Beşiktaş Forum  ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi


Geri git   Beşiktaş Forum ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi > Eğitim Öğretim > Dersler - Ödevler - Tezler - Konular > Felsefe

Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 20-01-2007, 09:29   #1
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Din Felsefesi

Tanrı hakkındaki hükümlerin nitelikleri nelerdir? sorusunun ardından bazı fikirler ortaya çıkmıştır:
Doğrulama ilkesi ve din dili:
Doğrulama ilkesine göre bir hükmün doğrulanması, ya tecrübenin verileri aracılığı ile, ya da totolojik nitelikteki hükümlerde olduğu gibi bir zihin işlemi sonucudur. Bu düşünceye göre dini hükümlerde bu çerçevenin içinde değerlendirilmelidir.
Yanlışlama (K. Popper): Bir hüküm, hiçbirşeyi inkar etmiyor, dışarıda tutmuyorsa doğruladığı bir şey de yok demektir.
Mantıkçı pozitivizmin dine karşı tutumu ne lehtedir ne de aleyhtedir. Bu konuyu anlamsız bulur. Mantıkçı pozitivizme karşı yapılan eleştiriler:
1 Mantıkçı pozitivistlerin işlediği en büyük hata birçok dini hüküme bilimsel önermelere uygulanabilen tahliller uygulamış olmalarıdır. Bunun iki nedeni vardır birincisi filozofların büyük bir kısmının bilimden felsefeye geçiş yapmaları, ikincisi ise din dilinin ait olduğu çerçevenin dışına taşırılmış olmasıdır ve öyle kullanılmasıdır. (mantık ve bilim açısından bir eleştiriye tabi tutulması) Tanrının varlığı günlük dilde kullanıldığı anlamda emprik bir konu değildir.
2 Din dilinin geniş ölçüde paradoksal olduğu görüşüne ( Tanrıyı insanları ve onların bütün fiillerini yaratan bir Varlık olarak kabul etmekle insanın sorumlu olduğunu söylemek paradoksaldır) karşı yapılan eleştiridir. Paradoksal ifadeler çelişkili veya anlamsız olmak zorunda değildir. Bir paradoksu tam olarak kavrayamayabiliriz, ama bu anlatılmak istenenin doğru olmadığı anlamına gelmez.
3 Dini hükümlerin büyük bir kısmını ahlaki hükümlere geri götürmek yoluyla doğrulamacı tahlillerin sebep olduğu güçlükler yenilmeye çalışılmıştır.
Analitik felsefede din dilinin pratik hayattaki fonksiyonuna bakılarak yapılan çözümlemelere KONATİF ÇÖZÜMLEMELER adı verilir.
R.B. Braithwaite dini hükümlerin gerek bilimsel önermelerden, gerekse mantık ve matematiğin hükümlerinden farklı olduğu görüşünü savunarak dini hükümlerin tek başına dolayısıyla ait oldukları çerçeveden soyutlanarak anlaşılamayacağını söylemektedir.
Din, ne sadece bir tutum veya zihin halinden ibarettir, ne de bazı meseller eşliğinde dile getirilen bir yaşama siyasetidir. Din, islamiyet örneğinde olduğu gibi, ahlaksa hiç değilse ilk bakışta doğrudan doğruya ilgili olmayan bir takım kozmolojik iddialar öne sürmektedir. Dinin gayesi, sadece ahlaki görevin yerine getirilmesini teşvikten ibaret değildir. Kısacası bazı konatif önermeler, din dilinin anlaşılmasına önemli ölçüde yardımcı olmalarına karşın, dinin bütünlüğünü ortaya koymaktan uzak kalmaktadırlar.

4 Eskatolojik Doğrulama: Doğrulamanın özünü bir önermenin doğruluğuna ilişkin şüphenin veya bu konudaki bilgi eksikliğinin giderilmesi oluşturur. John Hick’e göre doğrulamanın hem mantıkı hem de psikolojik yönü vardır ve bazı temel dini önermelerin tecrübi yolla doğrulanabileceğini öne sürmek mümkündür. (Ölüm sonrası hayat gibi, bu tip bir doğrulama karşısına aynı mahiyette bir yanlışlama fikrini koymak mümkün değildir. Fakat Kuran’da ki bazı ayetler (83,87; 89,25 gibi) Hick’in doğrulamayı sadece inananlar için mümkün görüşüne uymamaktadır.
İslam, evrende olup bitenleri Yaratıcı Kudret’in varlığına işaret sayan bir görüşe sahiptir ve mantıkçı pozitivizmin istediği manada bir doğrulamayı gereksiz ve bir bakıma ilkel bir istek olarak görmektedir.
5 Linguistik Çözümler. Anlamlı olma ile doğrulamanın her zaman özdeş olmadığı görüşünden yola çıkılarak bir hükmün nasıl doğrulanacağına değil, nasıl ve niçin kullanıldığına, kullanıldığı yerde ne gibi bir fonksiyon gördüğüne bakılması gerektiğini savunurlar. (Wittgenstein’ında aynı doğrultuda fikirleri var. Bk. Tractatus J ). Bazılarına göre Wittgensteincı görüş, din dilini ayrı bir dil oyunu şeklinde öne sürmekle dinin rasyonel açıdan eleştirisini önlemiş ve fideist bir anlayışın doğmasına sebep olmuştur.
TANRININ SIFATLARI
-BİRLİK: İslam, Yahudilik ve Hristiyanlık (teslis işin içine girse de ) moneteizme işaret etmektedir. [İki Tanrının düşünülemeyeceği, çünkü yetkinlik açısından ikisinin eşit olmayacağı ve eksikliğinde tanrıya ait olmaması gerektiği görüşünden hareket]. Ayrıca Tanrı basittir yani cüzlere, fasıllara bölünemez, dolayısıyla mantıki açıdan bir olmalıdır. Ve kendine özgü bir varlık olması açısından bir olmalıdır.
-EZELİ-EBEDİLİK: Tanrının ezeli ve ebedi olduğu kabul edilmelidir. Aksi takdirde delillerden vazgeçilmesi gerekir. Sıfatın problem teşkil etmesi, işin içine zaman kavramının girmesiyle ilintilidir. Sudurcular konuyu açıklığa kavuşturamamışlardır. Çünkü teori bir başlangıç koyamamaktadır. Eğer İlk Varlık’ın kendi kendini düşünmediği bir zamandan bahsedilirse bu ilahi varlık açısından anlamsız olacaktır.
-SONSUZLUK DEĞİŞMEZLİK: O’nun bilgi, kudret ve iradesinin dışında bir şey kalamayacağından, O’nun fiillerinde herhangi bir sınırlılıktan bahsedilemeyeceğinden varlığı ile mahiyetinin aynıolduğundan ve bütün sıfatlara en kamil ölçüde sahip olduğu anlatılmaya çalışılı.
-İYİLİK ADALET:
-TANRI BİLENDİR:
Tanrı, kendi özünü bilen bir varlıktır. Tarihsel açıdan incelenmeye başlandığında Aristo’nun Tanrısı ilk hareketi vermek dışında işin içinde olmayan ve alemde olup bitenlerden haberdar olmayan bir tanrıdır. Farabiye gelindiğinde ise Allah kendi özünü bilir, kendi özünü bilmekle de alemi bilir düşüncesi ortaya çıkmıştır. (Nasıl bir bilgi ile?? ) İbni Sina’ya göre Tanrı’nın bilgisi bizim bilgimizden farklı olarak bir etki veya bir sonuç değildir. Allah’ın bilgisi her ikisine göre de varlıkların sebebidir. Gazali ise bütün bu filozofların genel fikirleri çerçevesinde bu düşünceyi de eleştirmiştir. Ona göre hem sudur nazariyesi kabul edilip, hem de Allah’ın geçmiş, hal ve gelecek kategorileri içinde düşünülen cüzileri bildiği söylenemez. İbni Rüşd’e göre Allah’ın bilgisini külli cüzi gibi terimlerle izah etmek doğru değildir.
-TANRI KADİRDİR VE MURİDDİR: Sudur fikrine önem veren filozoflar irade konusunu gündeme getirmemişlerdir, Allah’ın bilmesi yaratması anlamına geldiğine göre ayrıca bir kudret sıfatına gerek kalmamaktadır. Gazali ise, bir şeyi bilmenin farklı, gücün taallukunun ayrı ve iradenin ise daha ayrı bir şey olduğunu söyler.

KÖTÜLÜK PROBLEMİ ve İNSAN HÜRRİYETİ

Platon kötülük sorununu evrendeki düzensiz hareketlere bağlamış ve bundan kötü ruhları sorumlu tutmuştur. Plotinius kötülüğün kaynağının madde olduğu görüşü üzerinde durmuştur. Farabi ise kötülüğün, maddenin ilahi nizamı tam olarak kabul edip yansıtacak bir kuvvete sahip olmamasından doğduğunu söylemektedir.
Buraya kadar bahsedilen kötülükler tabii kötülüklerdir, ahlaki kötülük hakkında ise Farabi, insanın bedenli bir varlık olmasından dolayı ahlakı kötülüğü de nihai noktada maddenin tam nizamı kabule müsait olmamasından kaynaklandığını ifade etmektedir.
Tanrı’nın adaleti ve alemin mevcut durumu felsefe tarihinde teknik bir terimle Teodise ile anlatılır.
İbni Sina göre ise kötülük kemalin yokluğu durumudur. Gazali ise, Allah’ın ilim, irade, kudret vs sıfatlarına dayanarak bu alemin mümkün alemler arasında en iyisi, en güzeli ve en tamı olduğunu söyler. Yani olmuş olandan daha iyisi mümkün değildir.
Batı dünyasında ise Leibniz her türlü kötülüğe rağmen, ilahi adalet, alemde tecelli etmiştir der ve teodisenin anlamı da budur.
Kötülük Kavramının yorumu
1 Tabii afetlerin adaletsizlik anlamında kötülük olduğu görüşü üç din tarafından da reddedilmektedir.
2 Kötülüğün iyiliğin bilinmesi ve takdir edilmesi için varkılındığı görüşü.
3 Belli oranda kötülüğün alemdeki estetik görünüm ve yapıyı tamamladığı görüşü. Çirkinlik olmadan, güzellik kavramı elde edilemezdi.
Kötülük problemini çözmeye çalışan diğer bir görüşte Tanrının sınırlılığı mevzuudur. Fiilin sınırlı olması, failin sınırlı olması anlamına gelmez.
İnsanın hürriyeti konusuna gelindiğinde ise karşımıza bir paradoks çıkmaktadır. Eğer Tanrı insana hür iradeyi vermiş ise, bu iradenin kötülük için kullanılmasına mani olamaz demektir, dolayısıyla Tanrı, insanın yapıptıklarından sorumlu değildir, Acaba Tanrı’nın kontrol altında tutamayacağı, yahut tutmak istemediği bir varlığı yaratması doğrumudur? Soruya nasıl cevap verilirse verilsin, cevap Tanrı’nın kadir olduğu düşüncesine terstir.
Determinizm prensibi, her olayın bir takım yakın ve uzak sebeplere bağlı olarak ortaya çıktığını, ortaya çıktıktan sonra da bu kez bizzat o olayın bir takım başka olaylar için sebep olduğunu ve bütün olup bitenlerin kozal açıklamasının yapılabileceğini kabul eder.
Tanrının herşeyi bilmesi ve herşeyi yaratması bir determinizmi doğururmu? Halihazırdaki olayları bilmek bir determinizm anlayışı getirmez, problem önbilgi konusundadır. İslam düşünce tarihinde Cebriyecilik insanın sorumluluğunun olmadığına, herşeyi yapıp edenin Tanrı olduğunu ifade etmektedir.
Mutezile, tam ters görüşle, insanın irade hürriyetine sahip olduğunu ve kendi fiilinin yaratıcısı olduğunu savunurkin, Eşarilik cebriyeciliğe daha yakın ve Maturidilik ise Mutezileye daha yakın bir orta yol seçmişlerdir.
Descartes ise Tanrı’nın önbilgisinin determinizmi gerektirmediğini söyler. Bunun için kral örneğini vermektedir (bk. S. 107) bu hikayeyle Descartes Tanrı iradesi ile beşeri hürriyet arasındaki ilişkiyi açıklamaya çalışmıştır. Oysaki örnekteki bilgiler mukayese edilemez.
Geleceğin bilinmesi konusunda Aristoteles dikkatleri gelecekle ilgili hükümlerin doğruluk derecesi problemine çekmektedir.
Farabi gelecek sorununu cözmek için Allah’ın bizim gelecekte gerçeklik kazanacak olan fiillerimizi bilmesi, o fiillerdeki imkanı dolayısıyla bizim hürriyetimizi kaldırmaz görüşünü kullanmıştır. İbn Sina ise Tanrı’nın cüzileri külli bir tarzla bildiğini söylemektedir. Farabi’nin zikredip reddettiği görüş, süreç felsefesinin çıkış noktası olmuştur.
Süreç felsefesi Tanrı’nın şimdiyi şimdi, geleceği de gelecek olarak bildiğini söyler. Gelecek onlara göre gerçeklik kazanmamış bir imkanlar sahasıdır. Tanrı bu sahayı bilir ama mümkün olarak bilir.
İkbal’e göre de kader, insan hayatının Allah tarafından verilen bir takım imkanlar içinde oluşmasıdır.

SIFATLAR ve TANRI-ALEM İLİŞKİSİ
Felsefe ve ilahiyat eserlerinde yeralan belli başlı Tanrı tasavvurları:
1 Ezeli olan ve sadece kendi özünü bilen varlık (Deizm) –Aristoteles’in Tanrı kavramı..
2 Ezeli, şuurlu ve alemi bilen varlık ( Teizm) + alemi yaratan, varlık veren, irade sahibi varlık
3 Ezeli, şuurlu, alemi bilen ve onu ihtiva eden varlık (Panteizm)
4 Ezeli varlık: bir nevi sudur .. plotinus’un görüşü
5 Ezeli, şuurlu, bilen, zamanla ilgili bulunan fakat alemi ihtiva etmeyen varlık (Temporalist Teizm)
6 Ezeli, şuurlu, bilen, zamanla ilgili bulunan fakat alemi ihtiva etmeyen varlık + kısmen alemi ihtiva eden varlık (Sınırlı Panteizm)
7 Tam anlamıyla zamanın içinde olan ve tedricen ortaya çıkan varlık(Oluşum içindeki Tanrı) bir nevi süreç felsefesi
8 Ezeli, şuurlu, alemi bilen, ihate eden ve değişebilen varlık ( Panenteizm)

DEİZM:
İki temel anlayıştan yola çıkmaktadır. Birincisi aleme müdahale etmeyen bir uluhiyet anlayışı; akla ve bilime gösterilen büyük güven. Bu durum kilise ve din adamlarının arasının açıklığı sonucunda bilim dünyasına bu sayede getirilen rahatlık ve dolayısıyla gelenekselleşmiş anlayış ve yorumların tenkit edilmesine imkan sağlaması gibi sebeplerden kaynaklanmaktaydı. İkinci temel ise dini temellere başvurulmaksızın alemi açıklamaya girişilmesiydi. Hatta bazı deistler vahiyi reddetmişler ve aklın Tanrı’nın varolduğunu, iyiyi ve kötüyü bilebilecek durumda olduğunun dolayısıyla vahye ihtiyacı olmadığını savunmuşlardır.
Deizm esas itibariyle Tanrı’nın tam aşkınlığı fikrine dayanır ve içkinliği reddeder. Tanrıyı aleme müdahale ettirmemenin sebeplerinden biri de O’nun bu aşkınlığını korumak ve antropomorfizmin her çeşidineden uzak kalmayı sağlamaktır.
Eleştiriler:
-Deizm katı bir akılcılığa dayanır oysa akli yaklaşımın dini konulardaki yetersizliği bilinmektedir
-Dinin esrarengiz yönünün tenkit edilmesi, oysa çoğu bilim adamına göre bundan kaçmaya gerek yoktur.
-Deizmin ateizme hazırlık olarak kullanılması
-“emekliye ayrılmış” Tanrı anlayışı dini duyguyu ve düşünceyi tatmin etmemektedir
-alemle ilgilenmeyen Tanrı’nın alemi ne kadar bildiği , güç problemi vs

PANTEİZM
Tanrı’nın herşeyi ihtiva ettiğini, hatta Onun herşey olduğunu, dolayısıyla ne tabiatın ne de insanın müstakil varlıklar gibi görülebileceğini, onların sadece ilahi varlığın farklı tarzlardaki açılımlarından ibaret olduğunu ileri sürer.
SPİNOZA: Kendi başına varolan madde(cevher) kavramından yola çıkan Spinoza, Tanrı’nın cevher olduğu sonucuna ulaşır ve ona göre Tanrı’dan başka bir cevher yoktur. Bu cevhere Tanrı veya tabiat denmesi birşeyi ddeğiştirmez, çünkü Spinoza’ya göre tabiat, müstakil cevherlerin toplamından meydana gelen organik bir yapı değil, tek ve bölünmez bir cevherdir.
Spinoza’nın tanrısının teizmin, daha doğrusu monoteizmin tanrısı olmadığı açıktır. Onun tanrısı, herşeyden önce bir kişi, bir ferd, yahut islami deyimle bir zat değildir.
Eleştiriler:
1 Panteizm, aşkınlık fikrini reddettiği için ateizme yardımcı olmaktadır
2 Panteizkm Tanrı herşeydir demekle varlık mertebeleri arasındaki ayrımı kaldırmakta, taşla insanı bir yapmaktadır.
3 Panteizm sonlu ile sonsuz arasındaki bağlantıyı iyice kurarak birliğe ulaşmada başarılı olmamıştır.
4 Panteizmde aşkın uluhiyet anlayışı olmadığı için yaratma fikri yoktur
5 Panteizm, dini tecrübenin anlaşılmasınıda oldukça güç duruma sokmaktadır. Eğer tanrı bir zat değilse, ibadetin, duanın ne anlamı vardır
6 Panteizm, kötülük problemini de daha karmaşık hale getirmektedir. Ya kötülüğü toptan inkar etmekte, yahut kötü ile iyinin farkını asgariye indirmektedir.

Panenteizm veya çift Kutuplu Uluhiyet
Whitehead’a göre Tanrı’nın her türlü değişmenin ötesinde olan bir veçhesi, bir de değişen, sürecin içinde olan ve dolayısıyla oluşmakta olan veçhesi vardır. O, bunlardan ilkini Tanrı’nın asli mahiyeti, ya da tabiatı ikincisini ise oluşan tabiatı olarak adlandırır. Tanrı asli vechesiyle alemdeki düzenin teminatıdır, alemin kavramsal idrakine sahip olmaktadır. Eğer Tanrı, sadece bu vechesinedn ibaret olsaydı, O, hareket etmeyen muharrik, hür, ezeli ve yetkin bir varlık olması vasıflarını korur, ama Bilfiil varolan olamazdı. Evvel olurdu; ama ahir olmazdı. Tanrı’nın bir de sürecin içinde olan vechesi vardır. Böylece alemde varolan herşeyle bir ilişki içerisindedir. Yani Tanrı, değişme ve oluşma sürecinin içinde olur.
Hartshorne ise Tanrı’nın bir somut bir de soyut vechesi olduğunu söyler. Soyut vechesiyle Tanrı, mutlak, etkilenmez ve değişmezdir. Somut vechesiyle ise değişir ve etkilenir. Her iki vechesiyle de O, ulaşılamayacak ölçüde yetkindir. Hartshorne, M. İkbal’i de paenteist olarak görmektedir. Her nekadar İkbal, alemi durmadan değişen organik bir yapıda düşünmesine, her varlıkta belirli ölçüde kendi kendini belirleme gücü görmesine ve alemi Tanrının etkileri olarak telakki etmesine karşın ilahi mahiyette bir ayrım ortaya koymamıştır.
Panenteizmin sorunlarından biri Tanrısının yaratıcı olup olmadığıdır. Hernekadar hepsi bunu onaylasa da yaratıcılık kavramı dini anlamdaki yaratma kavramından çok farklıdır. Mesela Whitehead Tanrı’yı ilk sebep olarak görmez, yaratmayla beraber görür. Oysa İkbal Tanrı’nın yaratıcılığını açıkça ifade etmiştir.
Panenteizm görüşü yeni oluşmakta olan bir görüştür.
  Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık




Türkiye`de Saat: 22:47 .

Powered by vBulletin® Copyright ©2000 - 2008, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2

Sitemiz CSS Standartlarına uygundur. Sitemiz XHTML Standartlarına uygundur

Oracle DBA | Kadife | Oracle Danışmanlık



1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320 321 322 323 324 325 326 327 328 329 330 331 332 333 334 335 336 337 338 339 340 341 342 343 344 345 346 347 348 349 350 351 352 353 354 355 356 357 358 359 360 361 362 363 364 365 366 367 368 369 370 371 372 373 374 375 376 377 378 379 380 381 382 383 384 385 386 387 388 389 390 391 392 393 394 395 396 397 398 399 400 401 402 403 404 405 406 407 408 409 410 411 412 413 414 415 416 417 418 419 420 421 422 423 424 425 426 427 428 429 430 431 432 433 434 435 436 437 438 439 440 441 442 443 444 445 446 447 448 449 450 451 452 453 454 455 456 457 458 459 460 461 462 463 464 465 466 467 468 469 470 471 472 473 474 475 476 477 478 479 480 481 482 483 484 485 486 487 488 489 490 491 492 493 494 495 496 497 498 499 500 501 502 503 504 505 506 507 508 509 510 511 512 513 514 515 516 517 518 519 520 521 522 523 524 525 526 527 528 529 530 531 532 533 534 535 536 537 538 539 540 541 542 543 544 545 546 547 548 549 550 551 552 553 554 555 556 557 558 559 560 561 562 563 564 565 566 567 568 569 570 571 572 573 574 575 576 577 578 579 580