|
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Oyun Alanı | Ajanda | Arama | Bugünkü Mesajlar | Forumları Okundu Kabul Et XML | RSS | |
|
Makaleler Medya dan Beşiktaşımız ile ilgili Köşe Yazılarının Tartışıldığı Platform. |
| LinkBack | Seçenekler | Stil |
23-01-2010, 12:12 | #1 | ||
sayende mazoşist oldum! Üyelik tarihi: May 2008 Yaş: 39
Mesajlar: 3.511
Tecrübe Puanı: 24 |
Haftaya BJK olağan kongresi yapılıyor. Düne, bugüne, yarına ilişkin değerlendirme ve projelerin değil de yönetim kurulu aday adaylarının, gel- git lerin yaşandığı bir seçim dönemin sonundayız. Eski yönetim, tribünlerin itirazına karşın yeniden seçilirse ”mağlubiyetin galibi” olacak, muhalefet AKP desteğiyle kazanırsa özellikle taraftarının soluğunu her an hissedecek. Çünkü beklentiler ve yapılacak işler çok. Peki kim arabacılar takımı yandaşları Onlar Serdar Bilgili ve Yıldırım Demirören'in döneminde “temizlik” operasyonunun hedef noktasındalar. Traj derdine tutsak olmuş basınımızda bir fenomen grub olarak yıllardan beri yakından izleniyor. Onlara göre “başı-boş, bedava biletçi, esrarkeş, izleyici olamayan, sürekli bağırıp çağırmak için maçlara gelen, pisikopatlar, deplasmancılar topluluğu.” Bazen de yükselen dalga gereği ” muhteşem taraftar, UEFA sitesine kapak oldular”. Onlara “Çarşı” deniliyor… Bir avuç azınlığın bu tanımlamasını demokrasi anlayışım gereği dile getirdikten sonra, gelelim toplumda büyük kabul gören Beşiktaş taraftarının genel manzarasına. Beşiktaş taraftarının şimendiferi Çarşı'ya dair bir çok tanımlama söz konusu. Bunlardan belki de en güzelini Alp Batu Keçeci betimliyor: “… Çarşı; kapalının ortasında sıralanan bir gurup değildir. Çarşı bir ruhtur. Çarşı, New York’da metro trenine yazılmış siyah beyaz bir grafitdir, Prag'da duvara yazılmış bir yazıdır, Erzincan'da bir dağın yamacına yazılmış sevgidir, Adana'da bir rengi bozuk derneğinin duvarlarına boyanmış siyah'la beyazdır, Galatasaray Lisesi duvarına yazılmış "Çarşı Ulan" işaretidir. Bir tiyatro sahnesinde hiç bir dekora uymadan sırtında taşınan kutsal Beşiktaş formasındadır Çarşı. Zonguldak'ta maden göçüğünden çıkarıldığında ilk nefesle sorulan " maç kaç kaç?" sorusundadır Çarşı. Hakeme kızdığında "Satanist hakem" diye bağırıp gündemi takip edenlerdir. Atatürk’e dil uzatan dönemin milletvekiline "Hasan Mezarcı'ya kafam girsin" diyen tezahüratıyla Cumhuriyet'in Kemalist çizgisindeki duruşunun ödünsüz sesidir…” Bir kısmını aktardığım bu tarifin bir cümlesine bile katılmamak mümkün mü? Dünyada belki de bir elin parmaklarını geçmeyen, endüstriyel futbol kültürünün karşı sesleri arasındadır Beşiktaş taraftarları. Hatırlıyalım. Badem bıyıklıların abileri, ustaları ABD patentli çetecilere tepkiye “gulu gulu dansı” derken, "aydınlık için bir dakika karanlık saat 21.00” eyleminde sadece Beşiktaş tribününde çakmaklar yanardı. Toplumsal duyarsızlığı kırmak için "susma sustukça sıra sana gelecek" diye bağıran onlardı. Sömürü ve zulme karşı savaş, savaşa karşı barış diyalektiğiyle “Irak'ta savaşa hayır” diyenler de... Lazio Rom''nun armalarındaki Nazi dönemi sembolü kartalına, ırkçı söylemlerine karşı, tribününde İtalyanca, faşizmi lanetleyen sloganları vardı. Filistin direnişinin sembolü Arafat'ın ölümü üzerine yükselen "Arafat ölmedi Beşiktaş’ta yaşıyor" sloganları, “portakal soyulur mu” destanı, kapalı tribünde yıllarca asılı kalan "Halkın Takımı Beşiktaş" pankartı... Öyle ki ezeli rakiplerine bile, babası kapıcı “Rıza Efendi 2 ekmek, 1 süt” pankartı açtırması özetidir sosyal kabullenilmişliğinin...ille de çubuklu formanın imbat rüzgarları bambaşkadır yüreklerde... Çuvaldızı Çarşı'ya... Efsane başkan Süleyman Seba'nın son dönemlerinde başlayan duruma bakmak gerekiyor... Kendisiyle fotoğraf üzerine röportaj yapmak isteyen arkadaşımız Serdar Ağır'a ”ben Cumhuriyet'e röportaj vermem” diyen Serdar Bilgili ve dönemiyle başlayan yozlaşmalar zinciri, 17 puan farkına rağmen elden giden şampiyonluk, öz kaynak sisteminin yok edilme süreci, klüb yöneticilerinden Sinan Engin'in gizemli ilişkilere bulaşması, hatalı transferler, menecerlere kaptırılan milyonlar, “ole- ole” ile karşılanıp, İzmir marşıyla gönderilen teknik direktörler, yabancı, yerli futbolcular, Kartal Yuvası mağazalarında beceriksizlikler, plazalarda dönen dolaplar, tesis emekçilerinin maaşlarının aylarca aksaması, yönetim kurulu üyeliğinin reklam aracı olarak kullanılması, 30 yıllık malzemeci Süreyya Soner'e yapılan haksızlıklar,yönetimsel kirlenme ve bunlardan taraftar ve tribünlerin de etkilenmesi… Beşiktaş tribünleri ne yazık ki Çarşı’nın ilk dönemlerindeki mirasını yemeye devam ediyor. 80'li yılların başında soran, sorgulayan, bilinçli, kolektif karar alınan ve “Beşiktaşlı duruşu” na haiz olan kişilerin yoğun olduğu tribünler değişmeye başladı... Çünkü; küskünlükler olumuş, sevilip sayılan kişiler bir bir sessizce trübünlerden çekilmeye başlamış, alttan gelen yeni kuşak ise, 80 sonrası “tüketici kültürü” ile yetişmeye başlamıştı. Üstelik gelinen noktada tribün içerisinde bazı sözü geçen, emekten yana tavır almış “ağabeyler”, kirlenmeye karşı çıkan sesleri dengeleme ikirciliğinde kalmışlar, bazen seslerini yükseltip, bazen de kısarak, durumu idare etmekte. Çarşı içinde sözü geçen bazı “ağabey” lerin trübündekiler tarafından hoş görülen sınırlı çıkar ilişkileri, yerini hırs ve doyumsuzluk derecesine bırakınca artık karşı çıkılması gereken bir durum halini alacaktı. Yani onaylanan "hak ediyor" un niteliği artık “dayanılmaz” düzeye yükseliyordu. Duruma itiraz edenler var. Bu rant ve ilişkiler ağı sonucunda ; bazı ağır “ağabeyler” yönetim ve muhalif tribün arasındaki hukuku ve dengeyi sağlayan bir emniyet sübabı görevini üstleneceklerdi. Durumlar daha da karmaşık hale gelince ” Dükkanı kapatıyoruz ne biz yeriz ne de başkasına yediririz” mantığında Çarşı’nın fes edildiği açıkmalarını izledik. Kamuoyunda bomba etkisi yaratan bu gelişmeler sonrasında Karagümrük eşrafından bir gurup siyah elbiseli tip ortaya çıkıp "Çarşı'nın A'sını ve söylemini değiştireceğiz, çünkü artık patron biziz" söyleminde bulunacaklardı. Daha sonra Çarşı'ya sempati ve güven kaybettiren ve kamuoyundan gelen baskılar sonucunda tekrar devam edildiği açıklaması geldi. Öyle ki “ biz Çarşı olarak geri döndük. Yönetimi en güzel protesto, genel kurulda oy kullanmaktır. Artık yönetimle uğraşmayacağız” açıklaması yapıldıktan sonra göze çarpan gelişmeler de yaşanmaya başlayacaktı. Eskiden ağabeyliğin esas olduğu tribünlerde "başkan" sıfatının yerini, karagümrük eşrafı olarak adlandırılan "başkan" tanımlaması aldı. Üstelik siyah takım elbiseli 200 kişilik bu grub Demirören'in gözü önünde, “trübün temizliğine” katkı yapacak, kapalı trübünde erkek kadın, çoluk çoçuk demeden “ yönetim istifa” diyen taraftarlara saldıracaktı... Artık tribünün mantıklı volantirist tavrı yok olmaya başlamış neye karşı geldiğini veya neyi desteklediğini bilinmeyen, anlık, güdümlü bir determinizm boy göstermeye başlamıştı. Gelinen aşamada beşiktaşlı duruşundan hızla uzaklaşan tribünler 3 - 5 kişinin güdümü altında giriyor, “bağır” dediğinde bağıran ,“sus” dediğinde susan boş bir kalabalık oluşuyordu. Öyle ki Çarşı trübünlerinin ortasına "vefasızlık yapma 2 kupayı unutma" pankartı bile asılabiliyordu. Kapalı trübün kantini bilinmeyen nedenle kapanıyor. Bir takım kişiler seyyar kantincilik yapmaya başlıyordu. Akaret sokaklarında karaborsa bilet satışı artık gözle görünür biçimde yapılmaya başlanıyordu Tribünlerde ağırlığı olan, çıkar ilişkilerine uzak duruşuyla tanınan “Optik Başkan”ın boşluğu, Alen Markaryan'ın çok öne çıkartılması, “Forza Beşiktaş” sitesinin içeriğinin zedelenmesi, küfür dolu, düşünsel ve eleştirisel yazıların silinmesi, hatta kurucularının siteden atılma aşamasına gelinmesi yaraları derinleştiriyordu. Sorun, sadece tribün kurmaylarıyla sınırlı değil. "Beşiktaş içindeyken sevilir, Çarşı'lı; Beşiktaş duruşuyla olunur" mantığı, zamanla değişime uğramış, gençler arasında Çarşı aidiyeti hava atma, üstünlük kurma, facebookda eli döner bıçaklı Beşiktaş ve çarşı atkısıyla fotoğraf çektirmeye inecekti. Çarşı kimliği yeni yetişen genç kuşaklarda trübün sevdası, serserilik, sırtlarında tehdit unsuru olarak taşıdıkları bir t-short halini almaya başladı. Sonuçta ailelerin, kadınların deplasman taraftarlarının rahat ve huzurlu bir maç seyredemeyeceği bir ortam yaratıldı. Son dönemlerde toplumun her kesiminden sosyal tepkiler yükselmeye başladı. Tekel işçilerinin direnişi ve birliği, Pınarköy HES direnişi Türkiye’ye umut saçıyor. Çarşı’nın da bir an önce; küsen, sessiz kalan, uzaklaşan trübün öncülerini bir araya getirip kendisine çeki düzen vermesi, başlangıcındaki havasına tekrar bürünmesi bekleniyor. Sessiz, bilinçli çoğunluğun beklentisi bu. Aksi takdirde miras gün gelecek miras bitecek Cumhuriyet gazetesinden Mete KIZIK ın yayımlanmayan yazısı | ||
|
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
| |