|
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
|
Kurtlar Vadisi Kurtlar vadisinin tüm youtube bölümleri buraya koyulacak.. Baska konular silinecektir bilginize.. |
| LinkBack | Seçenekler | Stil |
12-06-2009, 01:08 | #11 | ||
Üyelik tarihi: Jan 2009
Mesajlar: 13.850
Tecrübe Puanı: 51 |
Çok yürümüştüm evin önüne geldiğimde kendimi çok yorgun hissediyordum. Eve girdiğimde koltuğum aynı yerde duruyordu. Soluklanmak için oturdum. Aynaya baktım, o bana ‘Hoş geldin’ dedi. Evet, hoş geldin demekle sorular da başlıyor demekti. - Yürüyüş yaparken konuştuklarımızı düşündün mü? - Evet, her saniyesinde düşündüm, kendimi o kadar kaptırmışım ki vaktin nasıl geçtiğini bile anlayamadım. - Öyleyse karar vermişsindir, aslanın mı, yaban eşeğinin mi peşinden gideceğine. - Doğrusunu istersen tam anlayamadım, yaban eşeği kimdir aslan kimdir? - İkisi de senin içinde bunu bilmeyecek ne var. - Lütfen biraz açar mısın? - Aslan sende aklı, ruhu temsil eder, yaban eşeği ise içindeki nefsani duyguları temsil eder. Aslan güçlü kuvvetli bilinir amma yaban eşeği bir anırmaya başladı mı ondan başka bir sesi duymaz olursun. Öyle yüksek avazla bağırır ki kıyamet kopuyor zannedersin. Anırmasının sebebi hem cinsine olan şehvetidir. O dişisinin her şeyine anırır. Kendini öyle ifade eder. İnsan da nefsani duyguların esiri oluğu sürece şehvetinin, hırsının, kibrinin, kininin peşine koşar durur. Öyle saldırır ki bunların peşine, kendini uyaranların seslerini duymaz olur. - Aslan kükrerse yaban eşeği kaçmaz mı? - İşte mesele de bu ya; hani Mevlana Hazretleri iradenizi kullanarak tercihinizi yapın diyordu ya. Kişi tercihini özgür iradesiyle yapınca aslan ortaya çıkar ve krallığının gereğini yapar. Sen tercih yapmadan aslanın kükremesini duyamazsın. - Pek anlayamadım neden aslanı duyamıyorum. - Hep yaban eşeğini dinlemeye alışmışsında ondan. Bu konuyu iyi anlaman için sana Hoca Nasrettin den bir fıkra anlatayım mı? - Konuyu aydınlatacaksa neden olmasın. - Nasrettin Hoca’nın komşusunun yük taşımak için eşeğe ihtiyacı olur ve Hoca’nın evine gider. Hoca’nın evinin kapısını döver. Hoca üst kattan pencereyi açar ve komşusuna - Hoca - Buyur komşu bir isteğin mi var? - Komşu - Hocam harmandan biraz yük taşımam gerekiyor eşeğini verir misin? - Hoca - Eşek evde yok olsaydı verirdim, der. Tam o sırada ahırdaki eşek anırmaya başlar. - Komşu - Hocam ayıp olmuyor mu yalan söylüyorsun bak ahırdan eşeğin sesi geliyor, der. - Hoca – Yahu ne zamana kaldık benim gibi bir insanın sözüne inanmıyorsun da ahırdaki eşeğin sözüne mi inanıyorsun. Hem o anıran eşeğin benim olduğunu ne biliyorsun? der. - Bu sohbetten şunu mu anlamalıyım, gerçekten bana yardım edecek, doğru yolu gösterecek, beni mutluluğa ulaştıracak bilge insan mı bulmalıyım. - Her yolcuya bir rehber gerekir. Sen de bir yolculuğa çıkacaksan kendine rehber bulmalısın. Şimdi bu rehberin adına hayat koçu diyorlar. - Hayat koçu bana nasıl yardımcı olabilir ki? - Olduğun yerde ki senle, olmak istediğin yerdeki sen arasındaki mesafeyi kapatman için sana yardımcı olur. Birlikte bir hedef koyar ve o hedefe ulaşmak için disiplinli bir şekilde yol alırsınız. - Hayat koçu çok hoşuma gitti. Bana izin verir misin, artık yatmalıyım uykuya ihtiyacım var, hem sabah yapacak işlerim var. - Sana iyi uykular, yarın hayat koçu ve danışmanlığı konusunda konuşuruz. - Işığı kapattım artık o yoktu. Uyumak için yatağıma uzandım. Bir süre hayat koçunu düşündüm sonra dalmışım.
__________________ Besiktasforum.NET KayıpKentinYakışıklısı. | ||
|
12-06-2009, 01:08 | #12 | ||
Üyelik tarihi: Jan 2009
Mesajlar: 13.850
Tecrübe Puanı: 51 |
Evde yalnızım. Bir müddet karşımdaki Boğaz Köprüsü’ne baktım. Sonra denize bakmaya başladım. Deniz titriyor hareket halinde, onun üstünde balıkçı tekneleri var. Bazen büyük yük gemileri geçiyor arkasında iz bırakarak. Gördüğüm tablo çok güzel. Hızlı bir hayat yaşanıyordu İstanbul’da. Karada ve denizde insanlar devamlı koşturmaktalar. Çok kalabalık amma yalnız yaşayan insanlar. O anda kendi yalnızlığım geldi aklıma. ‘Çevremde çok insanlar var amma ben neden yalnızım?’ diye takıldım kendime. Sorular sıralandı arka arkaya, neden yalnızdım ve ne yapıyordum? Birisiyle konuşma isteği duydum. Bu ‘kim olabilir’ diye düşünürken bir fikir geldi aklıma. Kendimle konuşabilir miyim diye. Hani kendi kendisiyle konuşana deli derler ya. Varsın delilik olsun hem kimse yoktu yanımda deliliğimi fark edecek. Peki ben bunu nasıl başaracaktım? Sorular tükenmiyor amma çareler de öyle. Kendimce buldum çaresini. Yerimden kalktım koltuğumu alarak, karşı duvarda ki boyluca aynanın önüne oturdum. Şimdi aynı odada iki ben oldu. Önce dış görünüş olarak izledim aynadaki aksimi. Sonra O’na: - ‘Sen mi gerçeksin ben mi?’ diye sordum. - Ne sen gerçeksin ne de ben, ikimizde bir görüntüden ibaretiz. Gerçek olan yalnız Allah. Bu karşılıklı konuşmaya sevinmiştim. Sorunca cevabımı alıyordum. Öyle ise sorularıma devam etmeli idim. Ben soracağım sorular düşünürken o bana sordu. - Kendini bana anlatsana, ne haldesin? Neler yapmak istiyorsun? - Çevremde bir sürü arkadaşım olmasına rağmen yapayalnızım. Kimse beni anlamıyor. Bu ise beni mutsuz ediyor. - Arkadaşım dediğin kişilerle rahat konuşabiliyor musun? Onlara sorular sorabiliyor musun? Veya onların sana soru sormasına izin veriyor musun? - Ben cevap adamıyım soru adamı değilim, her soruya mutlaka bir cevabım vardır. - Ya verdiğin cevaplar yetersiz ve karşıdakini tatmin etmiyorsa. - Ancak aptallar anlamaz. Her şeyi detayı ile anlatıyorum. - Öyle ise eleştirilere açık değilsin? - Eleştirilmeyi sevmiyorum. Başarı benim için çok önemlidir. Hata yaptığımı kabullenemem bu bence zayıflık işaretidir. - Ama sen de insan olduğuna göre sen de hata yapabilirsin. Bu gerçeği kabullenmelisin. Peygamberler dahi zaman zaman hata yapmışlardır. Onları bazen yüce Allah uyarmış bazen de, her zaman yanlarında rehber gibi bulunan Cebrail melek uyarmıştır. Bence yapıcı eleştiriye açık olmalısın. Hem seni eleştiren senin düşmanın değil belki de en iyi dostundur. - Beni eleştirenin benden akıllı ve benden bilgili olması gerekir. Oysa benim çevremde hep salaklar, geri zekalılar toplanmış. Bana her yapacağım işte köstek olurlarda destek olmazlar. - Sen kendini yargıç yerine koydun tüm insanları da suçlu sandalyesine oturttun. Kendince yargılıyorsun. Hani bir ata sözü vardır ‘Davacın hakim olursa, yardımcın Allah ola’ diye. Bence sen çok az bilgiye sahip olduğun halde diğer insanlar hakkında fikir yürütüyorsun. Eksik bilgi veya kasıtlı verilen bilgiler bazen insanları yanlış düşüncelere sürükler. Eksik bilgiyi şöyle anlatabilirim sana. Bir çivi eksik olursa nalın düşmesine sebep olur. Nal düşerse at’ın yok olmasına sebep olur. At yok olursa, atı kullananın yok olmasına sebep olur. İnsanlar hakkında gerçek bilgiye ulaşmadan ileri geri konuşmaman ve onları yargılamaman gerekir. - Sen de şu anda beni yargılıyorsun. - Hayır ben seni uyarmaya çalışıyorum. Çünkü gördüğüm kadarıyla mutlu değilsin. Mutsuzluğun sebebini sormaya ve araştırmaya başlasan problemi çözeceğinden şüphem yok. - Soru sormamı istiyorsun! Kime sormalıyım sorularımı? - Kendine sormalısın. Soruların muhatabı sen olduğun gibi, her sorunun cevabı da sende saklı. Yunan mitolojisinde şöyle bir kıssa anlatılır. ‘Tanrılar mutluluğu saklamak istemiş, tanrılardan biri demiş ki yıldızlara saklayalım, ormanın içine demiş bir diğeri, denizlerin dibine demiş ötekisi, bir bir sıralamışlar önerilerini, sonunda şöyle demiş içlerinden biri. Hiç biri olamaz, insanoğlu arar bulur, en iyisi mutluluğu onun içine saklayalım, her yere bakar da kendi içine bakmak aklına gelmez.’ - Benim içimde mi? Nerede? Neden göremiyorum öyleyse? Hiç olabilir mi böyle bir şey? - Anlaman gereken şu ki, gerçektende her şeyin kendi içinde olduğunu kabul etmen gerekiyor. İyi de, kötü de, doğru da, yanlış ta, huzur da, huzursuzluk ta, hepsi içerlerde bir yerlerde. Mevlana Mesnevi’sinde: ‘İnsan zihni sazlık gibidir, orman gibidir, orda aslan da var, yaban eşeği de, sen yaban eşeğinin peşine takılma’ der. Mevlana bunu söylerken irademizi iyi kullanarak tercihimizi iyi yapmamızı söylüyor. Sen ne diyorsun? Hangisinin peşine takılalım? Aslanın mı, yaban eşeğinin mi? Kafamı ellerimin arasına aldım, başım çatlayacak gibiydi. Bu kadar söyleşi yeter. ‘Bana düşünmem için zaman vermelisin’ dedim. O, ‘Ben hep buradayım, istediğin zaman görüşelim’ dedi. Bende ‘Sonra görüşürüz’ diyerek onu orada bırakarak ayrıldım.
__________________ Besiktasforum.NET KayıpKentinYakışıklısı. | ||
16-06-2009, 18:51 | #13 | ||
Üyelik tarihi: Jun 2009 Yaş: 42
Mesajlar: 31
Tecrübe Puanı: 15 |
Emek ve zaman Ömer Baba'nın GündemiBAŞIMA VURDUM OLDU KÜLAH Aynaya baktım rehberim gülüyordu. Sonra bana sordu: - Neler yapıyorsun? - Sizden dinlediklerimi yazıyorum - Kimler için yazıyorsun? - Hem kendim hem de okuyacaklar için yazıyorum - Yazdıkların nerde yayınlanıyor? - Yazete gazetesinde - Okunuyor mu gazeteniz? - Okunduğuna inanıyorum - Okuyanların faydalanıp faydalanmadığını nasıl anlıyorsun? - Okuyanlar kısacıkta olsa yorum yazıyorlar. - Okuyucular yorumlarında ne yazıyorlar? - Bazısı “Güzel olmuş” bazısı “Eline sağlık” bazısı “Devamını bekleriz” bazısı “Çok ihtiyacım vardı” diye yazıyorlar. - Bu yazılanlar sence yorum mu? - Efendim bu konuda bende sizden bilgi almak istiyorum. - Yorum; bir metin, olay veya konuşma hakkında belli bir görüşe göre yapılan açıklama, tefsir veya bir şeyden bir anlam çıkarma, o şeyi kendine göre değerlendirmek anlamına gelir. Mesela Hz. Mevlana’nın Mesnevi’sini açıklayan şerh’eden kişiler vardır. Bu kişiler asıl metne sadık kalmak şartıyla ne anladıklarını yazmışlardır. - Efendim bizim yazıların altında yorum olarak yazılanlar ne anlama geliyor? - Bazen insanlar yorum yapmakla, övgü ve yergiyi karıştırabilirler. Bir yazarın yazdıklarından dolayı övülmesi veya yerilmesi çok doğaldır. Yazar her ikisinden de mutluluk duymalı. Okuyucu onun yazısını okumak için zaman ayırmıştır. Bu açıdan baktığınızda yazar okuyucusuna teşekkür borçludur. Ama yorum diye övgü, yergi yazılırsa, yazan kişi yazdıklarının anlaşılıp anlaşılmadığını anlayamaz. Okuduğunu anlayan okuyucu, anladığını ve o konuda ki kendi görüşünü dile getirmeli. - Bir okuyucu “Aynaya baktım yüzüme tencere dibi göründü gözüme” diye bir yorum yazmıştı. - Kısa ama öz bir yorum. - Ben bu yorumdan ne anlamalıyım? - Okuyucunu tebrik etmelisin. Çünkü o kendi özüne bakacak içe dönük bir göz geliştirmiş. Birçok insanın bulup ta bakamadığı kalbini bulmuş. Ne mutlu o okuyucuya. - Efendim ya tencerenin dibi? - Eskiden yemekleri ocaklarda odun ateşinin üstünde pişirirlerdi. Yemekler çok lezzetli olurdu ama tencerenin dibi isten kara olurdu. İs karası kalıcı değildir. Ya ocaktaki külle ya da toprakla yıkanınca is karası çıkardı. Okuyucunun işi kolay, zorluk kalbi bulmakta idi. Gayret edecek, usanmayacak, tembellik etmeden sebat ederek kalbini arıtmayı da başaracak. - Ne kadar zamanda yapabilir? - Kalbi arıtma işinde, bireyin çalışması, anlayışı, kavrayışı ve istemesi çok önemlidir. Özellikle bu işi yapmaya zaman ayırma zorunluluğu vardır. Konu daha iyi anlaşılsın diye bir hikâye anlatayım mı? - Çok iyi olur efendim. - Bir kadıncağız oğlunu okula yazdırmış başarılı olamayınca, sanat öğrensin diye keçeden külah yapan bir ustanın yanına koymuş. Keçeciler koyuların yününü önce tarakta atarlar, sora yere serilen kalın bez üzerine sererler. Su ile ıslattıktan sonra bir ağaca sarar iple bağlarlar. Sonrada ayakları ile bastırarak yollarda yürütürler. Çok zahmetli ve beceri isteyen bir iştir. Biz gerçeğini gördük, şimdiki meraklı gençlerde belgesellerde görebilirler. Konuyu dağıtmadan neticeye geleyim. Oğlancık üç işe gitmiş sonra gitmemiş. Usta merak etmiş birkaç gün sonra çocuğun evine gitmiş. Kadın kapıyı açınca: - Hanımefendi oğlunuza bir şey mi oldu işe gelmiyor. - Ustam benim oğlum keçeden külah yapmayı öğrenmişte onun için gelmiyor. - Nasıl öğrenmiş? - Oğlum diyor ki, attım yün, bastım keçe, başıma vurdum oldu külah. - Haklısın hanımefendi, oğlun hem öğrenmiş hem de sana öğretmiş. Emek ve zaman harcamadan hiçbir şey öğrenilmez. “Ben öğrendim” diyenler kendilerini aldatırlar. Bir bilenden daima yardım almak gerekir. İnsanoğlu ister ise kara taştan bile ayna yapar. Allah yar ve yardımcınız olsun. | ||
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |