Beşiktaş Forum  ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi


Geri git   Beşiktaş Forum ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi > Eğitim Öğretim > Dersler - Ödevler - Tezler - Konular > Dış Ticaret

Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 03-02-2007, 12:41   #1
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Siyasi İstikrarsızlığın Dış Ticarete Olumsuz Etkileri

1. İSTİKRARSIZLIK

1.1. İstikrarsızlığın Temel Unsurları

İstikrarlı bir sistem, zaman içerisinde ya değişmez veya düzgün bir biçimde değişir. Herhangi bir sistemin yavaş ve düzgün bir biçimde değişmesi ise sistemin geleceğini öngörülebilir yapar. Buna karşılık istikrarsız sistemlerde değişim hızlı ve öngörülmesi çok zor, hatta imkansız bir biçimde ortaya çıkar. Sistem analizinde istikrarsız sistemler kaotik sistemler olarak adlandırılırlar. Kaotik (istikrarsız) sistemlerle istikrarlı sistemler arasındaki ekonomik olarak en önemli fark kaotik sistemlerdeki öngörülmesi mümkün olmayan hızlı değişimlerdir. İstikrarlı sistemlerde sürprizler yoktur veya çok azdır; buna karşılık istikrarsız kaotik sistemlerde sürekli sürprizler olur, beklenmedik olaylar gerçekleşir. İstikrarsızlığın hakim olduğu bir ortamda ileriyi görmek, öngörüde bulunmak ve bunlara dayanarak iş planları ve programları yapmak mümkün değildir.
Daha da önemlisi, kaotik sistemlerde sürprizlerin çokluğunun getirdiği bir başka sonuç da yapılan her yeni gözlemin enformasyon değerinin yüksekliğidir. Bu bağlamda beklenmedik olayların (sürprizlerin) sıkça gerçekleşmesi geçmişte yapılmış bulunan gözlemlerin yaşanmış bulunan tecrübelerin enformasyon değerini düşürür. İstikrarsız bir ortamda geçmiş, geleceğe çok az ışık tutar. Geleceğin öngörülmesinde yaşanan bu zorluklar nedeniyle ileriye dönük belirsizlikler yüksektir. Belirsizliklerin yüksekliği riski arttırır ve dolayısı ile geleceğe dönük sözleşmelerde bu riskin (sözleşmenin bütün tarafları için) kompanse edilmesi gerekir. Bir örnek vermek gerekir ise ekonomik istikrarı yerleştirmiş ve sürdüren ülkelerdeki (A.B.D., Almanya, İsviçre, Japonya gibi) reel faiz oranları istikrarsızlığın kural olduğu ülkelerde (Meksika, Arjantin, Rusya, Türkiye gibi) geçerli olmaz.
Serbest piyasa ekonomilerinde riskler arttıkça söz konusu risklerin daha yüksek oranlarda kompanse edilmeleri gerekir, aksi halde taraflar ya bu riskleri üstlenmeyi reddederler veya bu risklerin bir üçüncü kurum tarafından (devlet) üstlenilmesini isterler.
Türkiye’de ekonomik istikrarsızlığı doğuran sebeplerin başında siyasi istikrarsızlık gelmektedir.
Burada kast ettiğimiz demokratik rejimde zaman zaman yaşamış olduğumuz kesintiler değildir. İktisadi yaşam bakımından daha önemli olan siyasi istikrarsızlığın kökeninde ekonomik hayatı düzenleyen kuralların çok hızlı ve genellikle beklenmedik bir biçimde değişmesine olanak sağlayan hukuki yapı yatmaktadır. Yönetime esneklik sağlamak gibi, genelde kabul edilebilir bir gerekçe ile, çok dar bir siyasi-bürokratik kadroya ülkemizde ekonominin temel düzenlemelerini çok hızlı ve önceden öngörülmesi mümkün olmayan bir tarzda değiştirebilme yetkisi verilmiştir. genelde bu yetkiler siyasi olarak Başbakan veya Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı, bürokratik olarak Hazine Müsteşarı, Merkez Bankası Başkanı ve benzeri bürokratlar tarafından kullanılır. Geçtiğimiz on yıl içerisinde ülkemizde beş Başbakanın, yaklaşık on kadar da Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanının görev yaptığı göz önüne alındığında, farklı dünya görüşlerine sahip bu kimselerce getirilen düzenlemelerin ne denli çelişkili olacağını (ve gerçekten de olduğunu) ve bu çelişkili düzenlemelerin ne denli bir istikrarsızlığa yol açacağını (ve gerçekten de açtığını) düşünmek mümkündür.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 03-02-2007, 12:42   #2
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Ülkemizde ekonomik istikrarı kurabilmek ve sürdürebilmek için gerekli temel koşulların birincisinin “aşırı derecede yetkili hükümet ve bürokrasi” beklentimizden vazgeçmektir. Yetki ehil kişiler tarafından ve doğru amaçlarla kullanıldığı takdirde bir fayda sağlar. Ancak verilen yetkilerin her zaman ehil kişilerce ve doğru amaçlar uğruna kullanılacağını garantiye almak mümkün değildir. İstikrarlı sistemlerin en önemli özelliklerinden birisi de sistemi, ehliyetsiz kişilerden ve yanlış amaçlı yetki kullanımlarından korumuş olmalarıdır. Bu da sisteme yeterli dozda kontroller ve dengeler (checks and balances) konularak sağlanabilir. İstikrarlı sistemlerde sistemin yanlış kararlar ve uygulamalar karşısında çökmesini önleyecek mekanizmalar bulunmakta ve bu mekanizmalar insanları sistemin istikrarına inandırmaktadır. Bu mekanizmaların sistemdeki karar alma sürecini yavaşlattığı ve bu yavaşlık nedeniyle bazı toplumsal fırsatların kaçabileceği muhakkaktır. Diğer taraftan istikrarsızlığın getirdiği maliyetler, toplumsal açıdan bakıldığında kaçan fırsatların maliyetlerinin mutlaka çok üzerindedir.
Türkiye’de yukarıda değinilen türden, sistemi koruyucu mekanizmalar kurulamamıştır. Bu mekanizmaların yokluğu nedeniyle kamu yönetiminin yetkilerinin ehliyetsiz kişilerce veya yanlış amaçlar doğrultusunda kullanılması sonucu ülkemizde istikrarı sağlamak mümkün olmamıştır.
Kamu yönetiminin "hata" kelimesinin sözlük anlamını aşan fakat dil alışkanlıklarından kaynaklanan bir hata neticesinde "hata" olarak ifade edilmeğe devam eden sürekli "hatalar" yapması sonucunda toplum gözünde güvenilirliğini, itibarını ve kredibilitesini kaybetmiş olması ülkemizin, ekonomik istikrar bağlamında, bir başka talihsizliğidir. Bu olgu bir istikrar programını uygulayabilmenin siyasal çözümünü son derecede güçleştirmiş bulunmaktadır.
1.2. Türkiye'de Ekonomik İstikrarsızlık

Türkiye'de ekonomik istikrarsızlığın en açık bir göstergesi Türk parasının iç ve dış değerindeki sürekli ve yüksek oranlı düşüştür. Ekonomik istikrarsızlık zaman zaman ödemeler dengesi krizi şeklinde de kendisini göstermişse de istikrarsızlığın en belirgin göstergesi kronik enflasyon ve devalüasyon sürecidir. Özellikle son on beş yıl süresince ülkemizde paramızın iç ve dış değeri süratli bir şekilde düşmüş, bu düşüş zaman zaman hızlanmış, zaman zaman yavaşlamış, bazen düşüş hızı belli bir istikrara kavuşmuş, bazen de bu düşüşler kaotik bir biçimde gerçekleşmiştir.
Politik basiretsizliğin bir göstergesi olan kaotik değer kayıplarının olduğu dönemleri bir kenara bırakacak olursak, milli paramızın düzenli fakat sürekli on-beş yıldır değer kaybetmesinin sebepleri nelerdir? Bu sorunun cevabını tatminkar bir biçimde vermeden herhangi bir istikrar programını hazırlamak ve uygulamaya kalkmak kanımızca akıntıya kürek çekmekten farksız olacaktır.
Ülkemiz uzun yıllar enflasyonun sebeplerini yanlış yerlerde aramıştır. iyi niyetle olsa dahi, kamu sorumluluğu olan kimselerce enflasyonun sebepleri olarak gösterilen ve bugün dahi gösterilmeye devam edilen, bir takım yanlış gerekçeler toplumumuzun yanlış bir şekilde yönlendirilmesine sebep olmuş ve neticede toplumda istikrar programı uygulamasına karşı bir tepki oluşmuştur.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 03-02-2007, 12:42   #3
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Özellikle bazı siyasi kişilerce, bilerek veya bilmeyerek, ortaya konulan ve bilimsel bir tutarlılıktan yoksun gerekçeler ve çözüm önerileri toplumsal enerjimizin israf edilmesine yol açmış ve gerçekçi çözümlerin uygulanmasını geciktirmiştir. Ancak son yıllarda kamu oyunda hakim olmaya başlamış bulunan genel görüş enflasyonun temelinde yüksek kamu açıklarının yattığıdır.
Türkiye'de enflasyonun temelinde ve dolayısıyla de istikrarsızlığın temelinde yatan üç unsur bulunmaktadır. Bunların birincisi milli gelirimize göre yüksek seviyede süren kamu açıklarıdır. Kamu açıkları geçtiğimiz yıllar içerisinde sürekli bir şekilde yükselmiş bulunmaktadır. Bütçe bazında bakıldığında, milli gelire kıyasla gelirler artmış ancak giderler daha da fazla artmıştır. Enflasyonun temelinde yatan ikinci unsur, Türkiye'deki kanunlar ve uygulamalar gözönüne alındığında, kamu açıklarının kolaylıkla para basılarak finanse edilebilmesidir. Geçtiğimiz yılların tecrübelerinin açıkça gösterdiği gibi kamu açıklarının para basılarak finanse edilebilmesine olanak sağlayan mevzuat ve zihniyetin mevcudiyeti, kamu yönetiminin mevzuatın verdiği bu imkanı kullanmaktan kaçındığı dönemlerde dahi, enflasyonun düşürülmesine mani teşkil etmiştir. Kamu açıklarının para basılmadan finanse edildiği dönemlerde dahi para basılmasına olanak sağlayan mevzuatın varlığı enflasyonist beklentilerin kırılmasını önlemiş ve enflasyon indirilememiştir. (1993 ve 94 yıllarında yaşanan ekonomik kriz kamu açıklarının para basılmadan finanse edildiği dönemlerde dahi "bugün basmasalar da yarın basabilirler" düşüncesiyle enflasyonist beklentilerini değiştirmeyen ekonomik birimlerin haklılığını ortaya koymuştur). Son olarak, enflasyonun ve dolayısıyla istikrarsızlığın temelinde yatan üçüncü unsur da ülkemizdeki finansal sistemin boyutlarının, milli gelirimize kıyasla, küçük olmasıdır. 1987-1994 yılları arasında bütçenin finansmanı için gerekli tutarın aynı yıl içerisinde para arzındaki artışa oranı yüzde 25 ile yüzde 50 arasında değişmiştir. Bir diğer ifade ile bütçenin finansmanı için gerekli kaynak tutarı bankacılık sisteminin, aynı yıl içerisinde, yarattığı yeni finansal kaynakların 1987'de yüzde 25'inden 1993'te yüzde 50'sine yükselmiştir. Bu çok yüksek bir orandır ve finansal sistemin boyutlarının yetersizliğini ortaya koymaktadır.
Özetlemek gerekirse, Türkiye'de enflasyonun temelinde yüksek kamu açıkları, bu açıkların kolaylıkla parasallaştırılmasına olanak veren hukuki düzen ve zihniyet ve bu parasallaşma sürecinin göreli olarak küçük bir finansal sistem altında gerçekleşmesi yatmaktadır.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 03-02-2007, 12:42   #4
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

1.3. Türkiye İçin Bir İstikrar Programının Altyapısı

Türkiye için ekonomik istikrar bir hayal midir? Hayır. Bir hayal değildir, ancak ekonomik istikrara gidiş ve ekonomik istikrarın kalıcı bir biçimde yerleştirilmesi zor ve uzun bir süreçtir. Teknik olarak yapılması gerekenler gayet iyi bilinmelidir. Ercan Uygur’un çalışması ekonomik istikrar sorununa bir bütün olarak bakılması gerektiğini ve istikrarın siyasal irade sağlandıktan sonra orta vadeli olarak nasıl sürdürülmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Ortaya çıkan en belirgin husus kısmi istikrarın sürdürülmesindeki zorluktur. Diğer bir deyişle istikrar topyekün olmalıdır.
Ayrıca açık bir kambiyo rejimi altında uygulanması gereken politikalar kapalı bir kambiyo rejimine kıyasla son derece farklıdır. Kapalı kambiyo rejiminde para basarak faizleri düşürmek ve bu suretle, geçici bir süre için ekonomiyi canlandırmak ve büyümeyi artırmak mümkündür.
Aynı uygulamayı açık bir kambiyo rejimi altında yapmaya kalkarsak sonuç hüsrandır, ekonomik krizi kucağınızda bulursunuz. Özetlersek istikrarsızlığın kurallarıyla istikrar sağlanamaz. İstikrarı sağlamak istiyorsak önce istikrarsızlığa yol açan parasal rejimi ve bu rejimin altında yatan kuralları değiştirmemiz gerekir.
Diğer bir yaklaşımda para politikası uygulamaları buna göre istikrarın sağlanabilmesi ve sürdürülebilmesi için kamu açıklarının para basılarak finanse edilebilmesine yol açan düzenlemelerin değişmesi gerektiğidir.
Burada her iki yaklaşımın da vardığı sonuç aynıdır: Kamu açıklarının para basılarak finanse edilmesini önlemek.
Konunun diğer bir boyutu da Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkiler. Gümrük Birliğinin ekonominin genel dengesi üzerindeki en önemli kısıt olan ödemeler dengesini etkileyecek olması. Bu çerçevede Avrupa ile kaçınılmaz olarak artan bir dozda bütünleşecek olan Türkiye’de ekonomik istikrarın acil olarak yerleştirilmesi gerekir.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 03-02-2007, 12:42   #5
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Bir de istikrarın kurulabilmesi için sadece ekonomik sahalarda düzenlemeler yeterli değildir. Aynı zamanda siyasi zorluklarında giderilmesi gerekir. Özellikle “seçilmişler – atanmışlar” arasındaki çekişme olarak görülen siyasi ve bürokratik yetki paylaşımı sorunu çözülmeli ve istikrar programını hazırlayacak ve uygulayacak kadroların devletin mekanizmalarına son derecede hakim, bu mekanizmaların zaaflarını bilen ve devletin daha etkin çalışabilmesi için gerekli yeni uygulamaları geliştirebilecek niteliklerde olmaları gerektiğidir.
Görüldüğü gibi yazıların tümünde ortaya çıkan görüş istikrarı sağlayabilmek için istikrarsızlığın nedenlerini doğru teşhis etmek ve bu teşhisi takiben de istikrarı sağlayacak uygulamaları ve düzenlemeleri vakit kaybetmeden ve bilinçli bir şekilde yürürlüğe koymak zorunludur. Bütün bunların demokratik bir çerçevede yapılabilmesi için de siyasilerin kendisini istikrara adamış olmaları ve bu konuda son derece tutarlı olmaları ve istikrar anlayışına ters düşen uygulamalardan özenle kaçınmaları zorunludur.
1.4. Sonuç

Türkiye’nin önümüzdeki yıllarda istikrara yönelmesi mutlaka gerçekleştirilmelidir. İstikrarsızlık, ister sistemik boyutta, isterse piyasalar boyutunda olsun, toplumumuza giderek ağırlaşan bir maliyet yüklemeye başlamıştır. Bu maliyet sonucunda toplumsal refah düşmekte, sosyal gerilimler artmakta ve politik olarak toplumumuz giderek kutuplaşmaktadır. Popülist politikacılar her geçen gün artan bir dozda devlet aygıtını kullanarak toplumun çeşitli kesimleri arasında kaynak aktarımları yapmakta ve böylece olu.san kamu açıklarını finanse edebilmek için de kamu açıklarının para basılarak finanse edilmesine olanak veren mekanizmaları değiştirmeye yanaşmamaktadırlar. İstikrarsızlık giderek yaygınlaşmakta ve bütçe disiplini ortadan kaybolmaktadır.
İstikrar sağlanabilmesi için öncelikle bütçe disiplininin yeniden kurulması esas olmalıdır. 0 halde bütçe disiplinini sağlamanın (ve dolayısı ile kamu açıklarının azaltılmasını sağlamanın) ilk koşulu hükümetin para arzını belirleme konusundaki yetkisinin (doğrudan veya dolaylı) kaldırılmasıdır.
Bu bağımsız bir M.Bankası oluşturarak sağlanabilir. Ancak MB’nın bağımsızlığı parasal istikrarın sağlanmasında gerekli bir koşul olmakla birlikte yeterli bir koşul değildir.
Merkez bankası hükümetten bağımsız olarak ta enflasyon yaratabilir. Örneğin kamu oyunda popüler olmak isteyen bir merkez bankası yönetimi ihracatçıların talepleri doğrultusunda paranın dış değerini düşürmeyi veya sanayicilerin talepleri paralelinde faiz oranlarını düşük tutmayı yeğleyebilir. Sonuç gene yüksek dozlu enflasyon olacaktır.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 03-02-2007, 12:42   #6
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Daha da önemlisi, kamuya doğrudan kredi vermeyen bir merkez bankası gene de, hükümetin politikalarını desteklemek kisvesi altında, kamunun finansmanını dolaylı bir şekilde de olsa üstlenebilir. Örneğin ticari bankalara açtığı "düşük faizli" kredilerin hacmini hu bankaların kamuya açtığı kredilerle ilişkilendirerek böyle bir görevi yerine getirebilir. Yahut ta Türk bankalarının yurtdışı şubelerini veya yurtdışı ortaklıklarını muhabirleri arasına alarak bunlara yüksek meblağlı döviz depo edebilir ve böylece söz konusu bankaların açtıkları kredileri finanse edebilir. Ehliyetsiz yönetim veya yanlış amaçlı uygulamaların doğuracağı sonuçları, ülkemiz şartları da göz önüne alındığında, merkez bankacılığı uygulaması altında önlenmesi zordur.
Önemli olan nokta, toplumda ve politikacılarda “Borçlanmaktan korkma; sıkışırsan basar parayı ödersin” zihniyetinin yerini “borçlanmaktan kork; sıkışırsan ileride vergileri arttırmak zorunda kalırsın” zihniyetine bırakmasıdır.
2. ŞİMDİYE KADAR TÜRKİYE’DE YAŞANAN KRİZLER

2.1. Hayali Altın Şirketi Krizi

1895 ‘de yaşandı. O zamanki Borsa şimdikine göre çok daha gelişkindi. Güney Afrika’da altın madeni bulduk diyen sahtekarların kurdukları şirketin hisse senetleri kapatılmıştı. Olay asılsız çıkınca çok kişi yandı. Güven bunalımını önlemek için Borsa 4 ay kapatıldı. Bunun sarsıntısı yıllarca sürdü.
2.2. 1929 Dünya Krizinde

Amerika’da balonun ipleri kopunca, İstanbul Borsası sallandı. O zamanlar, döviz alış verişi Borsada serbestçe yapılıyordu. Sonuçta bu işlem kısıtlandı. İlk kambiyo kontrol mekanizması kuruldu. Borsanın tadı kaçtı. Bugüne kadar da oksijen çadırında yaşadı.
2.3. Tasarruf Bonosu Olayı

1960 ‘dan sonra çıkarılan tasarruf bonoları ücretliler tarafından yok pahasına elden çıkarılıyor. Bu ortamda bankalar kök tutuyordu. Çok para vuran oldu. 1967’de bonolardan vergi alınması kararı üzerine bir kısmı battı.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 03-02-2007, 12:42   #7
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

2.4. Hastaş Olayı

Büyük reklamlarla “konut yapacağım” diye kurulan “Halka açık şirket”in hisse senetleri kapatılmıştı. Bir gazetenin olayı kurcalaması üzerine bu işe para yatıran binlerce kişinin yanmasına yol açtı. Şirketlere olan güven sarsılmıştı.
2.5. Bankerzedeler Olayı

Şimdiye kadar yaşadığımız en büyük güven kriziydi. 1980 istikrar önlemlerinden sonra yükseltilen faiz ortamında piyasa bankerleri büyük işler çevirmeye başladılar. Haziran 1982’de banker piyasasında kriz patladı. Binlerce bankerzedenin milyarları battı.
2.6. 5 Nisan Kararları

Önce Amerikan derecelendirme şirketleri Standart and Poors ile Moody’s Türkiye’nin kredi değerliliğini düşürdüler. Aynısını Japonya’da yaptı. Faiz haddi kontrol altına alınarak Türkiye’ye sıcak para getirenlerin “saadet zinciri kırılmak istendi, bütçe açıklarını azaltmak üzere Hazine’ye ait menkul sermaye iratlarına %5 gelir vergisi stopajı getirildi. Evdeki hesap çarşıya uymadı. Uyması da mümkün değildi. Bu dönem Türkiye ekonomisi için oldukça acı olmuş, krize neden olmuştur. Tansu Çiller hükümetinde bu kriz sonrası 5 Nisan kararları paketi açıldı. Kit ve Tekel ürünlerini büyük zam yapıldı. Yıllık %406 faizle Hazine Bonosu satıldı ve bütçenin Merkez Bankası’ndan alacağı avansa sınır getirildi. Ekonomi küçülürken enflasyon yükselmiştir. Krize giren ekonomiyi düzeltmek için açılan paket başarılı olmadı.
2.7. 2000 Aralık

Hükümetin kararsızlıkları ve piyasadaki likitide krizi piyasaların yeniden darboğaza girmesine neden olmuştur. Kredilerini durduran mali sektör, yükselen faizlerin cazibesi, yatırımları caydırmıştır. Üretim durgunluk içinde kalmıştır. Bundan en çok etkilenen ihracat sektörü olmuştur.
Hükümet daha da borçlandı ve bu borçların faiz yükü de arttı. Birçok holding yatırımlarını durdurdu. Çünkü yarının ne getireceği konusunda tedirginliğe düşmüşler ve siyasetçilere güvenlerini yitirmişlerdir. İhracat ve dış ticaret dengesi için yapılan hiçbir tahmin tutmadı. Hükümet IMF için yeni paket hazırladı.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 03-02-2007, 12:43   #8
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

2.8. 2001 Mart

Cumhurbaşkanı Sezer’in; Devlet Denetleme Kurulu’nu, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu bünyesindeki Tasarruf Mevduat Sigorta Fonu kapsamına alınmış bankalarla ilgili işlemlerin denetlemesiyle görevlendirmesi üzerine Ecevit denetimin denetimi yapılıyor deyip Cumhurbaşkanı Sezer’i eleştirdi. Ve bu gerilim 19 Şubat 2001’de Milli Güvenlik Kurulu’nda Sezer’in Anayasayı al oku diyerek Ecevit’e fırlatmasıyla daha da artmıştır. Ecevit’in bu yaşanan tatsız olayı medya aracılığıyla tüm Türkiye’ye ve dünyaya anlatması ekonomi piyasasının yeniden altüst olmasına neden oldu. Ekonominin düştüğü durum ve halkın ayaklanması tarihte ilk defa bu kadar acıydı. Bu krizin maliyeti 16 milyar dolar oldu.




3. TÜRKİYE’DE 23 VE 80 YILLARI ARASI DIŞ TİCARETİN DURUMU

3.1. 1923 – 1930 Arası Dış Ticaretin Durumu

1923 yılında 8 yıl süren savaş ve 4 yıllık bağımsızlık mücadelesinden yeni çıkmış; kömür, bakır, kurşun işletmeleri, Feshane, Hereke, Zeytinburnu gibi devlet fabrikaları, yabancılara ait mensucat, çimento ve zeytinyağı işletmelerinden ibaret olan sanayiinin büyük çoğunluğu İzmir ve İstanbul çevresinde bulunduğundan, işgal ordularınca büyük hasara uğratılmıştır. Bunlara ek olarak dış ticaretin gelişimi açısından önemli olan fiziki alt yapının durumun da pek parlak değildir. İmparatorluktan Cumhuriyete 4.138 km. demiryolu kalmıştır. İzmir ve İstanbul dışında ise ticarete elverişli liman mevcut değildir.
Lozan antlaşmasının dış ticaret rejimi ile ilgili bölümleri de genç Cumhuriyetin karşı karşıya bulunduğu bir diğer sorunu oluşturmaktadır. İlk kez 1929 yılında ulusal bir gümrük tarifesi uygulanmaya başlamıştır.
1923 yılında ihracat 50,8 milyon dolar, ithalat 86,9 milyon dolar iken bu rakamlar 1930 yılında sırayla 71,4 ve 69,5 milyon dolar düzeyine yükselmiştir. Bu dönemde 1930 yılı hariç olmak üzere tüm yıllarda dış ticaret dengesi sürekli açık vermiştir.
İhracatın sektörel dağılımına bakıldığında ise tarımsal ürünlerin payının %86 olarak gerçekleştiği görülmektedir. İhraç ürünlerimizin tamamına yakın bölümünü yaprak tütün, üzüm, pamuk, fıstık, zeytin yağı, tiftik, gülyağı olmuştur.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 03-02-2007, 12:43   #9
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

3.2. 1930 – 1950 Arası Dış Ticaretin Durumu

1933-1938 dönemi hızlı bir sanayileşme ve inşa dönemidir. Devletin fabrika kurmak ve işletmek suretiyle ekonomik hayata aktif müdahalesi olmuştur. Devlet ekonomiye 5 yıllık Ekonomik Planlarla müdahale etmiştir. 1933-1937 yılları arasında 1. Beş Yıllık Sanayi Planı uygulanmış olup, plan kapsamında Kayseri, Nazilli, Ereğli, Malatya İplik ve Dokuma; İzmir Kağıt Sanayi, Kütahya Seramik Fabrikası, Karabük Demir Sanayi, İzmit Süper Fosfat, Isparta Gülyağı fabrikaları kurulmuştur. Ancak İkinci 5 Yıllık Sanayi Planı hazırlanmasına rağmen, İkinci Dünya Savaşının çıkması üzerine uygulanamamıştır.
Bu dönemlerde ihracat da dahil olmak üzere dış ticaret ve dış ekonomik ilişkiler, 1930 tarihinde çıkarılan 1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanunu yine aynı tarihli 1705 sayılı Ticarette Tahsis’in Men’i ve İhracatın Murakebesi ve Koruması Hakkındaki Kanun ve bu Kanunda değişiklik yapan ve 1936 tarihinde çıkarılan 3018 sayılı Kanun ile düzenlenmiş, bir başka değişle kontrol altına alınmıştır.
1946 yılında TL %116 oranında develüe edilmiş, böylelikle 1 Dolar = 2.80 TL olmuştur. İthalattaki sınırlamalar azaltılmış, 1947 yılında Dünya Bankası Uluslarararsı Para Fonu (IMF) Avrupa Ekonomik İşbirliği Örgütü (OEEC) ve Gümrük Tarifeleri ve ticaret Genel anlaşmasına taraf olunmuş ve 1949 yılında yeni bir Gümrük Kanunu yürürlüğe girmiştir.
1946 yılında yapılan devalüasyona rağmen, ithal sınırlamalarının kaldırılması ve ihraç mallarımızın arz elastikiyetinin düşük olması nedeniyle 1947 yılında başlamak üzeri dış ticaret dengesi açık vermeye başlamıştır.
1930 yılında 71,4 milyon dolar olan ihracat ilk kez 1937 yılında 100 milyon doları aşarak 109,2 milyon dolar olmuştur. 1950 yılına gelindiğinde ise bu rakam 263,4 milyon dolar düzeyine yükselmiştir. Yine aynı şekilde 1930 yılında 69,5 milyon dolar olan ithalatımız 1938 yılında 118,9 milyon dolar, 1950 yılında ise 285,7 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 03-02-2007, 12:43   #10
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

3.3. 1950-1960 Arası Dış Ticaretin Durumu

Dış ticaret açığının sürekli artması neticesinde 1958 yılından sonra bazı istikrar tedbirleri alınmış, büyük oranlı bir devalüasyonla birlikte 1 dolar = 9 TL olmuştur. İthalat tarife ve miktar kısıtlamaları ile kontrol altına alınmıştır. 1957 yılında 345 milyon dolar seviyesine kadar yükselen ihracat, tarımsal gelişmenin durması, yükselen iç fiyatlara rağmen sabit kur politikasının sürdürülmesi ve sübvansiyon politikalarının ihracatı caydırıcı şekilde uygulanması neticesinde 1958 yılında 247 milyon dolar seviyesine gerilemiştir. Bu dönemin temel özellikleri;
- Kronik dış açık,
- Geniş çapta hava şartlarına bağımlı bir ihracat ve dış yardım kredi imkanları ile sınırlanan ithalat hacmi’dir.
Bu gelişmelerden sonra 1945 yılında %0,34 olan ülkemiz ihracatının dünya ihracatındaki payı 1958 yılında %0,23’e gerilemiştir.
Bu dönemde ihracatın %70 kadarını tarımsal malla almıştır.
3.4. 1960 - 1970Arası Dış Ticaretin Durumu

Bu dönemde dış ticaret stratejisi olarak “İthal ikameci” politikalar uygulanmaya başlanmıştır ve bu yolla sanayileşmeye çalışılmıştır. 1960-1970 yılları arasında ithal ikamesi stratejisi çok daha yoğun bir şekilde uygulanmış ve ihracat özendirilmekten ziyade caydırılmış ve sadece iç pazara yönelik üretim yapan sanayiler kurulmuş, bu sanayilerde yüksek koruma duvarlarıyla korunmaya çalışılmıştır.
Bununla birlikte, ihracat I. Beş Yıllık Plan hedeflerini aşmış, ancak yapısında değişim olmamıştır. Sanayi ürünlerinin payı dönem boyunca artmamış hatta bazı yıllar azalmıştır. 1963 yılında İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi kurulmuştur.
Görüldüğü üzere 1923 ila 1970 yılları arasında büyük ölçüde bir kriz yaşanmamıştır. Ama son 50 yıl içinde büyük bir sistemle gelişen ekonomik bozulmalar, yanlış siyaset ve siyasette bir istikrar sağlanamaması gibi problemler doğmuş ve bu günlere kadar etkisi devam etmiştir.
Ama size Türkiye ile birlikte tüm dünyayı etkisi altına alan 1929 krizini biraz açmak istiyorum.
Amerika’nın Florida Eyaletinde devlet tahvilleri pazarlayan bir aracı şirketin batmasının duyulması üzerine Ohio Eyaletinde 71 bankanın kapatılmasına yol açan bu kriz, doları da peşinden sürüklemiştir.
Bu dönemde vurguncu sermaye New York Borsası’na girmiştir. Örneğin otomobil tutkusu dünyaya sarmaya başlarken, demiryolları ve kamu hizmetlerine ait hisse senetleri üzerinde borsa oyunları yoğunlaştı. Bunların fiyatları aşırı derecede şişmişti. İşte tüm bu gelişmeler büyük bir kriz doğurmuş ve Türkiye ile tüm dünyayı da kötü etkilemiştir.
  Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık




Türkiye`de Saat: 15:32 .

Powered by vBulletin® Copyright ©2000 - 2008, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2

Sitemiz CSS Standartlarına uygundur. Sitemiz XHTML Standartlarına uygundur

Oracle DBA | Kadife | Oracle Danışmanlık



1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320 321 322 323 324 325 326 327 328 329 330 331 332 333 334 335 336 337 338 339 340 341 342 343 344 345 346 347 348 349 350 351 352 353 354 355 356 357 358 359 360 361 362 363 364 365 366 367 368 369 370 371 372 373 374 375 376 377 378 379 380 381 382 383 384 385 386 387 388 389 390 391 392 393 394 395 396 397 398 399 400 401 402 403 404 405 406 407 408 409 410 411 412 413 414 415 416 417 418 419 420 421 422 423 424 425 426 427 428 429 430 431 432 433 434 435 436 437 438 439 440 441 442 443 444 445 446 447 448 449 450 451 452 453 454 455 456 457 458 459 460 461 462 463 464 465 466 467 468 469 470 471 472 473 474 475 476 477 478 479 480 481 482 483 484 485 486 487 488 489 490 491 492 493 494 495 496 497 498 499 500 501 502 503 504 505 506 507 508 509 510 511 512 513 514 515 516 517 518 519 520 521 522 523 524 525 526 527 528 529 530 531 532 533 534 535 536 537 538 539 540 541 542 543 544 545 546 547 548 549 550 551 552 553 554 555 556 557 558 559 560 561 562 563 564 565 566 567 568 569 570 571 572 573 574 575 576 577 578 579 580