|
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
03-02-2007, 12:43 | #11 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| 1929 Krizinden Çizgiler : Ø Önce bankalar battı. 1929’da 642, 1930 da 1.345 ve 1931 de 2.298 banka iflas etti. Ø 1929 da 22.909 iflas yaşandı. 1932 de bu sayı 31.822ye çıktı. Ø Binlerce kişi intihar etti. Ø 1928 de 100 olan sınai üretim indeksi 54’e indi. Üretim 4 yılda yapı yarıya düştü. Ø 1929 da 1,5 milyon olan işsiz sayısı 1933 de 12,6 milyona çıktı. Ø İşsizlik yardımı isteyen kitleler yürüyüşler düzenlediler. Ø Amerika’nın ihracatı 1929 da 5 milyar 241 milyon dolardan 1932’de 1 milyar 611 milyon dolara geriledi. Dünya ticareti daraldı. Ø Bütün Avrupa ülkelerinde ücretler düştü. İşsizlerin sayısı milyonlara ulaştı. Ø Kriz tarımsal bir ülke olan ve kendi yağıyla kavrulan Türkiye’yi bile etkiledi. Tarımsal ürün fiyatları düştü. İstanbul Borsası bir süre tatile girdi. 3.5. 1970 – 1980 Arası Dış Ticaretin Durumu 1970 ‘li yıllarda, geniş kapsamlı vergi iadesi uygulamaları ile sanayi ürünleri ihracatını özendirici politikaların izlendiği görülmektedir. Ancak, dünya konjonktüründeki olumsuzluklarında bu çabalar yeterli olmamış ve özellikle uygulanan sabit kur politikası, iç talepteki genişleme ve arzın belirli mallarda yetersiz kalması sonucu ihraç edilebilir ürün fazlası daralmış ve Türkiye’nin ihracatının dünya ihracatı içindeki payı sürekli olarak gerileme göstermiştir. Nitekim 1973 yılında %0,24 olan bu oran %0,14 düzeyine kadar gerilemiştir. 1970 ‘li yılların başında ve sonlarında görülen iki büyük Para krizi Türkiye’yi olumsuz yönde etkilemiştir. İhracat gelirinin büyük bir kısmı ancak petrol ithalatını karşılayacak düzeye gelmiştir. Ayrıca 1974 yılı Kıbrıs Barış Harekatı sonrasında ABD’nin ülkemize ambargo koyması dış ticaretimizi olumsuz yönde etkilemiştir. 1970’li yılların sonunda ödemeler dengesindeki açık büyümüş ekonomik ve siyasi istikrarsızlık artmış, döviz darboğazı üretimi durma noktasına getirmiştir. 1977 sonuna kadar dışsal ve içsel faktörler bir arada durgunluk içinde enflasyon eğilimlerine neden oldu. Ödemeler dengesi açıkları, döviz kıtlıkları, kısa dönemli dış borçların gittikçe artan yükü, hammadde, yedek parça ve tüketim malları ithalatını kısıtlayan önemli faktörlerdir. Bu sorunların yanında kamu sektörü açıkları, sürekli azalan kalkınma hızı oranları, yükselen işsizlik, artan sosyal ve ekonomik dengesizlikler ve hızla genişleyen iki rakamlı ve daha sonra üç rakamlı enflasyon oranları da mevcuttur | ||
|
03-02-2007, 12:43 | #12 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| 3. Beş Yıllık Planında uygulandığı bu dönemde, ithalat hızla artarken, ihracat fazla bir gelişme gösterememiştir. 1971 yılında ithalatımız, 1973 yılında is e ihracatımız ilk kez 1 milyar doları aşmıştır. İhracatın mal gruplarına bakıldığında, tarım ürünleri ilk sıralarda yer alırken, sanayi ürünlerinin payında belli bir yükselme yaşandığı ve %27’ler düzeyine yükseldiği görülmektedir. 3.6. 1980 – 1990 Arası Dış Ticaretin Durumu 1980 yılı Türk ekonomisi ve dış ticaret politikaları açısından çok önemli bir dönüm noktasıdır. 1970 ‘li yıllarda yaşanan 2 petrol krizi sonrasında dünya ekonomik konjonktüründe başgösteren olumsuz gelişmelere paralel olarak Türkiye ekonomisinde de yaşanmaya başlayan sorunlar; radikal kararların alınmasını kaçınılmaz hale getirmiştir. Bu nedenle, 24 Ocak kararları olarak bilinen geniş kapsamlı bir paket uygulanmaya konulmuştur. Özetlersek, 1980 yılında Türkiye; ekonomik kalkınma sürecinde yeni bir döneme girmiş oldu. İçe dönük ithal ikamesine dayalı kalkınma politikalarından, dışa dönük ihracat odaklı kalkınma stratejisine geçiş, ekonomik kalkınmanın hızlanmasında önemli bir faktör olarak nazara alınır. 1980 ‘den önce devlet, bazı temel mallarla sanayi mallarının ihracatını arttırmak için bazı sübvansiyonlar vermişti. Fakat bu tedbirler hem yetersizdi hem de genellikle bu tedbirlerle bağdaşmayan diğer ekonomik politikalarla nötr hale geliyordu. Ekonomik liberasyon programı ile sağlanan doğrudan ve dolaylı tedbirler şöylece sıralanabilir: a. İhracat üzerindeki kandidatif kontrollerinin kaldırılması (ihracat lisansı gibi). b. Fiyat kontrolünün kaldırılması. c. İhracatçılara ihraç ettikleri malların bünyesindeki dolaylı vergilerin geri verilmesi. d. İhracat ürünleri imalatçılarına nispeten düşük faizli kredi imkanları sağlanması. e. İhracatçıların belli bir miktar dövizi yurda getirmeyip, yurtdışında bırakabilmeleri (İhracat mallarının üretiminde kullanılan inputların ithalatı için). f. İhracat politikalarının belirli bir yerden yönlendirilmesi. g. İhracat sektöründeki bürokratik prosedürün azaltılması. h. Döviz kurlarının günlük ayarlanması ve böylece ihracatın teşvik edilmesi. | ||
03-02-2007, 12:44 | #13 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Temel amacı ülke ekonomisinin serbest piyasa mekanizması kurallarına göre işlenmesini sağlamak ve dünya ekonomisi ile bütünleşmeyi gerçekleştirmek olan bu ekonomik program ile birlikte, Türkiye; ülke ekonomisini dışa kapalı bir hale getiren ithal ikamesine dayalı sanayileşme stratejisini terk etmiş ve “ihracata dayalı sanayileşme” stratejisini benimsemiştir. İhracatta önem arzeden ulaşım, haberleşme ve diğer altyapı yatırımları hız kazanmıştır. İhracatçılık saygın bir meslek haline gelmiş ve ihracat seferberliği başlatılmıştır. Bu dönemde, ihracat ile ilgili bürokratik engeller büyük ölçüde azalmıştır. Nitekim, 1567 sayılı Türk Parası Kıymetini Koruma kanuni ile ilgili olarak Temmuz 1984 tarihinde çıkarılan Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 30 sayılı Karar, 1989 tarihine kadar kambiyo rejiminin esasını oluşturmuştur. Bu tarihte yapılan değişiklikle her türlü dövizin, ithali serbest bırakılmıştır. 1990 yılında kambiyo rejimi daha da liberalleştirilerek Türk Lirasının konvertibilite özellikleri güçlendirilmiş ve 32 sayılı Karar’da yapılan değişiklikle, TL ile ihracat ve ithalat serbest bırakılmıştır. 24 Ocak 1980 kararları çerçevesinde, gerçekleştirilen devalüasyon sonucu TL’nin değeri ABD doları karşısında %49 oranında düşürülmüş ve iç talep kısılarak ihracata ivme kazandırılması amaçlanmıştır. Sabit kur uygulamasından günlük olarak ayarlanan esnek kur sistemine geçilmiş ve bu sayede gerçekçi kur politikası uygulanmaya çalışılmıştır. Başta parasal ve nakdi teşvikler olmak üzere ihracat değişik destek unsurları ile teşvik edilmiştir. Dış ticaret rejiminin liberalleştirilmesi 1983 yılından sonra artan bir hızla sürdürülmüş, ithalatta pozitif listeden, negatif listeye geçilmiş, miktar kısıtlamaları yerine tarife uygulaması ön plana çıkarılmış, koruma oranları giderek düşürülmüştür. İhracat rejiminde zaman içinde yapılan değişiklik ve düzenlemeler ile tescil, lisans ve ruhsat uygulamaları yürürlükten kaldırılarak; ihracat prensibi getirilmiştir. | ||
03-02-2007, 12:44 | #14 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| İhracatı artırmak için hukuki düzenlemelere ilave olarak ihracatçılara, vergi iadesi, gelir vergisi istisnası, döviz tahsisi, gümrük muafiyetli hammadde ithalatı ve ihracat kredileri gibi bazı parasal ve mali teşvikler sağlanmıştır. Ayrıca, yine İhracatçılara Kaynak Kullanımı Destekleme Fonu ve destekleme Fiyatı İstikrarı Fonu’ndan finansman desteği sağlanmıştır. 1980’li yılların ikinci yarısından itibaren, ihracatçıların kendi ayakları üzerinde durmaya başlaması ile 1990’lı yıllara doğru nakit teşvik uygulamasına yavaş yavaş son verilmeye başlanmış, ihracat kredi ve sigorta yolu ile desteklenmeye başlamıştır. Türk ihracatçılarının dış pazarlarda rekabet gücünü artırmak ve Türkiye’nin ihracata yönelik stratejisini desteklemek amacıyla 1987 yılında Türk Eximbank kurulmuştur. 1980’lerin ortasında, dış ticarette gözlenen artış trendini devam ettirmek, yabancı sermayeyi çekmek ve teknoloji transferini sağlamak ve mamul madde ihracını arttırmak amacıyla “Serbest Bölgeler” kurulması gündeme gelmiştir. Yukarıda kısaca özetlemeye çalışılan politikalar sayesinde ülkemiz dış ticaret hacmi ve özellikle ihracatında önemli artışlar gerçekleşmiş ve ihracatımızın ürün kompozisyonu da büyük oranda değişmiştir. 1980 yılında 2,9 milyar dolar olan ihracatımız 1990’da 12,9 milyar dolar düzeyine çıkmıştır. İhracatımız içinde tarım ürünleri payı hızla gerilerken sanayi mallarının payı radikal bir şekilde artış göstermiştir. Nitekim 1980 yılında %36 olan sanayi ürünlerinin toplam ihracat içindeki payı 1990 yılına geldiğinde %80’e ulaşmıştır. 3.7. 1990 – 1998 Arası Dış Ticaretin Durumu Dünyanın 2 kutuplu yapısının 1990’da S.S.C.B.’nin dağılması sonucu uğradığı değişim ile birlikte Türkiye başta Rusya Federasyonu ve Türk Cumhuriyetleri olmak üzere bu ülkelere ticari ve ekonomik ilişkilerini geliştirmeye başlamıştır. Yine bu kapsamda, 1996 yılından başlamak üzere Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği’ne girilmiş, Gümrük Birliği Anlaşmasının bir gereği olarak Merkezi ve Doğu Avrupa Ülkeleri ve Akdeniz Ülkeleri ile imzalanan ve imzalanması planlanan Serbest Ticaret Anlaşmaları ile ihracatımızın daha da artması beklenmektedir. Uluslar arası normlar doğrultusunda dış ticarete yönelik gerekli uyum çalışmaları yapılmıştır. | ||
03-02-2007, 12:44 | #15 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| 1980 yılından sonra ihracatın artmasında çok önemli bir role sahip olan İhracat Teşvik Mevzuatı’nda da radikal değişiklikler yapılmıştır. Bu çerçevede, uluslar arası normlara uygun Dahilde ve hariçte İşleme Rejimi ile 1.6.1995 tarihinden itibaren yeni devlet yardımları uygulanmaya başlanmıştır. Türkiye ihracatının 1980 yılında dünya ihracatı içerisinde 50,15 olan payı 1998 yılında %0,52 düzeyine çıkmış, 1980 yılında 3-4 bin civarında olan ihracatçı firma sayısı 1999 yılında 24 bini aşmıştır. Dış ticaret ve üretim İstanbul ve İzmir gibi belirli şehirlerde yoğunlaşmakla beraber, son yıllarda Anadolu’daki şehirler de üretim ve ihracatta aktif rol oynamaya başlamışlardır. Hazine Bonosu ve Tahvilleri satın almada kullanılan tasarruflar yön değiştirdi. Zamanında döviz kuru üzerinde yeterli bir ayarlama yapılmadı. Sıcak para süratle geri döndü. Bankalar hazine ihalelerine katılmadılar. Halk dolara ve marka hücum etti. 1993 sonbaharında Türkiye’nin ciddi iktisadi kararlar alması gerekiyordu. 27 Mart 1994 Mahalli Seçimleri bu kararların zamanında alınmasını engelledi ve paket halinde hazırlanmış olan 5 Nisan 1994 kararları ancak bu seçimden sonra alınabildi. Bu programın amacı ekonomiye yeniden istikrar kazandırmak için enflasyonu düşürmek, TL’ye istikrar kazandırmak, ekonomik ve sosyal kalkınmayı sağlamak, sosyal dengeleri gözetmek, yapısal reformları ve özelleştirmeyi gerçekleştirmek, devletin özelleştirme yoluyla küçülmesini sağlamak, kamu kesiminin borçlanma gereğini azaltarak para piyasasında istikrarı sağlamaktı. Kamu kesimi borçlanma gereğini azaltmak üzere Ekonomik denge vergisi çıkarıldı ( 4 Mayıs 1994). “5 Nisan 1994 Kararları” çerçevesinde KİT ve tekel ürünlerine büyük zamlar yapıldı. Yapılan zamlar vergi fiyat niteliğindeydi. Hazinenin yeniden borçlanabilir hale gelmesini sağlamak üzere bileşik faizi yılda %406’ya varan 40 trilyonluk hazine bonosu satıldı. Personel maaşlarında uygulanan katsayı uygulamaları bir anlamda durdu. Mali krizden etkilenen Marmara, İmpexbank gibi bankalar acze düştüler ve bu bankaların faaliyetleri durduruldu. | ||
03-02-2007, 12:44 | #16 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| 5 Nisan kararlarının ilk etkisi fiyatlar genel seviyesinin önemli bir şekilde yükselmesi şeklinde kendini gösterdi.l Nisan ayında fiyatlar genel seviyesindeki artış %32,8 oldu. Mayıs ayında yükselme hızı %9’a düştü. Haziran ve Temmuz’da da düşüş devam etti. İhracatta kıpırdanmalar baş gösterdi. Buna karşılık memurlara yapılan zamlar enflasyonun gerisinde kaldı. Toplu sözleşmelere göre karara bağlanmış zamları zamanında alamadılar. Bütün bu etkiler makro düzeyde ekonomide reel sektörde daralma meydana getirdi. Bu daralma Cumhuriyet döneminde Türkiye’deki en büyük daralmadır. Krize giren ekonomiyi dizginlemek için yapılan bu paket başarıya ulaşmadı. Türk ekonomisi 1996’ya 1.2 katrilyon liralık iç borç ve %78,9 ‘luk enflasyonla girdi. Ve bu veriler Türkiye’yi yeni bir krize sürüklemek üzereydi. Bu dönemde Türkiye ekonomisinin tehlike arz eden problemleri ana başlıklarıyla şunlardır: q Yüksek faiz, kısa vadeli borç yapısının yakın bir gelecekte büyük ödeme güçlüklerini beraberinde getirmesi. q TL’nin gerçek değerinin üzerinde tutulması nedeniyle ihracatın güç yitirmesi. q Özelleştirmenin bir an önce tamamlanması, Sosyal Sigorta Sisteminin düzeltilmesi gibi hedeflere erişilmemesi nedeniyle IMF yardımlarının tehlikeye görmesi. Bütün bu olanlara rağmen o dönemin Başbakanı Tansu Çiller 18 şubat 1996’da yaptığı bir açıklama ile: “Kriz dönemini atlattık, başka 5 Nisanların önünü tıkadık, ekonomik dengeler 5 Nisan öncesi krizin izlerini silmiştir” şeklinde konuştu. Bu açıklamalara karşılık Türk Sanayici ve İş Adamları Derneği (TÜSİAD) 1995 yılının son çeyreğini değerlendiren konjonktür raporunda iç borçlanma açısından zorunlu hale gelen yüksek faizlerin 1994 ‘de krize giren, 1995’te hızla değişen ekonomiyi, 1996 ‘da bir kez daha yavaşlatacağına dikkat çekti. TÜSİAD’a göre hedef girişimcinin Gümrük Birliği sürecinde rekabet gücünü koruyabilmek için uzağı görerek yatırım yapmasına olanak sağlayacak istikrar koşullarının sağlanması olmalıdır. Türkiye’de siyasi baskıların ekonomi yönetimi üzerinden çekilmesinin dışında çözüm yoktur. | ||
03-02-2007, 12:44 | #17 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Kriz Dönemlerindeki İhracat Sorunları Kriz dönemlerinde bütçede daralma olduğu için devlet ihracatçıya yardım sağlayamamaktadır. Piyasadaki belirsizlikler nedeniyle mal alım satımı güçleşmektedir. İhracatın yapılan devalüasyondan dolayı artması gereklidir, fakat bütçedeki daralma buna engel olmaktadır. 2000 yılı sorunu ihracatçıların finansman ve kredi sorunudur. Küçük firmalara bankalar kredi vermemektedir. Finansman sorunu bankaların kredi vermesiyle ya da devlet desteği ile çözümlenebilir. Aynı zamanda devletin komisyon ve teminatı düşürücü önlem alması veya teminatı devlet garantisine alması gerekir. Reel sektörü etkileyen her şey ihracatı direk etkiliyor. Üretim sıkıntısı yaşanmaktadır. İç talep azalınca ihracata yöneliniyor. Siyasi istikrarsızlığın farkında olan yurtdışı ithalatçı firmalar fiyat indirimi istiyorlar. Enflasyon oranındaki artış ihracatçının girdi maliyetini artırıyor. Enerji fiyatlarına olan zamlar ihracatçının üretimini olumsuz etkiliyor. Bankalar kriz dönemlerinde akreditif açmıyorlar. 4. ULUSLAR ARASI EKONOMİK KRİZ VE TÜRKİYE’YE ETKİSİ Uluslar arası ekonomik kriz artık Türkiye’de etkisini iyice göstermeye başladı. Özellikle tekstil, sektöründe krize elik eden içten çıkarmalar, krizi toplumsal boyutu da taşıyor. Asya’dan dünyaya yayılan ekonomik krizin tekstil ve demir-çelik sektörlerini etkilemiştir. Ancak tekstilin uluslar arası krizden bağımsız olarak zaten yapısal sorunları bulunmaktadır. Dünya pazarındaki talep daralması ve özellikle Rusya krizi adım adım tüm sektörleri zor duruma sokacaktır. İlk elde gıda, taşımacılık ve otomotiv sektörlerinin krizin etkilerini yaşamakta ve uygulanan döviz kuru politikalarının bir sonucu olarak 1999 yılında turizm sektörü de bu krizden etkilenmeye başlayacaktır. Bu dönemde Asya ülkeleri devalüasyon yapmış ve dolayısıyla tekstil sektörü bundan kötü etkilenmiştir. Ekonomik kriz olmasaydı bile tekstil sektörü bir krize girecekti. Çünkü bu sektörde 4-5 yıl önceden başlayan bir yığılma yaşandı. Modası geçmiş ikinci el tekstil makineleri Türkiye’ye dolmaya başladı. | ||
03-02-2007, 12:45 | #18 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| 4.1. Krize Çözüm Paketi ve Teşvikler Hükümetin ekonomik darboğazı hafifletmek amacıyla hazırladığı önlemler paketinde ihracatı teşvik amacıyla alınan kararların bir bölümü gizli tutularak kamuoyuna açıklanmadı. Maliye ve Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Zekeriya Temizel, Devlet Bakanı Işın Çelebi ile düzenledikleri ortak basın toplantısında “Bazı tedbirleri burada açıklamıyoruz” dedi. Hükümetin açıklamadığı önlemlerle, ihracattaki daralmanın durdurulması amacıyla devlet bazı yükümlülükler altına girdi. Hükümetin Para-Kredi ve koordinasyon Kurulu’na “gizli” ve hemen imzalanması kaydıyla sevk ettiği ve karar taslakları şu düzenlemeleri içeriyor: ∆ İhracatı teşvik amacıyla turunçgiller için ihracat iadesi öngörülüyor. ∆ Bavul ticaretini teşvik amacıyla, liman hizmeti ücretlerinin 550’si devletçe karşılanacak. ∆ Tarife dışı kargo uçaklarına prim ödenecek. ∆ Yolculardan ayakbastı parası alınmayacak. Kriz nedeniyle gerileyen Türkiye-Rusya dış ticaretinin yeniden canlandırması amacıyla getirilen TL-Ruble cinsinden ödemenin sağlanabilmesi amacıyla da Merkez Bankası Başkanı Gazi Erçel ile Rusya Merkez Başkanı bir hafta önce görüşme yapmıştır. 4.2. Kaynak İki Fondan Eximbank’a 8 trilyonu 15 Aralıkta aktarılan , Çarşamba günü itibariyle de tamamlanması beklenen 34 trilyon liralık kaynak fonlardan karşılanmaktadır. Buna göre 34 trilyon liralık kaynağın 29 trilyonu Geliştirme ve Destekleme Fonu alacaklarından, 5 trilyonu ise sermayeye mahsuben yapılacak ödemelerden oluşmaktadır. 4.3. Bakan’ın Gafı Maliye Bakanı Zekeriya Temizel’in Devlet Bakanı Işın Çelebi ile birlikte yapmış olduğu basın toplantısında Bakan’ın açıkladığı bir teşvikte ihraç kaydı ile birlikte yapılan ithalattan alınan %100’lük teminatın bazı şirketler için 510’a indirileceğini söyledi. Fakat bu teşvikten yararlanabilecek şirketlerin güvenilir ihracatçı olması şarttır. Güvenilir ihracatçılığın yolu da 1 milyar dolarlık dış satımdan geçiyor. Ancak Türkiye’de tek başına bu kadar ihracat yapan şirket bulunmuyor. İhracatta iki önemli sektör tekstil ve demir-çelikte de böyle bir şirket yok. Türkiye’de en fazla ihracat yapan şirket EGS ancak onunda 1997 sonu itibariyle ihracatı 681 milyon dolar iken 1998’in ilk 7 ayı itibariyle ihracatı 442 milyon dolar oldu. İhracatçılar bu açıklamaya şaşkın bir açıklama yaptılar. Bu büyük bir yanlış ifadedir. Galiba Bakan’ın dili sürçtü dediler.ama yine de ihracatçılar paketten memnun. İhracatçılarla, giyim ve deri sektörünün temsilcilerinin kararlara ilişkin görüşleri şöyle: | ||
03-02-2007, 12:45 | #19 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| OKAN OĞUZ (Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı) Bu tedbirler bizim baştan beri söylediğimiz, krizin ancak üretim ve ihracat ile aşılabileceği düşüncesi doğrultusunda. Bu nedenle teşekkür ediyoruz. Eximbank’a öngörülen kaynaklar zamanında aktarılır ve uygulamaya gidilirse 1999 yılı için daha iyimser olabiliriz. İSMET ÖZCAN (Türkiye Deri Sanayicileri Derneği Başkanı) Alınan kararlar olumlu.sanırım 3-4 ay içinde olumlu etkilerini gsöterir. Eğer bu önlemlere ilave olarak asgari ücret vergi dışı bırakılır ve SSK primlerinin yarısı alınırsa hem çalışanlar tamamen kayıt altına alımır hem de sektör rahatlar. Eximbank’a söz verildiği gibi kaynak aktarılırsa hazır giyim ihracatı artarak devam eder. TURGUT KOŞAN (Türkiye Deri Sanayicileri Derneği Başkanı) Alınan önlemler çok iyi. Bavul ticareti sayesinde 1994 krizinden çıktık. Ancak aylar önce önerdiğimiz tedbirler alınmadı. Eximbank’a aktarılan kaynaklar kimlere verilecek merak ediyoruz. Bugün Tuzla’daki 136 fabrikadan 102’sinde üretim durdu. Deri sektöründe 30-35 bin kişi işsiz kaldı. FUAT MİRAS (Türkiye Odalar Birliği Başkanı) Paket genel olarak güzel ama eksik var. bizim istediğimiz tekstilciye ucuz pamuk verilmesi ve sosyal güvenlik kurumlarıyla ilgili yasa tasarısının Meclisten bir an önce çıkmasıydı. Bir de bilhassa Uzakdoğu ülkelerinden dampingli gelip yani ucuz gelip iç piyasayı rahatsız eden ucuz iplik ve kumaşların ithalinde kısıtlamaya gidilmesi. ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara Sanayi Odası Başkanı) Sadece Eximbank’a kaynak aktarılmasıyla bu iş çözülmez. Halk Bankası’nın mutlaka KOBİ teşviklerine gereken kaynakları aktarılması lazım. SİNAN AYGÜN (Ankara Ticaret Odası Başkanı) Alınan önlemler ihracata yönelik. Türkiye sadece ihracat ülkesi değil. Tüccarda esnaf da büyük sıkıntı içinde. Bu sıkıntılara yönelik önlem alınmamış. Bir an önce alınması gerekiyor. Siyasi istikrarsızlıkla ilgili görüşlerde yine aşağıda verilmiştir: | ||
03-02-2007, 12:45 | #20 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| 4.5. İHRACATÇIYA DESTEK İhracat ve reel sektörün finansman sorununun çözümü için 700 trilyonluk bir kaynak harekete geçirildi. Bu tutar 1998 yılı vergi gelirlerinin %7,5’ini oluşturuyor. Kaynak Kullanımı Destekleme Fonu oranı % 6‘dan %3’e düşürülecek ve sağlanan 75 trilyonluk ek kaynak Eximbank’a aktarılacak dış kredilerdeki KKDF’nun kaldırılması tüketici kredilerinden alınan %11’lik KKDF’u %8’e düşmüştür. 21 Aralık 1998 Milliyet Gazetesi yazısında Eximbank’tan ihracatçılar için verilen kredilerin bankalara yaptırıldığı belirtilmektedir. Bankaların sanayicilere “Bu kredileri vadeli olarak bana yatıracaksın” şartını getirdiği öne sürüldü. İstanbul’da yapılan Bankacı-Sanayici zirvesine katılan bir sanayici bankacıların toplantıda açık bir ifadeyle “Devlete %150 ile para satmak varken neden düşük faizle size kullandıralım” dediğini söyledi. Bunun yanında özellikle dokumanın kalbi durumundaki Güney Doğudan son 10 ayda yapılan ihracatın geçen yıla göre %33,8 artması, krizin aslında satış ya da üretim değil finansman sıkıntısı olduğunu kanıtlamaktadır. 5. DEVLETİN KÜÇÜLME PLANLARI Bir ay öncesine kadar ekonomi sayfalarında olumlu gelişmelerin haberleri vardı. İş adamları önlerini görebildiklerini belirtiyorlardı. Hükümet anti enflasyonist istikrar programı konusunda sık sık kararlılık açıklamaları yapıyordu. Ancak Kasım ayı ortalarında patlayan likitide krizinden sonra Türkiye’de hiçbir şeyin eskisi gibi ya da beklendiği gibi olmayacağı ortaya çıkmış, eski belirsizlik ortamı yeniden doğmuştu. Hesaplar Sil Baştan: Hükümet Ek Niyet Mektubu ile “Güçlendirilmiş İstikrar Programını” sürdürecek. Ancak yine de Türkiye’nin bütün holdingleri, hesapları yeniden yapmaya başladılar. Bu zamanda hepsi hedeflerini beklentilerini revize ediyorlar. En büyük kaygı mali sektördeki yapısal sorunların yeniden kriz üretebileceği noktasında duyuluyor. Kasım ayında yaşanan krizin yarattığı tahribat sonucu bütün ekonomi çevrelerinde paylaşılan beklentiye TÜSİAD Başkanı Erkut Yücaoğlu dile getiriyor: “2001 ‘in ilk üç ayında büyüme sıfır ya da negatif olabilir.” Bu beklentilerin nedenleri kredileri durduran mali sektörler, yükselen faizlerin cazibesi ve yatırımları caydırmasıdır. Bu gelişmelerin GSMH üzerinde, vergi gelirleri üzerinde olumsuz etkisi olacak. dolayısıyla Hükümet daha fazla borçlanacak, faizlerin artışı borç yükünü artıracak. Bütçe dengesindeki trendler olumsuz olacak. | ||
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |