|
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Oyun Alanı | Ajanda | Arama | Bugünkü Mesajlar | Forumları Okundu Kabul Et XML | RSS | |
05-08-2008, 14:27 | #1 | ||
Üyelik tarihi: Jul 2006
Mesajlar: 384
Tecrübe Puanı: 18 |
"ÖYLE BİR DUYGUDUR Kİ BEŞİKTAŞ; İFADE ETMEK HADDİME DÜŞMEZ" O YILLARINI BEŞİKTAŞA VERMİŞ, BEŞİKTAŞ ONUN HAYAT FELSEFESİ OLMUŞ. GENÇ KUŞAK BELKİ TANIMIYABİLİR, AMA BABALARI, ABİLERİ ONU GAYET İYİ HATIRLAR. BU HAFTA BEŞİKTAŞ`IN ESKİ TRİBÜN LİDERİ, ŞEREF YILMAZ `LA KEYİFLİ BİR RÖPORTAJ YAPTIK. Öncelikle biraz geçmişe dönelim. Nasıl Beşiktaşlı oldunuz? Aileden mi geliyor? 105 yıllık şerefli tarihi olan ve 60 yıldır yaşam tarzı ve hayat felsefesi olarak benimsediğim Beşiktaşlılığımla her zaman gurur duymuşumdur. Klasik olacak ama ağabeyimin Beşiktaşlı olması ve doğal olarak aile yapısının idealist olmasından kaynaklanan duygularımdı Beşiktaş. Çocukluk yıllarımda çikletlerden çıkan futbolcu resimlerine baktıkça Siyah Beyaz forma giymiş futbolcuların daha ihtişamlı duruşları ve yüz hatları beni çok etkilerdi. Tribün liderliğiniz nasıl başladı? Oturduğum semtin Dolmabahçe’ye yakın olmasını fırsat bilip ufak olmama rağmen zaman zaman kaçıp maçları seyredebilme imkânına sahip olabiliyor ve büyük mutluluk duyuyordum. Maç sonraları, stat çıkışında onları takip eder, kartal bakışları ve heybetli duruşlarının içine dalıp gittiğimi hala hatırlarım bugün gibi. Aslında en büyük idealim iyi bir futbolcu olmaktı. Çok da yetenekliydim. İstanbul amatör küme de futbol oynamaya başladım. O günlerde Amatör Lig bugünün ikinci üçüncü ligi gibi çok kuvvetliydi. İstanbul genç karmaya seçilmiştim. Rahmetli Ali Mortaş Hocamız bizi Dolmabahçe stadında çalıştırırdı. İdmanlarımızı orada yapabiliyorduk. Çok değerli arkadaşlarımız vardı. Futbolla yatıp, futbolla kalkar hale gelmiştim. Çalışırken bile futbol aklımdan gitmiyordu. Takip eden yıllarda, yani yetmişlerin başlarında da sahada oynar gibi tribünlerde takımımızı desteklemeye başlamıştık. Haftalar ilerledikçe tribünde taraftarlarımızla o kadar iyi koordine olmuştuk ki, ne olduğunu anlayamadan setin üzerinde arkam sahaya, yüzüm seyircilerimize dönük olmaya başlamıştım. Değişik duygular içerisindeydim. Çok heyecanlanıyordum. İçim içime sığmaz olmuştu. Sanki gizli bir güç beni tetikler gibiydi. Taraftarlarımız tevazu göstermişti. Layık olmalıydık. Büyük bir sorumluluk almıştık. Tarihi zaferlerle dolu, şerefli bir camianın terhisini bekleyen askeriydik artık. Tribün lideri kavramını anlatabilir misiniz? Tribün lideri taraftarları maça konsantre eden, kişi midir? Gerçek bir tribün liderini taraftar yaratır. Onların sevip, benimsemesi çok önemli bir unsurdur. Tribünde ahenk ve tempoyu yakalayabilmek ve bu ritmi sağlayabilmek için tribün liderinin her türlü performansı göstermesi, takımla bütünleşip rakibi, tribünde ve sahada sürklase etmesi çok önemlidir. Umarım bizler, geçmiş zamandaki arkadaşlarımızla, bunları başarabilmişizdir. Tabii ki takdir taraftarlarımızındır. Eğer layık olabildiysek, bundan büyük bir şeref olabilir mi diyorum. Sizce Beşiktaş ne demek, anlamı nedir, ne ifade ediyor? Öyle bir duygudur ki Beşiktaş; ifade etmek haddime düşmez. Hele tarif etmek mümkün müdür? Asla! Beşiktaş’ın anlamı yaşam tarzıdır. Hiçbir gücün önüne geçemeyeceği sevdadır. Babanızın vefat ettiği gün maça gitmişsiniz. Doğru mu? 1981-1982 sezonu başlamıştı. Eylül ayında babam vefat etmişti. Evet, maça gitmiştim. Ama iki gün sonraydı. 14 yıl şampiyon olamamıştık. Çoğu maçlarda içten içe ağlardım. 1982 Ocak ayıydı. Unutulması çok güç olan ikinci bir acım daha oldu. Bu arada maçlar da devam ediyordu. Allah’a öyle yalvardım ki… Her maçta dua ediyordum. Karmaşık duygular içerisindeydim. Son maçımızdı. Final oynuyorduk. Sonu mutlu biten dualarım kabul olmuştu. Eskişehir’deydim. Şampiyon olmuşlardı. Babam ve oğlumla tur atıyordum sanki. Hissediyordum onları, gözyaşlarımı silerken. Çocuklarınız başka bir takımı tutsa ne yapardınız? Kendimi bu kadar ifade ettikten sonra çocuklarımın takım tutma gibi tercihleri olduğunu düşünmek mazime ihanet etmek olurdu. Aksini düşünmek aklıma bile gelmez. Ben ve benim soyadımı taşıyacak nesillerime vasiyetimdir benim Beşiktaş. Tribün liderliği yaparken eşinizin bu duruma tepkisi nasıldı? Değerli eşim, öncesiyle ve 31 yıllık evliliğimiz süresince beni hep desteklemiştir.Halen göstermiş olduğu hassasiyet ve destek, bana daima güç vermiştir. Torununuz 19.03 günü doğdu, ne hissettiniz? İlkbaharın gelişini müjdeleyen Mart ayı, bende artık çok şeyleri ifade etmektedir. Takvimin yaprakları 19.03 tarihini gösterirken Cenabı Allah bana nur topu gibi bir erkek torun nasip etti. Başım dimdik ve gururluyum. Özelliği olan bir dede olmuştum gelecek nesillerin de anlatacağı. Gelinim ve oğluma teşekkür ediyorum bana bu mutluluğu yaşattıkları için. Bizimle unutamadığınız bir anınızı paylaşır mısınız? Çok anılarım oldu unutamadığım. 100.yılda Galatasaray ile yapacağımız son maçtı. Tribünler tıklım tıklımdı. Eşim ve kızım ile numaralı tribünde olmamıza rağmen hemen hemen herkes maçı ayakta izliyordu. Maçın bitmesine 20 dakika vardı. Yani şampiyon olmamıza. Şöyle bir tribünlere baktım. Herkes heyecan içinde, sanki kasılmış gibiydi. Bir şeyler olmalıydı, eşim önümdeydi. Ben önce kravatımı, sonra gömleğimi çıkardım. Eşime dokundum. Bana baktığında şaşırıp kalmıştı. Çantasındaki formamı vermesini söyledim, formayı giydim ve tam numaralı ile eski açık tribünün birleştiği bölümün alt katından kendimi setin üzerinde buldum. Yıllar önce kapalıda olduğu gibi, sanki oyuna yeni girmiş bir oyuncu gibiydim. Maçı ben alacakmışım gibi hissediyordum kendimi. Maksadım tribünleri hareketlendirmekti. Konumum itibari ile belki daha kontrollü olmalıydım ama ok yaydan fırlamıştı artık. Coşmuştum, insanları da coşturduğumu hissediyordum. Skorboard a baktığımda 10 dakika kalmıştı. Şeref tribünü bile coşmuştu. Herkes ayaktaydı. Korkunç bir tezahürat vardı ve Sergenin golü gelmişti. Şampiyon olmuştuk. Ben hiçbir şey olmamış gibi gömleğimi giyip, kravatımı taktığımda eşim şaşkın şaşkın bana bakıyordu. Eylül 2003 Chelsea ile oynayacağımız Şampiyonlar Ligi ilk maçı akşamı bir arkadaşımızın doğum gününe davetliydik. Maçın ilk yarısını iki sıfır galip bitirmiştik. İkinci yarıyı seyretmem mümkün değildi. Eşime ben çıkıyorum dedim. Şaşırdı. Nereye dedi. Beşiktaş İnönü Stadına dedim. Eliyle sen delirdin galiba dedi. Sıra dışı bir şeyler olduğunun bende farkındaydım. Arabama bindim ve stada geldim. İçeri girip sahada tek başıma dolaşmaya başladım. Londra’da da maçın ikinci yarısı başlamıştı. Bir kaleden öbür kaleye gidiyor, kale direklerine dokunup, çimleri koparıp cebime koyuyor, ağzıma alıp çiğniyordum. Boş tribünlere bakıp tezahürat yaparken sanki orada beni duyduklarını hissediyordum. Saatime baktım. Bitmeye 10 dakika varken kızımı aradım. Titrek bir sesle skoru sordum. İki sıfır devam ediyor baba dedi. Soğuk mu olmuştu yoksa heyecandan mı titriyordum? Stattan çıkıp arabama bindim. Otele geldiğimde maç daha yeni bitmişti, ben cebimden çıkarttığım çimleri masaya atarken. Eşim ve kızım dışında hiç kimse inanmamıştı İnönü’den getirdiğim çimlerin olduğuna. O çimleri bir çerçevenin içinde hala saklarım anılarımın bir parçası olarak. Bu keyifli röportaj için bizlere vaktini ayıran Sn. Şeref Yılmaz’a teşekkür ediyoruz. Sevsin Teleke/Haber1903 Konu mustafasazak tarafından (05-08-2008 Saat 14:29 ) değiştirilmiştir.. | ||
|
05-08-2008, 14:42 | #2 | ||
Gogo Üyelik tarihi: Aug 2007 Yaş: 39
Mesajlar: 5.649
Tecrübe Puanı: 41 | Bize efsane asklari yanlis ogrettiler. Kerem'le Asli, Ferhat'la Sirin dediler. Onlar besiktas sevdasini hic bilmediler... Bize bir tek seyi dogru ogrettiler.. En buyuk beşiktaş, baska buyuk yok dediler | ||
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
| |