|
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
09-07-2008, 19:54 | #1 | ||
Üyelik tarihi: Mar 2006 Yaş: 42
Mesajlar: 2.393
Tecrübe Puanı: 26 |
Saat hakkında Yıl 1909. Osmanlı Devletinin en bunalımlı dönemi. Hem Balkanlar hem de Anadolu için için kaynıyor. Babıali 31 Mart ayaklanmasının yol açtığı derin siyasal çalkantıları henüz üzerinden atamamış. 30 yıl süren II. Abdülhamid Han iktidarından sonra payitahtta biraderi Mehmet Reşad var. Yeni Sultan 27 Nisan günü göreve başlar başlamaz Doğu Anadolu ve Arnavutlukta birbiri peşisıra patlayan ayaklanmalar kendisine acı bir biçimde "hoşgeldin" diyor. Ülke ekonomisi de berbat durumda. Ancak bu devletin adı "Osmanlı" ve Osmanlı olmak da öyle kolay bir iki Şartlarınız ne kadar çetin ceviz olursa olsun altı yüz küsur yıllık onurlu bir geleneği ne yapıp edip yaşatmak gerekiyor. Osmanlı devletinin yazılı olmayan anayasasının yine yazılı olmayan bir kuralına göre dünyanın her yerindeki mazlumları dinleri ve milliyetleri ne olursa olsun kardeş olarak kabul etmek ve onlara göz kulak olmakla yükümlüsünüz. Tıpkı Kanuninin Françoisten gelen o çaresizlik dolu mektuba "Sakın korkma geliyorum" cevabını verip ardından da bütün Avrupayı ayağa kaldırması gibi. İşte Mehmed Reşad da tam o günlerde Meksikaya karşı bu geleneksel sorumlulukla hareket ediyor. İstanbuldan binlerce kilometre uzaktaki Azteklerin yurdu yakın zamanda çalkantılı bir devrime sahne olmuş ve ülke dökülen onca kanın ardından kısmen de olsa istikrarlı bir siyasal düzene geçmiştir. Emiliano Zapata ve Pancho Villa adlı iki halk kahramanının namlarının da yavaş yavaş yayıldığı bu dönemde Sultan Reşad Meksikaya bir selam göndermek gerektiğini düşünür. Ardından da saraya bağlı mühendis grubuna "Meksika halkı ile Osmanlı halkının dostluğunu simgeleyecek kalıcı bir armağan hazırlamaları" yönünde talimat verir. Mühendisler de bu emir üzerine birkaç aylık bir çalışmanın ardından çağdaş Osmanlı mimarisinin esintilerini taşıyan Arapça kadranlı ve dış yüzeyi İznik çinileriyle kaplı bir kent saati imal ederler. Saatin onu yapan uzmanlar tarafından monte edilmesi gerektiğinden anıt denizaşırı bir gemiye yüklenir yanına iki mühendis verilir. Ardından da gemi Sultanın Meksikanın o dönemdeki Devlet Başkanı Porfirio Diaza selamlarını ve dostluk duygularını dile getirdiği diplomatik bir mektupla birlikte Meksika Körfezine doğru yola çıkar. Mexico City kentinin en işlek caddelerinden birinde gövdesi İznik çinileriyle kaplı zarif bir saat kulesi yükseliyor. Bu anıtın üzerinde yer alan plaket ise Türk toplumu olarak "özgüven duygusu" açısından nereden nereye geldiğimizin acıklı bir kanıtını oluşturuyor. Onu ilk gördüğümde gözlerime inanamadım. Türkiyeden bu denli uzaklarda şimdilerde ülkemizin haritadaki yerinin bile doğru düzgün bilinmediği bir diyarda bize dair bizden izler taşıyan bir anıt. Daha doğrusu bir "kent mobilyası". Üstelik de geçen onca zamana inatla direnircesine hâlâ ilk günkü gibi tıkır tıkır çalışıyor. Sözünü ettiğim obje Meksikanın başkenti Mexico Cityde kentin en işlek bölgelerinden Bolivar Caddesinde bulunan bir saat. Bundan birkaç yıl önce bir belgesel film çekimi için gittiğim Meksikada gördüm onu. Ve sınırlı zamanım içinde de heyecan içinde birkaç kare fotoğrafını çekmeyi başardım. Bu ilginç anıtı bana elçilikten üst düzey bir yetkilinin değil elçilik rezidansının Türk aşçısının göstermesi olayı daha da şaşırtıcı kılıyordu. Bizi kentte gezdiren Bolulu aşçı Hüseyin laf arasında -sanki çok sıradan birşeyden söz ediyormuş gibi- şu cümleleri mırıldandı: "Ağabey biraz ilerde Osmanlıların gönderdiği bir saat kulesi var. Eğer ilgini çekerse ona da bir bakarız" İlgimi çekmek mi Yalnızca saniyeler içinde "ilgi"den adeta patlama noktasına gelmiştim bile. Hüseyinin sözünü ettiği kavşağa doğru ilerledik. İşte tam karşımızda duruyordu. Dedelerimizden asırlık bir yadigar Osmanlı insanından Azteklerin torunlarına sıcacık bir selam. Saat sanki selam verdi Vakit tam da saat başıydı. O sırada içindeki gong sistemi bize selam verircesine çalmaya başladı. Çevresinde defalarca dönüp durdum. Kadranındaki rakamlar Arapçaydı. Zamanı birebir doğru göstermesinden saat bölümünde herhangi bir arızanın olmadığı anlaşılıyordu. Ön yüzüne gömülmüş olan plakette ise şu cümleyi okudum: "La Colona Otomana a Mexico. Septembre de 1910." (Osmanlı Devletinden Meksikaya. Eylül 1910) Padişahın mazlumlara jesti Yıl 1909. Osmanlı Devletinin en bunalımlı dönemi. Hem Balkanlar hem de Anadolu için için kaynıyor. Babıali 31 Mart ayaklanmasının yol açtığı derin siyasal çalkantıları henüz üzerinden atamamış. 30 yıl süren II. Abdülhamid Han iktidarından sonra payitahtta biraderi Mehmet Reşad var. Yeni Sultan 27 Nisan günü göreve başlar başlamaz Doğu Anadolu ve Arnavutlukta birbiri peşisıra patlayan ayaklanmalar kendisine acı bir biçimde "hoşgeldin" diyor. Ülke ekonomisi de berbat durumda. Ancak bu devletin adı "Osmanlı" ve Osmanlı olmak da öyle kolay bir iş değil. Şartlarınız ne kadar çetin ceviz olursa olsun altı yüz küsur yıllık onurlu bir geleneği ne yapıp edip yaşatmak gerekiyor. Osmanlı devletinin yazılı olmayan anayasasının yine yazılı olmayan bir kuralına göre dünyanın her yerindeki mazlumları dinleri ve milliyetleri ne olursa olsun kardeş olarak kabul etmek ve onlara göz kulak olmakla yükümlüsünüz. Tıpkı Kanuninin Françoisten gelen o çaresizlik dolu mektuba "Sakın korkma geliyorum" cevabını verip ardından da bütün Avrupayı ayağa kaldırması gibi. Türkiye Cumhuriyetinin Mexico Cityde bir büyükelçiliği var. Çok sayıda devlete ev sahipliği yapan bu kıtanın her başkentinde ayrı ayrı elçilikler açmak gücümüzü çok aştığından bu elçilik Şiliye kadar uzanan geniş bir havzada tüm bir Latin Amerika misyonumuzu temsil ediyor. Dolayısıyla Peru Kolombiya Haiti Venezüela Panama ve Honduras gibi bölge ülkelerine de hep bu merkez bakmakta. Canımızı sıkan olay Sağolsunlar gittiğimizde yakın ilgi gösterip ellerinden gelen her türlü yardımı sergilediler. Ancak ne yalan söyleyeyim saatin onarımı konusundaki ilgisizlikleri o zaman canımı biraz sıkmıştı doğrusu. Ayrılırken diplomatik görevilerimize ısrarla saatin durumunu hatırlatıp onları Ankaradan onarım için personel ve tahsisat istemeleri için kendi çapımda kışkırttım. Çünkü insanlar gelip geçici bu tür kültürel simgeler ise kalıcı. 20nci yüzyılın başlarında Mexico Cityye getirilmiş olan bu anıt o zamandan beri Türkiyenin ve Türk insanının tanıtımını yapıyor. Orada biraz yaygara yaptım ama sonradan da dönüş yolunda başka bir şey takıldı aklıma. Türkiye Cumhuriyetinin günümüzde dünya sathına yayılmış olan elçiliklerinin önemli bir bölümünde antetli kağıt ya da zarf temini bile bazen sorun oluştururken kendimizi bir an hâlâ imparatorluk günlerinde sanıp Mexico Citydeki ekipten çok mu şey istemiştim acaba Anıtı Türkler tamir etmeli Bolivar Caddesinin tam kavşak noktasında Meksikalılara 92 yıldır zamanı gösteren Osmanlı saatinin mekanizması tıkır tıkır işliyor. Ancak aynı şeyi anıtı kaplayan İznik çinileri için söyleyebilmek mümkün değil. Çiniler bir asıra yakın sürede oldukça zarar görmüş. Anıtın hemen ardında bulunan modern işhanına giriyorum. Burası bir sigorta şirketinin merkezi. Güvenlik bölümünde ayaküstü sohbet etme olanağı bulduğum birkaç Meksikalı yetkili bu anıtın "gayrıresmi hamisi" olduklarını belirtiyorlar. Dediklerine göre çinili kısımlarda gözlenen tahribat iç savaş yıllarındaki sokak çatışmaları sırasında oluşmuş. "Bu anıt Bolivar Caddesinin sembolüdür" diyor içlerinden biri "İnsanlar burada buluşacakları zaman birbirlerine Türk saatinin yanında bekle derler. Çini tamirinden hiç anlamıyoruz. Bu işi Türk yetkililerinin gönderecekleri bir uzmanın yapmasını istiyoruz. Eğer saatin cephesi onarılırsa biz onu bir yüz yıl daha koruruz." alıntı
__________________ Etikete Gerek Yok EskiLer Bizi Tanır .! | ||
|
09-07-2008, 20:03 | #3 | ||
Eye For An Eye Üyelik tarihi: Apr 2006
Mesajlar: 7.914
Tecrübe Puanı: 39 | vay be... | ||
09-07-2008, 23:13 | #4 | ||
zhu 95 Üyelik tarihi: Mar 2008
Mesajlar: 541
Tecrübe Puanı: 17 | güzel bir saat yakından görmek isterim ''Eğer saatin cephesi onarılırsa biz onu bir yüz yıl daha koruruz."inşallah bir değil bir kaç yıl korunur
__________________ Psikopat çocuklar vardır! Bende onLardanım.. | ||
09-07-2008, 23:32 | #6 | ||
ÇUKUROVA KARTALI Üyelik tarihi: Jan 2008 Yaş: 34
Mesajlar: 11.535
Tecrübe Puanı: 62 | kültürümüz her yerde war | ||
12-07-2008, 22:33 | #8 | ||
Can't Forget Üyelik tarihi: Sep 2007 Yaş: 35
Mesajlar: 6.226
Tecrübe Puanı: 29 | her ülkede illa buna benzer kalıntılarımız var bu dünyada avrupalı varsa bizim sayemizde var .unutmayın onlara banyo bile yapmasını bizim padişahlarımız öğretti.şu an tam tersi ya neyse
__________________ ŞafakLa Tanış Saya Saya Biter Mi ? ANTALYA / Gazipaşa İLçe Jandarma KomutanLığı Şafak:253 | ||
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
LinkBacks (?)
LinkBack to this Thread: http://besiktasforum.net/forum/guzel-sanatlar/67257-meksikada-osmanli-saat-kulesi/ | ||||
Mesaj Yazan | For | Type | Tarih | |
Untitled document | This thread | Refback | 09-07-2008 23:39 |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |