|
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
08-02-2007, 08:47 | #1 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
|
Liberal Basın Anlayışı İfade özgürlüğü düşüncesi, liberal siyasal düşünce ile birlikte gelişen, özgürlükler silsilesinin bir parçasıdır. Bireyin öne çıkması ve öneminin vurgulanması, ortaçağ hristiyan felsefesinin yıkılması ile birlikte gelişmiş, Locke tarafından siyasal düşüncenin içine yerleştirilmiştir. Hiç kimsenin bir diğerinin hayatına, sağlığına, özgürlüğüne mülkiyetine zarar vermemesi gerektiğinin savunan Locke’un düşüncesi, Avrupa’yı ve Amerika’daki bağımsızlık hareketlerini etkilemiştir. Lock basın özgürlüğü düşüncesine giden yolu açmış ve yeni bir dil paradigmasının öncüsü olmuştur. Klasik liberalizmin kurucusudur. İşaret ve gönderge ikiliğini ilk vurgulayan kişidir. Daha sonra Adam Smith (1776’da) The Wealth of Nations kitabıyla “bırakınız yapsınlar” kapitalist anlayışın temelini atmıştır. Keane’in faydacılık kuramına göre her tür sansür, yönetilenlerin mutluluğunun en üst düzeye çıkarılmasını engelleyen bir devlet karışımıdır. J.S. Mill baskının sadece yöneticilerden değil, çoğunluğun tiranlığından da gelebileceğini vurguladı. Faydacıların ve Mill’in görüşleri çoğulcu düşüncenin temellerini atarken, basın özgürlüğü de çoğulculuğun ayrılmaz bir parçası haline geldi. Çoğulcu liberal düşünceye göre basın: yasama, yürütme ve yargının yanında 4. güç olarak nitelenmiş ve temsili demokrasilere yönelen eleştirilere bir yanıt olmuştur. Burada basının rolü “watch dog” bekçi köpeği gibi hükümeti denetlemek ve halkı haberdar etmektir. Basın aynı zamanda halkı günün önemli sorunları ve çözüm yolları konusunda bilgilendirir. Ayrıca baskı gruplarına dayanan çoğulcu demokrasilerde farklı çıkarların biraraya gelerek örgütlenmesinde ve baskı gruplarının sesini duyurmasında da basının vazgeçilmez bir önemi vardır. | ||
|
08-02-2007, 08:49 | #2 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Profesyonel gazetecilik normları bu anlayış çerçevesinde oluşmuştur. Bu normlar arasında en önemli olanı nesnellik (objectivity) ilkesidir. 1800’lerin ortasında gerçek anlamda popüler basının ortaya çıkmasıyla nesnellik ilkesi yansız bir dünya görüşünü anlatmak için kullanıldı, 1900’lerin başında ciddi ve güvenilir haberciliğin ayrılmaz bir parçası haline geldi. Nesnellik ilkesi ile birlikte gelişen diğer bir profesyonel norm ise, haberin olaya ilişkin olması (factual / facticity) gerektiği idi. Fact / opinion ayrımı yapıldı, tarafsızlık ve dengelilik anlayışı vurgulandı. Locke’dan faydacılardan ve çoğulcu düşünceden beslenerek dönüşen basın özgürlüğü düşüncesini paylaşanlara göre özgürlük devletin doğrudan karışımının olmamasıdır. Düşüncelerini doğrulamak amacı ile gazetelerin siyasal partilerden kopmasını ve mali özerkliğe kavuşmasını vurguladılar. Özgür basın savunucuları, bu özgürlüğü devlet karışımının yokluğu ile özdeşleştirdiler, basının kendi kendini sansür etmesini hesaba katmadılar. Ayrıca bu yaklaşım bireyi özgürleşimci bir bakış açısı ile ele almaz. 20. yy’da liberal bireycilik anlayışı dilbilimden, psikanalizden, ideoloji kurumlarındaki gelişmelerden kaynaklanan yeni yaklaşımlar ışığında sorgulandı ve ussal, bütünlüklü birey anlayışı, yerini değişen ve dönüşen, sürekli yapılaşma halinde olan bir özne anlayışına bıraktı. Dolayısıyla liberal teorinin ve liberal gazetecilik anlayışının öncüllerini oluşturan yaklaşımlar sarsıldı. | ||
08-02-2007, 09:11 | #3 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Bir inceleme alanı olarak gazetecilik Habercilik işi artık sadece yazılı basının tekelinde değildir. Radyo ve tv, günlük gazetelerin yerini almıştır. Talebin görsel basından yazılı basına kaymasını Garnham (1983, 1990): 1 – tüketim zamanı 2 – Tüketimin mali yönü 3 – tüketim için yeterli kültürel donanım unsurlarıyla açıklar. Radyo ve tv haberciliği gazetecilik anlayışına format değişiklikleri dışında yeni birşey getirmez. Nesnellik ilkesi, tarafsızlık ve dengelilik anlayışı, fact / opinion ayrımı haberin yansız olması gerektiği konusundaki yaygın kabul, hem yazılı basının hem de radyo tv gazeteciliğinin doğrularını oluşturmaktadır. Tarafsızlık gazetecinin kendi görüşlerini açıkça yazmamasıdır, dengelilik farklı görüşlere eşit oranda yer vermesi gerektiği. Haberin olaya ilişkin, yorumun köşe yazarlarına ait olduğuna dair yaygın bir kanı vardır.
| ||
08-02-2007, 09:11 | #4 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Haber araştırmalarında yeni anlayışlar İletişim teknolojilerindeki gelişmelerle birlikte değişen izleyici talebi, habercilik anlayışına da yeni bir dil ve format getirmiştir. Tv haberciliği ile birlikte nicel bir değişim söz konusu olmuştur. Pek çok araştırmacı, haberi bir öykü anlatım biçimi olarak ele alıp incelemiştir. (Tuchman 1978 Davis 1993) Kimileri de haberleri diğer medya türleri ile ortak özellikleri ile ele almak gerektiğini vurgulamışlardır. (Elliot, Murdock ve Schlesinger, 1986; Fiske 1987) Haber, metinlerarası okumaya olanak veren “açık bir metin midir”? yoksa metin yapısı içinde öne çıkan ve inanılırlık kazanan egemen söylemlerin kurduğu “kapalı bir metin midir”? sorularına henüz net bir açıklama bulunamamıştır. Tuchman 1978, Moloth and Lester 1988, Fishman 1988 ilk kez katılmalı gözlemle medya kuruluşlarını inceleyen araştırmacılardır. Eleştirel yaklaşımla içerik çözümlemesi ilk kez haber çalışmalarında bir araya getirilmiştir. 1980 sonrası dilbilim kökenli pek çok arş’çı haber söylemi üzerine çalışmalar yapmıştır. Haber konusunda çalışan akademisyenler ve medya eğitimi alanlar; haberin anlatı yapısını ve alımlanma süreçlerini toplumsal güç / iktidarın kurulmasındaki rolü açısından sorgulayan bir bakış açısı ile ele almalıdır. Haberi alımlama süreçleri ile ilişkilendiren söylem analizleri kültürel çalışmalarlar birlikte gelişmiş, 1970 ve 80 sonrasında yaygınlık kazanmıştır. Post yapısalcı anlayış ile işaret söylem ve özne kavramlarının tanımlanma biçimleri eleştirel haber çözümlemelrine taşınmıştır. | ||
08-02-2007, 09:12 | #5 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Medya ve haber çalışmalarında temel kuramsal eğilimler Medya araştırmaları ve haber konusunda yapılan çalışmalarda, nicel yöntembilimden, nitel yöntembilime doğru bir kayış vardır. Bu kayış, kitle iletişim paradigmasından, daha genel ve bütünlüklü bir iletişim anlayışına kayışa işaret eder.ABD’de ortaya çıkan davranışçı ve görgücü gelenek, Almanya’da II. Dünya Savaşı öncesi Frankfurt okulu, Fransa’da gelişen yapısalcı ve post yapısalcı yaklaşımlar ve nihayet 1970 sonrasında İngiltere’de ortaya çıkan kültürel çalışmalar, farklı disiplinlerden gelen kurumların kesişmesi ile olmuştur. Nicel yöntembilim ve ABD medya çalışmaları ABD’de iletişim araştırmalarının gelişiminde iki farklı yönseme vardır. Bunlar: Chicago okulunun pragmatist geleneği ve Lazarsfeld’in görgücü sosyolojisidir. Pragmatist gelenek içinde egemen olan arayış, bir demokrasi inancına dayanıyordu. ABD’de 1900’lerin başında eleştiri basın etiğinin iyiliştirmeye yönelikti, bilimin amacı demokratik hedeflere hizmet olarak görülüyordu. 1940 sonrasında ABD’de yapılan medya çalışmalarında Shannon ve Weaver’ın doğrusal modeli ve Lasswell’in sorularla formülleştirdiği habercilik anlayışı egemen oldu. | ||
08-02-2007, 09:12 | #6 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Neumann (1983) ABD’deki görgücü geleneği şöyle özetliyor: 1 – Araştırmalarda üzerinde durulan sorun özgün medya içeriklerinin doğrudan kısa dönemli etkileri oldu 2 – Araştırmalarda laboratuar çalışmalarına yönelik deneysel yöntem benimsendi. 3 – Bu çalışmalarda yazılı basının etkileri temel sorunu oluşturuyordu. 4 – Bireyin tutum ve davranışı üzerinde medyanın etkileri olup olmadığına bakıldı, daha geniş toplumsal ortam gözardı edildi. Nicel yöntembilim anlayışını benimseyen sosyal bilimciler en çok siyaset bilimi, sosyoloji ve sosyal psikolojiden etkilendiler. ABD’de sosyal bilimlerini medya çalışmalarının bütünsel toplumsal analize yönelik Marksist bakış açısının uzağında gelişmesinin en önemli nedenlerinden birisi, uzun zaman etkisini koruyan Komünizm korkusudur. Metin çözümlemelerinde nicel yöntembilimden nitel yöntembilimlere geçiş Medya çalışmalarında göze çarpan iki temel eğilim vardır: 1 – Nicel yöntembilimden nitel yöntembilime doğru yaşanan kayış 2 – Sosyal bilimler ağırlıklı kitle iletişim kavramından, insani bilimleri de içine alan disiplinlerarası geniş bir iletişim kavramına doğru yaşanan hareket. Jensen (1991)’a göre nicel analiz teknikleri, metni bağlamından yalıtarak ele almakta, metne dışarıdan bakmakta, tekrar üzerinde durmakta ve ölçümlere dayanmaktadır. Nitel analiz ise bağlam üzerinde durmakta, metni içsel bir bakışla ele alıp yorumlamakta, iletişim sürecini kompartmanlaştırmadan ele almakta, oluşum ve anlam üzerinde durmaktadır. Jensen nicelden nitel yöntembilime geçişteki önemli etkenleri şöyle sıralar: 1 – Ampirik tekniklerin zayıf yönlerinin sorgulanmaya başlanması 2 – İnsani bilimler, antropoloji ve kültürel çalışmalardaki gelişmeler 3 – Kitle iletişimin söylemsel bir olgu olarak kavranması 4 – Post endüstriyel, post modern ve bilgi toplumu kavramsallaştırmalarının etkisi 5 – 20. yüzyılda yaşanan dilbilimsel dönüşüm. | ||
08-02-2007, 09:12 | #7 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Haber üretim süreci üzerine yapılan nitel analizin öncüsü 1979’da Gans’ın kapsamlı çalışmasıdır. Medya metin analizlerinde insani bilimler ve dilbilim ile yakınlaşmanın etkisi sonucu içerik çözümlemesinden, söylem çözümlemesine yönelik bir eğilim görülmüştür. İçerik çözümlemesi İçerik çözümlemesi, öncelikle araştırmacının temel varsayımı çerçevesinde oluşturulan bir kategorileşme işlemidir. İçerik çözümlemesinde ilk adım araştırma sorusunun ve varsayımların belirlenmesidir. Örn: “Medya, şiddet ve kadın” başlıklı araştırmada kadına yönelik şiddet haberlerinden yararlanarak, hangi kadınların ne tür şiddet olaylarına maruz kaldıkları ve kadınlara yönelik şiddet olaylarına ilişkin haberlerin nasıl verildiğini ortaya koymaya çalışacaktır. (Aziz vd., 1994, aktaran, İrvan 2000) İçerik çözümlemesinde sayılan en küçük birime çözümleme birimi denir. Sözcükler, haber başlıkları, cümleler, karakterler, temalar, görsel ögeler, metinlerin tamamı amaca göre çözümleme birimi olarak alınabilir. Çözümleme birimlerinin yerleştirileceği kategorilerin inşaası ve tanımlanması çok önemlidir. (İrvan 2000) Örneğin yazılı basında hangi konuların haber olduğuna ilişkin bir çalışma yapılıyorsa, bu çalışmada kullanılacak kategoriler, iç politika haberleri, dış politika haberleri, ekonomi haberleri, polis adliye haberleri, sanat ve kültür haberleri, sağlık haberleri, doğal afetler, kaza haberleri, magazinel haberler ve spor haberleri olabilir. (İnal 1996) Bu kategoriler araştırmacının kuramsal ve ampirik birikimleri ve varsayımları doğrultusunda önceden oluşturulur. Kategorilerin oluşturulmasında Hosti (1996, aktaran İnal 1996)’nın önerdiği 5 temel ilke vardır: | ||
08-02-2007, 09:13 | #8 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| 1 – Kategorilerin kesişmemesi (exculsiveness) ilkesi: Bu ilkeye göre her çözümleme birimi (sözcük, cümlecik, cümle, tema vb) oluşturulan kategorilerden ancak birisine girmelidir. Kodlayıcılar bu konuda hiçbir kuşku taşımaksızın uygun kategoriyi seçip kodlamayı yapabilmelidirler. 2 – Kategorilerin kapsayıcılığı (exhaustiveness) ilkesi: Çözümlenen her birimin bir kategoriye dahil edilmesidir. 3 – Kategorilerin birbirinden bağımsız olması ilkesi: Bu ilkeye göre, herhangi bir birimin bir kategoriye sınıflanması, diğer birimlerin sınıflama işlemini etkilemektedir. 4 – Belirtilen tüm kategoriler, tek bir sınıflandırma prensibine dayanılarak kurulmalıdır. 5 – Kategoriler araştırmacının amacını yansıtmalıdır. Geçerlilik (validity) ve güvenilirlik (reliability) yalnızca içerik çözümlemesinde değil, tüm araştırma yöntemlerinde sadık kalınması gereken ilkelerdir. Geçerlilik, kullandığımız aracın ölçmek istediğimiz şeyi ölçüp ölçmediğine ilişkin bir sorundur. Elimizdeki cetvel hatalı üretimden dolayı 98 cm uzunlukta ise geçerli değildir. Güvenilirlik ise aracı kullanan herkesin aynı sonucu almasını gerektirir. İçerik çözümlemesinin güvenilir olması için birden çok ve en az üç kodlayıcı bulunmalı ve araştırma birimlerini tutarlı biçimde aynı kategorilere sınıflamalıdırlar. | ||
08-02-2007, 09:13 | #9 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| İçerik çözümlemesine getirilen eleştiriler Berelson (1954, aktaran, İnal 1996) içerik çözümlemesini “İletişimin belirgin (yazılı/açık) içeriğinin objektif, sistematik ve niceliksel tanımlarını yapan bir araştırma tekniğidir.” şeklinde tanımlar. Metinleri yapılanmış bütünler olarak değil de, sayılabilir birimlere ayırarak ele alan içerik çözümlemesi, kuramsal ve yöntemsel sorunları da beraberinde getirmektedir. Chandler (1999, aktaran İrvan 2000)’e göre bir metinde en sık tekrarlanan birimin en önemli ya da en anlamlı birim olduğunu savunmak için hiçbir neden yoktur, çünkü metin yapılanmış bir bütündür. Köşe yazarlarının, demokratik değerleri ne oranda benimsediklerine ilişkin bir araştırma yapıldığını, sınıflandırma birimi olarak da demokrasi, çoğulculuk, liberal haklar ve kişi özgürlükleri, katılım vs. gibi sözcükler seçildiğini varsayalım. Bu sözcüklerin metin içersinde kaç kez kullanıldığının sayılması, yazarlarının demokratik katılımcı değerleri benimseyip benimsediklerine ilişkin anlamlandırma sürecini yansıtmaz. (İnal 1996) Bir başka eleştiri, kategorilerin hazırlanma sürecinde, araştırmacının öznelliği konusundadır. Mc Quail (1983, aktaran, ;İnal 1996) uygulamadan önce bir kategori sistemi inşa etmenin, araştırmacının içeriğe bakmaksızın, kendi anlam sistemini empoze etme riskini taşıdığını, anlamı özgün metinden bütünüyle farklı olan yeni bir metnin ortaya çıkma riski bulunduğunu belirtmektedir. Bunun dışında kategorileştirme işlemi başlı başına sorunlu bir süreçtir. Örneğin İnal’a göre (1996) bir lise cinayeti hem olumsuzluk, hem beklenilmedik, hem beklentilere uygunluk hem yakınlık kategorilerine girebilir. | ||
08-02-2007, 09:13 | #10 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| İçerik çözümlemesi çalışmalarında sınıflandırılan birimlerin bağlamlarından soyutlanarak ele alınmasının beraberinde getirdiği sorunlardan kısmen de olsa kurtulmak amacı ile, sınıflandırma biriminin yanısıra, bağlama ilişkin bir birimin de seçilmesi önerilmektedir. Örneğin sözcüklerin sınıflandırıldığı bir araştırmada, cümle veya paragraflar bağlam birimi olabilir. Nicel içerik çözümlemesinden nitel çözümlemelere geçişin bir göstergesi de bağlam birimi üzerinde yapılan bu vurgu olmuştur. İçerik çözümlemesi çalışmalarında ideoloji sorunu önyargıların oluşturduğu bilinçli veya bilinçsiz bir yanlılık sorunu olarak görülür. Sumner (1979, aktaran, İnal 1996) içerik çözümlemesinin dayandığı bir dil tartışması ve herhangi bir ideoloji kavramı olmadığını belirtmektedir. Oysa haber çözümlemelerinde ideolojik olan örtük olarak yanlılık kavramı ile anlatılmaya çalışılmıştır. Yanlılığın haberde ortaya çıkarılıp gösterilmesi ise bu yanlılıktan kurtulmanın ilk adımı olarak düşünülmüştür. 1970 sonrasında eleştirel bir anlayışla içerik çözümlemesini kullanan çalışmaların sayısında bir artış olmuştur. 1980 sonrası haber metin analizleri ise haberi bir söylem olarak ele almış, toplumsal güç / iktidarın haber söylemi içinde nasıl kurulduğuna ilişkin bir bakış açısı gittikçe yaygın bir kabul görmeye başlamıştır. | ||
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |