|
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
04-09-2009, 05:20 | #1 | ||
Üyelik tarihi: Jan 2009
Mesajlar: 13.850
Tecrübe Puanı: 51 |
Her transfer sezonunda, biraz öne çıkmış her Anadolu futbolcusunun adı Beşiktaş'la anıldığında, şöyle durup bir düşünürüm... Bırakın ilk 11 için transfer etmeyi, sırf yedek olsun diye, muhtemelen ilk 11 çıkacağı maçlar 10'u geçmeyecek vasat Anadolu futbolcusu transferlerini bile sıklıkla yaptık son senelerde. O zaman daha da düşüncelere dalıyorum ve soruyorum kendime; "Peki bu alt yapı niye var?" Niye 11 yaş - 18 yaş arası sürekli arama-taramalarla bu bünyeye çocuklar toplanıyor? Nİye bu kadar masraf yapıyoruz? Niye genç bir çocuktan "parlama" haberleri geldiğinde seviniyoruz? Müzmin "kiralık" yapmak için mi? Anadolu kulüplerine kelepir oyuncu yetiştirmek için mi? Niye en azından "kadro oyuncusu olacak", bazı maçlar süre alıp, hem as oyuncuyu dinlendirecek hem de bizlerde "ya olursa" umudunu taze tutacak oyuncular çıkaramıyoruz? *** Alt yapıdan gelen bir oyuncunun, Anadolu takımlarından gelen her hangi oyuncu karşısında ciddi avantajları vardır bir takım için... Anadolu'da parlayan bir genç için faiş fiyatlar çekilirken, alt yapıdaki oyuncu "bedavadır". A Takım'a çıktığında, kendisine ödenen bir bonservis olmadığından baskı altına girmez, beklenti içinde ezilmez. Anadolu'dan transfer edilen bir oyuncudan karşılık alınamadığında, verilen bonservis büyük ölçüde veya tamamen zarar olarak dönebilir. Alt yapıdan çıkmış bir oyuncudan zarar etmek mümkün olmayıp, ileri zamanda satıldığı taktirde kulüp için tamemen net kâr olur. Alt yapıdan gelen bir oyuncu, ilk profesyonel imzasını "komik" rakamlara atarken, Anadolu'dan transfer edilmiş oyuncuların en vasatı dahi, o fiyatın en az 5 katına imza atar. Alt yapıdaki oyuncu doğduğundan beri veya çok uzun bir süredir İstanbul'da yaşadığından, Anadolu'dan İstanbul'a transfer yapan bir futbolcu gibi "sudan çıkmış balığa" dönmez. Alt yapıdaki bir oyuncu, ilk imzasından itibaren, performansına göre sürekli mukavele iyileştirdiğinden, standardın üzerinde para kazanacaksa dahi bu dengeli şekilde artar. Büyük kulübe transfer yapmış Anadolu futbolcusunda durum tam terstir ve bu futboluna negatif etki edebilir. Anadolu'daki bir futbolcunun hedefi "4 büyükler" iken, alt yapıdaki futbolcunun "tek hayali" formasını giydiği büyük kulübün A Takımı'dır. *** Şimdi sizlere, takip ettiğim kadarıyla A Takım için en azından kadro oyuncusu olarak hazır gördüğüm oyuncuları, özellikleri ve mevkileriyle birlikte sıralayacağım. Batuhan Karadeniz (1991) "Santrafor" : Bu çocuğu fazla anlatmama gerek yok sanırım, hepimiz biliyoruz artık özelliklerini. Geçen yıl gol/maç sayısı ortalaması alındığında ligin en iyisi. Hacettepe maçında, takımın büyük çoğunluğu Kharkiv maçının etkisindeyken, sergilediği etkileyici performansla 3 puanda ciddi katkıları olmuş ve 1'in-2'nin hesabı yapıldığı şampiyonluk yolunda da katkısı olmuştur böylelikle. Hava hakimiyetini ve sırtı dönük top almayı ciddi şekilde geliştirirken, Eskişehir'i kümede tutan en önemli isimlerden biri oldu. Az süre aldığı İspanya maçında, Pique - Marchena gibi oyunculara bile rahat vermemiştir yüksek toplarda. Önümüzdeki sezon kadroda tutulursa; Nobre'nin yokluğunda veya formsuzluğunda hedef santrafor bölgesini kaldırabilir. Takımın skor olarak sıkıntıya girdiyi maçlarda sahaya sürüldüğünde, skorun bize dönme yüzdesini arttırabilir. Geçtiğimiz yıl Beşiktaş Paf Takımı'nda 2 maç oynamasına karşın, 3'ü Fenerbahçe'ye olup, 4 gol atmıştır. Süper Lig'te 1'i Beşiktaş'ta olmak üzere, toplam14 maç 11'de sahaya çıkmasına rağmen tam 9 golü bulunuyor. Milli Takım düzeyinde ise artık A Milli olarak kabul görüyor... Ali Kuçik (1991) "Kanat / Forvet" : Fikret Hoca'nın, ileride büyük oyuncu olacağına en çok ihtimal verdiği çocuk... Geçen yılı paf takımda bitirdi. Forvet, forvet arkası veya kanatlarda oynayabiliyor. Kenarlarda topu aldığında rahatlıkla çizgiye iniyor. Önünde boş alan bulduğunda ise öldürücü driblinglere kalkıp, çok kısa sürede topu taşıyor. Ayağına da gayet hakim, hatta bazen frikiklerin de başına geliyor... Paf takımda geçen sezon 24 maçta 12 gol atmış. U18 Milli Takımı'na da sürekli çağırılıyor ve 11 oynuyor. Oynadığımız 4-3-3 sisteminde, öndeki 3'lün her iki kenarında oynayabilir... Necip Uysal (1991) "Ortasaha" : Benim en çok ümit bağladığım oyunculardan biri. Oyunun her iki yönünü "hakkını vererek" oynamasıyla stilini Iniesta'ya benzetiyorum. Bu sene paf takım maç sonuçları olarak pek iyi gitmedi, sık sık geriye düştüğümüz maçlar oldu. Necip, bu geriye düşülen maçlarda sahada en çok efor sarfeden isimken, her maçı tamamladı. Ofansta çok önemli sorumlukları gerçekleştirirken, işin savunma yönünü de bırakmıyor. Üzerinde durulursa, Türkiye hiç görmediği çift yönlü tam bir "ortasaha" ile karşı karşıya kalabilir. Bir ortasahaya göre top sürme, bire bir çalım yetenekleri gayet üst düzey. Şutları da usta işi. 4-3-3 sisteminin 3'lü ortasahasında, "iki yönlü oynayabilecek adama ihtiyaç duyan" kenar bölgelerinde oynayabilir. Paf takımda geçen yıl 4 gol atarken, yine u18-19 Milli Takımları'na sürekli çağırılan bir oyuncu. Hatta 5 gün önce oynanan Ümit Milli (u21) eleme maçında, Türkiye deplasmanda Ermenistan'ı 5-2 yenerken, Necip 11 oynamış. Koray Şanlı (1989) "Stoper" : Kendisi hakkında özel bir makale yazmıştım geçen yılın başında. Nasıl ki Necip, bir ortasaha için ülke standartları üzerinde gözüken bir yetenekse, Koray da defans bölgesi için çok enterasan bir oyuncu. Boyu bir stoper için gayet elverişli (190 sanırım). Defansif müdahalesini topu rakibe aldırmadan yapmayı seviyor ve bunu ortasahalara kadar çıkarak yapıyor. Bir stopere göre ayağına gayet hakim bir oyuncu. Topu ayağına aldığında telaş yapmayıp, doğru şekilde oyuna sokuyor. Bir önceki sezon İnönü'de kendisini canlı izlediğim maçta, kendisi bir atak başlatmış, Batuhan'a asisti yapacak olan Ali Kuçik'e çok iyi bir derin top bırakmıştı... Kesinlikle üzerinde durulması gereken bir çocuk. Bu yıl bence kadroda tutulma zamanı geldi. İnönü'de zayıf olarak nitelendiriğimiz maçlarda veya kupa maçlarında oynatılarak formaya ısıtılmalı. Geçen yılın tamamını A. Sebatspor'da kiralık olarak tamamlamış ve hepsinde 11 olarak çıktığı tam 31 maç oynamış ve 1 gol atmış. U19 Milli Takımı'na sürekli çağırılan ve 11 oynayan bir oyuncu. Emre Özkan (1988) "Solbek / Stoper" : Kendisini 2005/2006 sezonunda 3 kez A Takım'da görmüştük. Onlar kendisini A Takım'la resmi maç oynarken son görüşlerimiz oldu. Kendisi bir solbek olmasına karşın, fiziği ve mental yapısıyla stoper de oynayabiliyor. Sene başında bir kaç hazırlık maçında O'nu stoper bölgesinde de izledik ve gayet sakin, rahat ve o yerin adamı gibiydi. Bu özellikleriyle kendisini Hakan Balta'ya benzetebiliriz... Topla olan becerileri sayesinde Paf'ta oynadığı maçlarda bir kaç kez ortasaha bölgesinde de kullanıldı. Paf Takım döneminde takımının duran toplarını kullanan isimdi. Riise modeli kullandığı, sert ve net vuruşlarıyla gelen bir çok frikik golü var. Bek sıkıntısının bağırdığı A Takımı'mızda, kadro oyuncusu olarak mutlaka değerlendirilmeli diye düşünüyorum. Hatırlayacağınız gibi geçen yılı Eskişehir'de kiralık olarak tamamladı 2. devreden itibaren. Fakat pek şans bulamadı, 3'ü ilk 11 olmak üzere 4 kez forma şansı bulmuş. Ümit Milli Takımı'na sürekli çağırılan oyunculardan... *** "Şampiyonlar Ligi'ne katılıyoruz, şampiyonluğa oynuyoruz... Bu çocuklarla mı olacak?" gibi bir muhalif cümle, bu tip durumlarda karşımıza en çok çıkacak türdür... Biz demiyoruz ki; "bu çocuklar bize yeter, o bölgedeki diğer adamları kovun bunları yerleştirin."... Maça psikolojik olarak 1-0 başladığımız zayıf rakiplere karşı, özellikle de İnönü'de, birer birer şans verirsin, bu işin adabı budur. Yani; genel olarak takımı değiştirmezsin ama araya bir genç sıkıştırırsın, böylelikle takımın dengesini de bozmazsın. Örneğin; tam kadro çıkarsın ama Holosko'yu dinlendirir, Ali Kuçik'i oynatırsın... Bir maç Sivok'un yanına Koray'ı da koyarsın... Bir maçta kapalı savunmayla kavga ederken Batuhan'ı görürüz Nobre'nin yerine... Genel defans kurgusunu bozmazsın ama solbeke Emre'yi koyarsın... Skor 3'e gitmiştir, Ernst'i alkışlarla alırsın yerine Necip'i koyarsın ya da bazı maçlar Fink'in yerine 11 oynatırsın... Şampiyonlar Ligi demişken... Hem devler liginde hem de kendi liginde yukarıya oynama standardını koruyan, Avrupa'nın büyük takımlarının bünyesindeki "alt yapı" patentli oyuncularına bakalım... Aşağıda kulüp adının yanında yazan oyunculardan bazıları; yıllardır oynamış ve o kulüple sembolleşenler, genç yaşta takımının vazgeçilmezi olanlar, 11 olmasa bile kadro oyuncusu olarak bulunanlar da vardır... İçlerinden bazıları; alt-yapıdan başlamasa bile, bizim Aydın'ı Hertha'dan alışımız gibi, tazminat fiyatıyla kulübe getirilip, yetiştirilmiş ve alt yapıdan çıkarmayla eşit değerde tutulmuş oyunculardır. Real Madrid: Casillas, Miguel Torres, Ramos, Guti, Raul Barcelona: Valdes, Oleguer, Puyol, Xavi, Iniesta, Messi, Bojan, Busquets Arsenal: Djorou, Gibbs, Fabregas, Diaby, Song, Vela, Bendtner Manchester United: Wes Brown, O'Shea, Flether, Giggs, Scholes, Gary Neville, Wellbeck, Evans Liverpool: Carreghar, Gerrard, Insua, El-Zhar Chelsea: Terry, Lampard, Mancienne Inter: Santon, Balotelli Juventus: De Ceglie, Marchisio, Giovinco Roma: De Rossi, Aquliani, Totti, Okaka-Chuka Porto: Bruno Alves dışında alt yapısından çıkardıkları fazla oyuncu olamamasına rağmen, özellikle Güney Amerika'dan çok az bir parayla, genç oyuncu alımları yaparak onları işliyor, A Takımı'na hazırlıyorlar. Dil ve kontenjan sorunu olmadığından böyle bir altyapı seçeneğine de yönele biliyorlar.... Büyükler arasında alt yapıya en az ilgi duyan takım Milan. Kronikleşmiş kadroları artık onları götürememeye başladı, Leonardo'nun gelişiyle bu duruş değişebilir. Bizim ise geçen yıl kadroda tuttuğumuz tek alt yapı patentli oyuncu Serdar Özkan... Peki yukarıda sıraladığımız takımlar keriz de, biz mi akıllıyız? Ya da biz "lazım olan oyuncu olursa parayı basar alırız" derken, onlar bizden fakir midir ki, alt yapısında da bir "ne var ne yok" bakmışlar ve bizden çok daha fazla oyuncuyu kullanmışlar? Hayır... Onlar, toplama takımlarla ancak günlük başarı geleceğinin farkındalar... Alt yapıdan gelmiş, o formayı basamak ve para makinası görmekten çok, ailesi olarak benimsemiş insanların çoğunluğunu oluşturduğu takımlar, bir ekol yaratır ve başarıyı sürekli hale getirir... Avrupa'ya uzanmadan, kendi yakın tarihimize baksak dahi, bu gerçek gözümüze yansıyacaktır. En son dönemde, başarıyı sürekli kılmış takım, 1996-2001 yılları arasındaki Galatasaray. O takımdaki alt yapı patentli oyunculara bakalım; Fatih, Bülent, Ahmet Yıldırım, Emre, Okan, Arif bir çırpıda aklıma gelenler... Hakan Şükür, H. Ünsal gibi isimler de çok genç yaşta takıma getirilmiş ve orada yetiştirilmiş oyunculardı. Ve yine yakın tarihte, bu tip bir başarıyı, ambargoyu sağlamış takım ise hepimizin gururla ve biraz da "ahh ahh" çekerek hatırladığımız Metin - Ali Feyyaz'lı Beşiktaş... O Beşiktaş'ın arkasındaki alt yapı gücüne şahit olmak için, sadece "o dönemin kısa adı" olarak aklımızda kalan Metin - Ali ve Feyyaz'ın geçmişlerine bakmamız yeterli sanırım... Alt yapı, alt yapı ve alt yapı... ÖZ BEŞİKTAŞ ! Mustafa Demirtaş
__________________ Besiktasforum.NET KayıpKentinYakışıklısı. | ||
|
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |