|
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
|
Makaleler Medya dan Beşiktaşımız ile ilgili Köşe Yazılarının Tartışıldığı Platform. |
| LinkBack | Seçenekler | Stil |
29-07-2008, 15:11 | #1 | ||
hüngürella Üyelik tarihi: May 2007 Yaş: 41
Mesajlar: 5.146
Tecrübe Puanı: 23 |
“Bize bir şey olmaz”... Tarihimiz bu özlü ve sözlü sözümüzü yanlışlar örneklerle doludur... “Bize bir şey olmaz” diye yapılır en büyük hatalar... Çernobil felaketinden sonra "içtiğim radyasyonlu çay olsa bardağı elime alır mıydım, bir şey yok" diyerek gazetecilerin önünde çay içerek poz veren dönemin Sanayi ve Ticaret Bakanı Cahit Aral mesela... Bir yörenin halkının geleceğini kararttı bu sorumsuz davranışıyla... Kuş gribi esnasında mecliste tavuk partisi veren başbakanımız bile oldu bizim... Sonra malzeme kaçıran müteahhitlerimiz ve o eksik malzemeyle yapılan binalara göz yuman belediyelerimiz var bizim “bize bir şey olmaz” diye. Depremde binlerce insanımızın canına mal olan... Beşiktaş... "Bize bir şey olmaz" sözümüzün kurbanı değil mi, en alasından siyah-beyazlı kulüp... Hatırlayın 2004-2005 sezonunu... Tam da takımda işler rayına oturmaya başlamışken, Del Bosque takıma, takım da hocaya alışmışken Baliç’in golü geldi. Beşiktaş Konyaspor’a Türkiye Kupası’ndan elendi... Del Bosque’ye “güle güle” dendi... Yıldırım Demirören, Del Bosque'yi gönderirken “bize bir şey olmaz” diye düşünmedi mi? Hatta Del Bosque anlaşma yolları ararken, “bize bir şey olmaz” diye görüşme gereği bile duymadı İspanyol hocayla... Demirören ve yönetimi “bize bir şey olmaz” diye düşünürken Beşiktaş’a, sana, bana olanlar oldu... 6.706.430,89 EURO anapara alacakları ve faiz ve masraflar ödendi. Milyon eurolar havaya uçtu. Galatasaray... 2004-2005 sezonu sonunda “Bize bir şey olmaz” diye düşünürken Ferra Ribery’yi elinden kaçırdı Galatasaray... Elin yabancısına da yerli muamelesi yapınca, alacaklarını zamanında ödemeyince (hem de birkaç gün değil, üç ay) sarı-kırmızılı kulüp, Ribery 262 bin Euro’luk alacağını tahsil edemediği için sözleşmesini tek taraflı feshederek Marsilya’ya transfer oldu. Yazılanlara göre Galatasaray Marsilya’nın vermek istediği parayı da reddetmişti, FIFA’nın lehlerine karar vereceğini ve daha çok para alacağını düşünerek... Ancak beklenen olmadı. Ribery gibi bir dünya yıldızını kaçırarak sarsılan Galatasaray, ikinci darbeyi FIFA'dan yedi ve FIFA sarı-kırmızılıları haksız buldu. Ribery Marsilya’dan sonra 2006 Dünya Kupası’ndaki futboluyla 30 milyon Euro bonservis ücretiyle Marsilya’dan Bayern Münih’e geçti. Galatasaray’a ise Ribery’nin üstüne bir bardak soğuk su içmek düştü... Fenerbahçe... “Bize bir şey olmaz” diye düşünürken Aurelio’yu Real Betis’e kaptırdı Fenerbahçe... Takımın en istikrarlı oyuncusuyla 6 ay öncesinden sözleşme imzalamak varken, sözleşmede yazan “Fenerbahçe’nin kontratı tek taraflı uzatma opsiyonu var” maddesine güvenerek sözleşme uzattıklarını sandılar. “Biz kanuni hakkımızı kullandık. Bu hakkımızı tanımayan Aurelio bizim uzattığımız sözleşmeye rağmen Real Betis’e gitti. Tazminat alacağız” diye düşünüyorlar. Oysa FIFA tek yanlı opsiyonu bulunan sözleşmeleri futbolcu haklarına aykırı buluyor, kabul etmiyor... Yani Fenerbahçe Aurelio’dan değil milyon dolarlar, kuruş bile alamayacak... Takımın en istikrarlı ve yerli oyuncusu İspanya’ya uçtu. Fenerbahçe’ye ise yabancı kontenjanını boşaltmak ve yerine kat be kat fazla paralara oyuncu aramak düştü... Velhasıl sevgili okur... Bizim buralarda sürekli lehlerine karar alınan kulüplerimiz, uluslararası arenada da böyle olacağını sandı. Mevzuat bilmezliğin kurbanı oldu... Haberiniz var mı? Taraftarlar her zaman hakemlere gözlük takmalarını söylerler ancak bu bazen yerinde bir tavsiyedir. Euro 88’deki Hollanda-Batı Almanya yarı final maçından önce hakem ve yardımcısına uçak bileti gönderilmişti ve onlar da bu biletleri zevkle kullanmıştı. Ancak bu biletlerin maçın yapılacağı Hamburg yerine 300 mil uzaktaki Stutgart şehrine olduğuna dikkat etmemişlerdi... Cennete hoş geldin! Kulüp bana saray gibi bir ev ve Audi Q7 araba verdi. Eğer İspanya’da futbolculara iyi davranılıyorsa burada iki katı! (Fenerbahçe’nin yeni transferi Daniel Güiza) Harry Kewell’ı tanıyalım 2: 2003 yılında Sheree Murphy ile evlendi 3 çocuğu var. Eşi, bir TV yıldızı. (Korkut Göze- Hürriyet) Afiyet olsun! Celal olsun olmasın canım güzel yemek yemek istedi mi Celal’in evinin kapısını çalar, Didem’e (eşi) ‘benim karnım aç’ der, yer, içer giderim. Ayıptır söylemesi Didem’in yaptığı yemekler de yenmeyecek gibi değil. Özellikle zeytinyağlılarını en lüks restaurantlarda bile yiyemezsiniz. (Ömer Güvenç-Akşam) Giray’ı tanıyalım: Arkadaş canlısıdır. Yaz tatillerinde 7-8 kişilik arkadaş grubu ile seyahate çıkar. Cafe hastasıdır. Saatlerce otursa, kalk diyen çıkmazsa, yerinden kımıldamaz. (Korkut Göze-Hürriyet) Aç aç aç! Bay Sinan'a şunları söylüyorum: Otoriteden, disiplinden bahsediyorsun da senin futbolculuk dönemini de iyi bilirim. Benim ağzımı açtırma. (Kazım Kanat-Sabah) En güzeli... Sakatlıkları beynimde yeniyorum. (Servet Çetin) Tuna Üzümcü’yü tanıyalım 2: Bozulan bir bilgisayarı onaracak kadar da beceriklidir. Kamplarda arkadaşlarının bu konudaki sorunlarına her fırsatta yardımcı olmuştur. Ve bilgisayarı bozulan her arkadaşı da onun kapısını çalmıştır. (Korkut Göze-Hürriyet) Alıver bir diploma! Futboldan, Ertuğrul Sağlam'dan daha iyi anlıyorum. (Beşiktaş'ın eski yöneticisi Celal Kolot) Söyleyiver bakalım! Kazandığımız için mutluyuz ama... Amalar var önce söylenmesi gereken... (Sergen Yalçın-Futbolun Zirvesi, NTVSpor) Luis Aragones’i tanıyalım 2: 6 çocuğundan hiç birine sarı renkli bir tişort giydirmedi Aragones, şimdi de 11 torunu için aynı baskıyı sürdürüyor. (Korkut Göze-Hürriyet) Bizimde Abi! Fikret Kızılok, benim en çok sevdiğim, dinlerken keyif aldığım ve çok şeyler öğrendiğim bir sanatçıydı. (Turgay Şeren-Akşam) | ||
|
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |