|
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
18-01-2007, 15:25 | #1 | ||
Üyelik tarihi: Mar 2006
Mesajlar: 17.217
Tecrübe Puanı: 37 |
James Joyce 02.02.1882-13.01.1941 "Romanın Devrimcisi" İrlandalı yazar Ulysses ve Finnegans Wake adlı yapıtları sayesinde 20 yüzyılın en önemli yazarları arasında yer almaktadır. Joyce geleneksel roman strükturlerini kırarak dilin biçimini ve anlatım tekniklerini değiştirerek modern romanı kurdu. Dublin'in banliyösünde Rathgar'da bir vergi takipçisinin en büyük oğlu olarak dünyaya gelen Joyce, burada mütevazı şartlarda büyüdü. Babası yine de oğlunun başkentin iki Cizvit okulunda okuyup 1898-1902 yılları arasında Cizvit Üniversitesi'nde edebiyat eğitimi görmesini sağladı. 20 yaşındaki genç arkasından Paris'te başladığı tıp eğitimine annesinin ölmesi üzerine birinci sömestrde son vererek hayatını bundan böyle kitap ve tiyatro eleştirmenliği ve Dublin'de özel ders öğretmenliğiyle kazandı. 1900'da yazmaya başladığı (1944'te yayınlanan) romanı Stephen Hero'dan (Kahraman Stephen) tatmin olmayarak yazmaktan vazgeçti. 1914: Dublin 1904'te tanıştığı, sonraki eşi Nora Barnacle ile (iki çocuk) 1905'te İngilizce öğretmeni olarak Trieste'ye gittiler. Burada 1907'de ilk şiir kitabı olan Chamber Music (Oda Müziği) yayınlandı ve 1914'te arkadaşı Amerikalı şair Ezra Pound'un yardımları sayesinde Dubliners (Dublinliler) adı altında yayınlanan öyküleri üzerindeki çalışmalarını tamamladı. Açık cinsel tasvirler yüzünden Joyce daha önce bu kitabını yayınlayacak bir yayıncı bulamamıştı. 15 kuru kısa öyküde basit Dublinli yurttaşın çoğunlukla umutsuz günlük hayatı çizilmektedir. 1922: Ulysses Joyce 1. Dünya Savaşı sırasında ailesiyle birlikte dört yıllığına Zürih'e taşındı; 1920'de de Paris'e yerleştiler. Stephen Hero adlı roman fragmanını yeniden ele alarak yazdığı A Portrait of the Artist as a Young Man (Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi, 1916) adlı ilk romanında Joyce, ilk kez yeni dilsel ifade biçimlerine başvurdu ve bunları Ulysses (1922) adlı başyapıtında mükemmelleştirdi. Dublinli üç insanın ömürlerindeki bir tek günü (16.5.1904 - Joyce'ın hayat arkadaşıyla tanıştığı tarih) anlattığı bu yapıtta esas konu önemsiz görünmekte. Romanın karmaşık anlatım strüktürü sayısız konu dallarıyla, efsanevi ve tarihsel göndermeleriyle bir labirente benzer. Joyce Homer'in Odyssee'sını yüzyılın başındaki Dublin'e taşıdı. Bunu yaparken aldığı antik örnekteki 18 bölüme Ulysses'le her biri için Dublin'de değişik bir yeri fon olarak kullandı ve her birine belirli bir saat, bedenin bir organını, bilimsel bir disiplini, bir rengi, bir simge ve bir anlatım tekniğini kattı. Romanın başlıca kahramanları olan gazete ilan bürosu sahibi Leopold Bloom, karısı Molly ve Joyce'ın ilk romanının da başkişisi olan genç Stephen Dedalus, çağdaş Odysseus, karısı Penelope ve oğulları Telemak'ı cisimlendiriyorlar. İç monologları mükemmelliğe varıncaya dek geliştirdiği, dil açısından virtüözlüğe varan anlatım teknikleri devrimci niteliktedir. Karakterlerinin içinde bulunduktan bilinç akımı (stream of consciousness) tamı tamına izlenebilip duyulabiliyor. Joyce bunların dışında, karmaşık gerçeğin romanlarda anlatılması için hangi anlatım tekniklerinin en uygun olduklarını gösterdi. Ulysses bu açıdan geleneksel anlatım stillerini sorgular ve roman hakkında bir roman olarak, 50'li yıllardan beri ilk defa kendi kendini yansıtan romana bir ilk adım sayılabilir. Birkaç epizodu çıktıktan sonra bu romanın yayınlanması da, açık seksüel tasvirleri yüzünden, 1920'de Büyük Britanya'da yasaklandı. Yapıt sansürlü bir biçimde 1922'de Paris'te yayınlandı; ilk tam baskısı ancak 1958'de piyasaya çıktı. 1939: Funnegans Wake Joyce 1923'te Finnegans Wake adlı romanı üzerindeki çalışmalara başladı. Bir göz rahatsızlığı yüzünden yazı yazmakta zorlandığı için arkadaşlarının yardımlarından yararlandı. 48 yaşındaki Joyce 1930'da bir göz ameliyatı geçirdi. Bir yıl sonra da ölümünden sonra parasal açıdan güven içinde olmasını istediği hayat arkadaşı Nora Barnacle ile evlendi. Toplu şiirleri yayınlandıktan üç yıl sonra 1939 yılında Finnegans Wake fragman olarak basıldı. Yazar bu romanında dil deneylerini en uç noktalarına kadar götürdü. Okunması ve anlaşılması hemen hemen olanaksız olan bu yapıt, dünya tarihiyle ilgili bir karabasanı konu alırken burada konu daha çok düşüncelere bir fon olarak hizmet etmektedir. Başka bir dile çevrilmesi olanaksız kabul edilen bu yapıt ilk kez 1939'da Almanca olarak basıldı. Geç dönem yapıtının yayınlanmasından bir buçuk yıl sonra Joyce 1941 'de, 58 yaşında bir barsak ameliyatının komplikasyonlarından Zürih'te hayata gözlerini yumdu. Kaynak: Yüzyılın 100 Yazarı (Yeni Binyıl)
__________________ Besiktas JK . | ||
|
18-01-2007, 15:26 | #2 | ||
Üyelik tarihi: Mar 2006
Mesajlar: 17.217
Tecrübe Puanı: 37 | Arthur Miller 17.10.1915 - 10.02.2005 "Amerikan Toplumunun Toplumsal Eleştirmeni" Miller yüzyılımızın en önemli Amerikalı dram yazarlarından biri kabul edilmektedir. Miller'in kahramanları, haşin bir toplum içerisinde, kendi vicdanlarıyla yaşayabilmek için bireysel suç ve sorumluluklarıyla uzlaşmaya çalışırlar. Miller New York'un Harlem mahallesinde dünyaya geldi. Avusturya-Macaristan'dan ABD'ye gelmiş Yahudi bir göçmen olan babası, bir kumaş mağazasının sahibiyken dünya ekonomik buhranından sonra 1929'da iflas etti. Ekonomik durumun güvensizliği spora meraklı genci derinden etkiledi. 1934-38 yılları arasında Ann Arbor/Michigan'da edebiyat ve İngiliz dili yüksek eğitimini sürdürebilmek için Michigan Daily gazetesinde redaktörlük yaptı. Miller'in bu dönemde yazdığı ilk dramlar üniversitede takdirle karşılandı. 1947: All My Sons 1938'de New York'a dönen Miller, burada federal hükümetin bir tiyatro projesine katıldıysa da bu proje sözümona Komünist eğilimi nedeniyle 1939'da rafa kaldırıldı. Miller 1940 yılında kız arkadaşı Mary Slattery ile evlendi (iki çocuk). İlk romanlarından, röportaj ve pek başarılı sayılmayan bir dramdan sonra Miller, 1947'de All My Sons (Bütün Oğullarım) adlı tiyatro oyunuyla ünlenmeyi başardı. Babalarının ticaret anlayışıyla uzlaşamayan bir savaş zengininin oğulları ölünce, baba intihar eder. Daha sonraki yapıtlarının tümünde olduğu gibi, burada da, Norveçli yazar Henrik Ibsen'in dramlarını örnek alan Miller, toplumu eleştirmektedir. 1949: Death of a Salesman Yazar bundan iki yıl sonra Death of a Salesman (Satıcının Ölümü) ile en büyük başarısını elde etti. 1985'te Volker Schlöndorff tarafından filme uyarlanan bu dramında Miller, uzun yıllardan sonra çalıştığı firma tarafından işten çıkarılan Willy Loman'ın yıkılışını gözler önüne sermektedir. Geriye dönüşlerle kaçırılmış fırsatları gözünün önünden geçirir, özel hayata bir dönüş yapar, oğulları tarafından reddedilir ve hayatına son verir. Miller'in dramları için karakteristik olan, başkişilerinin vicdanlarıyla hesaplaşırken aklanmaya çalışmalarıdır. Miller'in karakterleri, ahlaki tutumlarına bağlı olarak toplumda bir yere sahip olurlarken, bireyler tekrar tekrar toplumun istekleri karşısında başarısızlığa uğrarlar. Yalnızlıkları ve kendi suçlarıyla hesaplaşmaları, Miller'in sayısız deneme yazısında da işlediği ana konuları oluşturur. Yine 1949 yılında Millet Pulitzer Ödülünü aldı. 50'li Yılları McCarthy ile Çelişmeleri Zaman zaman sosyalist görüşlere yakınlık duyan Miller'in toplumsal eleştirileri Amerika Karşıtı Çalışmaları Araştırma Komitesinin dikkatini çekti. Miller The Crucible (Cadı Kazanı) (1953, filme alınışı: 1956, senaryo: Jean-Paul Sartre) adlı tiyatro oyununda, adı geçen komite başkanı Joseph R. McCarthy'yi eleştirmişti. Bu oyunda kasaba sakinleri ahlak havarileri tarafından kötülerin üzerine vahşice bir av düzenlemek üzere kışkırtılırlar. Kasabaya nefret ve muhbirlik çalışmaları hakim olur. Bu dramın yorumlanmasına bağlı olarak Miller, komünizmi desteklemekle suçlanarak 1957'de ifade vermeyi kabul etmemesi üzerine komiteyi hiçe sayması nedeniyle sonradan ertelenen bir yıllık hapis ve para cezasına mahkûm edildi (1958'de düzeltildi). 1964: After the Fall Miller ayrıca Marilyn Monroe ile yaptığı evlilik (1956-61) yüzünden gazete manşetlerine girdi. Monroe için The Misfits (Uyumsuzlar, 1959) adlı filmin (1960) senaryosunu yazdı. Monroe'nun kendi yaşamına son vermesi üzerine Miller 1962'de Avusturyalı Inge Morath ile evlendi (bir çocuk). Seks sembolü eşinin intihar olayını ve 50'li yıllardaki özel sorunlarını Miller, After the Fall (Düşüşten Sonra, 1964) adlı dramında işleyerek her şeye yeniden başlayabilmek için gerekli güce kavuşabilmek üzere kendini bulmaya çalıştı. Aynı yıl içinde Incident in Vichy (Vichy'de Olay) adlı oyunu ilk kez sahnelendi. Miller bu oyununda rastgele yoldan geçen insanların masabaşı Nazi suçluları tarafından "Yahudi" olarak tutuklanıp, sorguya çekilmelerini ve gösterdikleri tepkileri dile getirmektedir. Playing for Time (Zaman Kazanmaya Çalışırken, 1980) adlı televizyon senaryosunda da Nazi dönemini ele alarak bu sefer Auschvvitz konsantrasyon kampının orkestrasını konu alır. Miller 70'li ve 80'li yıllarda yazdığı dramlarla eski başarılarına ulaşamadı. 1987'de Timebends (Zamanın Dönemeçleri) adlı anılarını yayınladı. Miller'in Diğer Dramları 1955: A Memory of Two Mondays (İki Pazartesinin Anısı): Miller'in, 30'lu yılların başında çalıştığı bir araba yedek parçası deposundaki deneyimlerini anlatan otobiyografik yapıtı. 1955: A View f rom the Bridge (Köprüden Bakış): New York'ta yaşayan Sicilyalı göçmenlerin dünyasında geçen bir kıskançlık dramı ve toplumsal suçlama. 1968: The Price (Bedel): İki erkek kardeşin geriye bakarak hayatlarındaki suçlarla ve sorumluluklarla hesaplaşması. Kaynak: Yüzyılın 100 Yazarı (Yeni Binyıl)
__________________ Besiktas JK . | ||
18-01-2007, 15:26 | #3 | ||
Üyelik tarihi: Mar 2006
Mesajlar: 17.217
Tecrübe Puanı: 37 | 25.01.1882 - 28.03.1941 "Modernizmin Klasik Yazarı" İngiliz yazar ve edebiyat eleştirmeni Woolf, toplam olarak on romanla 400'ü aşkın deneme yazısı yayınladı. Edebi feminizmin kurucusu sayılan Woolf, başkişilerinin düşünce dünyasını yansıttığı yeni ifade biçimleriyle modern edebiyata damgasını basmıştır. Adeline Virginia Stephen (Woolf un kızlık soyadı) Londra'da Leslie Stephen adlı yazarın dört çocuğunun üçüncüsü olarak dünyaya gözlerini açtı. Çocuklarına iyi bir eğitim vermek isteyen babası Virginia'ya geniş kapsamlı bir öğrenim sağlayarak kızıyla edebiyat konusunda tartışmalar yaptı. Virginia 1891-95 yılları arasında kardeşleriyle birlikte haftalık bir aile dergisi yazdı. Anneleri dört yıl sonra gripten ölünce tasasız çocukluğu sona erdi. Çok duyarlı olan genç kız, ruhsal bir buhran geçirdi ve babasının 1904'te kansere yenik düşerek ölmesi üzerine ciddi bir sinir krizi geçirdi. Tedavi amacıyla yaptığı yolculuklarda sağlığına kavuşunca öğretmenliğe başladı ve kadın hareketine ilişkin ilk makalesini yayınladı. 1905'ten Sonra: Bloomsbury Çevresi Stephen 23 yaşındayken, aralarında Vanessa Bell, Edward Morgan Forster ve John Maynard Keynes gibi isimler de bulunan sanatçı ve bilim adamlarının, yazar ve filozofların dahil olduğu (Londra'nın aynı adlı semtinden adını alan) Bloomsbury tartışma grubuna girdi. Sanat ve kültürde rasyonalizm, ateizm ve liberal ahlak kurallarını savunarak dogmatizme ve şiddete karşı olan bu grupta Stephen 1912 yılında evlendiği Leonard Woolf ile tanıştı. 1910'dan beri kadın hareketiyle yakından ilgilenen Woolf, Voyage Out (Dışarıya Yolculuk) adlı (1915'te basılan) romanını 1911'de tamamladı. Güney Amerika'ya yaptığı bir yolculuk sırasında âşık olup sonunda tropikal bir hastalıktan ölen Rachel Vinrace'i anlatan bu öyküsünde otobiyografik bir hava sezilmektedir. 1922: Jacob's Room Romanının bir yayınevi tarafından kabul edilip edilmeyeceği endişesiyle yeniden depresyona giren Woolf, intihara kalkıştı. Kocasının yardımıyla yeniden sağlığına kavuştu. Karısının kitaplarını bizzat basarak yayınlamak ve ona, yorucu roman yazarlığı yanı sıra, ufak tefek yazı işleri vererek stres atmasını sağlayabilmek amacıyla eşi 1917'de Hogarth Press adlı yayınevini kurdu. Virginia Woolf’un ikinci romanı olan Night and Day (Gece ve Gündüz) bir aşk ilişkisini anlatan pek de başarılı olamamış bir yapıtıdır. Geleneksel anlatım tekniklerini terk ettiği Jacob's Room (Jacob'un Odası, 1922), Woolf'un ilk büyük başarısı oldu. Bu romanda sürekli, kronolojik bir akış bulunmamaktadır. Odak noktasında farklı anlatım teknikleriyle birbirlerine bağlanmış fragman ve sahneler bulunmakta. Woolf’un yapıtlarındaki en önemli ayırıcı özellik, kişilerin içindeki düşünce ve duyguları anlatmasıdır. James Joyce'a dayanarak bilinç akışı denilen tekniği uyguladı. Karakterleri, bol miktarda ruhsal ayrıntılardan oluşan sübjektif bir gerçekçilikle anlatılmaktadır. 1928: A Room of One's Own 1925'te yayınlanan Mrs. Dalloway'de Woolf içerik açısından birbirleriyle bağlı bulunmayan aynı günde geçen iki öyküyü birleştirdi. Burada konu yeniden arka planda kalmakta; düşünce ve duygu dünyası egemendir. Woolf roman karakterleri hakkında yazı yazmak istemiyordu; daha derin bir gerçeğe varabilmek için onların içine girmek istedi. İzleyen yıllarda bu yapıtına paralel olarak hem To the Lighthouse (Deniz Feneri, 1927) adlı en başarılı romanlarından biri olan ve kendi aile tarihini fon olarak alan, hem de The Waves (Dalgalar, 1931) adlı düzyazı biçimindeki "dram şiiri" üzerinde çalıştı. 1928'de çok yakın kız arkadaşı Vita Sackville-West'in yaşam öyküsünden esinlenerek yazdığı Orlando adlı düşsel biyografisi, ayrıca A Room of One's Own (Kendine Ait Bir Oda) adlı deneme yapıtı yayınlandı. Kadının toplum içindeki yerine ilişkin olan bu çalışması "Kadınlar ve Roman Sanatı" konulu bir konuşmaya dayanarak ele alınmış olup kadının baskı altına alınmasının doğal nedenlere bağlı olmayıp ekonomik ve sosyal sebeplere dayandığını ortaya çıkarmaktadır. 70'li yıllarda kadın hareketince "yeniden" keşfedilen bu yapıt, Woolf'un kadın haklarının edebiyat alanındaki öncüsü olarak tanınmasını sağladı. Three Guineas (Üç Gine, 1938) adlı romanında aynı konuyu işledi. [IMG]http://img222.imageshack.us/img222/1292/virginiawoolf2**8.jpg[/IMG] Kendini sinir krizlerine vardıracak derecede roman çalışmalarına kaptıran ve bu arada popüler olan yazar, beş yıllık bir çalışma sonunda ticari açıdan en büyük başarısını oluşturan önceki yapıtlarına göre daha çok geleneksel nesiller romanı niteliği taşıyan Years (Yıllar, 1937) adlı romanını tamamladı. Almanların Londra'ya düzenledikleri bombardımanlardan sonra ve Between the Acts (Perde Arası) (yayınlanışı: ölümünden sonra 1941) adlı yeni romanının tutulmaması yüzünden delilik derecesine varan bir kuruntuya kapılan Woolf, 1941 yılında 59 yaşında kendini Sussex'te bir ırmağa atarak yaşamına son verdi. Kaynak: Yüzyılın 100 Yazarı (Yeni Binyıl)
__________________ Besiktas JK . | ||
18-01-2007, 15:27 | #4 | ||
Üyelik tarihi: Mar 2006
Mesajlar: 17.217
Tecrübe Puanı: 37 | 22.10.1919 Kirmanşah (İran) "İç Alemin İnceden İnceye Araştırılması" İsterseniz yanlış düşünün, ama her durumda kendi kafanızla düşünün Lessing İngiliz yazar romanlarında ırkçılığı ve erkeklerin egemen oldukları bir dünyada kadının sorunlarını ele aldı. Mistiğin etkisi altında yazdığı çok sayılı yapıtında Lessing, insanın atom holokostundan (yıkımından) sonraki gelişmesini işledi. Bir İngiliz subayının kızı olarak Doris May Taylor adıyla Kirmanşah'da (İran) doğdu. Beş yaşına geldiğinde babasının bir mısır çiftliği işlettiği Rodezya'ya ailesiyle birlikte taşındı. Taylor okulu 1933 yılında bıraktı. Dadılık ve daktiloluk yaptığı gibi, 19. yüzyıl Avrupa ve Amerika edebiyatıyla yakından ilgilendi. 18 yaşında baba evini terk ederek iki yıl sonra sömürge subaylarından Frank Charles Wisdom ile evlendi (bir çocuk). 1949: İngiltere'ye Taşınması Boşandıktan bir yıl sonra 1943'te Alman göçmen Gottfried Lessing ile evlendi (bir çocuk). Yeni eşi Komünist Partisi üyelerindendi ve eşine siyasal ideallerini aşıladı. 1949'da boşandılar. Lessing aynı yıl içinde İngiltere'ye taşınarak 1950'de The Grass is Singing (Türkü Söylüyor Otlar) adlı Afrikayla ilgili trajedisini yazdı. Bu roman da, onu izleyen yapıtları gibi, Rodezya'da geçer. Baskı altına alınan cinselliğinden rahatsız olan beyaz bir kadın siyah uşağıyla aralarındaki alışılmış mesafeyi kapatır. Bunu yaparken erkeğin gururunu zedelediği için sonunda öldürülür. African Stories or This was The Old Chiefs Country (Afrika Öyküleri ya da Burası Yaşlı Şefin Ülkesiydi, 1951) adlı öykü kitabını yayınladıktan sonra, yazarlıktan kazandıkları yaşamasına yetmeye başladı. Öykülerinin odak noktası hep ırkçılık çatışmalarına ayrılmıştı. 1952/62: İki Başyapıt 1952'de genç Martha Quest'ın hayat yolunu izleyen beş ciltlik dizi romanının birinci cildi olan Children of Violence’ı yayınladı. Lessing burada bireysel gelişme, toplumsal talepler ve gerçek arasındaki gerilim alanını anlatır. Birçok eleştirmen tarafından "bir çağın gözler önüne serilmesi" olarak övülen bu dizi, 1998'de oluşan atom holokostuyla son bulur. Macaristan isyanının bastırılmasından sonra Lessing 1956'da komünizme sırt çevirdi. Altı ay sonra, artık yazı yazmayan başarılı bir kadın yazarın geçirdiği buhranı anlattığı The Golden Notebook'u (Altın Defter) yazdı. Biçimsel çatısını kısa bir romanın oluşturduğu bu yapıtta roman kahramanının değişik renkli güncelerinden alınma notlar -varoluşunun değişik yönlerini birleştiremeyişinin işareti olarak- kullanılmıştır. Yazar sonunda yanlış zorunluluklardan kendisini kurtarıp bir tek altın renkli güncesine yazı yazmayı sürdürür. 60'lı Yılların Ortasından Sonra: İç Dünyasını Araştırması Lessing bunları izleyen yapıtlarında geleneksel realizmi aştı. C.G. Jung'un teorilerinden ve Sufîzm'den etkilenen Lessing kendisini roman kahramanlarının iç dünyalarını anlattığı kendi sözleriyle bir "inner space fiction"a (içsel roman) yöneldi. Burada karakteristik olan, deliliğin de yaratıcı bir güç anlamına geldiği anlayışıdır. Bu dönemde Briefing for a Descent into Hell (Cehenneme İniş İçin Brifing, 1971) adlı romanında düşleri, trans halini ve doğaüstü algılanıştan işleyerek "normal" davranış örneklerini eleştirdi. The Memoirs of a Survivor (Sağ Kalanın Anıları, 1974) adlı roman değişik düzeylerde geçer: Orta yaşlı bir kadın çevresindeki insanların bir tehlike anında nasıl değiştiklerini görür. Kadının oturma odasının duvarlarından birinin arkasından yeni bir bilinç basamağıyla eş anlama gelen başka bir dünya bulunmaktadır. Beş ciltlik Canopus in Argos: Archives (Kanobos Argos'ta: Arşivler, 1979-82) Lessing, bilim-kurgu roman türüne yöneldi. Burada insanın bir atom yıkımından sonraki hali ele alınmaktadır. 80'li Yıllar: Realizme Geri Dönüşü Jane Somers takma adını kullanarak tanınmamış bir yazarın ilk yapıtı olarak sunduğu The Diaries of Jane Somers (1981) adlı romanıyla gazete manşetlerine geçti. Otobiyografik izler taşıyan bu romanıyla olduğu gibi The Good Terrorist (Terörist, 1985) ile de yeniden gerçekçi bir anlatım tarzına dönmüş oldu. Lessing bu siyasal romanında, kendisinin neden olduğu ruhsal kusurları kabullenmek istemeyen bir topluma saldırmaktadır. The Fifth Child (Beşinci Çocuk, 1988) adlı kitabı İngiltere'nin orta sınıfını irdelemesidir. Lessing 1994'te Under My Skin (İç Dünyam) adlı otobiyografisini yayınladı. Yazarın Diğer Kitapları: Siyah Madonna, Evlenmeyen Adamın Hikayesi, Gene Aşk, İçinde Yaşamayı Seçtiğimiz Hapishaneler, Mara ile Dann. Kaynak: Yüzyılın 100 Yazarı (Yeni Binyıl)
__________________ Besiktas JK . | ||
27-01-2007, 21:40 | #6 | ||
Dişi Kartal Üyelik tarihi: Jul 2006
Mesajlar: 15.053
Tecrübe Puanı: 33 | eline sağlık..
__________________ Gönlümle baş başa düşündüm demin; Artık bir sihirsiz nefes gibisin. Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin Akisleri sönen bir ses gibisin. Mâziye karışıp sevda yeminim, Bir anda unuttum seni, eminim . Kalbimde kalbine yok bile kinim . Bence artık sen de herkes gibisin. Eylül 2008 | ||
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |