarını sağlamak uğruna Mustafa Kemal’in önderliğinde yapılmış bir harekettir.
Kısaca Kemalizm’in “millî hakimiyet prensibine dayalı demokratik bir ideoloji olduğu ortadadır.


aLPay by C@RSI Since 1970

Federico-Giunti- 12-06-2006 14:09

ARKADAŞLAR ATATÜRKÇÜLÜK VE TÜRKÇÜLÜK İLE İLGİLİ BİLGİLERİ BEN BU SİTEDEN ÖĞRENİYORUM BANA GÖRE TÜRK LÜĞÜ SONUNA KADAR SAVUNUYORLAR

WWW.TURKCU.NET
WWW.elbirligidernegi.org

Sinem1903 12-06-2006 19:34

ATATÜRK'ÜN PAŞA CAMİİNDE YAPTIĞI KONUŞMA
7 ŞUBAT 1923

Ey Millet, Allah birdir. Şanı büyüktür. Allahın esenliği, sevgisi ve iyiliği üzerinize olsun. Peygamberimiz efendimiz hazretleri, Cenabı Hak tarafından insanlara dini gerçkleri duyurmaya memur ve elçi seçilmiştir. Temel kanunu, hepimizce bilinmektedir ki, yüce Kur'an'daki mânası açık olan ayetlerdir. İnsanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz, son dindir. En mükemmel dindir. Çünkü dinimiz akla, mantığa, gerçeğe tamamen uyuyor ve uygun düşüyor. Eğer akla, mantığa ve gerçeğe uymamış olsaydı, bununla diğer ilahi tabiat kanunarı arasında çelişki olması gerekirdi. Çünkü tüm evren kanunlarını yapan Cenabı Hak'tır.

Arkadaşlar; Cenabı Peygamber çalışmasında iki yere, iki eve sahip bulunuyordu. Biri kendi evi, diğeri Allah'ın evi idi. Millet işlerini Allah'ın evinde yapardı. Hazreti Peygamber'in mübarek yolunda bulunduğumuz bu dakikada milletimize; milletimizin bugününe ve geleceğine ait hususları görüşmek maksadıyla bu kutsal yerde Allah'ın huzurunda bulunuyoruz. Beni buna eriştiren Balıkesir'in dindar ve kahraman insanlarıdır. Bundan dolayı çok memnunum. Bu fırsat ile büyük bir sevab kazanacağımı ümit ediyorum. Efendiler, camiler birbirimizin yüzüne bakmaksızın yatıp kalkmak için yapılmamıştır. Camiler itaat ve ibadet ile beraber din ve dünya için neler yapılmasının gerekli olduğunu düşünmek yani konuşup tartışmak, danışmak için yapılmıştır. Millet işlerinde her kişinin zihnini ayrı ayrı faaliyette bulunması zorunludur. İşte biz de burada din ve dünya için, geleceğimiz ve bağımsızlığımız için, özellikle egemenliğimiz için neler düşündüğümüzü meydana koyalım. Ben yalnız kendi düşüncemi söylemek istemiyorum. Hepinizin düşündüklerinizi anlamak istiyorum. Milli amaçlar, milli irade yalnız bir kişinin düşünmesinden değil, milletin bütün kişilerinin arzularının, emellerinin sonuçlarından ibarettir. Bundan dolayı benden ne öğrenmek, ne sormak istiyorsanız serbestçe sormanızı rica ederim.

Hutbeler hakkında sorulan sorudan anlıyorum ki, bugünkü hutbelerin şekli, milletimizin duygusal fikirleri ve lisanı ile medeni ihtiyaçlarıyla uygun görülmektedir. Efendiler, hutbe demek topluma hitabetmek, yani söz söylemek demektir. Hutbenin manası budur.

Hutbe denildiği zaman bundan birtakım kavram ve manalar çıkarılmamalıdır. Hutbeyi söyleyen hatiptir. Yani söz söyleyen demektir. Biliyoruz ki, Hazreti Peygamber'in hayatta olduğu mutlu dönemlerde hutbeyi kendisi söylerdi. Gerek Peygamber Efendimiz ve gerek, dört halifenin hutbelerini okuyacak olursanız görürsünüz ki, gerek Peygamberin, gerek dört halifenin söylediği şeyler o günün sorunlarıdır, o günün askeri, idâri, mâli ve siyasi, sosyal konularıdır. İslam toplumunun çoğalması ve İslam ülkeleri gerilemeye başlayınca, Cenabı Peygamber'in ve dört halifenin hutbeyi her yerde bizzat kendilerinin söylemelerine imkân kalmadığından halka söylemek istedikleri şeyleri bildirmeye birtakım kişileri memur etmişlerdir. Bunlar herhalde en büyük ve ileri gelen kişiler idi. Onlar camilerde ve meydanlarda ortaya çıkar, halkı aydınlatmak ve doğru yolu göstermek için bir şart lâzımdı. O da milletin lideri olan kişinin halka doğruyu söylemesi, halkı dinlemesi ve halkı aldatmaması! Halkı genel durumdan haberdar etmek son derece önemlidir. Çünkü, her şey açık söylendiği zaman halkın beyni faaliyet halinde bulunacak iyi şeyleri yapacak ve milletin zararına olan şeyleri reddederek şunun veya bunun arkasından gitmeyecektir. Ancak millete ait olan işleri milletten gizli yaptılar. Hutbelerin halkın anlayamayacağı bir lisanda olması ve onların da bugünün gereklerine ve ihtiyaçlarımıza temas etmemesi, Halife ve Padişah sıfatını taşıyan despotların arkasından köle gibi gitmeye mecbur etmek içindi. Hutbeden amaç halkın aydınlatılması ve ona yol gösterilmesidir, başka şey değildir. Yüz, ikiyüz, hatta bin yıl önceki hutbeleri okumak, insanları cahillik ve çağın gerisinde bırakmak demektir. Hatiplerin normal olarak halkın günlük kullandığı dil ile konuşmaları gereklidir. Geçen yıl Millet Meclisi'nde söylediğim bir nutukta demiştim ki "Minberler halkın akılları, vicdanları için bir ilim irfan kaynağı, ışık kaynağı olmuştur." Böyle olabilmek için minberlerde söylenecek sözlerin bilinmesi ve anlaşılması, ilim ve fen gerçeklerine uygun olması lazımdır. Hutbeyi verenlerin siyasi olayları, sosyal ve medeni olayları hergün izlemeleri zorunludur. Bunlar bilinmediği takdirde halka yanlış aşılamalar yapılmış olur. Bu nedenle, hutbeler tamamen Türkçe ve günün gereklerine uygun olmalıdır. Ve olacaktır.

Sinem1903 12-06-2006 19:35

BURSA NUTKU

" Türk genci, devrimlerin ve rejimin sahibi ve bekçisidir. Bunların lüzumuna, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır; rejimi ve devrimleri benimsemiştir. Bunları zayıf düşürecek en küçük veya en büyük bir kıpırtı ve bir hareket duydu mu, bu memleketin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adliyesi vardır demeyecektir. Hemen müdahale edecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla, nesi varsa onunla kendi eserini koruyacaktır. Polis gelecektir; asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, r0;polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildirr1; diye düşünecek, fakat asla yalvarmayacaktır. Mahkeme onu mahkum edecektir. Yine düşünecek: r0;Demek adliyeyi de islah etmek, rejime göre düzenlemek lazım!r1; Onu hapse atacaklar. Kanun yolundan itirazlarını yapmakla beraber; bana, İsmet Paşa'ya, Meclis'e telgraflar yağdırıp haksız ve suçsuz olduğu için tahliyesine çalışılmasını kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, r0;Ben inan ve kanaatimin icabını yaptım. Müdahale ve hareketimde haklıyım. Eğer buraya haksız gelmişsem, bu haksızlığı meydana getiren sebep ve amilleri düzeltmek de benim vazifemdir!r1; İste benim anladığım Türk genci ve Türk gençliği!"

Mustafa Kemal ATATÜRK

BİR AĞAÇ GİBİ TEK VE HÜR,
VE BİR ORMAN GİBİ KARDEŞÇESİNE.
BU ÜLKÜ BİZİM!

Sinem1903 12-06-2006 19:37

Geçmişinle daha fazla oğün. Çünkü senin ecdadın bu şekilde destan yazdı. Onların kemiklerini sızlatma. Çünkü onlar siz torunları vatansız kalmasın diye, babanızı görmeden şehit oldular.

http://img261.imageshack.us/img261/2193/ata0ek.jpg

Sinem1903 12-06-2006 19:42

Atatürk'ün En sevdiği hikayelerdenmiş. Arada kendi anlatır, arada baskasna anlattırır, hep gülermiş. (F. R. ATAY)

Yeşilaycı bir profesör bir konferans veriyor. Bir ara dinleyicilere sormus:

"Bir eşegin önüne iki kova koysanız. Biri su dolu, biri rakı. Hangisini içer?"

Cevabı kendi veriyor: "Tabii suyu."

Gene bitirmiyor soruyor: "Neden?"

Arkadan bir bekri söz alıyor. Yüksek sesle cevaplıyor.

"Eşekliğinden."

Atatürk bu cevaba bayılıyor. Gülüyor, gülüyor.

Bir akşam Orman çiftliğinde yanında erkanı, açık havada oturuyorlar.

Rakılarını yudumluyorlar. Biraz ilerde 15-16 yaşlarında bir çiftçi çocuk çalışıyor. Atatürk el edip, çağırıyor. Soruyor:

"Söyle çocuk: Bir eşegin önüne iki kova koysan. Biri rakı dolu, biri su. Hangisini icer?"

Anadolu tosunu yutkunuyor. Bakıyor. Gazi Paşa Hazretlerinin ve yanındaki muhterem zevatın önünde rakı kadehleri. Devletin en büyükleri...Esas vaziyetine geçiyor:

"Rakıyı kumandanım!"

Atatürk kahkahayı basıyor. Herkes şaşkın. Ata onlara dönüyor. Muzip:

"Aman beyler! Neden diye sormayın!"

Sinem1903 12-06-2006 20:14

ÇOK UZUN AMA MUTLAKA OKUNMALI


Mustafa Kemal, 1881 yılında Selanik'te doğdu.

İlköğrenimine, Annesi Zübeyde Hanım'ın isteği üzerine Hafız Mehmet Efendi mahalle mektebinde başladı. Bir süre devam ettiği bu okuldan babasının isteğiyle ayrıldı ve öğrenimini o günün çağdaş eğitim anlayışını benimseyen Şemsi Efendi Mektebi'nde tamamladı.

Mustafa Kemal, askeri dehasını ve liderlik yeteneğini geliştireceği askerî eğitimine, 1893 yılında Selânik Askerî Rüştiyesi'nde başladı. 1896-1899 yıllarında Manastır Askerî Lisesi'ni, 1902 yılında teğmen rütbesiyle Kara Harp Okulu'nu, 1905 yılında ise yüzbaşı rütbesiyle Harp Akademisi'ni bitirdi.

1905-1907 yılları arasında Şam'daki, 5. Ordu'da görev yapan Mustafa Kemal, 1907'de, bugün kıdemli yüzbaşı olarak adlandırılan kolağası rütbesini aldı.

13 Nisan 1909'da, tarihimizde 31 Mart olayı olarak bilinen ayaklanmanın bastırılmasında etkin rol oynayan Hareket Ordusu'nda, Kurmay Başkanı olarak görev yapan Mustafa Kemal, 1910 yılında Picardie Manevraları'nda Türk Ordusu'nu temsil eden kurulda yer aldı.

1911 yılında, İstanbul'da Genelkurmay Başkanlığı'ndaki görevinin ardından, İtalyanların Trablusgarp'a saldırısıyla başlayan savaşta, Tobruk ve Derne bölgelerinde gönüllü yerel güçlerin başında bulundu. Aynı yılın 27 Mart'ında binbaşı oldu, 1912 yılının 6 Mart'ında ise Derne Komutanlığı'na getirildi.

1912'de Balkan Savaşı'nın başlamasıyla, İstanbul'a geri dönerek, Gelibolu ve Bolayır'daki birliklerle savaşa katılan Mustafa Kemal, Dimetoka ve Edirne'nin geri alınmasında önemli rol oynadı. 1913 yılında atandığı Sofya Ataşemiliterliği görevini sürdürürken yarbaylığa yükseltildi.

1914 yılının Ekim ayında, Osmanlı İmparatorluğu'nun İttifak Devletleri'nin yanında I. Dünya Savaşı'na katılmasıyla, 19. Tümeni kurmak üzere Tekirdağ'da görevlendirildi. İtilaf Devletleri'nin tüm gücüyle yüklendiği Çanakkale'de eşsiz bir direnişin önderliğini yapan, çarpışmanın yazgısını değiştiren ve "Çanakkale geçilmez" dedirten yine Mustafa Kemal'di.

25 Nisan 1915'te, Arıburnu'na çıkan düşman kuvvetlerinin yenilgiye uğratılmasının ardından, 1 Haziran 1915'te albaylığa yükselen Mustafa Kemal, Anafartalar Grubu Komutanı olarak 9-10 Ağustos'ta Anafartalar, 17 Ağustos'ta Kireçtepe, 21 Ağustos'ta II. Anafartalar Zaferleriyle başarılarına yenilerini ekledi.

27 Ocak 1916'da karargâhı Edirne'de bulunan 16. Kolordu'nun Komutanlığına atanan Mustafa Kemal, kısa bir süre sonra, 16. Kolordu'nun, Doğu Cephesi'nin güçlendirilmesi amacıyla Diyarbakır'a kaydırılması kararlaştırılınca, Kolordu Komutanı olarak Diyarbakır'a gönderildi ve rütbesi tümgeneralliğe yükseltildi. Rus güçleriyle savaşarak Muş ve Bitlis'in geri alınmasını sağladı.

Mustafa Kemal, 2. Ordu Komutanlığı'na, sonra da Halep'te Alman Generali Falkenheim komutasındaki Yıldırım Orduları Grubu'nda, 7. Ordu'nun Komutanlığı'na atandı. 15 Aralık 1917'de Veliaht Vahdettin ile birlikte Almanya'ya yapılan resmî ziyarete katılan Mustafa Kemal, 15 Ağustos 1918'de yeniden 7. Ordu Komutanı olarak Halep'e döndü. Mondros Ateşkes Antlaşması'nın imzalanmasından bir gün sonra, Mustafa Kemal'in, 31 Ekim 1918'de getirildiği Yıldırım Orduları Komutanlığı görevi, bu Ordu'nun 13 Kasım 1918'de kaldırılması üzerine sona erdi. O'nun artık görev yeri Harbiye Nezareti idi.

Mondros Ateşkesi, yurt topraklarının İtilaf Devletleri'nce paylaşılmasını ve işgal edilmesini öngören, Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküş sürecini hızlandıran, koşulları ağır bir antlaşma olarak tarihteki yerini aldı.

Ateşkes koşullarının yanı sıra, yöneticilerin yanlış tutum ve davranışları sonucu ülkenin içine sürüklendiği durum, Mustafa Kemal'in uzun yıllar boyunca zihninde yeşeren düşüncelerini harekete geçirmesini ve Türk Ulusu'nu esenliğe kavuşturacak kararı almasını sağladı.

Mustafa Kemal'in, "Ulusal egemenliğe dayanan, kayıtsız, koşulsuz bağımsız yeni bir Türk Devleti kurma" kararını alması ve bunu gerçekleştirecek koşulları oluşturmak amacıyla Samsun'a hareketi, tarihin akışını değiştiren bir adımdır.

"19 Mayıs" Türk Ulusu ve kendi yaşamı içinde öyle bir dönüm noktasıdır ki, Mustafa Kemal bu günü "doğum günü" olarak nitelemiştir.

Mustafa Kemal'in, "Ben, Samsun'a çıktığım gün elimde maddî hiçbir kuvvet yoktu. Yalnız büyük Türk Milletinin asaletinden doğan ve benim vicdanımı dolduran yüksek ve manevî bir kuvvet vardı. İşte ben bu ulusal kuvvete, bu Türk Milletine güvenerek işe başladım" sözleri, O'nun kurtuluş yolunda, ulusal birliği gerçekleştirmek düşüncesiyle çıktığı Anadolu yolculuğunda Türk Ulusu'na duyduğu güveni ortaya koymaktadır.

Ulusal savaşımın bayrağını açmak için beklediği fırsat, 9. Ordu Müfettişliğine getirilmesi ile karşısına çıktı ve 19 Mayıs 1919'da ulaştığı Samsun'da kısa bir süre kaldıktan sonra 28 Mayıs 1919'da gittiği Havza'da, tüm komutanlara, üst kademedeki yöneticilere ve ulusal kuruluşlara gizli bir genelge yayımlayarak, işgal karşısında bütünleşme çağrısında bulundu.

22 Haziran 1919'da Amasya'da yayımladığı genelgede, "Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır" ilkesine yer vererek, Sivas Kongresi'ni toplantıya çağırdı. İngilizlerin baskısı sonucu müfettişlik görevinden alınmak istenmesi üzerine, askerlikten ve resmî görevinden ayrılma kararı alan Mustafa Kemal, 8 Temmuz 1919'da bir duyuruyla, tüm gücüyle Anadolu'nun bağımsızlık savaşı için çalışacağını açıkladı.

23 Temmuz-7 Ağustos 1919 günlerinde, geleceğimizin sağlam temeller üzerinde biçimlenmesinin yolunu açan Kurtuluş Savaşı'nın temel ilke ve yöntemlerinin belirlendiği, Erzurum Kongresi'ni topladı. Bölgesel konuları görüşmek için toplanan Kongre'de ülkenin tümünü ilgilendiren önemli kararlar alınarak ulusal savaşımın esas programı hazırlandı.

Mustafa Kemal 7 Ağustos 1919'da Kongre'nin kapanışı nedeniyle Kongre heyetine yaptığı konuşmada, esaslı kararlar alındığını ve dünyaya Ulusumuzun varlığı ve birliğinin gösterildiğini, tarihin bu Kongre'yi ender ve büyük bir eser olarak kaydedeceğini söyleyerek, toplantının önemini ortaya koydu.

4-11 Eylül 1919 günleri arasında toplanan ve Ulusumuzun, birlik ve dayanışma içinde bağımsızlığından hiçbir koşulda ödün vermeyeceğini dünyaya duyuran Kongre olma özelliği taşıyan Sivas Kongresi'nde, manda yönetimi tümüyle reddedildi. Erzurum Kongresi kararları genişletilerek, Misak-ı Millî görüşü yinelendi. Tüm ulusal direniş örgütleri "Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti" adı altında birleştirildi. Yurdumuzun tamamını temsil eden Heyeti Temsiliye'nin başkanlığına seçildi.

20-22 Ekim 1919'da İstanbul'dan gelen Bahriye Nazırı Salih Paşa'yla Amasya'da görüştü. Anadolu'da başlatılan ulusal savaşımın İstanbul Hükûmeti tarafından tanınması yönünden büyük önem taşıyan Amasya Protokolü imzalandı.

7 Kasım 1919'da, İstanbul'da toplanması kararlaştırılan Osmanlı Meclisi için Erzurum'dan milletvekili seçildi.

27 Aralık 1919'da, Heyeti Temsiliye üyeleriyle birlikte geldiği Ankara, bu tarihten sonra Türk Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın önemli kararlarının alınarak, tüm Anadolu'ya yayıldığı önemli bir merkez oldu.

İstanbul'un, 16 Mart 1920'de resmen işgal edilmesi üzerine, Mustafa Kemal, bu hareketin haksız ve hükümsüz olduğunu belirterek, kapanan Meclis'in Ankara'da açılacağını tüm dünyaya ilân etti.

Mustafa Kemal, 19 Mart 1920'de yayınladığı bir genelgeyle, ulusun yeniden seçeceği temsilcilerle kurulacak yeni Meclis'in ulusun bağımsızlığını ve devletin kurtarılmasını sağlayacak önlemleri alacağını ve uygulayacağını duyurdu. Bu genelgenin ardından ülkenin her yerinde seçimler yapıldı ve Ankara'da toplanacak Millet Meclisi'nin hazırlıkları tamamlandı.

Böylece ulusal istenci gerçekleştiren ilk Meclis 23 Nisan 1920'de Ankara'da toplandı ve Mustafa Kemal Meclis Başkanlığı'na seçildi.

Bağımsızlık savaşımının askerî ve siyasî önderi ve ileri görüşlü kişiliğiyle davanın beyni olan yüce önder, 11 Mayıs 1920'de İstanbul Hükûmeti tarafından ölüm cezasına çarptırıldı.

Bir an önce kurulmasına büyük önem verdiği düzenli ordu ilk başarısını, 11 Ocak 1921'de, I. İnönü, 31 Mart 1921'de de II. İnönü zaferlerini kazanıp, Yunanlıların geri çekilmek zorunda kalmasıyla elde etti.

Meclis'te uzun görüşmeler sonucu 20 Ocak 1921'de ilk anayasa olan Teşkilat-ı Esasiye Kanunu kabul edildi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni, Misak-ı Milli'ye ve Anayasa'nın ilkelerine uygun biçimde çalışır duruma getirebilmek için, 10 Mayıs 1921'de Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu'nu kurdu. Grubun seçilerek göreve getirilen başkanı Mustafa Kemal'di.

5 Ağustos 1921'de, Mustafa Kemal'in, geniş yetkiler verilerek üç ay süre ile Başkomutanlık görevine getirilmesini sağlayan yasa kabul edildi. "Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça, terk olunamaz." anlayışı ve direktifiyle 23 Ağustos-13 Eylül günleri arasında, 22 gün 22 gece süren çarpışmalardan sonra Yunan Ordusu Sakarya Nehri'nin doğusunda tümüyle yenilgiye uğratıldı. Sakarya Zaferi'nin ardından, TBMM'nin çıkardığı bir yasayla, savaştaki üstün başarısından dolayı Yüce Önder Mustafa Kemal'e 19 Eylül 1921'de "mareşallik" rütbesi ve "gazi" unvanı verildi.

26-30 Ağustos 1922 günleri arasında Mareşal Gazi Mustafa Kemal komutasındaki Başkomutan Meydan Muharebesi, Türk Ordusu'nun kesin zaferiyle sonuçlandı. Başkomutan'ın "Ordular ilk hedefiniz Akdeniz'dir, ileri!" emriyle Türk Ordusu, büyük bir moral ve güç ile İzmir yönünde ilerledi. 9 Eylül 1922'de çekilen düşman kuvvetlerinin İzmir'de yenilgiye uğratılmasıyla, 4 yıl süren Ulusal Kurtuluş Savaşımı amacına ulaştı.

3 Ekim 1922'de imzalanan ve 11 Ekim 1922'de yürürlüğe giren Mudanya Ateşkes Antlaşması ile savaş durumu sona erdi. Barış Antlaşmasının koşullarını görüşmek üzere Lozan'da yapılacak konferansa İtilaf Devletleri'nin İstanbul Hükûmeti'ni de çağırması üzerine, 1 Kasım 1922'de TBMM'nce alınan "Milletin saltanat ve hâkimiyet makamı yalnız ve ancak TBMM'dir" kararıyla saltanat kaldırıldı.

Varlığından büyük güç aldığı annesi Zübeyde Hanım'ı 15 Ocak 1923'te kaybeden Gazi Mustafa Kemal, acısına karşın, Ulusuna olan görev ve sorumluluklarını yerine getirmek için çalışmalarına ara vermedi.

29 Ocak 1923'te Gazi Mustafa Kemal, Latife Uşaklıgil ile 5 Ağustos 1925'e kadar sürecek evliliğini yaptı.

17 Şubat 1923'te İzmir'de ilk Türkiye İktisat Kongresi'nin açılışını yapan Gazi Mustafa Kemal, çağdaşlaşma yolunda, iktisadî kalkınmanın gerekliliğini vurgulayarak, siyasî ve askerî zaferlerin, ekonomik zaferlerle desteklenmeden, kısa süreli olacağına dikkat çekti.

24 Temmuz 1923'te imzalanan Lozan Antlaşması'yla, Devletimizin uluslararası alanda siyasal, hukuksal, ekonomik ve toplumsal ilişkileri yeniden düzenlendi. Yeni Türk Devleti'nin varlığının, egemenliğinin ve bağımsızlığının tanınmasını sağlayan Lozan Antlaşması ile Misak-ı Millî sınırları İtilaf Devletlerince resmen kabul edildi.

Gazi Mustafa Kemal'in, "Lozan Antlaşması, Türk milleti aleyhine asırlardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşması'yla tamamlandığı zannedilmiş büyük bir suikastin yıkılışını ifade eden bir vesikadır." sözleri, Lozan'ın tarihimizdeki yerini ve önemini gözler önüne sermektedir.

13 Ağustos 1923'te, Gazi Mustafa Kemal, ikinci kez TBMM Başkanlığı'na seçildi. 9 Eylül 1923'te, Cumhuriyet Halk Fırkası'nı kurdu. TBMM'nin aldığı bir kararla yeni devletin başkenti, 13 Ekim 1923'te Ankara oldu.

Ulusal egemenlik esasının tam olarak ancak cumhuriyet yönetimiyle olanaklı olacağını düşünen Gazi Mustafa Kemal, 27 Eylül 1923'de Neue Freie Presse muhabirine verdiği demeçte "Yeni Türkiye Anayasasının ilk maddelerini sizlere tekrar edeceğim: Hakimiyet Kayıtsız şartsız milletindir. Yürütme kudreti, yasama yetkisi milletin tek ve gerçek temsilcisi olan mecliste toplanmıştır. Bu iki kelimeyi bir kelimede anlatmak mümkündür: Cumhuriyet..." diyerek Cumhuriyet'in kurulmasının yakın olduğu işaretini verdi.

Gazi Mustafa Kemal 28 Ekim akşamı Çankaya Köşkü'nde yemeğe davet ettiği arkadaşlarına "Yarın Cumhuriyet'i ilân edeceğiz" diyerek, kurtuluş sürecinde temelleri adım adım atılan ve ulusal egemenliğe dayanan yeni yönetim biçimini yaşama geçirme zamanının geldiğini ortaya koydu. O gece, İsmet İnönü ile birlikte bir yasa tasarısı hazırladılar. 1921 Anayasa'sının 1. maddesinin sonuna "Türkiye Devletinin hükûmet biçimi cumhuriyettir" cümlesini ekleyerek, ilgili maddelerdeki gerekli değişiklikleri kaleme aldılar.

29 Ekim günü toplanan Halk Fırkası Genel Kurulu'nda konuşan Mustafa Kemal, hükûmet krizi ve bunun çözümü için Anayasa'nın 1, 2, 4, 10, 11, 12. maddelerinin değiştirilmesini ve hükûmetin şeklinin Cumhuriyet olmasını öngören teklifi sundu. Parti toplantısında kabul edilmesinin ardından Anayasa Komisyonu'nda incelenen tasarı İsmet İnönü'nün, ivedilikle görüşülmesi önerisi üzerine okundu ve ivedilikle görüşüldü: Meclis 29 Ekim 1923 günü saat 20.30'da Cumhuriyet'i ilân etti.

Ardından Cumhurbaşkanı seçimi için oylama yapıldı ve sonucu İsmet Paşa Meclis'e şöyle bildirdi.

"Türkiye Cumhuriyeti Başkanlığı için yapılan oylamaya 158 kişi katılmış ve cumhurbaşkanlığına, 158 üye oybirliği ile Ankara Milletvekili Gazi Mustafa Kemal Hazretleri'ni seçmişlerdir."

Atatürk'ün "Türk Mileti'nin karakter ve adetlerine en uygun idare cumhuriyet idaresidir" dediği Cumhuriyet'in kuruluşu tüm yurtta coşkuyla karşılandı.

Kazandığı zaferleri, "daha büyük gayelere ulaşmak için gerekli vasıta" olarak niteleyen Gazi Mustafa Kemal, başarılarının ardından devlet yapısında ve toplum yönetiminde büyük reformların yapılmasına öncülük etmesinin yanı sıra, çağdaş yaşam anlayışının temellerini de attı.

Bu yaklaşımla ilk olarak, 3 Mart 1924'te Cumhuriyet'in çağdaş yönetim anlayışıyla örtüşmeyen Halifelik ile Şer'iye ve Evkaf Vekâleti kaldırıldı. Böylece lâik hukuk sistemine geçiş sürecinde önemli bir adım atılmış oldu.

3 Mart 1924'te Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun kabul edilmesiyle, her kademedeki okullarda eğitim birliği sağlandı. Medreseler kapatılarak, ulusal, lâik ve çağdaş eğitim kurumlarıyla Türkiye Cumhuriyeti gelişimini sürdürdü.

Art arda yaşama geçirilen devrimlerin Devletin siyasal ve toplumsal düzeninde gerçekleştirdiği köklü değişikliklere bağlı olarak, 20 Nisan 1924 günü Türkiye Cumhuriyeti'nin ikinci anayasası kabul edildi.

Köylüyü Türkiye'nin gerçek sahibi ve efendisi olarak niteleyen ve tarım ile sanayinin birarada gelişiminin istikrarlı ve planlı kalkınmanın temeli olduğuna inanan Gazi Mustafa Kemal, modern tarıma öncülük etmek amacıyla 1925 yılında Atatürk Orman Çiftliğini kurdu.

Gazi Mustafa Kemal, 24 Ağustos 1925'te, Kastamonu'ya yaptığı gezide şapka giyerek, bu çağdaş simgeyi Ulusuna tanıttı. 25 Kasım 1925'te, Ulus'un içinde bulunduğu büyük değişim ve dönüşüm sürecinin uzantısı olarak Şapka Yasası kabul edildi.

30 Kasım 1925'te tekke ve za'viyeler ile türbeler kapatıldı ve türbedarlıklar ile birtakım unvanların kaldırılmasına dair Yasa kabul edildi.

Batı dünyasıyla kurulan ilişkilerde, takvim ve zaman ölçülerinin farklılığından kaynaklanan sorunlar, 26 Aralık 1925'te milâdî takvim ve 24 saat esasına geçilmesiyle aşıldı. 26 Mart 1931 gününde kabul edilen Yasa'yla metre ve kilogram gibi çağdaş uzunluk ve ağırlık sistemlerinde uluslararası standarda ulaşıldı.

17 Şubat 1926'da, Mecelle ve Şer'i Hukuk yerine Türk Medenî Kanunu kabul edildi. Kadınlarımızın yasalar önünde erkeklerle eşit haklara sahip olması, çok eşliliğin yasaklanması, medenî nikâh zorunluluğunun getirilmesi, mahkeme yoluyla boşanma gibi değişiklikler, Türk toplumunu çağdaş hukuk anlayışı ve yaşam biçimi ile tanıştırdı. Türk kadını 1930'da belediye, 5 Aralık 1934'te de milletvekili seçimlerinde seçme ve seçilme haklarını elde etti.

1926 Haziranı'nda Gazi Mustafa Kemal'e İzmir'de düzenlenmesi tasarlanan suikast girişimi önceden haber alınarak önlendi ve düzenleyicileri tutuklandı. Yüce önder bu girişimi, Anadolu Ajansı'na, "Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet pâyidar kalacaktır" sözüyle değerlendirdi.

30 Haziran 1927'de askerlikten emekli oldu.

Toplumların hafızasının canlı tutulmasının, ulusal birliğimiz ve aydınlık geleceğimiz için taşıdığı önemin bilinciyle, Samsun'a çıktığı andan başlayarak, Kurtuluş Savaşı'nın tüm evrelerini, Cumhuriyet'in kuruluşunu ve devrimlerini, sorumlu devlet adamı kişiliğiyle Büyük Nutuk adlı yapıtında topladı. 15 Ekim 1927'deki Cumhuriyet Halk Fırkası'nın İkinci Kurultayı'nda "Büyük Nutuk"u okudu. Büyük Nutuk'un sonunda, Türkiye Cumhuriyeti'ni, her zaman güvendiği Türk gençliğine emanet etti.

1 Kasım 1927'de ikinci kez Cumhurbaşkanlığı'na seçildi.

10 Nisan 1928'de, 1924 Anayasası'ndan "Türkiye Devleti'nin dini İslâmdır" hükmü çıkarıldı. 1937 yılında ise, Türkiye'nin lâik bir devlet olduğu ilkesi Anayasa'ya kondu.

24 Mayıs 1928'de, uluslararası rakamlar, 1 Kasım 1928'de de yeni Türk harfleri kabul edildi. O Ulusu'nun "Başöğretmeni"ydi ve yeni harfleri, çıktığı gezilerde yurttaşlarına tanıtma görevini üstlendi.

4 Mayıs 1931'de üçüncü kez Cumhurbaşkanlığı'na seçildi.

Türk Ulusu'nun büyüklüğüne inanan Gazi Mustafa Kemal, onun çağdaş uluslar arasında yer alabilmesi için önce tarihini bilmesi ve geçmiş birikimlerini ilk kaynaklardan kendisinin araştırarak öğrenmesi gerektiğine inanıyordu. Bu anlayışın uzantısı olarak çıkarılan yönergeyle, 12 Nisan 1931'de Türk Tarih Kurumu kuruldu.

Türkiye Cumhuriyeti'nin temelinin kültür olduğunu belirten Ulu Önder, Türk dilinin güzelliğini ve zenginliğini ortaya çıkarmak ve onu gerçek değerine eriştirmek amacıyla, 12 Temmuz 1932'de Türk Dil Kurumu'nun kurulmasını sağladı.

26 Haziran 1934'te çıkarılan Soyadı Yasası ile TBMM tarafından Türk Ulusu'nun Yüce Önderine "Atatürk" soyadı verildi.

1 Mart'ta, 1935'te dördüncü kez Cumhurbaşkanı seçildi. Aynı yıl Cuma günleri yapılan hafta tatili Pazar olarak değiştirildi.

5 Şubat 1937'de, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin dayandığı temelleri oluşturan cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik, lâiklik, devrimcilik ilkeleri Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nda değişmez ve değiştirilmez yerini aldı.

Türkiye Cumhuriyeti'nin izlediği barışçı politikayı, "Yurtta Sulh, Cihanda Sulh" sözleriyle özetleyen Atatürk, bölgede barışın sağlanıp korunmasına büyük önem verdi. 1932'de Milletler Cemiyeti'ne giren Türkiye, 1934'te Balkan, 1937'de de Sadabad paktlarını imzaladı. 20 Temmuz 1936'daki Montreux Anlaşması'yla, Boğazlar Komisyonu kaldırılarak, yetkisi Türkiye'ye verildi.

Atatürk'ün çözümü için büyük uğraş verdiği konulardan biri de Hatay sorunu oldu. 2 Eylül 1938'de Hatay'da bir Türk Cumhuriyeti kuruldu. Hatay Millet Meclisi 29 Haziran 1939 gününde oybirliğiyle aldığı kararla Türkiye Cumhuriyeti'ne katıldı. 7 Temmuz 1939 gününde çıkarılan bir yasa ile de Hatay ili kuruldu ve anavatana katılma işlemi kesinleştirildi.

Yoğun çalışmalar sonucu sağlık durumunun gittikçe bozulması üzerine hastalığıyla ilgili olarak Cumhurbaşkanlığı tarafından ilk resmî bildiri, 31 Mart 1938'de yayımlandı.

15 Eylül 1938'de vasiyetini hazırlattı. Sağlık durumuna ilişkin raporların yayımlanmasına, 16 Ekim 1938'de başlandı. 10 Kasım 1938'de Dolmabahçe Sarayı'nda saat 09.05'te, ardında gözü yaşlı bir ulus bırakarak son nefesini verdi.

Tarihe malolmuş saygın kişiliğiyle, insanlığın yetiştirdiği unutulmaz liderler arasındaki yerini alan Atatürk'ün ölümü yalnız Türk Ulusu'nu değil, tüm dünyayı derinden üzdü.

Naaşı 21 Kasım günü geçici istirahatgâhı Etnografya Müzesi'ndeki katafalka yerleştirildi. Cenaze törenine tüm dünyadan özel temsilciler katıldı. Cumhuriyet Halk Partisi, ölümünden bir yıl sonra olağanüstü kurultayında, büyük kurucusunun "Ebedî Şef" olarak sonsuza dek yaşatılmasını kararlaştırdı.

Ölümünün 15. yılında, 10 Kasım 1953'te, naaşı büyük bir törenle Anıtkabir'deki ebedi istirahatgâhına defnedildi.

Eşsiz lider, komutan, devrimci, siyaset ve devlet adamı olarak tüm insanlık için esin kaynağı olan Atatürk, doğumunun 100. yılında Türkiye'de ve dünyada törenlerle anıldı. UNESCO'nun aynı yılı Atatürk Yılı olarak ilan etmesi Ulusumuz için övünç kaynağı ve Yüce Önder'in saygın kişiliğine yakışan bir davranış oldu.

Sömürge halklarına, bağımsızlıklarını kazanmaları savaşımında yol gösteren; tüm İslâm dünyasında ise, lâikliğin ilk kez başarıyla yaşama geçirilmesinde Türkiye'nin model olmasını sağlayan Gazi Mustafa Kemal Atatürk, eserleri ve düşünceleriyle, Türk Ulusu'nun ve başka ulusların geleceğine ışık tutmayı sürdürmektedir.


Türkiye`de Saat: 05:27 .

Powered by: vBulletin Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320 321 322 323 324 325 326 327 328 329 330 331 332 333 334 335 336 337 338 339 340 341 342 343 344 345 346 347 348 349 350 351 352 353 354 355 356 357 358 359 360 361 362 363 364 365 366 367 368 369 370 371 372 373 374 375 376 377 378 379 380 381 382 383 384 385 386 387 388 389 390 391 392 393 394 395 396 397 398 399 400 401 402 403 404 405 406 407 408 409 410 411 412 413 414 415 416 417 418 419 420 421 422 423 424 425 426 427 428 429 430 431 432 433 434 435 436 437 438 439 440 441 442 443 444 445 446 447 448 449 450 451 452 453 454 455 456 457 458 459 460 461 462 463 464 465 466 467 468 469 470 471 472 473 474 475 476 477 478 479 480 481 482 483 484 485 486 487 488 489 490 491 492 493 494 495 496 497 498 499 500 501 502 503 504 505 506 507 508 509 510 511 512 513 514 515 516 517 518 519 520 521 522 523 524 525 526 527 528 529 530 531 532 533 534 535 536 537 538 539 540 541 542 543 544 545 546 547 548 549 550 551 552 553 554 555 556 557 558 559 560 561 562 563 564 565 566 567 568 569 570 571 572 573 574 575 576 577 578 579 580