Santrforsuz gibi Gülengül Altınsay | | Sezonun sondan ikinci maçı. Beşiktaş’ın rakibi ise ligde iddiası kalmamış Ankaragücü. Beşiktaş’ın hâlâ çok bilinmeyenli denklem zorluğunda matematiksel şansı vardı. Ne için mi? Bir üst sıra için mesela. İyi de tüm bunlar bir futbolsever için, bir takım taraftarı için maça gelmemenin mazereti olabilir miydi? Peki seyirci azlığından yakınırken rakip taraftara sınır koymanın anlamı ne?
Evet, Süper Lig bitti bitiyor. Ama Beşiktaş’ta ilk onbir arayışı sezon başından beri aynen sürmekte. Siyah-Beyazlılarda defansın göbeğinde nihayet Gökhan Zan-İbrahim Toraman birlikteliği yeniden oluşturulmuştu. Ve nihayet hem Tello hem de Aydın’ın aynı hatta oynamasının bir mahsurunun olmadığı da anlaşılmıştı. Aydın tıpkı Tello gibi oyunu iki yönlü oynayabiliyor. Ayrıca topu oyalamadan rakip kaleye taşıyabiliyor. En azından böyle istiyor. Bu yolda her ne kadar çok top kaybetse de.
Kartal’da bir diğer farklı uygulama da ısrarla çift santrfor kullanan Ertuğrul Sağlam’ın zorunlu olarak tek santrfora geçmesiydi. O tek santrfor Nobre olunca Beşiktaş santrforsuz gibiydi. Çünkü Nobre daha çok gerilerden top alma çabası içindeydi. Biraz arkasında oynaması gereken Delgado, çok daha fazla son vuruş şansı buldu.
Aslında her iki takım da galibiyet hırsı içindeydiler. Biraz da orta alanların çabuk geçilmesi oyunun her iki kale önünde daha çok oynanmasına yol açtı.
Futbolcuda teknik beceri önemli bir şey. Rakibe istemediği şeyleri yaptırabiliyor. Serdar Özkan’a yapılan penaltı gibi. Mağlup duruma düşen Ankaragücü, gol ararken bir kez daha avlanınca Beşiktaş galibiyetini perçinledi. En azından gururunu kurtardı.
__________________ |