Beşiktaş Forum  ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi


Geri git   Beşiktaş Forum ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi > Eğitim Öğretim > Dersler - Ödevler - Tezler - Konular > Edebiyat - Türkçe

Cevapla
 
LinkBack (1) Seçenekler Stil
Alt 15-02-2007, 01:48   #1
Yardımcı Admin
 
Meric - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Mesnevi Edebiyatı

Mesnevi (edebiyat)

Mesnevi özellikle Arap, Fars ve Osmanlı edebiyatında kendi aralarında uyaklı beyitlerden oluşan ve aruz ölçüsüyle yazılan divan edebiyatı şiir biçimidir.
Arapça’da "müzdevice" denilen mesnevi türü ilk olarak 10’uncu yüzyılda İran edebiyatında ortaya çıkmıştır. Türk edebiyatına girişi 11’inci yüzyılda Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig adlı yapıtıyla başlar. Kutadgu Bilig mesnevî nazım biçimiyle kaleme alınmış hacimli bir siyasetnâme örneğidir.
Her beytinin kendi arasında kafiyelenmesi hem yazma kolaylığı sağlar hem de daha uzun metinlerin bu şekle uygun olarak kaleme alınmasına imkân tanır. Diğer nazım şekillerindeki kafiye bulma zorluğu şairleri uzun metinlerde bu şekli kullanmaya teşvik etmiştir. Bu nedenle uzun aşk öykülerinde, destanlarda mesnevi kullanılmıştır. Mesnevi bir eser başlıca tevhid, münacat, na’t, miraciye bölümlerinden oluşur.
Mesneviler aşk mesnevileri (Fuzulî-Leyla vü Mecnun), dinî-tasavvufi mesneviler(Süleyman Çelebi-Mevlit), ahlaksal ve öğretici mesneviler ( Şeyhî-Harnâme), savaş ve kahramanlık konusunu işleyen gazavatnameler, bir kentin güzelliklerini anlatan şehrengizler ve mizahi mesneviler diye ayrılabilir.
Divan şiirinde, her beytinin dizeleri kendi arasında uyaklı, aruzun genellikle kısa kalıplarıyla yazılan nazım biçimine ve bu biçimde yazılmış yapıtlara mesnevi denir. Mesneviler konularına göre üçe ayrılır: Destansı nitelikteki mesneviler (Firdevsi'nin Şehname'si)¤; öğretici nitelikteki mesneviler (Nabi'nin Hayriye'si)¤; din ve tasavvufla ilgili mesneviler (Mevlana'nın Mesnevi'si, Fuzuli'nin Leyla ile Mecnun'u, Şeyh Galip'in Hüsn'ü Aşk'ı) . Ayrıca, padişahların savaşlarını anlatan manzum yapıtlar (gazavatnameler) , kentleri ve kentlerdeki güzelleri anlatan yapıtlar (şehrengizler) , bazı yergi türündeki yapıtlar, mesnevi nazım biçimiyle yazılmıştır. Mesnevi İran edebiyatında ortaya çıkmış (İran edebiyatında Genceli Nizami ve Cami bu türün başlıca adlarıdır) . Genceli Nizami'nin beş mesnevisinden oluşan Hamse'si, sonradan Divan edebiyatı ozanları tarafından da örnek olarak alınmıştır. Türk edebiyatında ilk mesnevi Yusuf Has Hacib'in Kutadgu Bilig adlı yapıtıdır. Her beyti kendi içinde uyaklı uzun nazım biçimidir.Bir anlamda Divan edebiyatında manzum hikayelerin yazıldığı bir biçim olarak da tanımlayabiliriz. Mevlânâ’nın ünlü tasavvufi mesnevisi 25.700 beyitten oluşmuştur.
Mesneviler aşk, dini ve tasavvufi, ahlaki-öğretici, savaş ve kahramanlık, bir şehri ve şehrin güzelliklerini anlatma, mizah gibi türlü konularda yazılmıştır. Divan edebiyatında roman ve hikaye gibi türler olmadığı için mesneviler bir bakıma bu türlerin yerini tutmuşlardır. On bölümden oluşur.Aynı şair tarafından yazılmış beş mesneviye “Hamse” adı verilir. Hamse sahibi olarak tanınmış önemli divan şairleri: Ali Şir Nevâi, Taşlıcalı Yahya, Nev’i-zâde Atâi’dir.

Kaynakça: AMil Çelebioğlu, Türk edebiyatında Mesnevi Nihat Sami Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi Muhammet KUZUBAŞ, Mahzen-i Esrar ile Nefhatü'l-Ezhar Mesnevilerinin Mukayesesi


Mesnevi
Arapça "s n y" üçlü kökünden türemiş mesnevi sözü, bu dilde kendi
arasında kafiyeli mısralardan oluşmuş nazım sekli anlamında kullanılmamıştır.
Mesnevi edebiyat terimi olarak ilk defa İran edebiyatında kullanılmış olmakla birlikte, bu nazım şeklinin ilk örnekleri Arap edebiyatında görülmektedir.
Mesnevi terimi ve nazmı şekli Türk edebiyatına İran edebiyatından geçmiş, XI-XIX. yüzyıllar arasında bu türde sayısız eserler yazılmıştır.
İran edebiyatında önceleri destanî konuların işlenmesinde kullanılan mesnevi nazmı şeklinin ilk olgun örneği Firdevsî'nin Şâh-nâme'sidir (X-XI. yy.). Bu edebiyatta, mesnevi yalnız destanî eserlerde kullanılan bir nazım türü olarak kalmamış, tasavvufî, ahlâkî konularla aşk ve macera hikâyeleri de bu yolla
nazma çekilmiştir.
Türk şairleri üzerinde etkisi yönünden ön sırada bulunan, Türk şairi olmakla birlikte eserini Farsça olarak yazan Mevlânâ Celâleddin-i Rumî (1207-1273)'yi burada anmak zorundayız. Anadolu'da yazılmış olan birçok mesnevîyi, gerek şekil gerek muhteva yönünden etkileyen eser, bu nazım türüne verilen adın alemi olmuş, "mesnevi" dendiğinde önce Mevlânâ'nın eseri akla gelmiştir.
Mesnevî, kendi arasında kafiyeli beyitlerden oluşmuş bir nazım şeklidir (aa/bb/cc...). Beyit sayısı bakımından hiçbir kısıtlayıcı kurala bağlı değildir, iki ile on binlerce beyit arasında değişen bir genişliktedir. Gerek beyitler arasında kafiye bağlantısı bulunmaması gerek beyit sayısının sınırlı olmaması, şairlerin işledikleri konuyu istedikleri kadar genişletmelerine imkân sağlamış, bu yüzden de çok kullanılan bir nazım şekli olmuştur.
Beyit sayısının çok olması yüzünden, aruzun hangi bahrinden olursa olsun, mesnevîde daima kısa kalıplar kullanılmıştır. Bu kalıplan şöyle sıralayabiliriz:
1. ..-/.-./... : Mefâ'îlün/mefa'îlün/fa'ûlün
2. -/.-.-/.- : Mefûlü/mefâ'ilün/fa'ûlün
3. ..../..../... : Fâ'ilâtün/fâ'ilâtün/Fâ'ilün
4. ..--/..--/..- : Fe'ilâtün/fe'ilâtün/fe'ilün
(-.--) (-) (Fâ'ilâtün) (fa'lün)
5. ..-/.-.-/..- : Fe'ilâtün/mefâ'üün/îe'ilün
(-.--) (--) (Fâ'ilâtün (fa'lün)
6. -..-/-..-/-.- : Müfte'ilün/müfte'ilün/fa'ilün
7. .--/.--/.--/.- : Fa'ûlün/fa'ûlün/fa'ûlün/fa'ûl
Belli bir konuyu işleyen, bağımsız bir kitap olarak yazılmış mesnevilerin plânları, genellikle birbirine benzer. Bu genel plânda üç bölüm vardır
A. Giriş bölümü
B. Konunun işlendiği bölüm
C: Bitiş bölümü
A. Giriş Bölümü
Bu bölümde en çok "tevhîd ( =Tanrı'nın birliğini konu edinmiş şiir)",
"münâcât ( =Tann'ya yakarış)", "na't ( =Hz. Muhammed'e övgü)", padişaha
övgü ve "sebeb-i te'lif ya da sebeb-i terceme ( = eserin yazılma ya da çevrilme
sebebi)" konularında yazılmış parçalar görülür. Birçok mesnevi "besmele" ile
başlar. "Besmele" başlı başına bir şiir de olabilir. Şair "besmele"den sonra
"hamd ( = şükür)"e geçebileceği gibi, eserine "hamd"i konu edinen bir parçayla
da başlayabilir. Bu parçaya "tahmîd" denir. Bir kısım mesnevide "na't"tan
sonra "mi'râc (= Hz. Muhammed'in Tanrı katına yükselmesi)", "mu'cizât
( = Peygamber'in gösterdiği olağanüstü durumlar)" ve "Medh-i Çehâr-yâr
(=dört halifeye övgü)" başlıkları da vardır. Kimi mesnevilerde padişahtan
sonra, şairin ilgi ve yardım gördüğü başka bir devlet büyüğünü övdüğü de olur.
Hatta padişah yerine bir devlet büyüğünün övüldüğü mesneviler de vardır.
Bütün eserlerde görülmemekle birlikte, "giriş bölümü"nde "mev'ize ( =öğüt)",
"sözün yüceliği" ve "kaleme hitab" başlıklarıyla karşılaşıyoruz. Taşlıcalı Yahya Bey'in Kitâb-ı Usûl’ü "kaleme hitab"la başlar. Bir mesnevi "giriş"inde burada sıraladığımız bütün başlıkları bulamayacağımız gibi, burada anmadığımız başlıklar da görebiliriz.
Yukarıda anılan başlıkların "giriş bölümü"ndeki sırası şöyle olabilir:
1. Besmele
2. Tevhîd
3. Münâcât
4. Na't
5. Mi'râc
6. Mu'cizât
7. Medh-i Çehâr-yâr
8. Padişah için övgü
9. Devlet büyüğüne övgü
10. Sebeb-i te'lîf
1. Besmele
İslâmî geleneğe uygun olarak, mesneviler de "besmele" ile başlar. Ancak, her zaman eserin başında yer alan besmele, mesnevideki ilk şiirin ilk beytini oluşturabileceği gibi, mesnevi metninin dışında da kalabilir, ilk beyitteki besmele kimi mesnevilerde vezne uymaz; fakat öbür mısra ile kafiyeli olduğundan, bir mısra gibi görünür. Kimi eserlerde ise:
Zikr-i bismillâhi rahmâni'r-rahîm
Kamu nesne bizegidür iy hakim (Fuzûlî / Leylâ vü Mecnûn)
örneğinde görüldüğü gibi, kurallı okunuşu bozularak vezne uydurulur. Başında besmele bulunan parça "tevhîd" ya da "münâcât" olabileceği gibi, bütünüyle besmeleye ayrılmış bir şiir de olabilir. Şair bu şiirde besmelenin erdeminden, her işe onunla başlamak gerektiğinden söz eder, besmelede bulunan her harfin neye delâlet ettiğini anlatır...
2. Tevhîd
Mesnevilerde "tevhîd" ve "münâcâ”tın sırası her zaman aynı değildir. Şair isterse tevhîdi isterse "münâcât”ı öne alır. Tevhîdin sözlük anlamı "bir kılma, bir sayma, Tanrı'nın birliğine inanma..."dır. Edebiyat terimi olarak ise "Tanrı'nın varlığını ve birliğini dile getiren manzume" anlamında kullanılır.
Öte yandan, "giriş bölümü"nde tevhîd bulunmayan mesneviler de vardır. Ancak başında tevhîd bulunan mesneviler daha çoktur.
Şairler tevhîd başlığı altında Tanrı'nın "esmâ-i hüsnâ"sını ve sıfatlarını sayarlar. Dünyada faili olmayan bir oluş, bir kılış yokken, bunca oluşu kılan üstün bir gücün, yani Tanrı'nın var olması gerektiğine işaret ederler. Evrendeki düzeni O'nun birliğine tanık gösterirler.
3. Münâcât
Tanrı'ya yakarış anlamındaki bu başlık altında şairler, kulun güçsüzlüğünü, her konuda Tanrı'nın yardımına muhtaç olduğunu ifade ederler, insanoğlunun günah işlemekten kurtulamadığını, buna rağmen Tanrı'nın bağış kapılarını açık tuttuğunu... bildirirler. Kimi mesnevilerde şair, eserini tamamlayabilmek için, onun yanlışlardan ve eksiklerden uzak olması, okuyanlar tarafından beğenilmesi için Tanrı'ya yakarır.
4. Na't
Hz. Muhammed'i övmek üzere yazılan şiire "na't" denir. Bununla birlikte, na't teriminin dört halife ve başka din büyüklerine yazılan övgü şiirleri için de kullanıldığı görülür. Süheyl ü Nevbahar ve Hurşîd-nâme'de olduğu gibi. Ancak geniş anlamda daima Hz. Muhammed için yazılan övgü söz konusudur. Bu şiirlerde en çok şu noktalar üzerinde durulur: O, kendisinden önce gelen peygamberlerden üstündür; iki cihanın sultanıdır; son peygamberdir, fakat onun nuru bütün varlıklardan önce yaratılmıştır; O, Tanrı'nın "sen olmasaydın felekleri yaratmazdım" dediği yüce peygamberdir; O, "fakirlik övüncümdür" diyen, Ahmed, Mahmûd, Muhammed, Mustafâdır...
Şair, Hz. Muhammed'in "mi'râc" ve "mu'cizât"mı ayrı başlıklar altında işlemişse, "na'f'te bu yönlere ağırlık vermez, bir iki beyitle değinir. Onun şefaatini dileyerek na'ti bitirir.
5. Mi'râc
Sözlük anlamı "merdiven", "göğe yükselme" olan mi'râc, Hz. Muhammed'in Tanrı katına yükselmesi olayına da ad olmuştur. Şairler, mesnevilerde bu başlık altında mi'râc olayım anlatarak Hz. Muhammed'i yüceltirler. Edebiyatımızda başlı başına bu olayı konu alan Mi'râc-nâmeler de yazılmıştır.
Mesnevilerin "giriş" bölümlerinde Mi'râc olayını anlatan şiirlerde, Hz. Muhammed'in Tanrı katına yükselmesi konu edilir. Cebrail'in gelişi ve Burak getirmesi; Peygamber'in Mescid-i Aksâ'da namaz kılması, göğe yükselmesi ve her felekten geçişi; Cebrail'in "Sidre"den öteye geçemeyişi; Hz. Muhammed'in Tanrı'ya "iki yay uzaklığından da az" yaklaşması; ümmeti için dileklerde bulunması...; yeryüzüne dönüşü ve yatağını henüz soğumamış olarak bulması anlatılır.
6. Mu'cizât
"Mu'cize" kelimesini çoğulu olan mu'cizât peygamberler söz konusu olunca, onların gösterdikleri olağanüstü haller, peygamberliklerini kanıtlayan "mu'cize'ler anlamına gelir.
Her peygamber gibi, Hz. Muhammed'in de mucizeleri vardır. Şairler mu'cizât başlığı altında bunları sıralayarak Peygamber'i yüceltirler. Bunlar arasında Hz. Muhammed'in doğumundan önce ve doğumu sırasında görülen olağanüstü haller, çocukluğunda başka çocuklardan farklılığı, düşmana toprak saçıp onları kör etmesi, parmağıyla ayı ikiye ayırması, parmağından askerlerinin susuzluğunu giderecek kadar su akıtması, körleri iyileştirmesi, diktiği hurmanın hemen yemiş vermesi, elinde kertenkelenin dile gelmesi, Önüne konmuş olan pişmiş zehirli kuzunun ona "benden yeme" demesi... bu başlık altında anlatılan mucizelerdendir.
7. Medh-i Çehâr-yâr
Hz. Muhammed'in dört yakını, dört dostu, dört halifesi, Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali için övgü. Kimi mesnevilerin giriş bölümlerinde, şair "na'f'ten veya varsa buna bağlı olan "mi'râc" ve "mu'cizât" başlıklarından sonra dört halife övgüsüne geçebilir. Bu konudaki övgüler ayrı başlıklar altında verilebileceği gibi, bir başlık altında dört fîalifenin anıldığı da olur. Bu şiirlerde Ebû Bekir'in dürüstlüğü ve cömertliği, Ömer'in adaleti, Osman'ın edebi ve Kur'ân'ı yazdırması, Ali'nin cesareti başlıca üzerinde durulan noktalardır.
8. Padişah için övgü
Hemen hemen bütün mesnevilerin "giriş bölümü"nde bulunan bu başlıkta, şair hükümdara bağlılığını dile getirerek, eserinin kabul edilmesini diler. Onu kahramanlığından, adaletinden, kereminden... ötürü över; Tanrı'nın "yer yüzündeki gölgesi, Hz. Muhammed'in halifesi cihan sultanlarının en büyüğü diyerek yüceltir. Kimi mesnevilerde şair yoksulluk ve işsizlikten yakınarak, padişahın yardımını ister. Bu övgü hemen her zaman padişahın ömrüne ve devletine dua ile biter.
9. Devlet büyüğü için övgü
Mesnevilerin "giriş bölümleri"nde, şairler padişahtan sonra sadrazam, vezir, şeyhülislâm, kazasker... gibi devlet büyüklerinden birine de övgü koyabilirler. Bu övgüde övülen devlet büyüğünün mevkii, adaleti, ilmi, cömertliği, ilim ve hüner sahiplerine ilgi göstermesi vb. noktalar üzerinde durulur.
10. Sebeb-i te'lîf
Mesnevilerin "giriş bölümleri"nde hemen hiç ihmal edilmeyen başlıklardan biri de sebeb-i te'lîftir. Bu başlık altında şair eserini niçin yazdığını, onu bu eseri yazmuya yönelten sebebi açıklar. Yukarıdaki başlık sebeb-i nazm-ı kitâb, sebeb-i tertîb, sebeb-i tahrir biçiminde de olabilir. Farsçadan çeviri olan kimi mesnevîlerde bu başlık sebeb-i terceme olarak geçer.
Bu başlık altında, şair kendisini böyle bir kitap yazmaya yönelten sebebi verir. Mesnevîlerde bu sebepler de birbirine benzer. Şairler düşlerinde büyük mesnevî ustalarıyla konuşurlar, bu ustalar şairden bu yolda bir eser yazmasını isteyebilir. Şair yine düşünde ya da kendi âlemine dalmışken "hatif (= sahibi görülemeyen ses)"ten gelen bir ses, ondan böyle bir mesnevi yazmasını istemiş olabilir. Şair dostlarıyla oturup ünlü bir mesneviyi okurken, arkadaşları ondan benzeri bir eser yazmasını isteyebilirler. Hatta bu işi ancak kendisinin başarabileceğini söyleyerek ısrar etmiş olabilirler. Zamanın sultanı ya da başka bir devlet büyüğü, yabancı dilde yazılmış beğendiği bir eserin Türk diline kazandırılmasını şairden isteyebilir.
Sebeb-i te'lîf başlığı altında şair, eserinin yazılış sebebini açıklamakla kalmaz; bu konuda kendinden önce eser veren büyük şairleri anar, onlara nazire yazmakla övünür. Mesnevisinin çeviri ya da taklit olmadığını bildirir. Şairler, sebeb-i te'lîf'e ayrılan kısmın sonunda, yanlışlarının ve eksiklerinin bağışlanması dileğinde de bulunabilirler. Bu yüzden, şair ve eser hakkında en önemli bilgilerin sebeb-i te'lîf başlığı altında toplandığı söylenebilir.
Buraya kadar mesnevilerin "giriş” bölümlerinde yalnız "mesnevi" nazım şekliyle yazılmış kısımlardan söz ettik. Oysa bu başlıklar altında "kaside",
“kıt'a", "tercî-i bend," gibi nazım şekilleri de kullanılmıştır. Bunlar arasında pek azı vezin bakımından mesnevi veznine uyar, çoğunun vezni mesnevide kullanılan vezinden farklıdır.
Şairler değişik nazım şekillerinde ustalıklarını gösterebilmek ve "giriş" bölümündeki monotonluğu gidermek amacıyla bu yola başvurmuş, değişik nazım şekilleri kullanmışlardır. Aynı durumu "konunun işlendiği bölüm"de de göreceğiz.
B. Konunun İşlendiği Bölüm
Mesnevilerde "âğâz-ı dâstân", "matla-ı dâstân", "âğâz-ı kıssa", "âğâz-ı kitâb"... gibi başlıklarla başlayan "konunun işlendiği bölüm", mesnevinin ana bölümüdür. Burada ele alınıp anlatılan konular, eserden esere değişir. Bu değişkenlik, bölümün genel plânında da kendisini gösterir. Bu bölümde, "giriş bölümü" için verdiğimiz genel plâna benzer bir plân vermek mümkün değildir.
Edebiyatımızda, mesnevilerin bu bölümde ele aldıkları konulara göre tasnif edildiğini görüyoruz. Bu tasniflerin aynı konuda yazılmış mesnevileri göstermek için yararlı olduğu açıktır. Ancak, mesnevilerin yazılış amaçlarına göre tasnif edilmesinin yukarıdaki açıdan oluğu kadar, bu eserlerin ana bölümlerinin plânları arasında bağlantı kurmak yönünden de yararlı olacağını sanıyoruz. Bu düşünceyle mesnevileri yazılış amaçlarına göre dört gruba ayırarak, her grubun elde bulunan örneklerinden bazılarını notlarda gösteriyoruz:
1. Grup
Okuyucuya bilgi vermek, onu eğitmek amacı güden mesnevîler. Bu grupta dinî, tasavvufî, ahlâkî eserlerle eski bilimlerle ilgili olan ve ansiklopedik bilgiler veren mesnevîler yer alıyor. Bu konular için şu örnekleri gösterebiliriz:
a. Dinî mesnevîler
Sûre çeviri ve şerhleri, kırk hadis çeviri ve şerhleri, yüz hadis çeviri ve şerhleri, ilmihaller, mevlidler, hicret-nâme, mi’râciyye, vefât-ı Neb, hilyeler, Hz. Muhammed ve yakınları hakkında çeşitli hikâyele, makteller, Muhammediyye ve benzerler, dinî öğütler veren eserler, kutsal yerleri anlatan bir mesnevi
b. Tasavvufî mesneviler
Mevlânâ'nın Mesnevî’si çeviri ve şerhleri, Tasavvufu anlatıp öğretme amacı güden mesneviler, İran edebiyatındaki tasavvufî mesnevilerin çevirileri ve benzerleri, evliya menkabeleri, temsilî yoldan tasavvufu anlatan eserler, Yunus Emre, Kaygusuz Abdal ve Rûşenî gibi şairlerin mesnevileri
c. Ahlâkî mesneviler
İran edebiyatından çevrilmiş ya da oradan örnek alınarak yazılmış ahlâki eserler, çocuklara öğüt vermek amacıyla yazılmış mesneviler, içindeki dinî-tasavvuf! düşünceler yanında öğüt verme yönü ağır basan eserler, insanın fizikî yapısıyla ahlâkî yönü arasında ilişki kuran mesneviler, temsil yoluyl öğüt veren eserler
d. Ansiklopedi niteliği taşıyan ya da belli alanlarda bilgi veren mesneviler
Ansiklopedi niteliği taşıyan mesneviler, tıp ve astroloji ile ilgili eserler bir şuara tezkiresi
2. Grup
Okuyucunun kahramanlık duygusuna hitap eden, konusunu menkabelerden ya da tarihten alan mesneviler.
a. Konusunu menkabelerden alanlar:
Hz. Muhammed'in ve Hz. Ali'nin savaşlarını anlatan eserler, Battal-nâme ve benzerleri, Makedonyalı Büyük Iskenderle Kur'an'da gecen Zülkarneyn'in aynı kişi olduğu varsayımına dayanan, esas olarak bu efsanevî kişinin hayat çizgisini konu edinen îskender-nâmeler, Manzum Şâh-nâme çevirileri
b. Konusunu tarihten alan mesneviler
Adları ne olursa olsun, belli bir dönemin tarih olaylarını, özellikle seferleri, savaşları ve fetihleri konu edinmiş mesneviler
3. Grup
Sanat yönü ön plânda olan, okuyucunun edebî zevkine bitap eden, ana
çizgisi aşk ve macera olan mesneviler.
" Bunlar arasında, kahramanların beşerî (mecazî) aşktan ilâhî (gerçek) aşka yükseldikleri eserler; kahramanlar arasındaki aşk bütünüyle beşeri olduğu halde, iki âşığın kavuşmasını tasavvuf! mecazlarla örten mesneviler de vardır.
Bu mesnevilerin konulan, çoğunlukla İran ve Arap edebiyatlarından alınmıştır. Bunlardan çeviri ya da serbest çeviri olanlar yanında, ekleme ve çıkartmalar yapılarak, "Türkî libâs giydirilen" mesneviler de vardır. Yine bu tür mesneviler, şairlerin şiirdeki ustalıklarını, hünerlerini göstermeye çalıştıkları eserlerdir. Bu gruba giren belli başlı mesneviler şunlardır Yusuf u Zelîhâ, Leylâ vü Mecnûn, Husrev ü Şîrîn ve Ferhad u Şîrîn, Cemşîd u Hurşîd, Hurşid-nâme, Işk-nâme, Varka vü Gülşâh, Vâmık u Azrâ, Humâ vü Hümâyûn, Edhem ü Hümâ, Vîs ü Ramin, Gül ü Husrev, Süheyl ü Nevbahar, Şem' ü Pervane, Şâh u Gedâ ve Şâh u Derviş, Mihr ü Mâh ve Mihr ü Müşteri, Mihr ü Vefa, Gül ü Bülbül, Gül ü Nevruz, Niyaz- nâme-i Sa'd u Hümâ, Gûy u Çevgân, Işret-nâme, Hayrâbâd, Heft-peyker (Behrâm-ı Gûr). Heft-Hân, Beng ü Bade…
4. Grup
Şairlerin gördükleri, yaşadıkları olayları anlatan, toplum hayatından kesitler veren; kişileri, meslekleri, düğünleri ve belli yöreleri tasvir eden mesneviler. Bu eserler yerli konuları işlediklerinden, eski edebiyatımızın mesnevi alanındaki en orijinal örnekleridir. Bu gruba giren başlıca eserler şunlardır: Ta'rîfât veya Ta'rîf-nâmeler, Şehr-engîzler, Sûr-nâmeler, Sergüzeşt ve Hasbıhaller... Bunlardan şehr-engîz türündeki eserlerden kimileri yöresel tasvirler verir.
Mesnevilerde "konunun işlendiği bölüm"ün plân yönünden önemli farklı¬lıklar gösterdiğim daha önce bildirmiştik. Çoğu mesnevide, bu bölümün plânı birbirinden farklı olmakla birlikte, kimi eserlerde birbirine benzer plânlarla da karşılaşıyoruz. Burada yukarıdaki tasnifte sıraladığımız gruplardan yola çıkarak, plân yönünden özellik gösteren mesnevilerden örnekler vereceğiz.
1. Grupta yer alan eserler arasında plân yönünden birbirine benzeyen mesnevilerin başında "Kırk Hadis" ve "Yüz Hadis" çeviri ve şerhleri gelmektedir. Bu mesnevilerde, önce ele alınan "hadîs"in çeviri veya şerhini veren parça, sonra da o parçanın özüne uygun hikâye kısmı gelir. Böylece eserin ana bölümü kırk veya yüz hadisin çeviri veya şerhi ile bir o kadar da hikâyeden oluşur. Hazini ve Hakânî'nin "Kırk Hadis"leri " ile Hatiboğiu'nun "Ferah-nâme" ve Âlî'nin "Subhatü'l-Uşşâk adlı yüz hadisleri plân yönünden benzeşirler.
İran'da yazılıp çok sevilmiş bir mesnevi, birkaç Türk şairince çevrilmişse, bu çeviriler arasında plân yönünden benzerlik bulunması tabiîdir. Ancak bu benzerlik, çeviri olmayan eserler arasında da görülebilir. Aynı mesneviye "nazire ve cevap" olarak yazılmış mesnevilerde "konunun işlendiği bölüm" plân yönünden birbirine benzeyebilir. Burada, Nizamî'nin Mahzenü'l-esrâr'ına yazılmış nazireleri örnek olarak gösterebiliriz:
İran edebiyatında, Emir Husrev'in Matla'u'l-envâr'ı, Hâcû-yı Kirmâni'nin Ravzatü'l-envâr'ı ve Molla Câmî'nin Tuhfetü'l-ahrâr'ı Nizâmî'nin eserine naziredir. Türk edebiyatında, Nizâmî'nin eseri başta olmak üzere, yukarıda adı geçen mesnevilerden çoğuna nazireler yazılmıştır: Azerî İbrahîm Çelebi'nin Nakş-ı Hayâl'i ile, Mustafa Cinânî'nin Riyâzü'l-cinân'ı Nizâmî'ye; Âlî'nin Tuhfetü'l-uşşâk'ı Câmî'nin mesnevisine; Atâyî'nin Nejhatü'l-ezhâr'ı ise Emir Husrev'in eserine naziredir. Sıraladığımız bu örnekler arasında plân bakımından tam birlik vardır. Hepsi de ilk örnek olan Mahzenü'l-esrâr'ın plânında birleşirler. Aynı benzerlik, Câmî'nin Sübhatü'l-ebrâr’ı ile ona nazire olan Taşlıcalı Yahya'nın Gencîne-i Râz'ı ve Atâyî'nin Sohbetü'l-ebkâr'ı arasında da görülür.
Mahzenü'l-esrâr, yirmi "makale" ve her "makâle"den sonra gelen bir "hikâye”den oluşan bir mesnevidir. Yukarıda saydığımız nazirelerde de durum aynıdır. Câmî'nin Sübhatü'l-ebrâr'ı ise kırk "Ikd ( =dizi)" dan sonra gelen birer "hikâye"den oluşmuştur. Yahya'nın ve Atâyî'nin eserlerinde de, küçük farklarla, durum aynıdır, öte yandan, Yahya'nın Gülşen-i Envâr ve Rahml'nin Gül-i Sad-berg adlı mesnevilerinin Mahzenü'l-esrâr'a nazire olduğu söyleniri, öyledir de. Ancak bu eserlerle Mahzenü'l-esrâr arasında plân bakımından benzerlik yoktur.
Çeviri veya nazire olmadıkları halde, "konunun işlendiği bölüm"de belli bir plânın uygulandığı mesneviler de vardır. Bunun en güzel örneklerinden birisi de Garib-nâme'dir.
Âşık Paşa, bu eserini on "bâb ( = bölüm)" ve her "bâb"da on "dâstân" olarak düzenlemiştir. Aynca bu mesnevinin her "bâb"ında o "bâb"ın sayısı ile ilgili konular işlenerek, şekil ve muhteva arasında bütünlük sağlanmıştır.
Taşlıcalı Yahya'nın Kitâb-ı Usûl'ünün de kendisine özgü bir plânı vardır. Şair, eserinin önemini vurgulamak istermişçesine, her ana bölümü aynı beyitle bitirir. Bundan sonra da "hikâye" ve "latife" başlıklı parçalar gelir.
2. Grupta yer alan mesnevilerden, Ahmedi'nin İskender-nâme'si ve onun
taklidi olan Ahmed-i Rıdvan'ın İskender-nâme'si "dâstân"lardan oluşan bir
plâna sahiptir. Ahmedî bu destanları "Dâstân veya mukaddime-i Dâstân",
"Matla'-ı Dâstân ve Hâtime-i Dâstân" olmak üzere üçlü bir planla vermiştir.
Destanların uzunlukları ne olursa olsun, başlıklar değişik yazılmış olsa bile, bu
plânı görebiliyoruz.
3. Grupta yer alan mesnevilerde, aynı konuyu işleyen eserlerde bile, plân
yönünden önemli ayrılıklar vardır. Genellikle aşk ve macerayı konu edinen bu
mesnevilerde şairler, olayların takdim-tehiriyle araya küçük parçalar eklemek
veya çıkarmak suretiyle aynı konuda yazılmış başka mesnevilerden farklı bir eser
ortaya koymaya çalışmışlardır.
Bu değişikliklerden biri, belki de en önemlisi ise, "konunun işlendiği bölüm"lerde, kahramanların ağızdan, değişik nazım şekilleriyle, söylenen şiirlerdir. Bunlar arasında sayı bakımından gazeller birinci sırayı alır. Gazel kadar olmamakla birlikte, "kıt'a", "müstezad", "murabba", "muhammes", "tercî" ve "terkîb-i bend" nazım şekillerinin kullanıldığı da görülür.
Mesnevi içinde yer alan bu değişik nazım şekillerinde görülen özellikler şöyle sıralanabilir:
a. Bunlar genellikle kahramanların ağzından söylenir. Bu şiirler bazan
âşığın sevgilisine gönderdiği aşk mektubudur ya da aşk mektubunda yer alır. İki
âşığın karşılıklı olarak şiir söyledikleri de olur. Bazen de asıl kahramanların
yanında bulunan olayın geri plândaki kahramanları, efendilerinin duygularını
dite getirmek üzere şiir söylerler. Mesnevilerde doğrudan doğruya şairin
ağzından söylenmiş şiirler de görülebilir.
b. Şair, mesneviden bu tür şiirlere geçmeden önce, son beyitte bunu haber
verir. Böylece mesnevî ile araya giren şiir arasında bağlantı kurar.
c. Bu şiirlerden pek azında şairin mahlası ile karşılaşıyoruz. Sonunda
kahramanın adı bulunan ya da hiçbir ad bulunmayan şiirler çoğunluktadır.
İçinde bulunduğu mesnevi ile aynı vezinde yazılmış nazım şekilleri vardır; ancak değişik vezinle yazılanlar daha çoktur.
d. Mesnevi içinde değişik nazım şekillerinin yer alması, özellikle gazel yazılması İran edebiyatında başlamıştır. Fakat Türk şairlerinin mesnevîlerindeki gazeller, hem sayıca çok olmaları, hem de nazım tekniği yönünden gazelin bütün özelliklerini taşımaları bakımından dikkat çekicidir. Hatta, bazı şairlerin mesnevîlerindeki gazelleri, divanlarındaki gazeller arasında da görebiliriz.
Yine bu gruba giren mesnevilerden "Heft-peyker" veya "Behrâm-ı Gür" adıyla bilinen eserlerde konu "yedi" bölüm halinde düzenlenmiştir. Edebiyatımıza Nizâmî'nin aynı adlı eserinin çevirileriyle giren bu mesnevinin en orijinal örneğini Nev'îzâde Atâyî "Heft-Hân" adlı mesnevîsiyle vermiştir. Bu mesnevide yedi mekânda yedi hikâye anlatılır.
Konusu aşk olan mesnevilerde olaylar birbiri ardınca sıralanırken, şair konuyla ilgi kurarak başka bir hikâye anlatabilir. Nizâmî'den çevrilmiş Leylâ vü Mecnûn mesnevilerinden Rıdvan'ın eserinde Mecnûn'un durumu anlatılırken değişik yerlerde üç hikâye verilmiştir. Yine bu tür mesnevilerde, kahramanlardan birinin ölümü veya benzeri bir felâket anlatıldıktan sonra şair, cihanın vefasızlığını dile getiren bir başlıkla olayların akışını durdurur. Okuyucuya bu konuda öğütler verir. Şeyhoğlu Mustafa, Hurşid-nâme'de "Boğa Han" hikâyesine girerken onun zalim bir hükümdar olduğunu bildirdikten sonra "Mev'ıza der-şân-ı Zâlimân (= Zalimlerin durumları üzerine öğüt)" başlığı altında öğütler verir.
__________________


http://img81.imageshack.us/img81/9771/topmain8dd3mg5.jpg
Meric Online   Alıntı ile Cevapla
Alt 15-02-2007, 01:48   #2
Yardımcı Admin
 
Meric - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

4. grupta yer alan mesnevilerde beyit sayısı azdır. Gerçi öbür gruplarda da beyit sayısı yüzü aşmayan eserlerle karşılaşıyoruz. Fakat bu gruptaki eserlerde beyit sayısı daima binin altında kalmıştır. Dolayısıyla mesnevinin tamamına yakın bir bölümünü "konunun işlendiği bölüm" oluşturur.
Şehr-engîzlerde beyit sayısı genellikle daha da azdır. Şair, kısa bir "giriş"ten sonra hemen "konunun işlendiği bölüm"e geçer. Burada ele aldığı şehrin güzellerini sırayla kısa kısa tasvir eder.
Sergüzeşt türündeki eserlerde de durum buna yakındır. Bunlar arasında Keçecizâde İzzet Molla'nın Mihnet-keşân’ı sergüzeşt türündeki eserlerin en geniş olanıdır. Bu eserde mesnevi içinde "gazel", "kaside", "kıt'a", "rubâî" ve "tahmis"ler de vardır.
‘’C. Bitiş bölümü’’
Mesnevilerin "bitiş bölüm"leri, plân yönünden "konunun işlendiği bölüm" gibi değişiklik göstermez. "Giriş bölümü"nde olduğu gibi, bu bölüm için de çoğunluğu içine alan bir plân verebiliriz:
Beyit sayısı az olmayan uzun mesnevilerde, "bitiş bölümü" asıl konudan belli başlıklarla ayrılır. Bu başlıklarda çoğunlukla Arapça "hatm (= sona erdirme, bitirme)" mastarı veya aynı kökten türemiş "hatime" sözü vardır. Başlık ya Arapça kurala göre (Hâtimetü'l-kitâb... gibi) ya da Farsça kurala göre yazılmış bir tamlama (Hâtime-i kitâb... gibi) dır. Bunların yanı sıra Arapça-Farsça birleşik isim olan Hatm-şuden-i..., Tamâm-şuden-i ... gibi başlıklar da görülebilir.
Kimi mesnevilerde "konunun işlendiği bölüm"le "hatime" başlığı arasında, "tevhîd", "münâcât", "mev'ize", "temsil", "fahriyye"... gibi başlıklar görülür. Mesnevinin işlendiği konu tamamlandığına göre, bu başlıkları da "bitiş bölümü" içinde saymak gerekir.
Kimilerinde ise başlık, "hatime" yanında başka bir amacı da anlatır: Husrev ü Şîrîn'deki "Hatm-i Kitâb ve Medh-i Sultân Murâd", İskender-nâme'deki "Der Temsil ve Hâtime-i Kitâb", Işk-nâme'deki "Münâcât ve Hâtime-i Kitâb" örneklerinde görüldüğü gibi.
Bir kısım mesnevilerde ise, eser "hatime" başlığından sonra gelen başka başlıklarla biter. Ancak, bu başlıklar genellikle kitabın hangi tarihte ve nerede yazıldığı, kaç beyit olduğu gibi sorulara ışık tutan "Der târih-i kitâb" türünden bir başlık olabileceği gibi, "münâcât" şiiri, okuyucunun hoşgörüsünü ve duasını dileyen parçaların başlıkları da olabilir.
"Bitiş bölümü"nde ister tek, ister birden çok başlık bulunsun şairlerin bu bölümde söylediklerini birkaç madde halinde gösterebiliriz:
1. Tanrı'ya "hamd ü sena" ve dua;
2. Sultana övgü ve saltanatının devamı için dua;
3. Şairin eseriyle ve şairliğiyle övünmesi;
4. Tanınmış mesnevi şairleri ve eserlerini anma;
5. Şairin eserine verdiği ad;
6. Hasetçilere, acemi ve dikkatsiz müstensih (= bir eseri aslına uygun
olarak kopya eden kişi)lerle metni doğru dürüst okuyamayan okuyuculara yergi, bunların esere vereceği zarardan Tanrı'ya sığınma;
7. Mesnevinin beyit sayısı;
8. Mesnevî'nin yazılışıyla ilgili tarihler;
9. Okuyucudan hayır dua isteme;
10. Mesnevinin vezni.
Çoğu mesnevide yukarıda gösterilen maddelerin hepsi birden bulunmadığı gibi, sayılanların dışında kalan noktalar da görülebilir. Burada, "bitiş bölümü"nde en çok karşılaşılan noktalar üzerinde kısa açıklamalarla yetineceğiz:
1. Tanrı'ya "hamd u sena" ve dua
Şairler eserlerinin sonunda "tevhîd" ya da "münâcât" başlıklı kısımlarda bu konuyu işledikleri gibi, "hatime" başlığı altında en başta Tanrı'ya şükredebilirler.
2. Sultana övgü ve saltanatının devamı için dua
Şair bu noktalan da ayn bir başlık altında dile getirebilir. Ancak, zamanın sultanı hakkında söylenenler "hatime" başlığı altında da bulunabilir. Gerçekte bu bölümde anılanlar yalnız sultanlar değildir. Bunlar, şairin eserini sunduğu bir şehzade, bir vezir veya başka bir devlet büyüğü olabilir. Ama söylenenler genellikle birbirine çok yakındır.
3. Şairin eseriyle ve şairliğiyle övünmesi
Mesnevisini bitiren şair, eseriyle övünür. Bu alanda kendisiyle yarışabileceklere meydan okur. Mesnevîsinin her beytinin, hatta her harfinin sırlarla dolu olduğunu, söz ve anlam sanatlarıyla süslendiğini, bu haliyle herkesin ulaşamayacağı bir geline benzediğini söyler. Anadolu'da, İran'da ve Arap ülkelerinde hiçbir eserin, bununla boy ölçüşemeyeceğini; mesnevisinin çeviri olmadığını, başkasının eserini çalmadığını söyler. Bu son iddialar, bazen çeviri veya yararlanma yoluyla yazılmış mesnevilerde bile vardır.
4. Tanınmış mesnevi şairleri ve eserleri
Şairler İran ve Türk edebiyatlannda, mesnevi alanında üstad kabul edilmiş "hamse" sahiplerini ya da bu mesnevi konusunu kendisinden önce işleyenleri anar. Bu anış şairin kişiliğine göre değişir. Kimileri adını saydığı büyük şairleri saygıyla dile getirirken, kimileri de onlardan üstün olduğunu öne sürer. Tabii bunda şairane anlatımın da payı vardır. Mesnevilerde bu bölümde en çok adları geçen şairler; Firdevsî, Attâr, Nizamî, Mevlânâ, Sa'dî, Emir Husrev, Hâcû-yi Kirmânî, Molla Câmî ve Ali Şîr Nevâ'î'dir.
5. Şairin eserine verdiği ad
Kimi mesnevilerde şairler eserlerine verdikleri adı bildirirler. Hatta bu adın, ebced hesabıyla, eserin yazıldığı tarihi verdiğini de görebiliriz. Şairlerin eserlerine iki ad verdikleri de olur.
6. Hasetçilere, dikkatsiz müstensih ve okurlara yergi
Şair eserini bitirirken onu, kıskananların şerrinden koruması; harflerin yazımını birbirine karıştıran, noktalarını alt üst eden dikkatsiz ve beceriksiz müstensihlerden esirgemesi; sözden anlamayan, düzgün okuyamayan okuyucu¬ların eline düşürmemesi için Tanrı'ya yakarır.
7. Mesnevinin beyit sayısı
Bütün mesnevilerde bulunmamakla birlikte, bazı şairler eserlerinin kaç beyit olduğunu bildirirler. Şairin bildirdiği sayı ile eldeki nüshaların beyit sayısı her zaman aynı olmayabilir. Bu durum, şairin beyit sayısını yuvarlayarak vermesinden ya da müstensihlerin ihmalinden kaynaklanır, öte yandan, esere şairin sonradan eklemeler yapması ve önceden verdiği beyit sayısını değiştirmesi de böyle bir sonuç doğurabilir.
8. Mesnevinin yazılışıyla ilgili tarihler
Mesnevi biterken şair, eserin bitiş tarihini değişik yollarla verir. Hatta kimi eserlerde şair, eserini ne zaman yazmaya başlandığını da bildirir. Mesnevinin ne zaman yazılmaya başlandığını bildiren tarih, ay ve gün verilerek gösterildiği gibi, "bahar", "hazan", "sayf (=yaz)”, "şitâ (= kış)" gibi mevsim adları söylenerek de kabaca ifade edilebilir. Mesnevilerde yazılma (telif) işinin bittiği tarihin de birkaç biçimde verildiğini görürüz. Edebiyatımızda ilk dönem eserlerinde, şairin bu tarihi hicri yıl olarak açıkça belirttiğini görürüz. Bu durum, gittikçe "ebced"le tarih verme şekline dönüşmüş.; şairler sadece birkaç harf adı verip, bu harflerin sayı defterlerinin toplamıyla yazılış tarihinin çıktığını anlatmak istemişler; sonraları ise "tarih düşürme" konusunda bilinen her yoldan yararlanmışlardır.
9. Okuyucudan "hayır dua" isteme
Mesneviler sona ererken şair, okuyucudan "hayır dua" beklediğini; en büyük arzusunun rahmetle anılmak olduğunu bildirir; ruhu için "fatiha" okunmasını diler.
10. Mesnevinin vezni
Genellikle dinî ve tasavvufî konulu mesnevilerde şair son beyitlerden birinde eserin veznini verebilir
__________________


http://img81.imageshack.us/img81/9771/topmain8dd3mg5.jpg
Meric Online   Alıntı ile Cevapla
Alt 15-02-2007, 01:48   #3
Yardımcı Admin
 
Meric - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

13. Yüzyıl

Mevlana Celaleddin Rumi

Abdülhakim, Dr. Khalifa (1953) The Metaphysies of Rumi Lahor
Ankaralı İsmail Rusuhi (1836) Şerh-i Mesnevi 6 cilt. Mısır
Akyürek, A. R (1937) Anadolu Selçukileri Mevlevi Betikleri 1 İstanbul
Beytur, Mithat Bahari (1959) Divan-ı Kebirden Seçme Şiirler İstanbul
Beytur, Mithat Bahari (1989) Divan-ı Kebirden Seçme Şiirler I. II. İstanbul
Bursalı, İsmail Hakkı (1876) Ruhü'l Mesnevi (Mesnevinin 1. cildinin bir kısmı 2 Cilt İstanbul
Çelebi, Asaf Halet (1939) Mevlananın Rübaileri İstanbul
Çelebi, Asaf Halet (1957) Mevlana ve Mevlevilik İstanbul
Firuzanfer (1937, 1955) Mevlana Celaleddin Muhammed Tahran
Genc Osman, M. Nuri (1986) Mevlana’nın Rubaileri I. II. İstanbul: Şark İslam Klasikleri
Gölpınarlı, Abdülbaki (1951- 1954) Mevlana Celaleddin İstanbul
Gölpınarlı, Abdülbaki (1953-) Mevlana’dan Sonra Mevlevilik İstanbul: İnkılab Kitabevi
Gölpınarlı, Abdülbaki (1957-1960) Divan-İ Kebir Tercemesi 5 Cilt İstanbul
Gölpınarlı, Abdülbaki (1959) Fihi-Ma-fih İstanbul
Gölpınarlı, Abdülbaki (1963) Mektuplar İstanbul
Gölpınarlı, Abdülbaki (1965) Meclis-i Seba Mevlana’dan Tercüme Konya
Gölpınarlı, Abdülbaki (1972-74) Mesnevi ve Şerhi 6 Cilt İstanbul
Harry, Mayriam (1947) Djelalddine Roumi, Poéte et danseur Mystique Paris
İzbudak, Veled (1942) Mesnevi İstanbul
Mansuroğlu, M (1952) Celaleddin Rumi’s Turkische Versen. “Ural Altaische Jahrbuscher” XXIV s. 106-115
Nicholsen R.A (1898) Selected Poems from the Divan-İ Shamsi Tebriz (Edided and translated with and introdaction, notedand appendices) Cambrice
Nicholsen R.A (1949) Rumi, Poet and Mystic London
Richter, G (1933) Hersiel Mystiker Dschelaleddin Rumi Eine Stieldeitung in 3 Vartiägen Breslau
Süleyman Nahifi (1851) Terceme- i Mesnevi Mısır
Taki, Seyyid Muhammed (1955) Sevanihi Mesnevi-i Rum Tahran
Tarıkâhya, Mehmet Ülker (1954) Fihi-Ma-Fih Tercümesi İstanbul
Uzluk, Feridunnafiz (1937) Mevlana’nın Mektupları (147 adet) İstanbul
Veled İzbudak (1942) Mesnevi İstanbul
Yücel, Hasan Ali (1932) Mevlananın Rübaileri İstanbul



Yunus Emre

Eyüboğlu, Sebahattin(1971) Yunus Emre
Gölpınarlı, Abdülbaki (1936) Yunus Emre – Hayatı İstanbul
Gölpınarlı, Abdülbaki (1961) Yunus Emre ve Tasavvuf
Gölpınarlı, Abdülbaki (1965) Yunus Emre , Divan, Risaletün Nushiyye İstanbul: Eskişehir turizm ve Tanıtma Der. Yay.
Öztelli, Cahit(1971) Yunus Emre Bütün Şiirleri
Öztelli, Cahit(1977) Belgelerle Yunus Emre Ankara
Tatçı, Mustafa (1991) Yunus Emre Divanı Ankara: Akçay Yay.
Timurtaş, Faruk (1980-86-90) Yunus Emre Divanı İstanbul-Ankara
Toprak, Burhan. Ü. (1933-82) Yunus Emre Divanı İstanbul

14. Yüzyıl
Ahmed Fakih
Ahmed Fakih, Kitabu Evsafı Mesacidüş-Şerife (1974) Yay. Prof. Dr. Hasibe Mazıoğlu. Ankara: TDK Yay.
Ahmed Fakih Çarh-name (1956) Yay. Mecdut Mansuroğlu İstanbul
Gencei Turhan 24-26 Settembre 1974- Napoli 1976
Gölpınarlı, Abdülbaki (1936) Yunus Emre: Hayatı. İstanbul s.53
Gölpınarlı, Abdülbaki (1943) Yunus Emre Divanı İstanbul I. s. 11
Gölpınarlı, Abdülbaki (1953) Mevlana’dan sonar Mevlevilik İstanbul s.88, Resim15
Gölpınarlı, Abdülbaki (1963) Yunus Emre ve Yattığı Yer Eskişehir
prülü Mehmet Fuat (1926) “Anatoliche Dichter inder Seldschukenzeit II. , Ahmed Faqih, körösi Csoma Arşivum, II/1-2, s.20-38”




Dehhani
İlaydin, hikmet (1978) Dehhaninin Şiirleri Ankara s. 137-176
prülüzade, Mehmet Fuat (1926) Selçukiler Devrinde Anadolu Şairleri, Hoca Dehhani, Hayat Mec. s1 s 4-5 Ankara
prülüzade, Mehmet Fuat (1928) Selçukiler Devri edebiyatı Hakkında
Bazı Notlar. Hayat Mec. , c.4. s.102, s.488. Ankara
Mansuroğlu, Mecdut (1947) Anadolu Türkçesi (13. Asır) Dehhani ve Manzumeleri. İstanbul

Şeyyad Hamza
Buluç Saadettin (1956) Şeyyad Hamza’nın 5 Manzumesi T.D.E Dergisi c.VII s.1-16 İstanbul
Buluç Saadettin (1963) Şeyyad Hamza’nın Lirik Bİr Şiiri T.D.E Dergisi Cilt XII s.139-142 İstanbul
Buluç Saadettin (1968) Şeyyad Hamza’nın Blinmeyen Bir Mesnevisi, Türkiyat Mec. C.XV s. 247-256 İstanbul
prülüzade, Mehmet Fuat (1940) Selçuklular Devrinde Anadolu Şairleri 1, Şeyyad Hamza, Türk Yurdu S.1, s. 27-34 İstanbul
Onan, Halil. N. (1949) Şeyyad Hamza’nın İki Yeni Gazetesi D.T.C.F. Der. c.VII s.529-534 Ankara
Şeyyad Hamza Yusuf ü Züleyha (1946) Nakleden: Dehri Dilçin T.D.K Yay. İstanbul


Gülşehri
Cunbur, Müjgân (1952) Doktora Tezi Gülşehri ve Mantıku’t-tayr’ı A.Ü.D.T.C.F
Gülşehri, Mantıku’t-tayr (1957) nşr. Agâh Sırrı Levent Ankara
Kocatürk, Saadettin (1982) Gülşehri ve Felekname Ankara
Shepherd, V. M. (1979) The Turkish Mystical Poet Gülşehri with Particular Reference To his Montiq al-Tayr Cambridge
Taeschner, F. (1955) Gülşehri’s Mesnevi auf Achi Evran, den Heiligen, von Kirshehir und Patron der türkischen Zünfte Weisbaden


Aşık Paşa
Gölpınarlı, Abdülbaki (1936) “Aşık Paşa’nın Şi¢irleri” T.M, v, s87-101
Jemma, E. (1954) “II. Fakrname Libra Della Proveta Divanı Asıq Pasha”, Estatto Dalla Rivista Degli Studi Orientali XXIX, Roma s.219-245
prülüzade, Mehmet Fuat (1981) Türk Edebiyatı’nda İlk Mutasavvıflar İstanbul s.232-236
Levent, Agâh Sırrı (1953) “ Aşık Paşa’nın Bilinmeyen İki Mesnevi’si: Fakr-name ve Vasf-ı hal” T.D.A.Y Belleten, s.205-253
Levent, Agâh Sırrı (1954) Aşık Paşa’nın Bilinmeyen İki Mesnevi Daha: Hikâye ve kimya Risalesi” T.D.A.Y Belleten, s.265-276

Kadı Burhanettin
Alparslan, Ali (1977) Kadı Burhanettin Divanı’ndan Seçmeler Ankara
Ergin Muharrem (1980) Kadı Burhanettin Divanı İstanbul
Fredfield (1922) Divan-ı Kadı Burhanettin Gazel ve Rübaiyyat’ından Birkısım ve Tuyuglar İstanbul: Godsey Yay.
Gibb, E. J. (1980) History of Ottoman Poetry I London
Kadı Burhanettin Divanı I (1943) Tıpkıbasım İstanbul: T.D.K Yay.
Yücel, Yaşar (1970) Kadı Burhanettin Ahmet ve Devleti Ankara


Ahmedi
Ahmedi Cemşid ü Hurşit (1975) nşr: Mehmet Akalın Ankara
Ahmedi İskendername (1983) İnceleme Tıpkıbasım İsmail Ünver Ankara: T.D.K Yay.
Akdoğan Yaşar (1979) Ahmedi Divanı I II : Tenkitli Metin ve Divanı Hususiyyetleri İstanbul Ün. Ed. Fak, Türkiyyat araştırma Merkezi T.Nr. 2054
Akdoğan, Yaşar (1988) Ahmedi Divanı’ndan SEçmeler Ankara
Akdoğan, Yaşar (1988) İskendername’den Seçmeler Ankara
Ünver, İsmail (1977-78) Ahmedi’nin İskendername’sindeki Mevlid bölümü T.D.A.Y Belleten, Ankara s.355-411
Kortantamer, Tunca (1973) Leben und weldbid des altosmanischen Dichters Ahmedi, unter Berücksichtigung seinens Divans Freiburg


Hoca Mesud
Bangıoğlu, Tahsin (1938) Altosmanische sprachstudien zu Süheyl ü Nevbahar Breslavu
Çelebioğlu, Amil (1976) Sultan II. Murat Devri Mesnevileri Erzurum A.Ün İslami ilimler Fak. S.35-39
Ferhengname-i Sadi Tercümesi
yahut Muhtasar bostan Tercümesi
(1340-42 rumi) Trc. Hoca Mesud, nşr, Veled Çelebi- Kilisli muallim Rifat İstanbul
Gibb, E. J. (1980) History of Ottoman Poetry I London s.201-203
Mordtmann, J. H (1925) Suheylund Nevbahar Romantisches Gecidth des Mes’ud b. Ahmed Honnever önsöz, s.4-13
Mes’ud b. Ahmed Suheylü Nevbahar (1991) Haz. Cem Dilçin
Tezcan, Semih (1994) Suheylü Nevbahar Üzerine notlar

Şeyhoğlu Mustafa
Gökyay, Orhan Şaik
(Çeviren I “Mart 1976, II”
“Haziran 1976”, “III Eylül 1976”) Kenzül-Kübera ve Mahakkül-Ulema
Sadrü’d-din Şeyhoğlu,
Marzubanname Tercümesi (1973) İnceleme- Metin- Sözlük- Tıpkıbasım haz. Zeynep Korkmaz Ankara: DTCF Yay.
Şeyhoğlu Mustafa Hurşitname (1979) İnceleme Metin- Sözlük haz. Hüseyin Ayan Erzurum: A.Ü Yay.
Şeyhoğlu Mustafa Kenzül Kübera ve Mahakkül-Ulema (1991) incelem- metin- index haz. Kemal Yavuz Ankara A.K.M Yay.




15. Yüzyıl
Ali Şir Nevayi
Ali Şir Nevayi (1962) Hayatı ve Eserleri nşr. Doğu Türkistan göçmenler Derneği İstanbul
Ali Şir Nevayi (1993) Haz. Kemal Eraslan Ankara: T.D.K Yay.
Ali Şir Nevayi Ferhatü Şirin (1994) Haz.: Gönül Alpay Tekin Ankara: T.D.K Yay.
Ali Şir Nevayi Muhakemet'ül-Lügateyn (1994) Haz.: Sema Barutçu Özönder Ankara: T.D.K Yay.
Ali Şir Nevayi Lisanü't-tayr (1995) Haz.: Mustafa Canpolat Ankara: T.D.K Yay.
Ali Şir Nevayi Fevayidül-Kiber (1996) Haz.: Önal Kaya Ankara T.D.K Yay.
Ali Şir Nevayi Leyli ve Mecnun (1996) Haz.: Ülkü Çelik Ankara: T.D.K Yay.
Bartold (1962) Four Studies On The History Of Central Asia III: Mir Ali Şir Nevayi Sihir. Ankara History of The Turkman People (trc. V. T. Minovsky) Leiden
Cüzcani, Mehmet
Yakup Vahidi (1967) Emir Ali Şir Nevayi: Fanii Kâbil
Levent, Agâh Sırrı (1965) Ali Şir Nevayi Hayatı Sanatı Kişiliği, C.1 Ankara
Levent, Agâh Sırrı (1966) Ali Şir Nevayi, Divanlar 4 Türkçe, 1 Farsça Divan, C.2 Ankara
Levent, Agâh Sırrı (1967) Ali Şir Nevayi Hamse C. 3 Ankara
Levent, Agâh Sırrı (1968) Ali Şir Nevayi Divanlar ile hamse dışındaki eserler C. 4 Ankara


Ahmed-i Dâ’î
Ahmed-i Dâ’î Çengname (1992) Haz.: Gönül alpay Tekin İnceleme- Tenkitli metin
Harvard Üniversty
Ertaylan, İsmail, Hikmet (1952) Ahmed-i Dâ’î Hayatı ve Eserleri İstanbul
Gibb, E. J. (1980) History of Ottoman Poetry I s. 256-257 London
Özmen, Mustafa (1984) Ahmed-i Dâ’î Divanı Konya
Tekin, Gönül alpay (1975) Ahmed-i Dâ’î and His Cheng-name An Old Ottoman Mesnevi. Cambridge

Şeyhi
Gibb, E. J (1900) A History of Ottoman Poetry London s.299-335
Hammer (1329) Devlet-i Osmaniye Tarihi (trc. M Atâ) İstanbul
Hammer (1836) Geschichte der Osmanischen Dischtkunst Pesth s.104
Olgun, Tahir (1949) Germiyanlı Şeyhi Ve Harnamesi
Şeyhi Divanı (1990) Haz: Mustafa İsen – Cemal Kurnaz Ankara: Akçay yayınları
Tarlan, Ali Nihat (1934), Şeyhi Divanını Tetkik İstanbul
Timurtaş, Faruk Kadri (1963) Şeyhi’nin Hüsrev Ve Şirin’i İnceleme Metin İstanbul
Timurtaş, Faruk Kadri (1968) Şeyhi’nin Hayatı ve Eserleri İstanbul
Timurtaş, Faruk Kadri (1971) Şeyhi’nin Harnamesi İstanbul


Ahmet Paşa
Alparslan, Ali (1987) Ahmet Paşa Ankara: KTB. Yay.
Talasa, Harun (1973) Ahmet Paşa’nın Şiir Dünyası Ankara
Tarlan, Ali Nihad (1966) Ahmet Paşa Divanı İstanbul


Necati
Çavuşoğlu Mehmet Necati Bey Divanı (Seçmeler), Tercüman 1001 Temel Eser (Tarihsiz) İstanbul
Çavuşoğlu Mehmet (1971) Necati Bey Divanının Tahlili
Gibb, E. J. A History of Ottoman Poetry II London s. 93-105
Tarlan Ali Nihad (1963) Necati Beg Divanı İstanbul


Hamdullah Hamdi
Çelebioğlu, Amil (1979) “ Kıyafet İlmi ve Akşemsiddinzade Hamdullah Hamdi İle Erzurumlu İbrahim Hakkının Kıyafetnameleri” Edebiyat Fak. Araşt. Der. A.Caferoğlu Özel sayısı, sayı II, Fasikül II, s.305-348
Gibb, E. J. (1902) A History of Ottoman Poetry, 11, adited: Edward G. Browne, London s.290-201
Yusuf ü Züleyha, Hamdi (1991) Haz: Naci Onur Ankara: Akçay Yay.




Mesihi
Asım, Necip (1911) Mesihi Divanı İstanbul: T.D.E.M
İ.. Çetin Derdiyok (1994) 15 . yy Şairlerinden Mesihinin Gül-i Sad Berg’i (bas. Dok tezi.) Adana
Levend, Agâh Sırrı (1958) Türk Edebiyatında Şehrengizler ve Şehrengizlerde İstanbul İstanbul
Mesihi Divanı(1295) Haz. Mine Mengi Ankara: Akm Yayınları


Mihri Hatun
Mihri Hatun Divan (1967) E. İ. Maştakova Moskova
Zihni, Mehmet (1295 r) Mesahirün-Nisa, II İstanbul s.240-41


Sinan Paşa
Gürsoy, Emine (1979) Sinan Paşanın Tezkiretül Evliyası C. I II Helsinki
Sinan Paşa, Maariname 1961 Yay: İsmail Hikmet Ertaylan İstanbul
Sinan Paşa, Tazarru Name 1971 Yay: Mertol Tulum İstanbul


Süleyman Çelebi
Okiç, M. Tayyip (1975) “Çeşitli dillerde Mevlitler ve Süleyman Çelebi Mevlidinin tercemeleri” Atatürk Üni. İslami İ. Fak. Der. I. İstanbul s.17 ve 78
Süleyman Çelebi Vesületün Necat 1954 Yay: Ahmet Ateş Ankara
Süleyman Çelebi Mevlid 1970-72 Yay: F. K. Timurtaş İstanbul
Süleyman Çelebi Mevlid 1980 Yay: Necla Pekolcay İstanbul

Yazıcıoğlu Mehmet
Yazıcıoğlu Mehmet, Muhammediye (tarihsiz), Yay: Amil Çelebioğlu İstanbul.
__________________


http://img81.imageshack.us/img81/9771/topmain8dd3mg5.jpg
Meric Online   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın


LinkBacks (?)
LinkBack to this Thread: http://besiktasforum.net/forum/edebiyat-turkce/22811-mesnevi-edebiyati/
Mesaj Yazan For Type Tarih
Untitled document This thread Refback 18-11-2007 19:52

Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık




Türkiye`de Saat: 15:56 .

Powered by vBulletin® Copyright ©2000 - 2008, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2

Sitemiz CSS Standartlarına uygundur. Sitemiz XHTML Standartlarına uygundur

Oracle DBA | Kadife | Oracle Danışmanlık



1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320 321 322 323 324 325 326 327 328 329 330 331 332 333 334 335 336 337 338 339 340 341 342 343 344 345 346 347 348 349 350 351 352 353 354 355 356 357 358 359 360 361 362 363 364 365 366 367 368 369 370 371 372 373 374 375 376 377 378 379 380 381 382 383 384 385 386 387 388 389 390 391 392 393 394 395 396 397 398 399 400 401 402 403 404 405 406 407 408 409 410 411 412 413 414 415 416 417 418 419 420 421 422 423 424 425 426 427 428 429 430 431 432 433 434 435 436 437 438 439 440 441 442 443 444 445 446 447 448 449 450 451 452 453 454 455 456 457 458 459 460 461 462 463 464 465 466 467 468 469 470 471 472 473 474 475 476 477 478 479 480 481 482 483 484 485 486 487 488 489 490 491 492 493 494 495 496 497 498 499 500 501 502 503 504 505 506 507 508 509 510 511 512 513 514 515 516 517 518 519 520 521 522 523 524 525 526 527 528 529 530 531 532 533 534 535 536 537 538 539 540 541 542 543 544 545 546 547 548 549 550 551 552 553 554 555 556 557 558 559 560 561 562 563 564 565 566 567 568 569 570 571 572 573 574 575 576 577 578 579 580