Neyleyeyim UEFA'yı... Atıf Keçeci | | Süper Lig'de sezonun son maçına çıkan Beşiktaş, rakipleri şampiyonluk mücadelesi yaparken UEFA'yı kapabilir miyim derdindeydi. Tribünleri dolduran taraftarların isyanı vardı. Suçlu gördüklerine haykırıyorlardı, 'Yeter Yıldırım Demirören, yeter' sözleri anlayana çok şey söylüyordu.
Ancak kulübü bu hale getirenler sanki kös dinlemişçesine haykırışları duymazlıktan geliyordu.
Sorumlu gördükleri Başkan Demirören statta yoktu. O, İtalya'da Udinesse'de forma bulamayıp Slovakya'da bir takıma kiralanan oyuncuyu transfer etmek için bu ülkeye gitmişti. Beşiktaş'ın UEFA'ya katılmasını bayram gibi kutlamaktansa kabullenmeyerek tepki verenlerden, Başkan ve yönetiminin çok şey öğrenmesi gerekir.
Siyah-Beyazlılara goller lazımdı. Trabzonspor-Fenerbahçe maçının ilk yarısında skor 2-0 olduğunda devreye 3'lü averaj giriyordu. Bu durumda avantaj Beşiktaş'a geçiyordu; ama Avni Aker'deki muhtemel beraberlik işi bozar, Kartal da 5'inci gole ihtiyaç duyardı. Onun dışında galibiyet bile yeterliydi. Fakat sahadaki takım işini baştan sıkı tutup 10 dakikaya 4 gol sığdırmayı başardı. 1'inci dakikada gelen Nobre'nin kafa golü, geçen hafta lige veda etmiş Manisaspor karşısında normal görülmeliydi. Bir veda maçı oynayan da Kartal yuvasından yetişmiş İbrahim Kaş'tı. Takımının 2 ve 4'üncü gollerine attığı imzalar kendisiyle ilgilenmeyenlere tokat gibiydi. Tam kadro halinde ligin son maçına çıkan Siyah-Beyazlılar, sahada antrenman yapar gibiydiler. Ali Tandoğan ve Serdar Özkan, rakip defans oyuncuları yokmuşçasına rahatlıkla rakip kaleye top taşıdılar. Takımdan ayrılmak isteyen Cisse, dünkü oyunuyla 'bensiz olmaz' diyordu. Ertuğrul Sağlam'ın gideceği belli futbolcularına şans verirken bile Baki Üzülmez'i kulübede oturtması, bu ismin de gelecek sezon kadroda olmayacağının açık beyanıydı. UEFA'ya katılmak, başkan ve yönetimini rahatlığa sevk ederse, gelecek sezonda da başarı beklemek hayalden öteye geçemez...
__________________ |