|
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Oyun Alanı | Ajanda | Arama | Bugünkü Mesajlar | Forumları Okundu Kabul Et XML | RSS | |
28-02-2007, 10:41 | #11 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| İŞGÜCÜ PİYASALARI olabildiğince dar ve yerel birèVasıfsız işçinin piyasası piyasadır. daha fazla esneklik mevcuttur.èBölgesel piyasa èÜlkesel piyasa èUluslar arası piyasa İyi bir örgütlenme işsizliği ortadan kaldırma yönünde katkıda bulunur. İŞSİZLİK İÇİN ALINAN TEDBİRLER Önemli olan eldeki imkanlarla istihdamın artmasıdır. Haberleşmenin kolaylaştırılması bunun başında gelir. Teknolojinin, donanımın kabul edilecek durumda olması gerekir. Eğitim ile insanların belli seviyelere gelmeleri sağlanmalıdır. Ekonomik yapının tek üründen kurtulup çeşitlilik arz etmesi gerekir. Az gelişmiş ülkelerde görülen işsizlik türleri ise daha çok mevsimlik işsizlik ve yapısal işsizliktir. Bunlara karşı alınacak önlemler: tarımsal sanayiinin geliştirilmesi. Bayındırlık işlerinin mevsim işsizliği dönemlerine rastlamasını sağlamaktır. Tarımsal ürünlerde çeşitliliğin sağlanması. Piyasaya yönelik üretim yapılmalıdır. | ||
|
28-02-2007, 10:42 | #12 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Az gelişmiş ülkelerde Pazar olmadığı için sınai ürün yetiştirilmez. Mallar için yerel piyasa mevcuttur ve uluslar arası piyasa yoktur. Geniş araziler boş kalmış durumdadır. Tarıma sokulan teknolojiyle verimin arttırılması, buna karşın işsizliğin artması göçe neden olmuştur. Birçok büyük şehrin nüfusları geometrik dizi kavramına göre artmıştır. Gecekondulaşma ortaya çıkmıştır. Bu yerleşimlerle birlikte buradaki nüfus kendine mahsus bir istihdam tarzı yaratmak zorunda kalmıştır ki bu istihdam tarzı tamamen kayıt dışı bir nitelik taşımaktadır. Bu kayıtsızlık nedeniyle her türlü düzenleme dışında kalan bir yapılaşma ortaya çıkmıştır. Bu oluşan sisteme çözün olarak yeni kesimin yerlerine geri dönmesi sessiz sedasız oturmaları yönünde tamamen arkaik dönem mantığı ürünü bir görüş ve buna zıt yönde yeni kesime fabrikalar yaparak istihdam sağlanması tarzı karşı görüş çıkmıştır. Ancak birtakım insanların çık parası olsun bunlar yatırım yapsın denilirse yoksullara yüklenilmiş olunur yoksullara yüklenilme olmasın denilirse de yatırımlar azalır. Bu nedenle az gelişmiş ülkeler bu çıkmazdan kurtulamamıştır. En ucuz tasarruf aracı nüfus artışını azaltmaktır. Ancak bunlara rağmen az gelişmiş ülkelerde nüfus artışı teşvik edilir. Çünkü bu ülkelerde sosyo-ekonomik iktidara sahip olabilme aracı insan kaynaklı alanlardan geçer. Halbuki tarım düşüşüyle göç edenler daha az sayıda çocuk sahibi olma eğilimine girerler. Mevsimlik işsizlik ve yapısal işsizlik konularına çözüm olacağı umuduyla dış göç kavramı yaşanmıştır. Ancak bu beklenildiği gibi tam bir çözüm sunamamıştır. | ||
28-02-2007, 10:42 | #13 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Emeğin örgütlenmesi Tarihsel bakış: toplumsal yapı kavramı karşımıza çıkmaktadır. Toplumda ahenk ve düzen hüküm sürmektedir. Eğer durum böyle devam etmezse kaos oluşur. Toplumun varolmak için bulduğu çözümler grup dayanışmaları, sosyolojik müessese olarak karşımıza çıkar. İnsanlar çalışma yaşamlarında kurumlaşmaya gitmişlerdir. Önceleri lonca adı verilen kurumlar oluşmuştur. Sanayi devrimiyle lonca sistemi parçalanmıştır. Geleneksel toplum yapısından kopuş bu tür dayanışmayı öldürmüş sefilliğin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Sanayi devrimi bu sefillikten istifade etmiştir. Buna çözüm işçilerin kendi aralarında örgütlenmesi gösterilmiştir. Sendikalaşmanın iki yönü vardır. Bunlar kalifiye insanların örgütleri ve vasıfsız insanların örgütleri. ABD de sadece kalifiye işçileri kabul ederken Avrupa daha çok vasıfsız isçilerin ön plana çıkmasına ortam hazırlamıştır. Marksist sendikacılık, bir partinin olmasını sendikanın işçileri örgütleyerek partiye tabi kılmasını ön plana çıkarır. Asıl amaç proletarya devriminin olmasıdır. Buna karşı çıkan sosyal demokratlar ise parti vardır ancak sendikalar partinin üzerindedir. Parti bazı kadrolarını sendikalardan almak zorundadır. Sendikanın asıl amacı işçilerin menfaatini korumaktır. Siyasi amaç ikinci plandadır. Başka bir okul amerikan okuludur. Bu okulun siyaset umurunda olmayıp sadece işçiyi korumak amacında olduğu görülür. Katolik kilisesinin etkisiyle Hıristiyan sendikacılığı sisteme güvenmeyen başkaldıran bir yapıdadır. Özellikle Fransa da baş göstermiştir. Faşizm ise kendi sistemi içinde çalışma örgütlenmesi mevcuttur. İşyeri bir aile olarak görülür ve patrona belli mükellefiyetler tanınmıştır. Ancak 2.dünya savasından sonra işyeri içinde verimliliği artırmaya çalışan, üründe hatayı azaltmayı, kusursuz organizasyonu sağlamaya çalışan yeni bir akım ortaya çıkmıştır. Bu son görüş faşizm gibi siyasi nitelikli değildir. Amaç çalışanları kucaklayarak toplu iş sözleşmeleriyle işvereni bağlamaktır. Sendikaların yaptığı toplu iş sözleşmeleriyle işgücü piyasasındaki ücreti daha yukarıya çıkarmak ve insanların bunu yaparken işten çıkarılmamamsını sağlamak amaçlanır. Yani istihdam düşürülmeden ücretin arttırılması amaçlanır. Bunlar Pazar piyasasına müdahaledir. İş yerinin serbest piyasada vasat bir karı olduğunu hesaplamalıyız. Çünkü serbest piyasada hiçbir işyeri ortalamanın üzerinde kar edemez. Bu nedenle ücret artışları da bu karın üstüne çıkamaz. Üstüne çıkması için belli koşullar lazımdır. Mesela işyerinin olağanüstü bir kara geçmesi gerekir. Kartel ve tekel gibi durumlarda işyeri karını ortalamanın üstünde arttırır. Belli bir kolda talep esnekliği daha düşük olan bir ürün üzerinde çalışılıyorsa rekabet oluşuncaya kadar verimliliğin artmasıyla ücretlere yansıma olabilir. Gelişmiş ülkelerde grev istisnai bir durum olup grev sonunda işçinin sorunu çözüme kavuşurken, az gelişmiş ülkelerde grevlere sık rastlanır ve belli çözümlere ulaşılamaz. Sendika işçinin etkisindedir. Toplu iş sözleşmeleri kaçınılmaz olur. Gelişmiş ülkelerde sendikalar toplu iş sözleşmeleriyle çok fazla piyasada oynama yapacak alana sahip değildirler. Bu nedenle sendikalar ücret dışında çalışma koşulları, çalışma saatleri gibi farklı konularda düzenleme yapmaya el atmaktadır. | ||
28-02-2007, 10:43 | #14 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Sanayi devrimi ile sanayileşme başlamıştır. Sanayi devrimi ile birlikte zanaattan makınalaşmaya geçiş, kitle üretiminin ortaya çıkışı geniş işçi kitlesi ile sermayenin karşı karşıya gelmesi doğmuştur. Tüm bu çatışma içinde olup bitenler çalışma ekonomisinin konusu alanına girmektedir. Bu çatışma belli toplumsal yapılarla giderilir. Çalışma ekonomisinin ekonomik, sosyal ve siyasal bir boyutu bulunmaktadır. Çalışma ekonomisinin ayrı bir bilim dalı olarak ele alınmasının nedeni esas itibariyle insanı ele alıyor olması ve arz ve talep koşullarının dışardan etkilenmesi zorunluluğudur. Klasik iktisatçılar insanı sadece mal gibi düşünmüşlerdir. Sanayi devriminin dogması sonucu işçi – işveren ilişkisi oluşmuş ve işgücü piyasasında olup bitenler önem taşımaya başlamıştır. Çalışma ekonomisi konusunda değişik yaklaşımlar mevcuttur. liberal serbest piyasa: piyasaları kendi kurallarına bırakıp dışardan müdahaleyi gerektirmeyen görüştür. 18. yy. ikinci yarısına damgasını vurmuştur. Piyasaları rekabete bırakırsanız işsizlik olmaz ve tam denge oluşur. Eğer piyasalara dışardan müdahale edip fiyatlar yükselirse işsizlik olur. 1929 dünya ekonomik bunalımına kadar bu görüş varlığını sürdürmüştür. keynesci yaklaşım: müdahaleci görüş. Piyasaları serbest kurallarına bırakmayan akım. 1945 sonrası müdahaleci görüşler etkinlik kazanmıştır. 45 – 73 arası dönem devletçi politikaların hakim olduğu tam istihdamın sağlandığı son derece önemli ekonomik gelişmelerin olduğu bir dönemdir. Sendikacılık etkinlik kazanmış işçi hakları korunmuştur. 1973 ten sonraki dönemde o zamana kadar görülmemiş stagflasyon ortaya çıkmıştır. sosyalist görüş: bunlara alternatif olarak doğmuştur. Sanayi devrimi işçi sınıfını yaratmış, makinalarla geniş üretim kitleleri oluşturmuştur. Geniş işçi kitlesinin oluşumu kalabalık işçi kitlesinin bir arada çalışmasını ve örgütlenmesini gündeme getirmiştir. è bir arada olmaları è çok sayıda işçi èKitlesel üretim örgütlenme bilinci Bu siyasi ideolojik boyutta doğar. İşverenin kar maksimizasyonu sağlamak amacında olması işçinin sömürülmesine yol açar. İşçi bu ezilmişlikten kurtulmanın yollarını arar. Sendikalar ortaya çıkar. İşçinin kendi içinde örgütlenmesinin yanı sıra devletin de devletçilik adı altında politika izlemesi gerekir. Gelirlerin adil dağılımı, ücret ve örgütlenme gibi sorunların çözümlenmesi devletin oluşturduğu sosyal politika ile gerçekleşir. | ||
28-02-2007, 10:43 | #15 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| SENDİKACILIK Sanayi devrimi ile işçi sınıfının ortay çıkması soncunda gündeme gelmiştir. Sanayileşme derecesi sendikalaşmadaki gelişmenin bir göstergesidir. Sendikacılık aslında sınıfsal bir örgüttür. Bu sınıfta işçi sınıfıdır. Bireysel çalışmadan toplu çalışmaya geçilmiştir. Makinalaşma da bunda etkilidir. Toplu çalışma ile oluşan örgütlenme bilinci kapitalist sistemin dogmasıyla vücut bulmuştur. Bu örgütlenmeler zaman içinde sosyal ve ekonomik yaşama yön vermiştir. Liberal öğretide sendikacılık: Sanayileşme tam anlamıyla olmayıp sendika özellikle üzerinde durulan bir konu değildir. İktisadi olarak liberal öğretide her şey ekonomik olarak algılanmıştır. İşçi en yüksek ücretle faydasını, işveren ise karını maksimize etmeye çalışır. Bu ikisi tam rekabet piyasasında karşılaşır. Dengeye geldiğinde maksimizasyon sağlanmış olur. Maksimizasyonu sağlayan piyasanın rekabetçi koşullarda kendi isteğine bırakılmasıdır. Sendikacılık işgücü arzına etki etmez görüşü savunulmaktadır. Ekonomik çıkarlar ön plandadır. Olayın siyasal boyutu hiç yoktur. Adam smith işçilerin ekonomik olarak faydalarını maksimize etmek için örgütlenebileceğini söylemiş ama bu gerçekleşmemiştir. Toplumsal olarak ortak bir bilinçle işçilerin hareket edeceği düşünülemez. Bireyci yaklaşıma dayanır. Bireyin maksimizasyonu öğretinin temelidir. Her birey faydasını maksimize ederse toplumda faydasını maksimize etmiş olur. Sendikacılık hareketi serbest piyasanın işlerliğine müdahale olarak görülmüştür. 1900 lerde liberal öğreti tekrar gündeme geldiğinde sendikacılık işsizliğin temel nedeni olarak kabul edilmiştir. sosyalist öğretide sendikacılık: sendikacılık bir savaş aracı olarak görülür. Ekonomik nedenlerden çok siyasi nedenleri olan bir olaydır. İşçi sınıfının sermaye sahipleri karşısında güçsüzlüğü kabul edilmiştir. İşçi sınıfının sorunlarını çözmek için ortaya çıkan siyasal bir güçtür sendikacılık sosyal öğretide. Sanayi işçilerinin örgütlenmesi sendikacılığı gerçekleştirecektir. demokratik sosyalist öğretide sendikacılık: hem ekonomik hem de siyasi yönüyle tanımlamıştır. İngiltere de fabian derneği kurucuları sidney, webb tarafından ortaya atılmış. Orta sınıf aydınlarının örgütüdür. Özel girişimle kamu girişimi bir ararda tanımlanır. Sınıf kavramının sosyalist düşüncede olduğu gibi kendiliğinden ortadan kalkmayacağını, sürekli olduğunu savunmuşlardır. Endüstriyel demokrasi ile işçilere verilen tüm haklar ve özgürlükler eşitlik kazanır. Sendikacılığın burada siyasal yönü vardır. Partilerin kurulması gereğine dayanır. Sendikalar birliği sağlanarak da ekonomik alanda ücretleri yüksek düzeyde tutabilirler. | ||
28-02-2007, 10:43 | #16 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Sendikacılığın etkileri Sendikalar siyasal olarak gelişmiş olan ülkelerde iktidarda kalan partilerin iktidar sürelerini etkileyebilmekte sosyal girişimleri ateşleyebilmektedir. İngiltere de işçi partisinin uyguladığı sosyal, eğitimsel politikaların yürütülmesi sendikalara bağlıdır. Sendikaları olumsuz etkileyen nedenler: Neo-liberal politikalar sendikalaşmayı azaltmıştır. Çünkü neo-liberal politikaların ortaya çıkmasıyla işsizlik ortaya çıkmıştır. İşsizliğin çok yüksek olması işten çıkartılma korkusuna ve bu nedenle işçilerin daha düşük ücretlerle çalışmasına neden olmuştur. İşveren daha güçlü olmuştur. Neo-liberalizm devleti küçülten, sendikal yetkileri azaltan bir sistemdir. Sosyal devlet ilkesinin ortadan kalkmasına neden olur. Çalışan ile işsiz arasındaki rekabetin artması sendikalaşmanın gücünü azaltmıştır. Bu durumda işveren güçlenir, ücretler düşer, çalışma saatleri ve koşuları kötüleşir, sosyal güvencelerde eksilme olur. Özelleştirme sonucu kamu sektörü daralıp özel sektör gelişir. Kamunun sosyal adalete öncülük yapan yapısı ortadan kalkar. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde bu vahim sonuçlar doğurur. Sektörel değişme. Gelişmiş ülkelerdeki değişim sonucu sanayi sektöründen hizmet sektörüne kaymalar olur ve bu sektörde örgütlenme gereksinimi duyulmaz. Sendikalaşma sanayi küçüldükçe azalır. İşveren hizmet sektöründe çalışanı memnun edip sendikanın yerine geçme eğilimini taşımaktadır. Buna insan kaynakları yönetimi denmektedir. Şirket bünyesi içinde işveren sendikanın yerine geçmeye aday gösterilir. İzlenen hükümet politikaları | ||
28-02-2007, 10:43 | #17 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Sendika biçimleri meslek sendikaları: aynı mesleğe sahip olan işçilerin oluşturdukları sendikalardır. işletme sendikaları: aynı işyerinde çalışan işçileri kapsamaktadır. Birden fazla işyerinin oluşturduğu işletmeler işletme sendikalarıdır. İşletme iş kolunu da içerir. iş kolu sendikaları: değişik mesleklere mensup ancak aynı iş kolunda çalışan meslekleri kapsar. bölge esasına göre kurulmuş sendikalar: bölge veya yönetsel birimin içindeki işçileri kapsar. ulusal düzeyde kurulmuş olan sendikalar: sendikaların ülke çapında birleşmelerinden oluşan örgütlerdir. Federasyon genel olarak değişik esas ve biçimlerde kurulmuş sendikal örgütlerin tüzel kişiliklerini koruyarak birleşmeleri sonucu oluşur. Konfederasyonlar federasyonların bir arada bulunması sonucu oluşur. Konfederasyona bağlı örgütler yetkilerinin çok azını devrettiklerinden gevşek yapıda olurlar. Sendika ve ücret düzeyi 60 lı yıllarda sendikalar büyük roller oynamışlardır. Sendikalar temel olarak ekonomik amaçlarla yapılmışlardır. Temel işlevleri budur. Tam rekabet piyasasında tam rekabetçi işgücü arzı ile talebinin karşılaştığı noktada denge ücret ve denge istihdam seviyesi oluşur. Fiyat ve ücret veridir. Ne arzın ne de talebin ücreti etkileyememesi ücretin veri olduğunu gösterir. Ücret piyasa koşullarında belirlenir. Arz ve talepte güç çatışması yoktur. Karşılaştıkları noktada ücret oluşur. Tam rekabet koşullarında kar maksimizasyonu ve fayda maksimizasyonu karşı karşıya gelir ve piyasa için en iyi koşulların oluşması istenir. Marjinal verimlilik artarsa güçte artar ve önemli olan güç ilişkisinin olmamasıdır. Eksik rekabet koşulları hüküm sürüyorsa gerek arzın gerek talebin örgütlü olduğu varsayılır. Sendikalar, iş sözleşmeleri, yasal düzenlemeler, kontratlar işgücü arzının eksik rekabette oluşmasına neden olurlar. Serbest rekabetten daha farklı olarak oluşan fiyatın belirlenmesi kar marjına dayanır. Ortalama maliyet ücretin maliyetidir. Kısa dönem analizinde tek değişken maliyet ücrettir. Sendikalar güçlü olduklarında işverene karşı ücretini arttırabilir. Dolayısıyla sermaye derlerin ortalama maliyeti artar. | ||
28-02-2007, 10:43 | #18 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Kar marjinin düşmemesi için fiyat arttırılabilir. Ancak bu hemen yapılmayabilir. Hemen yapılması halinde talep azalabilir. Piyasa payını kaybetmeyecek bir fiyat belirlenmelidir. Dolayısıyla fiyat diğer firmaların fiyatlarının ortalamasına göre ayarlanır. işsizlik yaratılabilir. Sendika ücret pazarlığında iki şeyi gözetir. Bunlar ücretin makzimizasyonu istihdam seviyesinin gözetimi. sendika sadece ücret maksimizasyonu ile ilgilenirse işveren için sendikanın teklif ettiği ücret kabul edilir. Ancak işverende bu durumda istihdam seviyesini belirler. Bu nedenle sendika sadece ücret düzeyiyle ilgileniyorsa bunun bedeli işsizliktir. İdeal olan uzlaşırdır. Sendika fayda işveren ise kar maksimizasyonunu güder. İşsizlik yüksekse sendika güçsüz, tam istihdam sağlanmışsa ve sendikanın üye tabanı genişse işgücü arzı içindeki sendika güçlüdür. | ||
28-02-2007, 10:44 | #19 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Türkiye de sendikacılık: Türkiye’de sendikacılık hiçbir zaman işçi mücadelesinin ürünü olmamıştır. Sanayileşmeye paralel olan sendikalaşma türkiyede sanayileşmenin düşük olması nedeniyle düşük olmuştur. Demokratikleşme de bu doğrultuda paralellik gösterir. 1909 yılında II. Meşrutiyet ile sendikalaşma hareketleri başlamış ancak gene bu tarihte çıkartılan Tahl-i eşgal kanunu ile özgürlükler sınırlandırılmıştır. 1924 anayasası herkese dernek kurma hakkıè tanınmıştır. Grev ve toplu sözleşme hakkı getirilmemiş. İşçilerin bölünmüş olması nedeniyle sendikalaşma engellenmiştir. 1925 takrir-i sükun kanunu yasaklar dönemiè ve sendikalar kapanmıştır. 1936 iş kanunu yayımlanmıştır. Ancakè sendika kurma ile ilgili bir hüküm yoktur. 1938 cemiyetler kanunu ile sınıf esasınaè dayalı cemiyet kurma yasaklanmıştır. 1946 çok partili döneme geçiş.è 1947 işçi ve işveren, sendikalaşma veè sendikal birlikleri hakkında kanun yürürlüğe girmiştir. Ancak burada da grev hakkına değinilmemiştir. 1960”lı yıllar ilk defa memur dahil tümè çalışanlara sendika kurma ve grev hakkı tanınmıştır. 61 anayasasının böylece demokratikleşme ve sosyal devlet olma açısından katkısı çok büyüktür. 1863 yılında yürürlüğe giren 274 ve 275 sayılı kanunla tüm çalışanlara sendikalaşma, toplu sözleşme ve grev hakkı tanınmıştır. 1971 yılında memurların elinden sendika kurma hakkı alınmıştır. 624 sayılı devlet personel kanunu yürürlüğe girmiştir. 61 anayasasında önceleri öngörülen bölgesel sendikalar yerlerini iş kolu sendikalarına bırakmıştır. 1982 anayasası sendikalar çalışmaè ilişkileri ile sınırlandırılmıştır. Sendikaların siyaset yapmaları yasaklanmıştır. 61 anayasası dönemindeki sendikaların sosyal baskı oluşturması buna neden olmuştur. Ayrıca sendikalaşma ücret sendikacılığına indirgenmiştir. Grev ve toplu sözleşme hakları sınırlı olmakla beraber mevcuttur. Hak grevi yasaktır. 2821 sendika ve 2822 sayılı grev ve toplu sözleşme kanunları yürürlüğe girmiştir. 82 anayasasının getirdikleri kururcularda aranan nitelikler ve sendika üyeliğine alınışta sınırlandırmalardır. Bu anayasa uluslar arası anlaşmalara aykırılıklar barındırmaktadır. | ||
28-02-2007, 10:44 | #20 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Pozitif sendikalaşma özgürlüğü: her çalışan sendika kurma ve sendikaya üye olma özgürlüğüne sahiptir. Negatif sendikalaşma özgürlüğü: sendikaya üye olmama özgürlüğü. İşe alınma bakımından işveren işçinin sendikalı olup olmamasıyla ilgilenmemelidir. Devlet karşısında sendika özgür olmalıdır. Türk sendikacılığı 2 tür örgütlenme görülür. Bunlar iş kolu ve konfederasyondur. Endüstriyel ilişki devlet, sendika ve işveren arasında olmaktadır. Dolayısıyla sendika olmadan devlet işveren ilişkisi olmaz. Toplu pazarlık ve iş sözleşmesi Toplu pazarlık işçi ve işverenin karşılıklı ekonomik, toplumsal ve mesleksel haklarını düzenleyen bir sosyal politika aracı olarak ortaya çıkmıştır. Sanayi toplumunun barış öğesi olarak da tanımlanır. Siyasal ve toplumsal yapılar nasıl tanımlanır? Totaliter rejimlerde devlet siyasal ve toplumsal oluşumlar üzerinde tek söz sahibidir ve bu oluşumlar devlet kişiliğinde yoğunlaşır. İkinci yol devlet ile birey arasındaki ilişkiden geçer. Otoritenin devlet ve birey arasında bölüşülmesidir. Üçüncü yol ise toplu sözleşmenin geliştiği düzen yani devlet, örgüt ve işverenin işbirliği içinde olduğu sosyal devlet ilkesinin hakim olduğu düzen. Toplu sözleşmede emek ve sermaye arasındaki ilişkide güç dengesi kurma çabası vardır. işçinin sömürülmemesi için çalışma koşullarının iyileştirilmesi için. asgari ücretin belirlenmesi için işçinin ücretinin fiyat istikrarsızlığına uygunluğunu sağlamak için. Amaç işçinin mağduriyetini aza indirmek sosyal açıdan kaygıları azaltmak. Webb e göre toplu pazarlık: “üyelerin çalışma koşularını geliştirip iyileştirmek için sendikaların başvurdukları yollardan biri.” “toplu pazarlık, işçi ve işveren ilişkilerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde kullanılan sürekli ve dinamik bir yoldur.” | ||
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
| |