Beşiktaş Forum  ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi


Geri git   Beşiktaş Forum ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi > Eğitim Öğretim > Dersler - Ödevler - Tezler - Konular > Madencilik

Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 05-02-2007, 20:33   #21
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

1950-1980 MADENCİLİK SEKTÖRÜ
1950’li yılların ikinci yarısında Etibank bor tuzlarıyla ilgilenmeye başlar. Çeşitli sıkıntılara rağmen bor türevlerini üretip ihraç etme başarısını göstermiştir. Etibank’ın üretime başlamasından sonra (1960) üretim 97.5 bin tona yükselmiştir.
1958 yılından sonra bor yataklarına ciddi yatırımlar yapılmıştır. Bor türevlerini üretecek fabrikanın yabancılar tarafından kurulmayacağını, oyalama politikalarının devam edeceğini anlayan hükümet, Polonya Polimax kuruluşuyla temasa geçerek 1 Haziran 1964 yılında Bandırma Boraks ve Asit Borik -Fabrikalarının temelini atarlar.
Batı’nın, bu yıllardaki ülkemizin madenlerini, hammadde olarak götürme anlayışı, zaman zaman günümüzde de devam etmiştir. Örneğin, 1980’li yılların başlarında arama çalışmaları tamamlanan Trona, başta FMC, Solvey ve RTZ gibi firmaların yıllarca oyalamaları sonucu bir türlü üretime geçilememiştir. Ancak bu konuda Türkiye’nin de üretimi sağlayacak gereken stratejileri gösterebildiğini de söylemek zordur.
Dünya bor rezervlerinin %60’ını elinde bulunduran ülkemizin, dünya pazarında söz sahibi olması, bor üretimini artırması, nihai ürünlere yönelmesinin doğruluğu 70 li yıllarda tartışılmış ve 2172 sayılı yasa ile tüm bor sahaları Etibank’ a devredilerek tekel olarak kamunun eline geçmiştir.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 05-02-2007, 20:34   #22
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Bor yataklarının üretimi ve pazarlanması Kamu işletmeciliğine geçtikten sonra arama çalışmalarına hız verilmiş, rezervler 2 milyar tona çıkmış, nihai ürün eldesine yönelik politikalar geliştirilmiş, uzun yıllar 25-30 milyon dolar olan yıllık ihracatlar, bugün 250 milyon dolarlara ulaşmıştır. Günümüzde bu tablo da yeterli olmamakta, uç ürünlere yönelik endüstriyel yatırımların süratle gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
Türkiye’nin sanayileşmesini istemeyen Batı’lı ülkeler borda oynadıkları oyunları diğer madenlerde de uygulamışlardır. Antalya Elektrometallurji Sanayi A.Ş’nin kurulması çalışmalarında, Fransız Pechiney-Compadec Grubu, Etibank’ la yaptığı uzun görüşmeler ve oyalamalar sonucu, hisselerin %60’ı Etibank’ın, %40’ı Fransız Grubunun olmak üzere bu şirketin kurulmasına karar verilir. İthal edilecek hizmet ve malzeme karşılığı olan 3.5 milyon doların 715 bin doları Fransız grubunun sermaye iştiraki, kalan kısmı ise kredi olarak verilecektir. Sonradan fabrikanın Türk lirası maliyeti yükseldiği, dışardan işletme sermayesi de getirilmediği için Pechiney’nin payı %20’ye inmiştir. Kurulacak olan tesiste 8000 ton düşük karbonlu ferrokrom ve 4000 ton karpit üretilecektir.
Üretilen ferrokromların ihracatını Fransız şirketi yapacaktır. Fiyatın düşük gösterilmesi nedeniyle şirket Etibank’a borçlarını hiçbir zaman ödemeyerek, tesisin ekonomik olarak sıkıntıya girmesine neden olmuştur. 1960 yılında şirketin Genel Müdürü Ankara’ya çağrılarak fabrikayı kurmaya mecbur edilmiştir. Pechiney firmasının oyalama taktikleri uzun yıllar devam eder. Uzun mücadeleler sonucu mahkemenin taktir ettiği bedelin %10 fazlasıyla şirket 97 milyon 200 bin TL bedelle Etibank tarafından satın alınır. Şirket, Etibank’a geçtikten sonra Pechıney nin 270 dolara ihraç ettiğini belirttiği ferrokromun tonu 500 dolara ihraç edilmeye başlanmıştır. Şirket zarardan kurtularak kara geçmiştir
  Alıntı ile Cevapla
Alt 05-02-2007, 20:34   #23
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

1957 yılında Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu (TKİ) kurularak,taşkömürü ve linyit üretimi, dağıtımı ve satışları Etibank’tan alınarak bu kuruluşa verilmiştir. 1950 yılında elektrik üretimi 789.5 milyon kWh’ dan 1959 yılında 2.587 milyon kWh’ a yükselmiştir. Linyit üretimi 1957 yılında 1.7 milyon ton iken, I. Beş yıllık plan dönemi sonunda 2.7 milyon ton/yıl’a, II. Beş yıllık plan dönemi sonunda 5 milyon ton/yıl’a yaklaşmıştır. 1974 dünya petrol krizi sonucu ve petrolün ağırlıklı olarak ithalatla karşılanması, yeni değerlendirmelere neden olmuştur. Türkiye’de kömüre dayalı termik santrallerin kurulmasına karar verilmiştir. Dağınık haldeki linyit sahalarının havza haline dönüştürülmesi ve santrallerin kurulması çalışmalarına başlanmıştır. 1978 yılında çıkarılan 2172 sayılı yasa ile linyit sahalarının devletleştirilmesi gerçekleştirilmiş ve bu sahalara dayalı termik santraller kurulmuştur. 1975-1990 yılları arasında yapılan yatırımlar sonucu 4-5 milyon ton/yıl olan kömür üretimi, 50 milyon ton/yıl’a çıkmıştır. Kömüre dayalı termik santraller, bugün, kurulu gücün yaklaşık %30’u düzeyindedir. Kömür aramalarına hız verilerek toplam linyit rezervi 8.4 milyar tona çıkarılmıştır.
Demir çelik üretimi sanayinin en önemli girdisidir. 1937 yılında temeli atılan Karabük Demir Çelik Entegre Tesisleri, 1939 yılında yıllık 140 bin ton kapasite ile işletmeye alınmıştır: Daha sonra yüksek fırın kapasitesi 800 bin tona, çelikhane kapasitesi de 680 bin tona çıkarılmıştır.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 05-02-2007, 20:34   #24
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

1970 yılında üretime alınan İskenderun Demir Çelik Fabrikaları Entegre Tesisleri’nin bugünkü kapasitesi 2.2 milyon ton/yıl’dır. Yassı mamül üretmek üzere, A.Ş olarak, Erdemir Fabrikaları kurulmuştur.
1950’li yıllarda Toros Dağları’nın kuzeyinde boksit rezervlerinin olduğu bilinmektedir. Bu cevherlere dayalı olarak alüminyum tesislerinin kurulması için çalışmalara başlandı. O yıllarda kullanılan elektrik enerjisinin birim fiyatının çok düşük olması nedeniyle (1 ton alüminyum için 18-20 bin kWh elektriğe ihtiyaç vardır) uygun bulunmuştur. 1959 yılında yakın doğuda alüminyum tesisi kurmak isteyen dünyanın en büyük alüminyum üreticilerinden Reynolds Corp. fabrikayı Türkiye’de kurmaya karar verir. 1960 yılında Ankara’da yapılan görüşmelerde bir sonuca varılamadı. Reynolds Grubu fabrikayı kurmaktan vazgeçti. MTA Seydişehir’de 1962 yılında başlattığı aramalar sonucu 25 milyon ton görünür boksit rezervi tespit etti. SSCB ile yapılan görüşmeler sonucu 1965 yılında fabrikanın kurulması kesinleşir. 60 bin ton alüminyum, 26 bin ton yarı mamul üretecek bir tesisin kurulması için anlaşma imzalanır. Böylece, Türkiye kendi sanayisi için önemli bir girdi sağlayacak Seydişehir Alüminyum Tesislerine sahip olmuştur.
Batı, Türkiye’nin sanayileşmesini hızlandıracak yeni teknolojileri vermekte istekli değildir. Ülkenin alüminyum ve demir çelik sanayisini kurmasını Batılı tekeller arzulamadılar. Sovyet kredisi ile Seydişehir’de alüminyum tesisleri kuruldu. Tesisin temel atma töreninde Sovyet Büyükelçisi yaptığı konuşmada “Siz Batıdan bu teknolojiyi istediniz, ama Batı size bu teknolojiyi vermedi, biz veriyoruz” dedi. ( Fuat KARAYAZICI-1996 Madencilik Bülteni Sayı 50)
  Alıntı ile Cevapla
Alt 05-02-2007, 20:35   #25
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

1960’lı yıllarda kamunun, özel sektörün ve yabancı sermayenin ortaklığı ile madencilik alanında yeni kuruluşlar oluşturuldu. Bu kuruluşlar, Karadeniz Bakır İşletmeleri (KBİAŞ), ÇİNKUR, KÜMAŞ, ve ERDEMİR’ dir. KBİ 1968 yılında 300 milyon lira sermaye ile 6 bankanın ve özel sektörün iştirakiyle Murgul ve Küre’deki bakır yatakları işletmek amacıyla kurulmuştur. Üretilen bakır konsantrelerinin Samsun’daki fabrikada blister bakır haline getirilmesi ile görevlendirilmiştir. Samsun Blister Bakır Tesisleri’nin yıllık kapasitesi 65 bin tondur. Ancak %60 kapasite ile yılda 40000 ton civarında üretim gerçekleştirilmektedir. Ülkemizin blister bakır ihtiyacı yaklaşık 110 bin ton/yıl civarındadır. Türkiye yılda 70 bin ton blister bakır ithal etmektedir. Ülkemizdeki bakır rezervlerinin azalarak, yaklaşık 10-15 yıllık bir ömrünün kalması, ithalatın gelecekte daha da artacağının izlenimlerini vermektedir.
ÇİNKUR, uzun yıllar ülkemizdeki çinko yataklarını değerlendirmiş ve 1995 yılında özelleştirilmiştir. Kümaş da 1996 yılında özelleştirilmiştir.
Devlet ve özel sektörün ortak olarak kurduğu bu kuruluşlarda, özel sektörün sermaye artırımına katılmaması nedeniyle, devletin hisseleri %99’a çıkmıştır. Bu uygulamanın başarılı olduğu söylenemez. Nedenleri araştırılmalıdır. Madencilik sektörünün riskli olması ve uluslararası piyasalardaki fiyat dalgalanmaları sonucu, bazı yıllar zararla kapanmıştır.
1980 SONRASI MADENCİLİĞİMİZ VE ÖZELLEŞTİRME POLİTİKALARI
1980 sonrası dönemde Madencilik Sektörü iki önemli gelişmenin etkisinde kalmıştır. Bunlardan birincisi; 1980'li yıllarda uygulamaya konulan Yeni Dünya Düzeni politikaları, diğeri ise çevreyle ilişkin çıkan yeni Yasa ve Yönetmelikler ile birlikte Madencilik Sektörü üzerinde gelişen kamu baskısıdır.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 05-02-2007, 20:36   #26
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Dünya Bankası, 1980 yılının başına kadar sadece KİT’lerin oluşturulması için kredi açmakta kalmıyor, aynı zamanda işletme kredisi veriyordu. O tarihten sonra 180 derecelik bir sapma oldu. Dünya Bankası, Uluslararası Para Fonu, Finans Örgütleri v.b. gibi uluslararası finans merkezleri KİT'leri satma ve tasfıye etme koşuluyla kredi vermeye başladı.
1980’den bugüne kadar; Yeni Dünya Düzeninin referans noktaları olan küreselleşme, serbest piyasa ekonomisi, özelleştirme, esneklik, rekabet, yabancı sermaye, uluslararası tahkim, MAİ, bilgi çağı, bilgi toplumu, ticaret devrimi, kalite, standart, çevre, moda, medya v.b. kavramlar günlük hayatımıza girmiştir
Yeni Ekonomik Düzen; 1970-1980 döneminde yaşanan petrol krizleri sonucunda GOÜ’in (Gelişmekte Olan Ülkeler) artan dış borçları ve buna karşılık ithalatlarını kısmaları sonucunda Dünya ticaretinde ve piyasalarında oluşan durgunluktan çıkmak ve bu fırsatla GOÜ’i disipline etmek ve yeni kar alanları yaratabilmek amacıyla Merkez (ABD liderliğinde Gelişmiş yedi ülke) tarafından 1980’li yıllarda uygulamaya konulmuş ekonomik, siyasi ve sosyo-kültürel alanlarda bir bütün olarak değişimdir. Özelleştirme ise, Yeni Ekonomik Düzen içerisinde en önemli ekonomik uygulamadır.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 05-02-2007, 20:36   #27
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Yeni Dünya Düzeni kavramı ise, Sovyet Bloku’nun dağılmasıyla netleşmiştir. Soğuk Savaş sonrası dünyada Merkez, karşıt bloka karşı artık kendi çevresini genişletmek durumunda olmadığı için, siyasal açıdan GOÜ’e ihtiyaç duymamaktadır. Öte yandan “teknoloji devrimi” Çevreden (Gelişmiş Ülkeler dışında kalan ülkeler) sağlayabileceği birçok malın (şimdilik petrol hariç) önemini çok azaltmıştır. Merkezde tarım üretimi öyle bir arttı ki temel gıda maddelerinde kendine yeter olmakta kalmadı büyük çapta ihracatçı oldu. Diğer hammaddeler için sentetikler devreye girdi ve/veya geri kazanım teknolojilerle daha az hammadde kullanmaya başladılar. Merkez sanayilerinde katma değer ve istihdam yaratırken Çevreyi devre dışı bırakmıştır.
Yani Merkezle Çevre arasında bağ kuran karşılıklı dayanışmaya yol açabilecek ne siyasal, ne bir dizi ekonomik olgu bugün eski önemini taşıyor. Çevre, Merkez açısından daha çok malları, hizmetleri ve sermayesi için pazar olarak önemli, bunun içinde kişi başına gelirin arttığı dinamik ülkeler safında olmak gerekiyor. Kafkasya ve Orta Asya Ülkeleri, gelecekteki petrol ve doğal gaz gibi doğal kaynaklarından sağlayacakları gelirler ile yakın gelecekte dünyanın en önemli pazarları olacağı bu kapsamda değerlendirilmektedir.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 05-02-2007, 20:36   #28
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Yeni Ekonomik Düzen, evrensel çapta serbest piyasa ekonomisini gerçekleştirme savıyla yola çıkmıştır. Ancak 1980’den bu yana ortaya çıkan sonuçlar ise bu savla pek bağdaşır nitelikte olmadı. Merkez, bölgesel anlaşmalar çerçevesinde neredeyse kartelleşti; Çevre ülkelerinin en fakirleri yani (Çin ve Hindistan hariç) düşük gelirli ülkeler neredeyse dünya ekonomisinden dışlandığı bir yapı oluştu. Çevrede kişi başına gelir göreli gerilirken uluslararası düzeyde gelir bölüşümü fakirlerin aleyine değişti. Uluslararası ilişkilerin demokratik niteliği kayboldu ve Merkez tarafından oluşturulan kültürel milliyetçilik, tüm dünyayı etkilemeye başladı.
Teknolojik gelişmelerle birlikte çevre kirliliği, ülkeler arasındaki gelir dağılımındaki adaletsizlik ile işsizliğin artması, Ulus devletlerinin ÇUŞ’lerin (Çok Uluslu Şirketler) karşısında zayıflaması sonucunda 20. yüzyılın sonlarına doğru dünya genelinde Yeni Dünya Düzenine karşı toplumsal tepkiler gelişmiştir. Hatta Seattle’da Aralık 1999’da düzenlenen Dünya Ticaret Örgütü toplantısı yoğun sokak olayları nedeniyle gündemli olarak gerçekleştirilememiş olup, bu durum Yeni Dünya Düzeni uzun dönemde inanılmazı içsel bir çatışma potansiyeli içinde olduğunu göstermektedir. Bu toplumsal tepkiler karşısında ekonomi bilimcileri bugünlerde Yeni Dünya Düzeni sürecinin tamamlandığını ve yeni bir döneme, “Toplum ve Yenilikçi” döneme geçilmek üzere olduğunu belirtmektedir.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 05-02-2007, 20:37   #29
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Türkiye’de bu değişimin referans noktaları; ekonomide, 24 Ocak 1980 Ekonomik Kararları, siyasi ve hukuki alanlarda 12 Eylül Rejimi, 1982 Anayasası ve bunları tamamlayan Yasalar, Sosyo-Kültürel alanlarda ise, bir tarafta; serbest piyasa ekonomisi, medya, moda ve küreselleşme ile gelişen ve batı kültürüyle benzeşen yeni yaşam alışkanlıkları ve diğer tarafta; bunların sonuçları ile serbest piyasa ekonomisiyle gelen işsizlik, göç ve kentleşme sorunları karşısında şeriatçı-milliyetçi toplumsal muhalefetin gelişmesidir.
Türkiye’de Özelleştirme programı; piyasa güçlerinin ekonomiyi harakete geçirmelerine imkan sağlaması, üretkenlik ve verimliliğin artması, mal ve hizmetlerin kalite, miktar ve çeşitliliklerinin artırılması, mülkiyetin tabana yayılması, sermaye piyasasının gelişiminin hızlandırılması, modern teknoloji ve yönetim tekniklerinin Türkiye’ye çekilmesi, çalışanlara hisse senedi vermek suretiyle işgücü verimliliğin artırılması, devlete gelir sağlanması v.b., olarak belirlenmiş olmasına rağmen uygulamalar sonucunda “özelleştirme, devletin mali krizden çıkabilmek için bir borç-takas işlemine dönüşmüştür.” Ayrıca, büyüyen iç borç stoku ile birlikte reel faiz oranları ekonominin reel büyüme oranlarının üzerine çıkmış ve bu durum devletin “Mali Piyasalar” karşısında politika üretmesini engellemiştir.
1982 Anayasası kapsamında temel hak ve özgürlükler ile toplumsal örgütlenme sınırlandırılmış ve bunun karşısında yürütme yasama karşısında güçlendirilmiş ve bu güçle iktidara gelen Özal Hükümeti tarafından toplumsal muhalefetin olmadığı bir dönemde ağırlıklı olarak Kanun Hükmünde Kararnameler ile altyapısı hazırlanan özelleştirme politikaları 1980'li yılların sonunda başarısız olmuştur. Bunun en önemli nedenleri; yeterli sermaye birikimine sahip olmayan ve gelişmeleri tamamen KİT'lere dayandırılmış olan yerli sermayenin KİT'lerin yabacı tekellere geçmesini istememeleri, siyasilerin bankalar başta olmak üzere KİT'leri partizanca kullanmaktan vazgeçmemeleri ve topluma gerekçelerin şeffaf olarak anlatılamamasıdır. 1990 yılından sonra gerçekleştirilen özelleştirme uygulamaları ise; özelleştirmelerin parti yandaşlarına, arsa spekülatiflerine, ithalatçı tekellere yapıldığı anlaşılmış, teknoloji transferinin gerçekleşmemesi bir yana bir çok işletme kapatılmış, üretim düşmüş, ithalat ve işsizlik artmıştır. Bu uygulamaların sonucunda özelleştirme karşısında toplumsal muhalefet güçlenmiştir. 1980'li yılların sonunda yabancı tekellere karşı özerkleşmeyi savunan yerli sermaye 1990 yılların sonunda ise iç borç ödemeleri karşısında özelleştirmeyi savunmaya başlamıştır.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 05-02-2007, 20:37   #30
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Türkiye; Merkezde ve bölgesindeki değişimleri iyi değerlendirememiştir. Sermayenin; rant ekonomisini ve ithalatı tercih etmesi; Siyasilerin KİT’leri ekonomik ve siyasi arpalık olarak görmesi, Türkiye’nin çelişkileri olmuş ve bu durum ülkeyi siyasi istikrarsızlık içerisinde borç batağına götürmüştür. Bugün gelinen noktada Türkiye, gelir dağılımındaki adaletsizlik açısından dünyadaki ilk beş ülke arasındadır. Buna göre nüfusun en zengin % 20’sinin toplam gelirdeki payı % 55.9’iken, en fakir % 20’nin toplam gelirden aldığı pay % 5.0’dır. Buna bağlı olarak bütçenin yaklaşık% 50 iç ve dış borç ödemelerine ayrılmaktadır. Özel sektör sanayinde faaliyet dışı gelirlerin net bilânço karı içindeki payı yaklaşık %50’ye çıkmıştır. Ayrıca kişi başına toplam borcun 1980 yılından 1998 yılı arasında % 310 artarken kişi başına milli gelir aynı dönemde % 105 artmıştır.
Demokrasi ile seçilerek gelen Hükümetler, ülkenin bu ekonomik sorunlarını IMF, Dünya Bankası ve bir-kaç sermaye grubu ile çözmeye çalışırken meslek odaları, sendikalar başta olmak üzere demokrasi güçlerini sistem dışına itmişler ve bu gelişmeler sonucunda; “Özelleştirme ,siyasilere ve sermaye kesimine karşı sokakta demokrasi mücadelesine dönüşmüştür.” Bugün, çalışanların ücretleri, çiftçinin ürün bedelleri ile sosyal hak ve güvencelerin kapsamı IMF tarafından belirlenmekte, devlet kurumlarının yapılandırılması Dünya Bankası tarafından yürütülmekte, Demokratikleşme hareketi AB tarafından yönlendirilmekte, TBMM sadece koordinasyonu sağlamaktadır. “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir”anlayışı çökmüştür.
  Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın

« - | 1973 Petrol Krizi »

Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık




Türkiye`de Saat: 09:57 .

Powered by vBulletin® Copyright ©2000 - 2008, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2

Sitemiz CSS Standartlarına uygundur. Sitemiz XHTML Standartlarına uygundur

Oracle DBA | Kadife | Oracle Danışmanlık



1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320 321 322 323 324 325 326 327 328 329 330 331 332 333 334 335 336 337 338 339 340 341 342 343 344 345 346 347 348 349 350 351 352 353 354 355 356 357 358 359 360 361 362 363 364 365 366 367 368 369 370 371 372 373 374 375 376 377 378 379 380 381 382 383 384 385 386 387 388 389 390 391 392 393 394 395 396 397 398 399 400 401 402 403 404 405 406 407 408 409 410 411 412 413 414 415 416 417 418 419 420 421 422 423 424 425 426 427 428 429 430 431 432 433 434 435 436 437 438 439 440 441 442 443 444 445 446 447 448 449 450 451 452 453 454 455 456 457 458 459 460 461 462 463 464 465 466 467 468 469 470 471 472 473 474 475 476 477 478 479 480 481 482 483 484 485 486 487 488 489 490 491 492 493 494 495 496 497 498 499 500 501 502 503 504 505 506 507 508 509 510 511 512 513 514 515 516 517 518 519 520 521 522 523 524 525 526 527 528 529 530 531 532 533 534 535 536 537 538 539 540 541 542 543 544 545 546 547 548 549 550 551 552 553 554 555 556 557 558 559 560 561 562 563 564 565 566 567 568 569 570 571 572 573 574 575 576 577 578 579 580