|
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
07-04-2008, 08:38 | #1 | ||
Üyelik tarihi: Mar 2008
Mesajlar: 24
Tecrübe Puanı: 17 |
Fenerbahçe – Kayserispor Ligin zirvesindeki beş takımdan dördünün birbiriyle oynadığı bir haftayı geride bırakırken maç sonuçlarından çok, Fenerbahçe – Kayseri maçındaki hakem yönetimi gündeme damgasını vuracak gibi gözüküyor. Cumartesi günkü maçla birlikte Fenerbahçe’nin son 3 maçını izlemiş birisi olarak şunu çok net söyleyebilirim: Gelinen noktada Fenerbahçe, gerek kadro zenginliği, gerek oyuncu kalitesi, gerekse sergilenen yönetim becerileriyle kendini zirveye ortak olarak gören rakiplerinin çok üzerinde bulunuyor. Zaten bunu Şampiyonlar Ligi’nde geldikleri noktadan ve oynadıkları futboldan anlayabiliyoruz. Üzerine bir de şu tespitte bulunalım: Türkiye liglerinde Fenerbahçe’den deplasmanda ya da kendi sahasında puan alabilecek dört ya da beş takım bulunuyor. Galatasaray, Beşiktaş, Kayserispor, Sivasspor ve belki bir de Trabzonspor… Lafı uzatmadan konuya gelmek istiyorum… Polemiğe girmek gibi bir niyetim yok; Fenerbahçe’nin kendi seyircisi önünde oynadığı futbol seviyesi ve kazandığı maçlar belli. Ancak,ligin bitimine altı hafta kala, Fenerbahçe son yedi gün içinde Beşiktaş ve Chelsea ile oynamış –yorgun- bir takımdı ve Kayserispor’a karşı puan kaybedecek gibi duruyordu. Maçın son 25 dakikada hakem devreye girerek çok ucuz bir penaltı verdi, düdüğünü Fenerbahçe’yi potada tutacak şekilde çalarak Kayserispor’un direncini kırdı. Belki bunları yapmasaydı penaltı dakikasından sonraki 25 dakikada Fenerbahçe yine 2 gol atardı, bilinmez. Ancak son virajı alırken hakem sayesinde öne geçmiş oldular. Kalan maçlar dikkate alınınca Fenerbahçe’nin galibiyetiyle şampiyonluğunu büyük ölçüde garantilediğini söyleyebiliriz. Bu noktada popülist bir yaklaşımla “Beyaz sayfa” edebiyatı yapan Galatasaray’a ve Beşiktaş’a hak verdiğimi söylemeliyim. Sivasspor - Beşiktaş Ligin diğer önemli maçı ise tam bir tuhaflıklar silsilesiydi… Beşiktaş, ilk 15 dakikada hiç beklemediği iki gol buldu, sonrasında ilk yarı boyunca 4-5 tane de kaçırdı. İkinci yarı 10 kişi kaldı, Sivassspor’un yüklenmesine izin verdi, kalesinde pek çok pozisyon / pozisyonumsu gördü, 90+5’te şaka gibi bir gol yedi, ancak Sivas’tan beklenmedik bir galibiyet çıkardı. Siyah beyazlı oyuncuların maçı kazanmak için sahaya çıkacaklarını tahmin ediyordum; ancak 15. dakikadan itibaren gözlemlediğim özgüven maçın başında da var mıydı, ondan emin değilim. Beşiktaş’ta bazı oyuncular, örneğin Holosko ve Aydın Karabulut, diğerlerinden daha iyi oynadı. “Maçın adamı” payesi bu iki oyuncuya eşit olarak verebiliriz. Aydın, ilk golün asisti dışında pek çok olumlu iş yaptı. Biraz daha dikkatli ve biraz daha tecrübeli olsaydı maçın yıldızı seçilebilirdi. maçda ki performansını izleyince, “Acaba şimdiye kadar Serdar Özkan’a gösterilen sabır kendisine gösterilse çok daha iyi olmaz mıydı?” diye düşünmeden edemedim. Halbuki Trabzonspor maçında da oyuna sonradan girip dikkat çekmişti. Bundan sonraki maçlarda kendisini daha farklı bir gözle takip ediyor olacağım. Kötülere gelince.. Cisse maç boyunca fena değildi, ancak son derece lüzumsuz bir kart görerek takımını bir kez daha eksik bıraktı. Kurtarıcı olarak alınan Schildenfeld genel olarak fena değildi; fakat son dakikada yenilen golde Sivasspor’un en önemli oyuncusu Mehmet Yıldız’ ı o kadar boş bıraktı ki… Bu oyuncunun kumaşı fena olmasa da alacağı çok yol var. Beşiktaş’ın ihtiyaç duyduğu oyuncu ise tecrübeli, baskı altında doğru karar verebilecek, defansını organize edecek, boşlukları kapatacak, oyunu kurabilecek kilit bir savunmacı. Hırvat oyuncunun önümüzdeki sene için tek alternatif olarak düşünülmemesinde fayda var. Tello, Delgado’nun yokluğunda idare ettiyse de yaşadığı Sergen sendromu performansının düşmesine neden oluyor besbelli. Fazla kilolarından kurtulamadığı sürece katkısı gitgide azalacaktır. Sivasspor ise beni fazla şaşırtmadı. Bu diri takımı Fenerbahçe karşısında da izlemiştim. Tamam, bu takım Beşiktaş ve Galatasaray’dan çok daha bilinçli, çok daha tutarlı bir şekilde, kaynaklarını iyi kullanarak bu noktalara geldi. Ancak şampiyonluk nidaları atmadan önce özverili bir kadro ile kaliteli bir kadro arasındaki farkı anlamaları gerekiyor. Beşiktaş sahaya sürekli ilk 11’de oynayan 4 futbolcusundan yoksun çıktı ve buna rağmen bu sezon pek az maçta yakaladığı pozisyon zenginliğini Sivas’ta buldu. Sivasspor atakları ise çoğunlukla nafile çabalar gibiydi. Bundan sonraki haftalarda nasıl bir performans gösterecekleri bilinmez, muhtemelen ligi Beşiktaş’ın üzerinde bitirirler. Ancak şampiyon olmaları bana kalırsa bir hayal. Son olarak bu maça ilişkin tuhaf bulduğum iki noktadan bahsetmek istiyorum: Bunlardan birincisi, hakemin maç boyunca Beşiktaş’a toplam 8 sarı kart göstermesiydi. Bunların bazıları çok haklı, bazıları ise tartışılabilir kararlardı. İkinci sarıdan kırmızı gören İbrahim Kaş ve 4. sarı kartını gören Cisse önümüzdeki hafta takımda yer almayacaklar. Hakemlerin ligin sonu yaklaşmışken kartlarını daha dikkatli kullanmaları gerekiyor. Bu arada atlamayalım, Beşiktaş 8 kart görürken Sivas tek sarı kartını maçın sonlarında gördü. Birbirinin kopyası olan pozisyonlarda hep Beşiktaş’ın cezalandırıldığını tarafsız olmaya çalışan Lig Tv spikeri bile atlamadı. Diğer konu ise Beşiktaşlı oyuncuların saha koşullarına uygun kramponlar giymemiş olmalarıydı. Maç boyunca sürekli kaydılar, dengelerini kaybettiler, düştüler. Bazen santra çizgisinde, bazense rakip altıpasında. Örneğin Tello’nun kale dibinde vuracağı %100 gollük vole, sabit ayağının kayması yüzünden boşa gitti. Beşiktaş, mesela o golü bulamadığı ve maç 3-1 bitmediği için ikili averaj şansını kaybetti. Puanların eşit olması durumunda bugün averajı Beşiktaş’ınkinden daha iyi olan Sivassspor sıralamanın üstünde yer alacak. Yüzyıllık Beşiktaş’ın kaderini bir çift krampon değiştirebilecekse söylenecek tek şey kalıyor: BRAVO! K.İ. | ||
|
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |