|
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
02-02-2009, 17:49 | #1 | ||
Üyelik tarihi: Oct 2007
Mesajlar: 2.333
Tecrübe Puanı: 26 |
Çok değil 7-8 sene önce, TRT’nin spor haberlerinde izlerdik, Rıza boş sözleşmeye imza attı, Metin’in imzası 5 dakika sürdü gibi haberleri. Yine çok değil, 8-9 sene önce taraftarlar tesislere gidip futbolculara baklava ikram ederdi. Kombine biletler pek revaçta değildi, insanlar maç günleri bilet kovalardı, maçlara en az 5 saat önce gidilirdi, hatta sabahtan tribüne gidip, evden getirdiği yemekle karnını doyuranlar olurdu. Statlarda taraftarlar yarı yarıya maç izler, takımını desteklerdi. Forma satışları, reklam gelirleri gibi ekonomi ağırlıklı spor haberleri olmazdı spor sayfalarında. Formalarda bir tek önde reklam olur, statlar en sade haliyle dururlardı. Kulüp mağazaları olmadığı için korsan ürün diye de bir şey olmaz, gidip yolda tezgahtan bayrağımızı, atkımızı alırdık. Bir şeyler değişti sonra. Avrupa’da Bosman kuralı ile yayılan futbolcu demokrasisi mi dersiniz, sermaye gruplarının, şirketlerin futbol ekonomisini keşfetmeleri mi yoksa kulüplerin şirket gibi yönetilmeleri mi, bir şeyler değişti ve topraklarımıza kadar geldi. Türkiye’de Fenerbahçe bu akımın ilk temsilcisi oldu. Yönünü tamamen bu tarafa çevirdi. Sportif başarıya çok fazla ulaşamasa da Türkiye’de ve Avrupa’da rekabetçi bir kulüp olmayı başardı. Halen kurumsal yapıdan çok uzak olsa da, endüstriyel futbolun tüm önceliklerini her gün daha fazla uyguluyor. Galatasaray ise borç yüküne rağmen yeni yapılacak stadyumuna umut bağlamış durumda. O kadar ki; daha stat inşaatı devam ederken, uzun vadeli (10 yıl) sponsorluk anlaşmaları yapılmış durumda. Artık Galatasaray’ın stadı da bir marka ismiyle beraber anılacak. Peki Beşiktaş bu endüstriyel futbol denen sihirli dünyanın neresinde? Seba’nın deyim yerindeyse devletçi kulüp anlayışından kurtulmak isteyen Beşiktaş, Bilgili ile futbol ekonomisinin içine girdi. Taraftara ve kamuoyuna ‘’halka açılma’’ diyerek sunulan, Beşiktaş hisselerinin halka açılması yani Beşiktaş’ın bir spor kulübünden çıkıp AŞ (Anonim Şirket) olmasının anlamı o zaman çok iyi anlaşılamamıştı. Kulübe sıcak para girişi olması, bu paralarla kulübün finansal durumunun iyileşmesi, yapılan transferler, endüstriyel rüzgarı Beşiktaş semtinde estiriyordu. Devrim yapacağız demişti Bilgili ve bu devrim önce kulübün yapısının değişimiyle başladı. Finanstan sorumlu yönetici, futboldan sorumlu yönetici, pazarlamadan sorumlu yönetici; kulübün idari yapısı böyle şekilleniyordu. 100. yılda özlenen başarıya ulaşılması, endüstriyel futbolun bir getirisi olarak görülüyor, taraftar, yönetim ve futbolcular arasındaki büyük birliktelik görmezden geliniyordu. Bir sene sonra yaz aylarında yöneticiler ekranda gözüküyor ve endüstriyel futbolun rüzgarı belki de bizi doğrudan etkilediği alanlardan birine doğru esiyordu; kapalıya localar yapılacaktı. Taraftar tepkiliydi ama sadece taraftar! Localarla şekillenmiş kapalı önünde oynayan Beşiktaş, sezonun ikinci yarısının başında beklide tarihinin en büyük kıyımına uğruyor ve adeta Fenerbahçe şampiyon yaptırılıyordu. Bu deprem önce Bilgili’yi götürdü, sonra teknik kadro ve futbolcuları. Artık Demirören başkandı ve yeni bir dönem başlıyordu. Son 5 seneye manevi değerler bir yana bırakılarak bakılırsa endüstriyel futbol Beşiktaş’ta uğramadık yer bırakmadı. Basketbol şubesine alınan sponsorluk, ismi değişen spor salonu, kulübün kendi televizyonunun büyük yayın kuruluşlarından birine devredilmesi, yıldız oyuncuların sponsorluk desteğiyle alınması, daha fazla hisse satılması, kulübün öz kaynaklarının yönetiminin şirketlere verilmesi ve daha birçok olay. Yukarıda kısa bir özet şeklinde geçtiğim ve şu an geldiğimiz noktada, görünen köy endüstriyel futbolsa, Beşiktaşlı’ nın kılavuzu tarih olmalıdır ve o köye daha fazla girmeden kulüp bir an önce özüne ve gerçeğine dönmelidir. Tarihi boyunca öz kaynak düzenini temel felsefesi olarak benimsemiş Beşiktaş, kendi kaynakları ile kendi ekonomisini yaratmaya mecburdur. Kendi özelliğini bir an önce anlamalıdır Beşiktaş. Ne Fenerbahçe gibi Anadolu burjuvazisinin takımıdır ne de Galatasaray gibi elitist geleneğe sahip bir takımdır Beşiktaş. Halkın takımıdır ve kendine özgüdür. 24 Ocak 2009 günü Denizlispor maçından önce ‘’Öz kaynak Geleneğimizdir, Geleceğimizdir’’ pankartı stat görevlileri tarafından kaldırılmıştır. İşte bahsettiğimiz endüstriyel futbolun son yansıması da bu şekilde olmuştur Beşiktaş’ta. ‘’Öz kaynak geleneğini bırak, yıldız transferler gelecektir’’ mi olmuştur artık Beşiktaş’ın futbola bakışı? O pankartı sökenlere bunu sormak isterdim. Beşiktaş’ta endüstriyel futbol gerçeğine sosyolojik olarak bakarsak, durumun daha da vahim olduğunu görüyoruz. Türk toplumunun tüketim toplumuna geçiş yaşadığı şu dönemde, Beşiktaş taraftarı da bundan nasibini alıyor. Yeni nesil taraftarlar, eskisi gibi öz kaynak geleneğine sahip çıkmıyor. Gelişen internet kullanımı, medyanın dezenformasyonu ve kulüp yönetiminin popülist yaklaşımı artık Beşiktaşlı’yı da ikiye ayırmış durumda; endüstriyel futbolun gerekliliklerini Beşiktaş gerçeği olarak görenler ve gelenekten güç alanlar. Bugün müşteri – şirket mantığı ile olaya bakarsak Türkiye’de alınan model Fenerbahçe’dir. Pahalı kombine bilet fiyatları cefakar denebilecek taraftarı stat dışında bırakırken, orijinal forma alan, maça sadece futbol izlemeye gelen, sadece gollerde ayağa kalkan, koltuğundan başka bir yerde maçı seyretmeyi reddeden, kulübün ekonomisinde gerçekten payı olan seyirci-müşteri modelini stada çekmiştir. Bu konu eleştirilebilir olsa da, Fenerbahçe’nin kulüp yapısı buna çok müsait. Yine Galatasaray da yavaş yavaş bu modele geçmeye başlıyor ve yukarıda da bahsettiğim gibi yeni stat projesiyle, Galatasaray’ın da endüstriyel devrimi tamamlanacak. Beşiktaş’a dönersek, Beşiktaşlı hala bu endüstriyel düzene belki bilinçli belki bilinçsiz olarak direniyor. Sponsorluk anlaşmalarına verilen tepkiler belki fazla gözükmüyor ama boş salon bile bunun bir göstergesi olarak görülebilir. Genç futbolcuların gönderilmesi belki stat içinde değil ama internet forumlarında çok büyük tepki görüyor. Az da olsa umut veren gerçekler bunlar. Beşiktaş’ta doku hala tam anlamıyla bozulmamıştır. Endüstriyel futbol hala ilkel dönemlerini yaşamaktadır. Umut vardır. Yeter ki; taraftarın inanacağı ve Beşiktaş gerçekleriyle hareket edebilecek bir yönetim olsun. 13-14 milyon taraftarı olan bir kulüp, şirketlerin kontrolüne verilemeyecek derecede büyük bir ekonomidir. Bu ekonomiyi kendi içimizde kendi öz kaynaklarımızla var etmek varken neden başkanların ve şirketlerin banka hesaplarına muhtaç olalım? Neden Beşiktaş’a özgü bir futbol anlayışını getirmeyelim dünya futboluna? Bunların hiçbirisi hayal değil. Dediğim gibi bu taraftar inansın, varır bir 5 sene daha şampiyonluk görmez ama sonunda yine ve yeniden tüm kaynaklarıyla bizim olan bir Beşiktaş ortaya çıkar. Mustafa ÖZYURT Not:Alıntıdır.
__________________ Ne Mutlu TÜRK'üm Diyene ! Karakteriniz, Şöhretinizden Önemlidir. Karakteriniz, Siz Ne İseniz Odur... Oysa Şöhretiniz, Başkaları Sizi Ne Sanıyorsa Odur. | ||
|
02-02-2009, 18:39 | #3 | ||
KARTAL YUVASI Üyelik tarihi: Aug 2008 Yaş: 48
Mesajlar: 139
Tecrübe Puanı: 16 | Çok doğru bu yazılanlar ve imza atanları kulüp binası önünde omuzlara alırdık..Ama o zaman futbolcu dediğin hem sadık hemde paragöz değildi..Boş kontratlara önceden imzalar attırılırdı..Ve ben hatırlamamki yok mok aracı falan gelsin yok şöyle nazlar yapılsın..Beşiktaşlı olan beşiktaşı asla para için değişmezdi ve yeri geldiğinde taraftar sahaya iner karları bile temizlerdi..Baklava her antrenmanda götürülürdü takıma motivasyon için..Ama şimdi bir kabuk değişti o doğru çünkü artık taraftar futbolcusuyla görüşemiyorki bütünleşsin antrenmanda..Sanki taraftar katil kapalı kapılar ardında yada kafesler arkasında antrenman izletiliyor..Buna görede taraftar ne diye baklavasını getirsin,yedirsin..Hemde şunu da düşünelim ki bu maddi sıkıntılar içinde insanlar yok güçlerinle takımını destekliyor..Eskiye dönüş zaten olamaz ruhsuz takım oyuncularıyla.. | ||
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |