|
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
27-08-2009, 01:11 | #11 | ||
ÇUKUROVA KARTALI Üyelik tarihi: Jan 2008 Yaş: 34
Mesajlar: 11.535
Tecrübe Puanı: 62 | L La: Olmaz, olumsuzluk eki. Laçın-laçin: Benekli doğan, benekli boz-gök-doğan. Lain ü gümrah: Lanetlenmiş ve yolunu şaşırmış. Lain: Kovulmuş, nefret kazanmış, istenilmeyen. Lal: Dilsiz, söz söylemeyen. Lasi: Leş. Lat: Arapların İslam öncesi putlarından biri. Lat-ı mehatı: Putlar. Lavaş: Yufka ekmek. Leb: Dudak. Leblerinnen: Dudaklarından. Lengi har: Topal eşek. Lengi: Topallık, aksaklık. Lenterani: (sen) beni göremeyeceksin. Leşker: Asker Levh: Üstüne yazı yazılan düz taş veya tahta, levha. Levh-i mahfuz: Bu ve bundan önceki ayette, şerefli, yüce Kur'an korunmuş levhte bulunduğu bildirilir. Levh-i-kalem: Üzerine insan kaderinin, olmuş ve olacakların yazılı olduğuna inanılan Tanrısal levhayı; Levh-i- mahfuzu yazan kalem. Leyl ü nehar: Gece gündüz. Leyl: Gece. Leyla: 1. Leyla ile Mecnun hikayesinin kadın kahramanı. 2. Sevgili. Leyli Mecnun: Leyla ile Mecnun. Leyli vakti: Gece zamanı, gece gezintisi zamanı. Leyli-Leyli: 1. Hikaye kahramanı Leyla. 2.Sevgili Libas: Giyilecek şey, elbise. Lokman Hekim: Efsane kahramanı hekim ve bilge kişi. İslamlık'tan önce yaşadığı kabul edilir. Halk inancında uzun ömrün simgesi ve hekimliğin atası sayılır. Lokman Hekim hikayeleri İran ve Türk Edebiyatı'na Arap Edebiyatı'ndan geçmiştir. | ||
|
27-08-2009, 01:12 | #12 | ||
ÇUKUROVA KARTALI Üyelik tarihi: Jan 2008 Yaş: 34
Mesajlar: 11.535
Tecrübe Puanı: 62 | M Mağrib: Mağrip, batı. Mah: Ay. Mahbup: Sevilen, sevgili. Mahı: Balık. Mahıtaban: Parlayıcı, parlak ay. Mahi göz: Mahveden göz. Mahi: Mahveden. Mahim: Ay yüzlü sevgilim. Mahpara: Mahpare, ay parçası, ay benzeri. Mah-pare: Ay parçası gibi olan sevgili. Mahraba: Büyük mendil, erkek mendili. Mahrama: Mendil. Mahzun: Üzgün, üzüntülü. Mahzun: Üzüntülü, kederli, tasalı. Mail olmak: Meyli olmak, ehli olmak. Mail: Ehil, meyil. Malamat: Ortaya çıkarma, açıklama. Malı: Çapı, yağlık, başa sarılan örtü. Mamur: Bayındır, bakımlı. Man: Bana. Mar: Yılan. Marağa dügüsi: Marağa pirinci. Maral bakışan: Dişi geyik gibi bakışına. Maral: Dişi geyik. Marifet: Hüner. Masiva: Ondan gayrısı (Allah'tan) başka her şey hakkında kullanılan tabirler. Dünya ile ilgili şeyler. Maslahat: Uğraş. Maş: Baklagillerden yenilebilen bir bitki, taneleri ufak bir tür börülce. 2.Mercimek. Maşrık: Doğu yönü. Maşuğun: Sevgilini. Maşuk: Sevgili. Mat etmek: Satranç oyununda yenmek. Mat kılmak: Mat etmek. Mat: Satranç oyununda uğranılan yenilgi. Mavu: Mavi, göl. Mayıl olmak: Meyil vermek, sevmek, gönül vermek. Mayıl salmak: Meyil salmak, gönül düşünmek, sevdalanmak. Mayılam: Meylim var, istekliyim, özlemliyim. Mecal: Güçlük, dinçlik, derman, takat. Mecnun: Leyla ile Mecnun hikayesinin erkek kahramanı. Medet: Yardım çağrısı. Mefta: (Meftah) Hazine, Mehhr-i mübüvvet: Peygamber mührü. Mehle: Mahalle. Mehr-i muhabbet: Muhabbetin şefkati. Mehriban: Dost, seven, güler yüzlü, sevecen. Meknun: Örtülü, gizli, saklı, Mektep uşağı: Okul çocuğu, öğrenci. Melaik: Melekler. Melhem: Merhem, acıyı giderecek, iyileştirecek em. Melil: Üzgün, üzüntülü. Melul: Üzgün, üzüntülü. Memat: Ölüm, ahrete göç etmek. Memir: Bayındır, mamur. Men aref: Kendini bilme, kendini kötülüklerden koruma. Menend: Benzer. Men: Ben. Menal: Ele geçirilen, sahip olunan varlık; mal, mülk. Menem: Benim. Menemşe: Menekşe. Menevşe: Menekşe. Meni: Beni. Menim tekim: Benim gibi. Menim: Benim. Mennen: Benden. Mensiz: Bensiz. Menzil: 1. Yolculukta dinlenmek amacıyla konaklanılan yer, konak, konak yeri. 2. İki konak yeri arasındaki uzaklık. Menzil: Mesafe, ulaşılması amaçlanan yer. Meraga[Maraga]: Batı İran'da, Sahand dağının güney eteğinde Urmiye gölüne yakm şehir. Merah: I.Bilmek isteği; 2.Kaygı, tasa. [merak] Merd-i peleng: Erkek kaplan, erkek panter. Merduvan: Merdiven. Mesgen: Mesken, barmak, yuva. Meskenet: Miskinlik, uyuşukluk, bitkinlik, yoksulluk. Mesnevi: Her beyti ayrı uyaklı -başlı başına uyaklı- bir Divan Edebiyatı koşuk biçimi. Bu türdeki yapıtların genel adı. Mest müdam: Heraman, devamlı sarhoş. Mest: Sarhoş, aklı başında olmayan. Mestan: Esrik, sevgi esriği, gözleri süzgün. Mestan: Sarhoşlar. Mestur: Sınırlanmış, çizilmiş, yazılmış, örtülü. Meşrig: Doğu yönü. Meta: Sermaye, satılacak mal, Metederem: Överim. Metel: Şaşkın. Mevla: Tanrı. Mey: İçki. Meyil: Meyil vermek, gönül vermek, ilgi yöneltmek, ilgi duymak. Meyit (Meyyit): Ölü. Meyli: Gönlü, isteği, dileği. Mezat: 1. Artırma ile yapılan satış. 2. Artırma ile satış yapılan yer. Mezer: Mezar. Mezet: Mezat, artırma ile satış yapılan yer. Miheng: Altının ayarını anlamaya mahsus bir taş. Ölçü. İyiyi kötüyü ayıran ayar aleti. Bir insanın kıymetini ahlakını anlamaya yarayan vasıta. Mihman: Misafir. Mihnet: Sıkıntı, çile. Mihr-i muhabbet: Sevgi ve aşk, aşk güneşi. Mihrap: Sevgilinin kaşları, mihrabın girintili yapısının bir yaya benzetilerek, kutsallığa yönelmiş bir övgü ile sevgilinin kaşlarının anlatılmasında kullanılması. Milağ: Elma, armut, ayva hevengi. Minasip: Uygun. Minekaş ayvan: Alınlığı mavi çinilerle süslü ayvan, balkonlu konak. Miner: Biner. Mirze: Soylu, saygın kişi, mirza. Misk: Güzel kokulu bir madde. Misk-ü-amber: Çok güzel koku. Mizan: Terazi, ölçü, tartı, akıl, idrak, muhakeme. Mahşerde herkesin amellerini tartmaya mahsus bir adalet ölçüsü olup hakiki mahiyeti ancak ahrette bilinecektir. Mor menevşe: Mor menekşe, menekşe. More: Trakya ve Rumeli yöresinde erkeklere bir hitap sözcüğü. Mori: Trakya ve Rumeli yöresinde kadınlara bir hitap sözcüğü Möhebbet: Muhabbet, sevgi" aşk, dostluk. Mufassal: Netice, sözün kısası, Mugallit: Taklitçi. Muhannet: Korkak, soğuk davranışlı, uzak. Muhip: Seven, sevgi besleyen. Muhkem: Sağlam, metin, sıkı sıkıya kuvvetli, tahkim edilmiş, sağlamlaştırılmış. Mukaddem: Zaman ve mekan cihetiyle daha evvel olan. Mukadder: Kader , kısmet. tayin olunmuş. Mulla: Molla. Murtat (Mürted): Dönek. Musahip: Yol kardeşi, birlikte olan, arkadaş. Muş: Muş ili. Muştu: Sevindiren haber, müjde. Muştuluk: Muştucuya verilen armağan, muştuluk, müjdelik. Muy: Saç. Muzu: Engel. Mübah: İşlenmesinde sevap ve günah olmayan şey. Müdam: Devam eden, süren, sürekli. Müddei: İddia eden. İddiacı. davacı. Müheyya: Hazırlanmış olan. Müjgan: Kirpikler. Mülevves: Kirli, pis, bulaşık, alıkoyulup sonraya bırakılmış veya durdurulmuş olan. Karışık, intizamsız. Mülk ü meleküt: Maddi olmayan alemin varlığı, varlık melekler. Münaci(müncü): Kurtaran. Münezzeh: Arınmış. Münkir: İnkar eden. Müptela: Bir şeye tutulmuş, düşkün, aşık. Mürayi: Riyakar, iki yüzlü. Mürşit: İrşad eden, doğru yolu gösteren, gafletten uyandıran, Peygamber varisi olan kılavuz. Tarikat piri, şeyhi. Mürur etmek: Ulaşmak, varmak. Müsahip: Yol kardeşliği. Müstecap: Hoş görülen, istediği kabul edilen, icabet olunmuş. Müşerref: Şereflendirilmiş, şerefli. Müşg-ü amber: Misk-ü amber. Müşteri: Müşteri yıldızı, Jüpiter. Erendiz. | ||
27-08-2009, 01:12 | #13 | ||
Üyelik tarihi: Jan 2009
Mesajlar: 13.850
Tecrübe Puanı: 51 | Emeğine Sağlık Mazlum , Bilgi İçin Teşekkürler.
__________________ Besiktasforum.NET KayıpKentinYakışıklısı. | ||
27-08-2009, 01:13 | #14 | ||
ÇUKUROVA KARTALI Üyelik tarihi: Jan 2008 Yaş: 34
Mesajlar: 11.535
Tecrübe Puanı: 62 | N Naciler: Kurtulmuşlar, esenlik ve saadete kavuşanlar. Naçar: Çaresiz, umarsız. Naçaram: Çaresizim, umarsızım. Naçarımı: Çaresizliğimi. Nadan: Cahil, bilmez, haddini bilmez, kaba, terbiyesiz. Nail olmak: Erişmek. Kavuşmak, ulaşmak. Nail: Erişme, ulaşma. Nakkaş: Süsleme sanatkarı, usta. Nale: İnilti. Name: Mektup, kitap, mecmua. Namert: Mert olmayan, alçak. Nan: Ekmek, yiyecek. Nar: Ateş, tamu. [Mec.] Meme. Nara çalmak: Ateşe atmak. Nara salmak: Ateşe atmak. Narh: Fiyat. Nar-ı hicran: Ayrılık ateşi. Nar-ı miran: Zalim, kumandanın belası. Narınç: 1. Turunç meyvası. 2.Mec.Meme Nasip: Düşerlik, pay. Naşi: Hain, kötü kişi. Natuvan: Natüvan, güçsüz, argın. Natüvan: Güçsüz. Nazan: Nazlı. Nazar: Bakış. Nazen(nazende): Nazlı, naz edici, naz yapan. Nazenin: 1. Cilveli, oynak. 2. Çok nazlı yetiştirilmiş. Nazeninnen: Nazeninle. Nazınnan: Nazından. Nazik: İnce, zarif, güzel. Nebat: Bitki. Necaset: Pislik, murdarlık. Nece bir: Nasıl da. Nece: Nice, nasıl. Nedür: Nedir. Ne-düşüpsen: Niçin düştün, niye düştün? Nef eylemek: Fayda etmek. Nef: Fayda. Nefsi emmare: İnsanın çirkin ve şeytanın teşviklerine itirazssız ve mücadelesiz tabi olması hali. Ner: Erkek deve. Nerban: Deveci. Nerde: Nerde. Nerduvan: Merdiven. Nergiz: Nergis çiçeği. Nerye: Nerye, nereye. Nevcivan: Taze, genç, delikanlı. Nevruz: Eski bir İran takvimine göre yeni yılın ve ilkbaharın başlangıç günü, 22 Mart. Neynerem: Neylerim, istemem. Neynin: Neyleyeyim. Nezereyıe: Nazarkıl, bak. Nigar: Nigar, özel ad. Nihan etmek: Gizlemek. Nihan: Gizli, saklı, bulunmayan, görünmeyen, sır. Nikap: Yüz örtüsü, peçe. Nikap: Yüzörtüsü. Nişana: Nişane, belirti, im, kanıt. Niyaz: Dilek, istek, dua. Niza: Çekişme, kavga. Nize: Kargı, mızrak. Nöker: Köle, hizmetçi. Nuş eylemek: Zevk ve sefa etmek. Nuş: İçen, içici, tatlı şerbet gibi içilecek şey, zevk ve sefa. Nübüvvet: Peygamberlik, nebi olmak, nebilik, Allah'ın emriyle görevli olarak insanları doğru yola çevirmek. Nüsha: Yazılı, yazılmış şey, yazılı bir şeyden çıkarılan suret. | ||
27-08-2009, 01:14 | #15 | ||
ÇUKUROVA KARTALI Üyelik tarihi: Jan 2008 Yaş: 34
Mesajlar: 11.535
Tecrübe Puanı: 62 | O Od: Ateş. Oğramak: Uğramak. Oğru: Hırsız, uğursuz. Oğrun: Gizli. Ohullar: Okurlar. Ohumak: Okumak. Ohur: Okur. Oladım: Olaydım, olsaydım. Olam: Olayım. Olannar: Olanlar. Olar: Olur. Olasan: Olasın. Olcağ: Olucak, olunca. Olcah: Olacak, olunca. Ollam: Olurum. Olmuşam: Olmuşum. Olmuyum: Olmayayım. Olum: Olayım. Onın: Onun. Otağ: Büyük ve süslü çadır. Oyanıban: Uyanarak Oyanmak: Uyanmak. Oyatmak: Uyandırmak. Oymak: Oymalı, bezeli, süslü, kümü küme. Oynayıban: Oyna***** Oyunbaz: Oyuncu, aldatıcı. Oyunnu: Oyunlu, tutumlu, davranışlı. Ö Ögünden: Önünden. Öğmek: Övmek. Öldi: Öldü. Ölke: Ülke. Öllem: Ölürüm. Ölüm: Öleyim. Ölümnen: Ölümden. Ölüptür: Ölmüştür. Ömür başa varmak: Ömrün sona ermesi, bitmesi. Ömür başa yetmek: Ömrün sona ermesi, bitmesi. Ömür malı: Ömür varı, tüm yaşam. Örük: Saç örgüsü, bir örgü saç. Öz: Kendi, zat. Öz-elinnen: Kendi elinle Özge yarnan: Özge yarla, başka sevgiliyle. Özge: 1. Başka 2. Başkası. Özgelernen: Özgelerle, başkalarıyla. Öz-özüme: Kendi kendime. Özüm: Kendim, ben. Özüme: Kendime. Özün: Kendin, sen. Özünü: Kendini, kendisini. | ||
27-08-2009, 01:15 | #16 | ||
ÇUKUROVA KARTALI Üyelik tarihi: Jan 2008 Yaş: 34
Mesajlar: 11.535
Tecrübe Puanı: 62 | P Paca: Baca. Pahıl: Kıskanç. Pak: Temiz, saf, katıksız. Para para: Parça parça. Para: Pare, parça. Paralamak : Parçalamak. Pare pare: Parça parça, küme küme. Parlı: Parlak, ışıldayan, göz kamaştırıcı. Pars: Farsça. Pay pay olmak: Bölünmek, bölüşülmek, paylaşılmak. Pay: Parça, düşer. Payam vaktı: Konuşma, haber alma zamanı. Payam: Peyam, haber. Payız: Sonbahar, güz. Peder: Baba, ata. Penah: Sığınma, sığınılacak yer , dayandığı nokta. Perçem: Alına ve yüze düşürülen saç, kakül. Pergar: Çember, koruyucu. Peri teki: Peri gibi, çok güzel. Peri: Doğaüstü güçleri olduğuna inanılan, düşsel, çok güzel dişi varlık. Perişan: Dağınık, karmakarışık. Perrü bal: Kanat. Pervan : Pervane, geceleri ışık çevresinde dönen küçük kelebek. Pervane: Geceleri ışığın etrafında dönen küçük kelebek, haberci, kılavuz. Peyk: Haber ve mektup getirip götüren. Pervaz etmek: Havalanmak, uçmak. Perveri koç: Besiye alınmış koç, besi koçu. Perveri: Besili, besiye alınmış, beslenmiş. Peş-peş: Ard, arka. Peyke: Tahta sedir. Peymane: Büyük kadeh, şarap bardağı. Pısmak: Sinmek, başı omuzlara doğru çekerek korkuyla büzülmek. Pısmanam: Pısmam, korkuyla sinmem. Pısmanık: Pısmayız, korkuyla sinmeyiz. Pısmazık: Pısmayız. Pilte: Fitil. Pinhan: Gizli, saklı. Pir: 1. Hak katından aşıklık bağışlanmışlara dolu bade sunan Hızır. 2. Yaşlı, büyük, ihtiyar reis, bir tarikatın kurucusu, tarikatta ulu kişi, herhangi bir meslek ve sanatın kurucusu. Pişe: 1. Sanat, meslek, iş. 2. Yaradılış, huy. Pişvaz: Karşılama. Piyale vaktı: İçkinin, şarabın sunulma zamanı. Piyale: Şarap bardağı, içki kadehi. Piye: Satranç oyununda ön sıraya dizilen taşlardan her biri, piyade. Puc: Hiç, boş. Pucalmak: Hiç olmak, boşa gitmek, boş çıkmak. Puç: Puc, hiç, boş. Pul: Para. Puta: Uğruna dolu-bade içilen Tanrı vergisi sevgili, maşuka. Puş eylemek: Örtünmek. Puş: Örten, giyen, örtü, elbise. zırh. Puta: Put putası. Pür: Çok, dolu, çok fazla. Pür-nur: Çok parlak, çok nurlu. | ||
27-08-2009, 01:15 | #17 | ||
Üyelik tarihi: Jan 2009
Mesajlar: 13.850
Tecrübe Puanı: 51 | Emegine Saglık Mazlum , Bilgi İçin Teşekkürler.
__________________ Besiktasforum.NET KayıpKentinYakışıklısı. | ||
27-08-2009, 01:16 | #18 | ||
ÇUKUROVA KARTALI Üyelik tarihi: Jan 2008 Yaş: 34
Mesajlar: 11.535
Tecrübe Puanı: 62 | R Rah: Yol, tarz, usul. Rah-ı Halık: Allah yolu. Rahim Şah: Emrah ile Selbihan hikayesinin bir Erciş kolunda Selbihan'ın babası Rahm eylemek: Acımak, esirgemek. Rahm: Acıma, koruma, esirgeme. Rah-nüma: Kılavuz. Raz: Gizli sır, sır gibi saklı şey. Ref: Kaldırma, yüceltme. Reftar: Yürüme, salınma. Regib: Rakip, karşıt. Rengin almak: Rengini almak, renklenmek. Revan : Erivan kenti. Revan: Yürüyen, giden, akan. Reyhan: Fesleğen. Rıza: Memnunluk, istek, arzu. Rikab: Huzur, makam. Rişte rişte: Tel tel. Rişte: Tel.[ip ucu] Riya: Özü sözü bir olmamak. İki yüzlülük. Ruz u şeb: Gece-gündüz, gece ve gündüz. | ||
27-08-2009, 01:18 | #19 | ||
ÇUKUROVA KARTALI Üyelik tarihi: Jan 2008 Yaş: 34
Mesajlar: 11.535
Tecrübe Puanı: 62 | S Saba: Gün doğusunda esen hoş ve latif rüzgar. Saba: Yazın kuzeydoğudan esen hafif rüzgar, tanyeli. Sabbah: Sabah. Sadağa: Sadaka. Sadr: Her şeyin evveli ve başlangıcının en iyisi, kalp, göğüs, ön. Safi: Katışıksız, temiz, süzülmüş. Sağ: Sağlam, canlı, diri. Sağalmadı: İyileşmedi. Sağalmak: İyileşmek. Sağalmıştır: İyileşmiştir, iyileşti. Sağınnan: Sağndan, sağ yanından. Sağolmaz: Sağalmaz, iyileşmez. Sahat Çukuru: Çukur Sa'd-Saat Çukuru. Doğusu Erivan, güneyi Iğdır olan çukur bölge. Adını XIV. yüzyılda yaşamış olan Türkistan beyi Sa'ad'dan alır. Sail: Kibirli, saldıran. Sakı[saki]: İçki sunan. Saklıyarlar: Konuk ederler, ağırlarlar. Sal: 1.Dağ eteği, dağ eteklerindeki geniş düzlükler. 2. Genelde mezar örtüsü olarak kullanılan yassı taş, yassı kum taşı. 3. Sedye. Salaca: Hastanın taşındığı sedye, ölünün taşındığı sedye ya da tabut. Salak: Salalım, atalım. Salatın: Selatin, sultanlar. Salıpsan: Düşürdün ki, düşürmüşsün ki. Sallana sallana: Salına salına. Salmak: 1. Dizmek, koymak. 2.Atmak. 3. Ağlatmak. 4.Göndermek, ulaştırmak, vermek. 5.Düşürmek. Sanarsın: Sanırsın. Sanasan: Sanasın, sanırsın. Sapa: 1.Gidilen yol üzerinde olmayan, sapılarak varılan. 2.Sarplık. Saralar: Sararlar. Saralı: Sarılı. Saralıban: Sarararak. Saralmak: Sararmak. Sarayınnan: Sarayından. Sarışak: Sarılalım, sarışalım. Satılım: Satılayım. Savgat: Armağan. Say I: Çalışma, emek. Say II: Sayı. Say III: Kumda bir takım çizgiler çizerek fal bakma, remil. Say IV: Seçme, seçkin. Say sayılır: Sayılır, hesap edilir. Say saymak: 1.Saymak, hesaplamak. 2.Kumda bir takım çizgiler çizerek fal bakmak, remil atmak. Sayrı: Hasta, esenlik durumu bozulmuş. Sayrı: Hasta. Se: Üç sayısı. Seba: Bkz.Saba. Sebak: Ders. Seb'ül mesan: Yedi kat gökyüzü. Yedi ayetten oluşan Fatiha suresi. Sedir: Üstü halı, kilimle örtülü, minderli, yastıklı kerevet, divan. Sefa: Gönül şenliği, rahatlık. Seferbeylik: Bir ülkeyi savaşa hazırlayacak önlemlerin tümü, seferberlik. Sefil Emrah: Ercişli Emrah. Sehab: Bulut. Seherinen: Seherle, tan ağartısında. Sehv: Hata, yanılma. Sekiz Cennet: En yüksek gök katında bulunduğuna inanılan cennetin sekiz katı ya da sekiz kapısı. Seküş: Sekiş, sekme, sekerek yürüme Selbi[Selbihan-Selbinaz]: Ercişli Emrah'ın sevgilisi, Erciş kalesinin başbuğu Miroğlu'nun kızı. Selvağacı: [Selvi ağacı, selvi dalı]: İnce uzun boylu. Sema: Gökyüzü. Semek: Balık. Seninnen: Seninle. Sennen: Senden, seninle. Sentekin: Senin eşin, senin gibi. Ser çeşme: Suyun başı. Ser: Baş, tepe, uç. Ser: Baş. Seraser: Baştan başa. Serencam: Başa gelen, baştan geçen ibretli hadise. Sergerden: Başı dönmüş, şaşkın. Sermest eylemek: Serbest eylemek, sarhoş etmek, başını döndürmek. Server: Reis, baş. Servi hôban: Uzun boylu güzel. Serv-i-revan: Uzun boylu sevgili, boyu selviye dönüşmüş, boyu selviyi andıran. Settar: Allah'ın sıfatlarından biri. Örten, kapayan, gizleyen. Sevdügüm: Sevdiğim, sevgilim. Sevecen: İçten seven, koru***** seven, şefkatli. Sevennerin: Sevenlerin. Seversez: Severseniz. Sevli: Selvi, Selbi. Sevmeginen: Sevmekle, sevmek ile. Sevülmek: Sevilmek. Sevülür: Sevilir. Seyrakıp: Rakip, karşıt olan kötü kişi. Seyran eylemek: Gezmek, gezinmek. Seyran: Seyran, gezme, gezinti. Seyrana çıhmak: Gezmeye, gezintiye çıkmak. Seyrana düşmek: Gezintiye çıkmak. Seyreylemek: Seyretmek. Seyreylemiş: Seyretmiş, seyreylemiş. Seyrine varmadan: Görmeye gitmeden, görmeye doymadan. Seyrine varmak: Görmeye gitmek. Seyyah: Gezgin, gezmen. Seyyat: Avcı. Seza: Layık. Sıdk ile: İçtenlikle. Sıdk: 1. Doğruluk, gerçeklik. 2.İçten bağlılık. Sıdk: Kalp temizliği, ahdına sadık olma, samimi. Sıdkınan: Doğru olarak, içtenlikle. Sığamak: Sıvazlamak, okşamak. Sındırmak: Kırmak, koparmak. Sınık: Kırık. Sırat mizan: Doğru yol. Sıratü'l-müstakim: Doğru yol. Sırdaş: Sır ortağı, sır saklayan. Sırma: Gümüş tel, altın yaldızlı gümüş tel. Sırr-ı yezdan: Tanrı Sırrı. Sırrım: Sırrımı. Sızıldanmak: Sızlanmak, yakınmak, sürekli yakınmak. Sim ü zer: Altın ve gümüş. Sim: Gümüş, gümüş, tel. Simizer: Sim ü zer, gümüş ve altın. Sin I: Mezar, gömüt. Sin II: 1. ''S'' harfinin Arap abecesindeki adı. 2.Arap abecesinin on ikinci, Fars ve Osmanlı abecesinin on beşinci harfi. Sin: Çin. Sina: Sine, göğüs. Sine: Göğüs, gönül, yürek. Sine: Göğüs, kalp, iç. Singirlenmek: Gerdanın sineye doğru güzelliğini bozmayacak bir ölçüde inmesi. Sipin vahtı: Dua, yakarma zamanı; alatan; tan yerinin ağardığı zaman. Sitem: 1. Bir kimseye, yaptığı güce gidecek bir eylemin ya da söylediği sözün yarattığı kırgınlık v.b. olumsuzlukları öfkelenmeden belirtme. 2. Haksızlık, eziyet. Sitemkar: Sitem eden, sitemli, sitem taşıyan zulum ve haksızlık eden. Somat: Şölen sofrası, sofra. Sona: Suna, dişi ördek. Sorak: Merak, düşkünlük. Soraram: Sorarım. Sormak: Emmek, sorumak, soğurmak, Sökel düşmek: Halsiz düşmek. Söylerem: Söylerim. Söylüyüm: Söyleyeyim. Sözün sayı: Sözün doğrusu. Sözüni: Sözünü. Sufra: Sofra. Sulb: Soy , sülale, zürriyet. Sücut etmek: Secde etmek. Sücut: Secde. Südkar: Şeker . Süheyl: Süheyl yıldızı, sevgili. Süleyman: Kur'an'da anılan peygamberlerden biri, İncil'de de adı geçen İsrail kıralı (İ.Ö.970-93 1 arası). Kur'an'ın bir çok ayetinde Süleyman peygambere verilen iistiin güçler, ilalıi nİnıetier ve saltanattan söz edilir. Kur'an'a göre Süleynıan, Davut peyganıberin oğludur. Süleylan peygamberin kuşların dilini bildiğine, rüzgara ve cinlere hükmettiğine inanılır. Divan ve Halk şairleri, Süleyman peygamberin doğa üstü güçlerine ve kudretli yüzüğüne (Mührü Süleyman) şiirlerinde telmih yoluyla, sıkça değinirler. Divan ve Halk şiirinde Süleyman peygamber kuvvet ve kudret örneği olarak işlenir. Sümme veçhullah: Allah'ın. Sünnet: Hz. Muhammed'in Müslümanlarca uyulması gerekli davranışlarının ve değişik konularda söylemiş olduğu sözlerin tümü. İbadet yönünden sünnet, farz olan nazalardan önce ve sonra kılınan namazlardır. Süresen: Süresin. Süryani: Eski Suriye halkında, Samilerin Arami kolundan olan. Süsen: Süsen Çiçeği. Süz: Süzülerek. Süzmege: Süzmeye. Süzük: Süzgün, baygın | ||
27-08-2009, 01:19 | #20 | ||
ÇUKUROVA KARTALI Üyelik tarihi: Jan 2008 Yaş: 34
Mesajlar: 11.535
Tecrübe Puanı: 62 | Ş Şad olmak: Sevinçli olmak, neşelenmek. Şad: Sevinçli, şen. Şadda: Kuşak. Şadlığ deryası: Sevinç denizi. Şadlığ-şadlık: Sevinç, sevinçlilik. Şadlık ünü: Sevinç sesi, sevincin sesi. Şahanterlan: Şahin kuşu. Şahan-terlan: Şahin kuşu. Şahbaz: İri bir tür akdoğan. Şakkü'l - kamer: Ayın ikiye bölünmesi. Şamama: Güzel kokulu, yuvarlak, sarı kırmızı ya da sarı kahverengi çizgili bir tür küçük kavun. Saz şairlerinin şiirlerinde genç kız memesi kimi kez şamamaya benzetilir. Şana: Tarak. Şar: Şehir, kent, pazar. Şaşarsız: Şaşırırsınız. Şavk: Işık. Şavkı çalmış: Işığı vurmuş. Şayan: Yakışır, yaraşır, değer. Şaz: Şad, mutlu, mutluluk. Şaz: Şad, sevinç, neşe, mut. Şefi: Ela göz, tatlı şaşı. Şefteli: Şeftali. Şeher: Şehir, kent. Şekva: Şikayet, aciz kaldığını ve zavallılığını haber vermek. Şem: Balmumundan yapılma mum. Şems ü kamer: Ay ve güneş. Şems: Güneş. Şeraben tahur: Cennete mahsus şurup. Şerik: Ortak, ders, okul arkadaşı. Şeş: Altı (sayı). Şevle: Şule, alev, yalım, parıltı. Şeyda bülbül: Gülün sevgisiyle kendini yitirmiş bülbül. Şeyda: Şaşkın, deli, sevda delisi. Şikar eylemek: şikar eylemek, avlamak. Şikar: Av. Şikest eylemek: Kırmak. Şikeste: Kırılmış, incinmiş. Şire: 1.Şıra, daha mayalanmamış üzüm suyu; 2. Kimi meyve sularına verilen ad. Şirin güftar: Tatlı söz. Şirin: Ferhat ile Şirin hikayesinin baş kadın kişisi. Şirin: Tatlı, sevimli. Şita: Kış. Şol: Şu. Şovg-şovg: Şavk, ışık, parıltı. Şövle: Şule, alev, yalım, parıltı. Şuğ: Filiz, ağacın ilkbahar sürgünü. Şuh-i-terlen: Özgürce uçan doğan. Şule: Alev, ateş. alevlenmiş olan. Şule: Alev, yalım. Şüşe çekmek: Büyümeye, biçimlenmeye başlamak. Şüşe: Şişe, sıvıların, özellikle içkilerin konulduğu camdan yapılmış dar ağızlı kap | ||
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |