Beşiktaş Forum  ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi


Geri git   Beşiktaş Forum ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi > Taraftar > Makaleler

Makaleler Medya dan Beşiktaşımız ile ilgili Köşe Yazılarının Tartışıldığı Platform.

Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 15-01-2007, 10:14   #1
Kıdemli Kartal
 
özgür_1903 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Bir Beşiktaşlının ölümü...

Bir Beşiktaşlının ölümü...
Bir yaşam... Ömrü Siyah-Beyaz akıp geçen... İşte gerçek Beşiktaşlının hikayesi... Mehmet Hamdi Kanadlı'nın kaleminden...
Memocuğum,
Sol tarafımdaki boş yeri annen için kapatman çok iyi oldu. Sevindi kadın. Dile kolay, tam elli yıl bir yastığa baş koyduktan sonra, yeniden yan yana olma ihtiyacı hissediyor. Açıkçası, ben de seviniyorum bir yandan. Böylece -elli yıldan sonra- sonsuza kadar başının etini yiyebileceğim! Gülesin diye söylemedim bunu. Evet kulağa komik geliyor. Hatta sizin tabirinizle ironik ama ananla benim gerçeğim budur oğlum.
Tut ki; kiminizin dediği gibi ben anana elli yıl boyunca hayatı zindan ettim. Peki sormazlar mı adama, ben gittikten sonra bu kadın neden sudan çıkmış balık gibi oldu? Şimdi ben yokum işte. Bugün de tam onüç ay oldu biliyorsun. Daha mutlu, daha huzurlu, daha dingin diyeniniz var mı? Artık sadece daha yalnızız evlat, sadece daha yalnız…
Hepsi hepsi tutunacak bir daldır istenen. Kolkola girip yürümek, sırt sırta verip uyumaktır. "Yüksel Hanım" diye seslenmektir mesela yerli yersiz, yada "Dündar Bey" diye sığınmaktır çoklukla.
Gerisi hikaye, yaşadıkça anlayacaksın. Senin için öncelikli dileğim ve duam, yalnız yaşlanmaman olacaktır. Bak -öyle veya böyle- biz ananla tam elli yıl bir yastığa baş koyduk. Altı çocuk verdi bana ki dile kolay. Şimdi sizlere bakıyorum da bir tanesini bile hakkedemiyorsunuz, yalan mı?
Şimdi diyeceksin ki devir değişti. Devri biz değiştirmedik oğlum, sizler değiştirdiniz! Ne de olsa her nesil kendi istediği devri yaşıyor. Bak bizim devrimiz kapandı size göre. Üstelik bir bir göçüp gidiyoruz. Bu yaşadığınız devir sizin eserinizdir, bunu unutma…
Umutsuzluğa kapılasın diye söylemiyorum bunları. Varsay ki ben yine deli deli konuşuyorum. Ne de olsa namımız 'Deli Dündar'. Deli demişken; başucuma 'Deli Dündar' yazdıracaksın değil mi? Bir de hani şu şarkıdaki gibi 'geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan' bir kara kartal resmi olsun. Sen, kartal heykeli falan diyorsun ama, istemem ben oğlum. Maazallah, Fenerli veletler kırar falan da, valla hortlatırlar beni, neme lazım…
Gerçi, bu mevzua hiç girmek istemezdim ama, biliyorum ki ta en başından beri kafanı kurcalamakta. Bir deli olarak baştan söyleyeyim; delilik ya yapılır, ya yapılmaz. İkisinin arası yoktur yani. Mutlak olan şudur ki evlat, delilik yapan hayıflanmaz, yaptığından da pişman olmaz! Hayıflanan adam, içinden geleni gereği gibi yapmayan adam, deli olamaz. Olsa olsa yalandan deli olur ki, bu da er kişiye yaraşmaz…
Hani o hastane döşeğinde güçlükle nefes alırken, elini sıkı sıkıya tutup sana "Maç kaç kaç" diye sormuştum hatırlıyor musun? Bunların ağzımdan duyacağın son kelimeler olabileceğini de tahmin ediyordun değil mi? Öyle olmasaydı hastaneden eve dönerken, ağlaya ağlaya maç dinlemezdin. İşte o an aklına geleni yapsaydın, şimdi böyle hayıflanıyor olmazdın. Sadece radyonun sesini sonuna kadar açıp, cepten arayarak "Baba dinle bak" diyecektin. Ölüm döşeğindeki adama maç dinletmek çok mu delice geldi sana? O tribünün sesini son kez duyabilmeyi istemek çok mu saçmaydı? Hani 'Beşiktaş bizim herşeyimiz'di? Öyleyse, arabanın içinde bir başına dinleyip ağlayacağına ne bok yemeye aramadın ulan..?
Kusura kalma oğlum. Senden çok ben üzüldüm senin bu durumuna. Hani, seni ikide bir bana benzetip duruyorlar ya, inanma hiçbirine! Sen bana benzeyemezsin. Yani delilik bakımından. Çünkü sen -şimdilik- fazla düşünüp, fazla sorguluyorsun. Oysa ben senin yaşındayken daha da deliydim biliyor musun?
Hani o malum gün koşup geldiniz ya başıma. Salonun ortasına yatırmışlardı beni boylu boyumca. Ve feryatlar, ağıtlar sarmıştı dört bir yanı. Ve sen hiç ağlamıyordun hani başucumda. Sanki dalmıştı gözlerin duvardaki o siyah-beyaz flamaya.
Hani alıp onu takmayı düşünmüştün tabutuma. Ve en çok da onun altında yatarken görünce ağlamıştın içten içe. Hani onu bile yapamadın değil mi evlat, hani onu bile…
Ondan gayrı herşeyi yaptın çok şükür, Allah razı olsun. En küçük olarak sana düşmezdi belki beni yıkayıp, paklamak ya da ne bileyim rugan pabuçlarına aldırmadan o çamurlu çukura benden önce dalmak. Herşeyi iyi güzel yaptın da bir şeyler eksik kaldı sanki.
Belki o ateist inadını kırıp, bir dua edebilirdin ardımdan. Ya da diğerleriyle birlikte saf tutabilirdin musalla taşının önünde. Hoş, çok da gerekli değil tabii ama, yine de insan arıyor böyle şeyleri. "Oğlu namaza durmadı" falan diye homurdandılar da "Size ne ulan!" diyemedim, işte ona yanıyorum biraz. Yoksa, inandığın şeylerin arkasında durman elbet hoşuma gitti. Ne de olsa Deli Dündar'ın sulbünden düşmüş adamsın…
Hani sen, ben ve hoca o loş odada yalnız kaldık ya. Hani bir kalıp sabun, bir paket tuz ve pamuğa kalmıştı işim. Ve ben mermerden, oda benden daha soğuktu hani. Ve sırtımı sabunluyordu hoca o sarı süngerle. Ve sana dönüktü yüzüm, yanağım avucundaydı. Ve omzumdan tutuyordun sarılır gibi. Hani üşümüştü yüzüm, omuzum ısıtamıyordun. Su şarıldayıp, hoca mırıldanıyorken ezanlar yankılanıyordu. Ve beni hiç sarsmıyordun, kendin hıçkırıklarla sarsılırken. Ve kimseler duymadı ağladığını, ezanlar çın çın ötüp, su şarıldarken…
İşte orada gördüm ben seni evlat. Diğerlerinin görüp görmemesi hiç umurumda değil hani.
Ne güzel bir Pazar'dı değil mi o gün? Güneş ne de güzel parıldıyordu geniş avlunun mermerlerinde. Sandukamın içi bile sıcacıktı. Keyifli bir uyuşuklukla yatıyordum öylece. Ve sen dikiliyordun yine başucumda. Ve kara gözlüklerinin ardında buğuluydu gözlerin. Ve tek bir şeye odaklanmıştın biliyorum. Tepemdeki üçgen çıkıntının ucunda baş kısmı yerine tam oturmamış o raptiyeye bakıyordun. Güneş vurdukça üzerime, bir tek o raptiye parıldıyordu gözüne. Çünkü, diğerleri gibi yeşil çuhanın içine gömülmemişti başı. Hafifçe çıkıktı sana doğru, sırayı bozup sırıtıyordu sanki. Hatırlıyor musun, sana ne diyordu o raptiye?
"Hadi, bi koşu eve git. O flamayı kap gel ve işte tam buraya as…"
"Hadi" diye parıl parıl parıldadı gözlerinin içine. "Sen gidemiyorsan, birilerine söyle onlar getiriversin" diye ısrar bile etti değil mi? Oysa sen ne dedin o raptiyeye?
"Ya birileri bi laf eder, tatsızlık çıkarmayayım durduk yere!"
Halbuki, bir önceki gece maçı dinletememenin pişmanlığıyla salonda için için yanarken, o flamayı benimle birlikte yollamaya pek bi kararlıydın. Neymiş efendim, "Birileri bir şey söylermiş!" Ulan, ailenin en küçüğü olmana rağmen sen bir şey isteyip, yaptın da -ben dahil- kim senin karşında durabildi? O an mı uslu çocuk olmaya karar verdin? Çok çok, o raptiye kadar bir çıkıntılık yapacaktın. Delilik falan da değildir bu yanlış anlama. Sadece, basit bir 'çıkıntılık', işte hepsi bu! Kuşkusuz sana "Etme, tutma" diyen de olurdu. Sen de onları "Siz karışmayın be" diye rahatlıkla başından savabilirdin, daha önce defalarca yaptığın gibi…
Şimdi tam hatırlamıyorum ama, o flama on-onbeş yıldır tepemde asılı dururdu. İşte o gün de tepemde asılı durmalıydı evlat. Bunu bir tek sen akıl edebilirdin, biliyorsun değil mi? Hatta sana son sözlerimde ipucu da vermiştim. Ama dedim ya, henüz bana benzemiyorsun…
Fakat görüyorum ki ümit var, sen sıkma canını. Öyle kırk fırın ekmek yemen falan da şart değil bunu bilesin. Kendini fazla kasma yeter. Hani karizmayı çizdirmekten falan da hiç çekinme. İmaj diye, karizma diye robotlaşıyorsunuz haberiniz yok! İçinizden geleni gereği gibi yapmıyor, ruhunuzu ortaya kayamıyorsunuz. Bari sen artık -onlara uyup da- böyle yapma.
Tıpkı, o gece yaptığın gibi yap mesela. Hatırlıyorsun değil mi o geceyi? Hani Feneri yenip, kupayı almıştık. Maç bittiğinde öylece kalakalmıştın koltukta. Ne havalara fırlamış, ne de tezahürat yapmıştın. Şapkanın siperliğini indirip yüzüne, eğmiştin başını iyice göğsüne. Hani telefonunun yine çalmasını bekliyordun ama nafile. Ve biliyordun ki artık hiç çalmayacaktı. Hani bir hıçkırık kopup derinlerden, süzüldü formanın üzerine. Ve ne kadar ağladığını kimseler görmedi. İşte o an yine dürttü seni o raptiye. "Kalk ulan kalk" dedi sanki sertçe. Usulca kalktın ayağa büyülenmiş gibi. Ve yavaşça yürüyüp açtın pencereyi. Ve derin bir soluk alıp dinledin geceyi. Ve karanlığa baktın yaşlı gözlerle. Ve flamaya. Ve raptiyeye. Ve yüzüme baktın sessizce. Ve işte o an en gür sesinle haykırdın geceye "Siyah" diye evlat, "SİYAH" diye…
"İşte benim oğlum" dedim "Deli Dündar'ın oğlu…"
Daha sesinin yankısı sönmeden gecede, cep telefonun 'yeniden' çaldı değil mi evlat? İçeriden koşup gelen Seher'e hala çalan telefonu göstererek ne dediğini hatırlıyor musun?
"Ben 'siyah' diye bağırdım ya, bak anında 'beyaz' geldi!"
Telefonunun ekranında ne yazıyordu peki?
"Anne – Baba arıyor…"
Sakın o raptiye, dokuzyüz kilometre ötedeki anneni de aynı anda dürtüklemiş olmasın! İşte o an son bir nefes hakkım daha olsaydı, sana "Beyaz" diye haykırabilmek için onu seve seve tüketir ve seni o numaradan arayan mutlaka ben olurdum…
Bilmelisin ki evlat, göğe savurduğun o 'siyah' bir kartal gibi karanlıkta süzülecek ve o keskin gözleriyle kendi 'beyazı'nı mutlaka bulacaktır. Yeter ki sen, içinden gelen o siyahı, gereği gibi savur. İşte o zaman senin o saf siyahın, gökyüzünde bir yerlerde kendi saf beyazına mutlaka kavuşacaktır. Ve göreceksin ki bir gün, yeni yeni pencereler açılacak ve yeni yeni siyahlar da savrulacaktır gökyüzüne. Belki de bir gün tüm Beşiktaşlılar sadece 'siyah' diye haykıracak biteviye. Çünkü bilecekler ki 'beyaz', artık hasretle bekliyor siyahını gökyüzünde…
O 'siyah' için sana ne kadar teşekkür etsem azdır evlat. Beş ay sonra ilk kez o gece rahat uyudum. Bir de "Ölümle yaşamı ayıran çizgi, siyahla beyazı ayıramaz ki" diye haykıran tribünün sesini mezar taşıma nakşedersen değme keyfime…
İşte böyle evlat. Birgün senin de isminin önünde bir lakabın olacaktır. Evet, 'deli' olmayacaktır belki ama, bu, hayatta -zaman zaman- delilikler yapmayacağın anlamına da gelmesin. Çünkü, hayata karşı tavrın her daim mantık çerçevesinde olmak zorunda değil. Yerinde ve zamanında yapacağın delilikler, bazen hayata karşı en sağlam, en tutarlı ve en renkli tavırların olabilir. Sadece siyah ve beyaz olsalar bile…
Baban,
Nam-ı diğer,
Beşiktaşlı Deli Dündar
(17.06.1928 - 03.12.2005)
__________________
iLk ÇıĞLıĞıM SoN NeFeSiM TeK AşKıM BEŞİKTAŞ'ım....
HeRşEyİn BiR sOnU vAr AmA BEŞİKTAŞ SeVgİsİnİn AsLa...!
özgür_1903 Ofline   Alıntı ile Cevapla
Alt 15-01-2007, 10:30   #2
 
onurgulcemal - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

tşkler paylaşım için...
__________________
http://img246.imageshack.us/img246/6780/onurglcemal4jj2gr7.jpg
SiYah&BeYaZ
onurgulcemal Ofline   Alıntı ile Cevapla
Alt 16-01-2007, 07:51   #3
 
bjkemre06 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

tşkler özgür paylaşım için
__________________
BEŞİKTAŞ olunmaz BEŞİKTAŞ doğulur!!!

███████████████████████
BEŞİKTAŞ 1903
███████████████████████
bjkemre06 Ofline   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık




Türkiye`de Saat: 07:13 .

Powered by vBulletin® Copyright ©2000 - 2008, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2

Sitemiz CSS Standartlarına uygundur. Sitemiz XHTML Standartlarına uygundur

Oracle DBA | Kadife | Oracle Danışmanlık



1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320 321 322 323 324 325 326 327 328 329 330 331 332 333 334 335 336 337 338 339 340 341 342 343 344 345 346 347 348 349 350 351 352 353 354 355 356 357 358 359 360 361 362 363 364 365 366 367 368 369 370 371 372 373 374 375 376 377 378 379 380 381 382 383 384 385 386 387 388 389 390 391 392 393 394 395 396 397 398 399 400 401 402 403 404 405 406 407 408 409 410 411 412 413 414 415 416 417 418 419 420 421 422 423 424 425 426 427 428 429 430 431 432 433 434 435 436 437 438 439 440 441 442 443 444 445 446 447 448 449 450 451 452 453 454 455 456 457 458 459 460 461 462 463 464 465 466 467 468 469 470 471 472 473 474 475 476 477 478 479 480 481 482 483 484 485 486 487 488 489 490 491 492 493 494 495 496 497 498 499 500 501 502 503 504 505 506 507 508 509 510 511 512 513 514 515 516 517 518 519 520 521 522 523 524 525 526 527 528 529 530 531 532 533 534 535 536 537 538 539 540 541 542 543 544 545 546 547 548 549 550 551 552 553 554 555 556 557 558 559 560 561 562 563 564 565 566 567 568 569 570 571 572 573 574 575 576 577 578 579 580